bugün
- güne bir şarkı bırak9
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız23
- nazar değdi sözlük8
- crop giyen erkek9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- icardi1905 silik olsun kampanyası21
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- icardi190527
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- vatandaşlık farkı alan otel24
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- hamas bir terör örgütüdür20
- erkeğe ne hediye alınır34
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- futbolcu ismiyle nick almak11
- anın görüntüsü12
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- sözlük kızından gelin olmaz21
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- ideal duş alma sıklığı14
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı23
entry'ler (616)
açık ve net şekilde probis. (bkz: probis)
son sözü "sevindim" oldu.
zamandan başka kaybedecek neyimiz var? aylarımı vermiş olmanın karşılığı "sevindim" mi? günler, saatler. rüyalarımda vardın sen. bunların karşılığı "sevindim" olamaz. gözyaşlarının karşılığı "sevindim" olamaz. iki yüzlülüğün, bencilliğin karşılığı "sevindim" olamaz. olmamalı.
bu gece bir şarap şişesine teslimim. o ne derse o. iç dedikçe devam.
bir fotoğraf karesi hayal edin. hep içinde olmak istediğiniz bir fotoğraf. 2 kişi olucak o karede. bi siz, bi o. yerini almış o çoktan. peki yanı? başka biri. hayallerinizi, umutlarınızı, ışığınızı çalan biri. o karede maviyle olmak için ödeyeceğiniz bedel sonsuzken, yerinizi üç kuruşa çalan biri var.
bu gece bir şarap kadehi uzaklığında tüm hayallerim. o kadeh bittikçe dolsun. dolsun ki hayaller var olsun.
bu gece millattır. bu gece, gündüze döndüğünde tüm mavilere düşmanım. gökyüzü, denizler en çok da gözlerine. düşmanım. yeşilin öfkesi maviyedir. her renk gibi mavi de soldu. içimde, kalbimde. bunu mavi istedi.
son sözü "sevindim" oldu. sevinilecek ortada bir şey varmış gibi...
zamandan başka kaybedecek neyimiz var? aylarımı vermiş olmanın karşılığı "sevindim" mi? günler, saatler. rüyalarımda vardın sen. bunların karşılığı "sevindim" olamaz. gözyaşlarının karşılığı "sevindim" olamaz. iki yüzlülüğün, bencilliğin karşılığı "sevindim" olamaz. olmamalı.
bu gece bir şarap şişesine teslimim. o ne derse o. iç dedikçe devam.
bir fotoğraf karesi hayal edin. hep içinde olmak istediğiniz bir fotoğraf. 2 kişi olucak o karede. bi siz, bi o. yerini almış o çoktan. peki yanı? başka biri. hayallerinizi, umutlarınızı, ışığınızı çalan biri. o karede maviyle olmak için ödeyeceğiniz bedel sonsuzken, yerinizi üç kuruşa çalan biri var.
bu gece bir şarap kadehi uzaklığında tüm hayallerim. o kadeh bittikçe dolsun. dolsun ki hayaller var olsun.
bu gece millattır. bu gece, gündüze döndüğünde tüm mavilere düşmanım. gökyüzü, denizler en çok da gözlerine. düşmanım. yeşilin öfkesi maviyedir. her renk gibi mavi de soldu. içimde, kalbimde. bunu mavi istedi.
son sözü "sevindim" oldu. sevinilecek ortada bir şey varmış gibi...
hayatımın belki de en kusursuz sevmesini gerçekleştirdim (mavi). her ayrıntısını, olması gereken tüm doğruları peşi sıra yaptım. anlaşılamıyorum. bakın anlatamıyorum değil. o kadar özene bezene seviyorum ki, bunu karşı tarafa anlatamamam mümkün değil. umursanmamak ya da görmezden gelinmek hiç hoş değil. kızamıyorum buna rağmen onlara. çok defa denedim. bir birinden farklı olduklarını düşündüğüm pek çok kıza anlattım kendimi. o yüzden tek bir kişiye bağlı değil bu anlaşılamama durumu.
mesela sonuncusuna (mavi) yani en kusursuz sevdiğime gelelim. şiir seven biri. şiir demek hassasiyet demek. okuyan, naif biri; kendisine naif ve zarif yaklaşan birini anlar diye düşünmüştüm. yok değilmiş.
pek çok alışkanlıklarım ister istemez iyi yönde değişti. yeni alışkanlıklar kazandım. sadece varlığıyla bile daha beni bu kