entry'ler (16)

eşref i mahlukat

insan şayet yaratılmışların en şereflisi ise, evrende insandan daha zeki uygarlıkların var olmaması gerekir. çünkü eğer insan dna'sına sahip değillerse şerefsizdirler. zeki ama şerefsiz...
aslında bu durum başlı başına bir paradokstur. eğer kur'an bütün evrene hitap ediyorsa, neden yalnızca insanı hedefler, türban uzaylı dişiler için de gerekli midir, her uygarlığın bir kabe'si var mıdır.... sor allah sor!

frikik vermeyi umursamayan kiz

frikik çağa ve kültüre göre değişkenlik gösteren bir kavramdır. eteğin biraz diz üstüne kayması batı ülkelerinde hiç önemsenmezken, ülkemizde türbanlı bir kız tırnakları ojeli ayaklarını frikik niyetine sergileyebilmekte, işin güzeli bu hareketten tahrik olanlar çıkabilmektedir.

waterloo savaşı

hepimizin az veya çok ingilizce bilmemize neden olan savaşlardan en önemlisi.
ingilizler, ilk önce zamanın dünya devi ispanyolları 1588'de dağıtmış, sonra iyice palazlanan fransızları 1815'de yenmiş, ardından 'ben de büyük ülkeyim,' diye ayağa kalkan almanları, evladı ve ortağı amerika ile iki dünya savaşında susturmuş, en son olarak soğuk savaşla da sovyetlerin canına okumuştur.
şimdi şili'den filipinlere, norveç'ten pakistan'a, her kimle itetişim kurmak isterseniz, ingilizce bilmeniz gerekmekle birlikte, konuşulamadığı tek yer ülkemizin devlet liseleridir.

minibuste diz dize yolculuk

genellikle evli ve türbanlı kadınların, minibüste yanlarına oturan erkeğin dizine bacağını yaslaması durumu; belediye otobüslerindeki 'fortçuluk' olayının daha bir masum versiyonu...
kadın, aslında hiç sevmediği ve tatmin olamadığı eşini bir nevi aldatma çabası içinde olmakla birlikte, olay bu boyutun ötesine geçemez. peşinden gidip de iletişim kurmaya çalışmak tavsiye edilmez. yaşanan, bir nevi 'one night stand' durumudur.

dizilerin ortak özellikleri

aşk olmadan dizi olmaz! illa ki birileri aşık olacaktır. ama karşılıklı, ama karşılıksız... hatta aşk üçgenleri, dörtgenleri oluşacak, kimse birbirini anlayamayacak, izleyici de 'aman bir an evvel kavuşsunlar,' diye 148 bölüm daha bekleyecektir.

nufus tezkeresi

kafa kağıdı da denilir... eskiden çok yapraklıydı ve içinde ne amaçla kullanılacağı bilinmedik bir sürü sayfadan oluşurdu. adeta bir domestik pasaport kıvamındaydı. bir ömür boyu cepte taşınması sonucu kaçınılmaz olarak parçalanır, ama atılıp kurtulunamazdı...

marco aurelio brito dos prazeres

adı mehmet (muhammed'in türkçeleşmişi) olup da istavroz çıkaran yegane insan...

su andaki kavimlerin helak olmamasi sorunsali

göksel makamlarda giderek popülerliğini kaybeden bir olaydır. önceleri ottan boktan sebeplerle helak (kitlesel imha!) yoluna sıkça başvurulurdu. hatta bir keresinde tüm yeryüzü, ta ağrı dağının tepesine kadar sulara gark olmuştu (beş kilometreyi aşkın!) ancak allah baktı helakla falan akıllanan yok, zamanla olayı gevşetti. şimdilerde minik helaklarla idare edilmektedir.

dua etmekle hastanın iyi olacağını sanan insanlar

doktora gitmek, hastane sıralarında beklemekten daha zahmetsizdir, üstelik parasızdır. işinizi allah'a havale eder kurtulursunuz. hasta iyileşirse ne ala; yok ölürse, allah öyle takdir etmiş denilir, işin içinden çıkılır.

zengin olmak için yapılması gerekenler

1-kırpık bıyık: varla yok arası olacak ve olaya estetik açıdan bakan gafillerin zihninde varlık nedeni hakkında soru işaretleri uyandıracak.
2-karşılaşmalarda fısıldaşılarak konuşulup, kafa tokuşturulacak.
3-evliyseniz -ki sünnettir ve gereklidir-alyans takmak zinhar yasak olup, varlığı, tmsf'ye davetiye çıkartmak manasına gelir ki allah muhafaza bir durumdur. (nice koçyiğitler bu yolda gitti!)
4-evdeki nisa taifesi elbette ki türbanlı olacak, türbanın arkası sonsuzluğa doğru ne kadar uzarsa, zatı devletlileri katında o denli makbuldür; ikbal müjdecisidir.
5-cuma namazlarında ne yapıp yapıp zatı devletlilerin bir gün sağında, bir gün solunda oturmak hayır habercisidir ki; zatı devletli 'esselamünaleyküm,' deyup başını çevirdiği her anda ilk seni göre, mübarek dudaklarından 'maşallah,' döküle...

ilginç lakaplar

acımasız olanları daha makbuldür. ayağı aksayana 'tek vites,' denilmesi gibi.

asketizm

kendi bedeni ve ruhuna eziyet ederek tanrının sevgisini kazanacağına inanmak... acımasız bir tanrının insanı acılarla imtihan etmesi dogmasını temel alır. islam terminolojisinde 'nefs terbiyesi,' diye geçer. şahit olduğum bir vak'ada, bir zat, 'nasıl da kurufasulye diye tutturdu, ama yok sana fasulye, otur oturduğun yerde!' diye anlatırken, neden sonra kendisinden bahsettiğini anladım.

engin ardıç

star'da yazarken, patronuyla uğraşanlar için, 'dört yanım puşt zulası... vurun ulan vurun ben kolay ölmem,' mealindeki ahmet arif şiirini layık gören; patron devrilince de, geçim derdine düşüp, dün puşt dedikleriyle aynı saflara geçen mümtaz insan, şarapsever arkadaş

bir türk ile bir yunan arasındaki farklar

yunanlılar dünyaya alfabeyi verdi; tıbbı, eczacılığı verdi; mimariyi, heykel sanatını verdi. yaz tatillerinde 'ay ne güzel de yapmış adamlar,' diye bakındığınız anfitiyatroları verdi, oralarda sahnelenecek tragedya'yı verdi; felsefeyi verdi...
noolmuş yani, biz de yoğurdu bulduk evellalah diye geçiştirilemeyecek kadar fark vardır arada yani...

kürtlerin türklerden hızlı üremesi

evet, kürt nüfus, türk asıllılardan hızlı ürüyor. tıpkı dincilerin laiklerden, israilli arapların yahudilerden, almanyalı türklerin, almanlardan hızlı ürediği gibi... ama her ülkenin bir anayasası ve bu anayasanın değiştirilmez maddeleri vardır. O yüzden kimsenin, 'oy çokluğu bunlara geçti, biz bu devleti devredelim artık,' diyecek hali yoktur.
demek ki anayasa mahkemesi her eve lazımdır!

çaylaksınız

Amerikanca'dan apartma deyim; 'Yeni Başlayan,' anlamında kullanılır. Bir ortama, özellikle de batı kültürüne aşina insanların aralarına yeni katıldıysanız, size Çaylak denilmesi yeni adetlerimizdendir.
Ancak Anadolu şehirlerinde ve kenar mahalle kahvelerinde geçerli değildir; hatta cinayet nedenidir.