bugün

entry'ler (131)

elektrik olmasa

nikola tesla kullanılabirliğini bulmuş ( bana kimse edison diye gelmesin uçan tekme atarım aga) .. peki bulamasaydı ve bu zaman kadar gelseydi .. yani elektriğin farkın da olsaydık ama kullanamasaydık .. 1. ve 2. dünya savaşı olur muydu ? abd süper güç olur muydu.. ağır sanayi devrimi gerçekleşir miydi.. abd japonya' nın sömürgesi olur muydu ( konvensiyonel savaş ve samurayları düşün hacı ) ..valla dünyanın düzeni böyle olmazdı zaar .. yeni sanat akımı falan da olmazdı .. sinema olmazdı çünkü ..stop motion falan çekerdik filimleri artık ..oha..

tarihteki en önemli icat

(bkz: nikola tesla)
dolayısı ile
(bkz: elektrik)
elektrik olmadığını düşünün, televizyonları saksı niyetine kullanıyor olurduk ..klavyeden bi bok olmaz ama ver 1 yaşında ki yeğene oynasın lan ..

mu adası

(bkz: mu)

mahsun kırmızıgül

mahsunun tırnağı olmaya and içmiş insanların olduğu kişi ..tırnak keratinden olur ..homo sapiensten değil .. ha mecaz-i mürsel yaptıysan da olmamış ..çünkü mecaz-i mürsel de kelimeden olur, özel isimden değil ..neyse gelelim esas konuya hacı..

sanatçı: sadece tek örnek .. Krzysztof Kieslowski- üç renk, dekalog vs vs .. lodz' da yönetmen olmuş..
yakışıklı: alain delon, hadi çakması cüneyt arkın ( cüreklibatur kardeş ) .. ulan yakışıklı budur ..yakışıklılık budur .. neresi yakışıklı tek kaş abinin .. bu kadar da şoven olmayın iki dakika ..
üretken: nikola tesla .. sinemadan veya müzikten yüz milyon tane veririm ama icat şampiyonu bu adam yeter sana..
halktan biri: "ben suşi yiyorum kebabp değil " diyen birini "halktan" diye savunmak .. yazmıyorum anlayın ..
kapaklı bir "kıskanılan": bunca akademiden olanaksız mezun insan varken, kalkıpta kendi halkını sömüren ve bunu görmeyecek kadar dangalakça bakan sözlük yazarı fanatisti insan gördüğümde kıskanırım .. bu da benim lüksüm olsun .. ver o bütcelerin onda birini * ( oyuncu istemez) sana mutluluğun resmini çeksin ..

kendi halkını sömüren bir ağadan başka bir şey değil .. ama işin ilginci sömürülen bu marabanın bu adamları ölümüne savunması .. enteresan..

edit: (bkz: hayat ne tuhaf vapurlar filan) ( en kötü 2. mahsun entrim, girim.. gelişme var ben de hacı.. )

makyaj odası şarkıları

tümü iyi olan albüm .. özgü namal çük güzel okumuş bregoviç parçasını .. hiç sırıtmamış .. haluk bilginer bir cem karaca edasında okuyor .. çok beğendim .. dinlenir ..güven kıraç çok iyi bu arada .. haa yahu olgun şimşek'e değinmeden geçmeyeyim .. parça istanbul arabeski ve adam istanbul arabeski ile arabesk okumuş .. hani önünde bir kadeh buzlu rakı, kavun peynir müfredatı var, ve bildiğin meyhane ortamı, öyle dağ bayır hayal edemezsin mahsunun çömelip * ellerini başının arasına aldığı sahneyi.... hani masumiyette ki bekir bu parçayı okuyor ..tel tel ve acıkndırmadan , ajitasyon yapmadan .. süper okumuş .. yılgın, bitmiş ve tevazusuz .. iyi albüm tavsiyemdir ..

15 ünlü ateist

http://fotohaber.ekolay.n...2B4C64B17A5B794FAE162CB2E

15 ünlü ateisti vermişler haber olarak.. tabii bildiğimiz isimler.. yahu bu kadar mı ? yani darwin falan neden yok ? Demokritusu, epikusu vermişsin .. bu kadar mı? ayriyetten 15 ünlü müslüma, hrıstiyan, budist vs vs neden yok ? bu arada buruce lee var ünlü ateist olarak.. çok şaşırdım cidden..

400 dolar maaş alıp genel müdür gibi giyinenler

genelde ilaç mümessili,*, dandik bir firmada pazarlamacı, kredi kartı pazarlayan sözüm ona bankacı *, hatta bankacı olan kişilerdir bunlar .. öğlenleri avmlerde ticertlarında ki paracıklarla, bayan iş partnerlerine kahve falan ısmarlayıp, komplimancılık falan yaparlar; kompliman yaparkende hava atarlar şöyle ki: " geçen benim roleks saat; armani gömleğimin manşetlerini aşındırdı" *.. bayanları ise daha bir fenadır ..koca kıçlarına bakmadan daracık etek giyer, bir üst düzey yönetici kapaklamak için, bunu bir de diz üstüne çekip arz-ı endam gösterirler .. aynı familyadan oldukları için onlarda benzer hava atma türevlerini kullanırlar; mesela : "geçen sene biz bodrumdaydık . çok eğlendik . berkcanın arabası ile gittik . ne çok benzin harcıyor *ferrrari inanamazsın banu". tabii kızmamak lazım bu tiplere.. çünkü yurdum networları, pradaları, beymenleri, mangoları, fabrikaları, altınyıldızları * bu var sayılan ve özenilen genel müdürlerden çok, bunlardan kazanıyor.. yani ekolojik dengenin devamlılığı için bu familyanında varlığına ihtiyaç var .. yoksa bu saydığımız sülükler yaşantılarını sürdüremez..aç kalırız maazallah..

edith medith değil: bir önceki entrym de daha bu sözlükte yazmayacağımı beyan ettim .. ama biraz düşünüp bir kaç bira ile bu vucud-u şehri şenlendirip, beyne de fosfor salgılayınca dağa küsen tavşan olmak yerine, üreyip, böyle dandik başlıklar açıp, ilgisiz ve apolitik olmayı uygun gördüm..şimdiden hoş bulduk güzel apolitik kardeşlerim..gazamız mübarek ola saldırın..

türkan saylan ın türbanlı kızlara eğitim vermemesi

bu sorunsal mıdır? kimine göre evet. bence doğru bir yargıdır. sen kalk, bir sürü eğitime muhtaç, medeni ölçülerde düşünen insan varken, elin arabının kıyafetini, "dini çerçeve" diye başına tak, sonra da geleneği ve göreneği şamanlara ait olan bir topluma, türbanı dayat. türban özgürlükmüş.. peh.. hadin ordan .. sonra türkan saylanın ve benim gibilerin parası ile bu türbanlı kızımız yetişsin ve fettullah gülen okullarında kendi gibi dar çerçeveli kişiler yetiştirsin.. onlarda sözlükte yazar olsun bana küfür etsin ..yahu hem türbana karşı olacaksın, hem de kalkıp türban takmış birine burs vereceksin.. var mı böyle bir şey..bana kimse burda hümanizma falan oynamasın.. "insan eşitliği" madravallarını anlatmasın. bir insanı zorla ( cemaat okullarında olduğu gibi) değiştireceğimize, emeğimizi başka yerlerde ki bizim gibi insanlara ayırırız.. hem daha verimli olur, hem de çağdaşlığın gereği budur..ben kendi çağcıl geleceğimin altına türban gibi bir el bombasını koymam. türban, erkeğin yoz düşüncesini kabul etmiş kadının ünüformasıdır .. türban erkeğin kadın üzerinde ki hemogonyasıdır.. ondandır erkekler tartışır ve dillerinden düşürmez " türbana özgürlük " diye ..neyse konu bu değil.. türkan hoca en doğrusunu yapmıştır. türbanlı kardeşimiz gitsin gülen cemaatinden yardım alsın .. o kadar mı düştüler 150 - 300 tl lik bir burs için yani; bir cumhuriyetçi, hristiyan, mason, ilmunati tarikatından, seks ayinleri düzenleyen, takiyeci kadının eline ..

edith: "kaç kişiyiz" onun da burda anketini yapıyorum bu arada. bu entryi ekşi sözlükte yazsaydım, şukella butonu aralıksız çalışırdı.. işte uludağla ekşi arasında ki fark .. bir tanesi gülen cemaatinin yuvası olmuş; ötekisi aydınlık türkiyenin .. bundan sonra da yazmıyorum ..burada siz kazandınız.. başka yerde görüşmek umuduyla..

türkan saylan

1- lepra (cüzzam) ile ilgili bilimsel çalışmalar
2- cüzzamla savaş derneği kuruculuğu
3- hindistan da kendisine verilen uluslararası gandhi ödülü (1986)
4- 2006 yılına kadar dünya sağlık örgütü nün lepra konusunda danışmanlığı
5- 1981-2002 yılları arasında üniversitedeki görevinin yanında gönüllü olarak, sağlık bakanlığı istanbul lepra hastanesi başhekimliği
6- uluslararası lepra birliğinin ilu) kurucu üyeliği
7- 1982-1987 yılları arasında istanbul tıp fakültesi dermatoloji ana bilim dalı başkanlığı
8- 1981-2001 arasında istanbul tıp fakültesi lepra araştırma ve uygulama merkezi müdürlüğü
9- dermatopatoloji laboratuarının, behçet hastalığı ve cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıklar polikliniklerinin kurulmasında öncülük
10- 1989 da çağdaş yaşamı destekleme derneği (çydd) kuruculuğu ve genel başkanlığı
11- 1990 da öğretim üyeleri derneği kurucu üyeliği ve ilk dönem ii: başkanlığı
12- bine yakın yayın, yabancı dergilerde yayımlanmış tıbbî çalışmalar, tıbbî, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri
13- türkçe tıbbî dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleri,
14- 1996 da istanbul üniversitesince verilen atatürk ilke ve devrimleri ödülü,
15- ingiltere dermatologlarının derneği olan dowling kulübü (1978) onur üyeliği
16- kuzey amerika dermatoloji derneği onur üyeliği (1996)
17- ülkemizde yılın kadını ödülü (1990)
18- "melvin jones ödülü" (1991)
19- "atatürkçü düşünceye hizmet ödülü" incirli lions (1996)
20- "kuvayi milliye ödülü" haliç rotary (1997)
21- "fahrettin kerim gökay ödülü" türk lions vakfı (1997)
22- "türkiye ziraatçılar birliği dayanışma ödülü" (1998)
23- "75. yıl ödülü" türk kadınlar birliği şişli şb. (1998)
24- "uğur mumcu - muammer aksoy ödülü" add istanbul şubesi (1999)
25- "rıfat ilgaz kültür merkezi onur" ödülü" (2000)
26- italya "foyer des artistes kurumu ödülü" (2001)
27- cüzzamlı hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle "hasta ve hasta yakını hakları derneği 2001 yılı ödülü"
28- "atatürk ödülü" amerika / atatürk topluluğu (2001)
29- "sanat kurumu onur ödülü" (2002)
30- "atatürk / çağdaşlık ödülü" dünya atatürkçü kuruluşları (10 kasım 2003)
31- "üstün hizmet ödülü" yıldız teknik üniversitesi (2004)
32- eğitime yaptığı katkılar nedeniyle "eğitim ödülü" ted koleji
33- "kendinden önce hizmet" ilkesine örnek davranışı nedeniyle "100. yıl mesleki başarı ödülü" rotary kulübü
34- "insan hakları ödülü" izmir karşıyaka belediyesi (2004)
35- "türkiye'nin en iyi eğitimcisi" ödülü - tempo dergisi (2004)
36- kültür üniversitesi'nin istanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda "yılın en yürekli kadını ödülü" (2004)
37- "puduhepa ödülü" - adana kütür sanat derneği (2005)
38- "meslek hizmetleri ödülü" ankara emek rotary kulübü (ekim 2005)
39- "toplumsal barış ödülü" barış radyo
40- "insan hakları, demokrasi, barış ve dayanışma ödülü" - sodev sosyal demokrasi vakfı (2005)
41- "iyi kalpli ol ödülü" türk kalp vakfı (2006)
42- "yılın başarılı iş kadınları ödülü" dünya gazetesi (2006)
43- "çek eğitim ödülü", çağdaş eğitim kooperatifi (2006)
44- çydd olarak okumalarına katkıda bulunduğu binlerce öğrenci
45- atatürk cumhuriyetine her alanda ve her zaman sahip çıkan bir tutum
46- cumhuriyet mitinglerinde ne şeriat, ne darbe! sloganı
47- vaktimi çaldı diyerek kızdığı ve uzun süredir tedavi gördüğü bir kanser hastalığı
48- hekim kimliğinin kutsalı olmayı başarmış bir kişilik
49- pes etmeyen bir yürek
50-birlikte çarpan, onunla gülen, onunla birlikte ağlayan milyonlarca yürek...

aldığı bunca ödül vs. onun için önemli değildir eminim ..o hala yapacak işler var deyip yükleniyordur hasta omuzuna, sorumluluğun soyut yükünü..vakit ve benzeri gazeteler " bakireliğinizden vazgeçin " ilgili haberlerini verip duruyor; tabii alt metinlerini vermeden türkan saylanın konuştuğu cümlelerin .. ve bir çoğu " e fettullah gülen de aynı şeyi yapıyor, insanları okutuyor" diye fettullah gülen gibi bir oportonist ile bir tutuyor türkan saylanı..dua ise kardelenler kampayasında hayatları kurtulmuş kızların duaları yeter.. bu ne okumadan bilmeden yapılan bir girdidir ki bu sayfaya, kadını fahişelikle bile suçlamışlar neredeyse..insanlar yaptıkları ile anımsanır..nuit in bertolt brechten yaptığı alıntı ile yarın iranda ki gibi bir gece yarısı islami devrim olduğunda, ve humeyni gibi bir ali asan baş kesen iktidara geldiğinde anlarsınız türkan saylan gibi çağdaş, asri insanların yaptığının anlamlarını. sen de az değilsin türkan abla hani, otur oturduğun yerde, sana ne doğuda ki okuyamayan, ezilen , dayısının, emmisinin tacizine uğrayan el kadar sabiler. sen yap eğitmenliğini, al maaşını, bir kaçta popülist söylem .. gelsin emekli maaşı, yersin marmariste, bodrumda , datçada..vijdan .. değil mi vijdan ..sende var ama hala bir çoğunda yok o vijdan..lütfen birazcık vijdan yazarken arkadaşlar ...

kadının dostu kadındır

erkekten dost olur mu kadına, hayır.. direk sikme çabasındadır erkek, punduna denk getirince.. hatta biraz votka bu iş için muhteşem bir ortam hazırlayıcıdır..yani kalkıpta kimse " benim şöyle dostluğum oldu şu kızla " minvalinde ahkam kesmesin .. erkek ateş barut olayındadır .. kadını bilmem, o ruh halini kadınlar bilir..yani kadının kadından başka dostu yoktur; doğrudur, ama bir de şu vardır "kadının düşmanıda kadındır".. neden mi? bir kadının önünde diz çöktüremeyeceği tek yaratık kadındır.. erkek mi .. sözlememe gerek var mı? yanda ki başlıklara bakın yarısı "am" ile ilgili .. daha konuşmuyayım .. her zaman ki klişe bir düşünce ile , kadın kadın için giyinir, kadın kadın için makyaj yapar, kadın kadın için saçını yaptırır.. kalkıpta bir erkek için hiç bir sik yaptırmaz .. öyle görünür " nasıl olmuş hayatım " gönül almalarının arasında ama , o bir pars edası ile hemen yanıbaşında ki muhterem beyin * eşini izliyordur " nerden bulmuş kaltak o elbiseyi, ben o kadar paris,milano, new york dolaştım bulamadım.." ve yaklaşıp sorar " şekerim ne kadar yakışmış, nerden aldın" sorusunu ki bu bir sonra ki savaşta cephaneyi nerden bulması gerektiğinin jurnalidir.. süper eğlenceli lan bu karı milleti.. bizleri bir avuç klitorislerinin * içinde oynatıyorlar; biz koskoca sikimizle hala "ben o karıya 15 posta kaydım, hem de çıkarmadan " babalanmaları ile dünyayı unutmuşuz ..

türk kızı

kafasını çalıştırması gerekliliğini (bkz: güzel olanın zeki olmasına gerek yoktur) 30 yaşından sonra, bir çok tekme, kazık, penis yedikten sonra anlayan, o yaştan sonrada spiritüele, varoluşculuğa merak duyan, paralı erkekleri yakışıklı erkeklere tercih eden, bunun yanında, bir gecelik kaçamaklarla yakışıklı erkekleride kendi yörüngesinde tutan, 60 yaşına gelsede kadınsı, nemfoman yapısından dolayı "ben çok güzelim lan" egosunu elinden bırakmayan, ama ukrayna, rus vb. gibi hanımlarla bir arada * bulunmaktan şiddetle kaçınan, " az votka vardır" termonolojisinin yegane ispatı hedelerdir. geneli 2x2 yi bilemeyecek kadar aptal; yine bu geneli integrali yiyip yutmuş birini kafesleyecek kadar zekidir. *

şiddetle ihtiyaç duyulan edith: ve sözlükte, 2x2 yi bilemeyecek kadar aptal olanlarının hayranları bolca mevcuttur.. selam ederim kendilerine ..

mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi

türkiyede ki diğer akademilerde, güzel sanatlar okuyan kişiler için olimpios dağı izlenimi veren okul (bkz: kendimden biliyorum)

yiğit bulut

(bkz: şerefsiz rasmussen)

şeytanın sözlükte yazar olması

sözlükte olmazdı kendide yazmazdı.. ne bilsin pc yi, klavyeyi vs vs .. iğva eder ve bir yazara yazdırırdı .. aynen bir rahibe okuttuğu gibi...

ilkönce yağmurla
sonra birdenbire açan güneşle başlamıştı sabah.
henüz ıslaktı asfaltın solundaki tarla.
harp esirleri çoktan iş başındaydılar.
topraktan nefret duyarak
halbuki köylüydü birçoğu ;
tıraşlı ve korkak
çapalıyorlardı patatesleri.
suluboya, solgun resimleri hatırlatıyordu insana
köy kilisesinden gelen çan sesleri.

pazardı.
kilisede erkeklerin hepsi ihtiyardı
kadınların değil,
içlerinde büyük memeli kızlar,
ve sarı saçlarına ak düşmemiş anneler vardı.
maviydi gözleri.
başları önde,
kalın, kırmızı ve harap parmaklarına bakıyorlardı.
terliydiler.
haşlanmış lahanayla günlük kokuyordu.
kürsüde muhterem peder
«beyannameyi» okuyordu,
gözlerini gizleyerek .
renkliydi pencere camlarından biri.
bu camdan içeri giren güneş
duruyordu genç bir kadının bembeyaz ensesinde
eski bir kan lekesi gibi.
ve hiçbir zaman
doğurmamış olan
göğüssüz ve kalçasız bir meryem'in kucağında bir çocuk :
başı öyle büyük
o kadar inceydi ki kıvrılmış bacakları
hazin ve korkunçtu.
önlerinde kandil yanıyordu
eski
sert
ve boyalı tahtayı aydınlatıp...

iki adam boyundaydı tahta heykel.
şeytan saklanmıştı arkasına
kaşları çekik, sakalı sivri,
mefistofeles olması muhtemel-
ve âlim bir tebessümle
dinliyordu muhterem pederi.
avrupa'nın bekası,
(okuyordu beyannameyi muhterem peder)
avrupa'nın bekası için harbediyoruz.

dinliyordu şeytan
sivri sakalında keder
ve âsi ve selîm aklına
dayanılmaz bir ağrı vermekteydi yalan.

okuyordu rahip :
avrupa milletleri el ele verip
harbediyoruz,
ve mutlak imha edeceğiz
medeniyet için tahripçi bir unsuru.»

şeytan bir parça yana itti meryem'in heykelini
ve havada sihirle efsun alâmetleri daireler çevirip
kaldırdı elini
rahibe doğru
etsizdi, uzundu bu el,
hakikat gibi, kemikli ve kuru .

ve ne olduysa o anda oldu işte.
renkli camın altındaki kadın
çırılçıplak göründü kıpkırmızı güneşte.
memeleri ağırdı
ve sarı ipek gibi parlıyordu karnının altında tüyler.
düşürdü kâadı muhterem peder
ve şeytan'ın iğvasıyla hakikati bağırdı :
karşı koymak günü geldi en büyük tehlikeye.
harbediyoruz,
fuhşun bekası için,
kerhane kapıları kapanmasın diye.
ve sen orda, arkada
içinde beyaz entarisinin
bir erkek çocuğu gibi duran,
sen orospu olacaksın kızım.
sana firengi ve belsoğukluğu verecekler
büyük şehirlerimizden birinde.
baban dönmeyecek
yatıyor şimdi yüzükoyun
çok uzak bir toprağın üzerinde.
şimdi kan içindedir
etli, kalın kulaklar
ve ince kollarının dolandığı boyun.
yattığı yerde yalnız değil.
hareketsiz duran tanklarla, terk edilmiş toplar sahada.»

kendi sesinden ürkerek
sustu rahip.
orda, arkada, beyazlı kız ağlıyordu.
kadife ceketli bir erkek
ihtiyar orman bekçisi civar çiftliğin
bir şeyler söylemek istedi.
sivri sakalını kaşıdı şeytan,
rahibe : devam et,dedi.
ve muhterem peder
başladı tekrar konuşmaya :
harbediyoruz :
pazar ve mal nizamının bekası için.
kömür, lâstik ve kereste,
ve kendi değerinden fazla yaratan iş kuvveti
satılmalıdır.
patiska, benzin
buğday, patates, domuz eti
ve taze gümrah bir sesin içindeki cennet
satılmalıdır.
güneşli bahçesi ve resimli kitapları çocukluğun
ve ihtiyarlığın emniyeti
satılmalıdır.
şan, şeref ve saadet,
ve
kuru kahve
topyekun pazar malı olup
tartılıp, ölçülüp, biçilip satılmalıdır.
harbediyoruz :
harbi bitirdiğimiz zaman
aç, işsiz ve sakat
harp madalyasıyla fakat
köprü altında yatılmalıdır...»

yine sustu muhterem peder.
şeytan emretti yine :
naklet onun macerasını,
o ne idi, ne oldu, anlat...»

ve anlattı rahip :
onu hepiniz hatırlarsınız,
toprağın içindeki bir patates tohumu gibi
fakir,
çalışkan
ve neşesiz geçti çocukluğu.
sonra uyandı birdenbire
on yedi yaşına doğru.
yine fakirdi, çalışkandı.
fakat aylarca gidip
bulutsuz bir denizde
altında sönük yelkenlerin
sanki çok sıcak bir sabah ufukta apansızın
yeni bir dünya keşfeder gibi buldu neşeyi...
mahallede sesi en güzel olan insandı
ve en güzel mandolin çalan.
hatırlıyorsunuz değil mi
size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin
ve mavi kurdelesini
mandolininin?..
içinizde kimin kalbini kırdı,
kime yalan söyledi,
sarhoş olduğu vaki midir,
ve kiminle dövüştü?
çocuklara saygısını
ve ihtiyarlara şefkatini inkâr edebilir miyiz?
belki biraz kalın kafalı
fakat kalbi bir balık yavrusu gibi temiz
onu geçen sene harbe gönderdik.
şimdi gerilerinde cephenin
işgal altındaki bir köyün odasındadır.
baygın bir kadının ırzına geçmekle meşgul
bir tahta masanın üzerinde.
beli çıplak
pantolunu dizlerinde
başında miğfer
ve ayaklarında kısa, kalın çizmeler.
yerde iki çocuk ölüsü yatıyordu
direkte bağlı bir erkek.
dışarda yağmur yağıyor
ve uzaktan uzağa motor sesleri.
kadını masadan yere iterek
doğrulup çekti pantolonunu...
halbuki hepiniz hatırlarsınız onu,
hatırlıyorsunuz değil mi
size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin
ve mavi kurdelesini
mandolininin?»

yine birdenbire sustu muhterem peder.
(susabilmek bir hünerdir
insanın ağzından çıkan sözler
kendine ait olmazsa.)
fakat tahta meryem'in arkasından
yine emretti şeytan :
rahip, devam et, dedi.
ve devam etti rahip :
harbediyoruz.
çalıştırılan insan yığınları
birbirine devrederek zinciri,
karanlık ve ağır,
beton künklerin içinde akmalıdır.
ve sen kocakarı
ön safta, solda, diz çöküp
yüzü eski bir kâat gibi buruşuk olan
seni temin ederim ki
kilise kapısında oynayan torunun
beş yaşında,
başı altın bir top gibi yuvarlak
dedesi,
senin kocan,
babası,
senin oğlun
ve komşuların gibi
kömür ocaklarında çalışacak.
hiçbir şeyi
ümit etmemeyi
öğrensin.
bu maksatla
uçuyor bombardıman birliklerimiz
tasavvur edilmeyecek kadar çok ölüm taşıyıp
iki gergin kanatla.
ve motorlarına benzinle beraber
belki bir parça keder dolarak
(öldürenlerde tevehhüm edilen keder gibi bir şey),
uçuyor av kuvvetleri himayesinde olarak
bombardıman birliklerimiz
birbiri ardından giden dalgalar halinde...
harbediyoruz :
öldürdüklerimizin sayısı
bizden ve onlardan
aralarında meme çocukları da var
şimdilik
beş altı milyon kadar.
harbediyoruz :
kundak bezinin çeşidiyle belli olmalı herkesin yeri.
harbediyoruz :
parlasın edebiyen diye sabah güneşlerinde
hapisane demirleri...»

hakikat çok taraflıdır.
fakir bir şimal kilisesinde
şeytan'ın iğvasıyla da olsa,
fakir bir papaz
onu o kadar uzun anlatamaz.
inzibat kuvvetleri aldı haberi
kadife ceketli orman bekçisinden
gelip indirdiler kürsüden muhterem pederi.
ve asfalt yolun üzerinde
arasında silâhlı iki adamın
giderken muhterem peder
şeytan baktı arkasından :
çekik kaşlarında ümit
ve sivri sakalında keder.

ve nazım'ın 17 şubat 1946'da yaptığı ekleme:

not :
alamanya yıkıldı.
temerküz kampından kurtarıldı muhterem peder.
ve yine şeytan'ın iğvasına uymasaydı eğer
önemli alaman demokratlarından biri olurdu bugün
anglo-sakson işgal bölgelerinden birinde.
halbuki yine uydu şeytan'a.
ve yine bir pazar günü ve aynı kilisede yine
batılı müttefikleri meth ü sena edeyim derken
41 yılında söylediklerinden bazı fasılları tekrarladı aynen
bilhassa mal nizamına ait olanları.
ve katolik bir amerikan subayının emriyle
(tevkif edilmediyse de bu sefer)
kovuldu kiliseden muhterem peder.
yine arkasından baktı şeytan :
çekik kaşlarında biraz daha çok ümit
sivri sakalında biraz daha az keder...

( tabii ki nazım hikmet ran)

baş açıklığını çağdaşlık sanan kişi

başı kapalılığı arap kültürünün bir giyim - kuşam şekli olduğunu bilmeyip, bizim kültürümüzde ki tülbent, çit, yaşmak gibi bizim kültüre ait olan giyim kuşam ile karıştırıp, bunu türbana özgürlük adı altında yaymaya çalışan arap özentisi güruhun mesnetsiz açıklaması.

kaldı ki ekşi sözlükten alıntı olan yazarı liawrizas olan şu yazıyı eklemeden geçemeyeceğim ..

"temelinin sümerlere dayandığı söylenir.
sumerlerin tapınaklarında seks temelli amme hizmeti yapan kadınların, ki bunlara genel kadınlar denmekte, halkın arasına çıktığında kullandığı ve onları sıradan halktan ayırmaya yarayan başörtüsü.
fakat zannedilmesin ki bu kadınlar kötü kadın olduklarından veya utanılacak birşey yaptıklarından kullanıyorlar bu örtüleri. sümerlerde rahibe mertebesindeki bu kadınlar, her şehirdeki belli tapınaklarda, şehrin erkeklerine, ki her erkek bu hizmeti haketmiyor- hizmeti haketmek için belli bir aileden gelmek ve yüz kızartıcı herhangi bir suç işlememiş olmak ve bunları kanıtlayan belgelerle tapınağa başvurup onay almak gerekiyor (görüldüğü üzre pek ciddi ve teferruatlı bir iş)- cinselliği öğretmek, kimilerinin yenilik arayışına cevap vermek gibi nedenlerden dolayı seks hizmeti veriyorlar. "

şimdi yukarıda ki arkadaşın erkek olduğunu varsayarak bir kadın aksesuarı olan bir şeyi, kadından çok savunup, bunu ağzınıza plesenk etmenizi anlamıyoruz .. medeniyet dediğin şeyin varlığından bahsedip, kadın aksesuarı olan bir şeyi "medeniyet" adılı altında kadınlara çakma zorunluluğunu anlayamadım .. bana anlatır mısın beyaz yalan ?

türkiye nin 403 milyar tl lik borcu ödemesi

403 milyar / 70 milyon= yaklaşık 5500 lira gibi bir para düşüyor kişi başına. ( yurdum insanı gibi düşünüyorum biraz müsade ) ödeyelim gitsin . ne olacak ki bizim aile 5 kişi çarp 5,5 ile 27,5 milyar yapar.. ben veririm ..ben veririmde kardeş ya gariban toprak ağası ne yapsın .. herifin aşiretinde var 8000 kişi çarp 5,5 binle yapar sana 44 000 000 tl. ohaa.. mazallah aşiretide kurutursun, feodalizmide.. hem başbakanın "çocuk yapın" demesinin sebi bu.. kişi başına düşen borcu azaltmak ..ne duydum seni "ya kişi başına düşen milli gelir ne olacakmış " sen sus bakıyım .. terbiyesiz .. aldırırım seni şimdi ergenokondan ..

şerefsiz rasmussen

"HABERTÜRK'te Erdoğan Aktaş yönetimindeki Kim Haklı? programında Türkiye'nin Batı ile ilişkileri tartışıldı.

Karikatür krizi ve Roj TV nedeniyle NATO Genel Sekreterliği'ne karşı çıkılan Rasmussen için Yiğit Bulut sert ifadeler kullandı. Hz. Muhammet'e hakaret içeren karikatürler için "ifade özgürlüğü" yorumu yapıldığını anımsatan Bulut, "Ben de şimdi ifade özgürlüğümü kullanıyorum: Rasmussen gibi şerefsiz NATO Genel Sekreteri oldu. ifade özgürlüğümü kullandım, bana bu hakkı Rasmussen verdi. Batının çifte standardını göstermek için yaptım. " dedi. "
kaynak: milliyet

şimdi sen gaeteci ( değilsen hangi sıfatla ordasın sen ) olmuşsun da kardeş, neyin ne olduğunu bilememişsin. kişilik hakları denilen bir şey var. senin türkiye de böyle, külhanbeyi erbabplığı ile konuşturmaya özendirmiş bir başbakanın var..sen ağzın köpükler, sağa sola hakaretler saçarsan meşhur olup, libidonla beraber egonunda tatmin olacağını biliyorsun; abilerin göstermiş sana (bkz: fatih altaylı)..herkesin bildiği, dandik mahalle kahvesi muhabbetlerini getirip koskoca televizyonda yayınlayan televizyon yapımcılarına mı kusayım burda; yoksa seni gazeteci sıfatıyla orda konuşturan kişilere mi ? bilmediğimiz konular hakkında konuşsaydın yaa..köy kurnazlığı ile toplumsal bir olayı ( ewet karikatür olayı toplumsaldı, adam kendisi için çizmedi onu..) kalkıpta fevri bir olaya dönderirsen ve koskoca danimarka başbakanına "şerefffsiz" dersen, yarın bir gün senin başbakanın için, almanya, danimarka, isveç vs vs başbakanı "hırsız, harami, kabadayı" dediği vakit altından kalkamazsın ..yine avrupa birliğine karşı çık; ama popülizim yaparak değil ..

uludağ sözlük ün gülen cemaati yapılanması olması

olmasından şüphe duyduğum durum.. şöyle ki .. gülen cemaatinin türkiye' de, 3 büyükler olarak bilinen ekşi, itü ve uludağ sözlükten birini ele geçirme planları ekşide de itüde de bilinir, hatta yaptığı ataklar falan anlatılır. ekşi sözlüğün ntv, cnn gibi kanallarla olan bağlantılarından; itü sözlüğün ise istanbul teknik üniversitesi bazlı olmasından bu sözlüklere yanaşamadığı, bundan sebep daha az bilinen, üniversitesine de daha fazla hakim olduğu (uludağ da okuyanlar bilir) bu platformu seçmesi normaldir..kaldı ki yukarıda ki bluevelve nin entrysine dahi dişlerini göstererek yazan yazarlar mevcuttur.bunun göstergesi etkiye karşı tepkidir ( ben güzel sanatlar okudum.. mühendis olan arkadaşlar bunun teknik terimini bilirler ).. açıkçası bu gidişle bu sözlüğü bırakıp, kuyruğumu kıstırıp, ekşide yeniden yazar olmayı bekleyeceğim..hangi zaman rte ile ilgili, gülen cemaati ile ilgili bir yazı yazsam; hükümet ile ilgili bir köşe yazısı yayımlasam (bkz: mıne g kırıkkanat), eksi oylarla süslenmiş entrylerim.. oysa ki çok masum olan , reklamlarla, dizilerle, tv ile kafanızı yıkamayın önünüze bakın minvalinde yazılardı.

iş bu entrymi bitirirken, moderatörlere, etrafınızda gülen cemaatinden rahatsız olan, sözlük yazarlarının olduğunu bilin ve terazinin kefesini ona göre ayarlayın diyorum ..

biri bana gelsin

an itibari ile yavuz bingölün, yazımı kışa çevirdin parçasının bağlaması ile icra etmeye çalışması .. yalnız orkestrada ki bağlamacı uçuyor .. napıyorsun oğlum yavuz abinin yerin dibine gömdün öyle bağlamamı çalınır .. resmen yavuzun yüzünde " noluyor lan hassiktir yaa böyle bağlamamı çalınır " ifadesi vardı .. bana bile bıraktıracan anasını satayım bağlama çalmayı ..heee..

benim oğlumun niye flütü yok ulan

insan eski türk sinemasına baktığında, utanacağı yerde ( evet utanacağımız yerde.. lan 5-10 sene evvelde "gecelerin yargıcı" falan vardı .. voltran ile büyüyen şu bünyeyi kimlere emenet ettin yarab ) kalkıp burda "ne biçim türk sinemasıymış bizi keklemişler" demek aymazlık olur.. kaldı ki yalan rüzgarı gibi embesil kısır döngü dizileri bize 15 sene izlettiler.. viktor dede oldu düşkünler evinde olması gerek anasını satayım, ama dizide paso milleti sikiyor.. yani cacağazlarım, arz - talep meselesi.. toplum bunu istiyor . eskiden ( 80 li yıllar ) oda müziği vardı .. bir sahnede iki tane kişi, biri erkek biri dişi, babamın deyimi ile gıy gıy yapıyorlardı.. hemen akabinde de aşk gemisi denilen *sikimdirik diziyi izliyorduk..o yönetmen bilmiyor mu, ibonun eline bir baton verip, çocuğuda sahne arkasında bir yerden kameraya amors oturtup, ibonun "yalnızım dostlar" bestesini cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası eşliğinde dinletmeyi. ajitasyonu, acıyı nasıl verecek .. herif bilmezki halkın yumuşak karnını .. böyle bir kelam uydurmuş, sonrasında da efkar yapalım, rakı içelim millet anlamaz demiş, anlasada anlamayan millet bana yeter demiş çekmiş..yani toplum bunu istemiş. hani kalkıp yavuz abi * eşkiyayı o dönemde yapsaydı izlenmezdi, bir başkası için (bkz: anayurt oteli).. çünkü bize acı lazım .. hadi ben de yapayım gereğini "flütüme bir oda ver baba, gidecek hicbir yeri yok" *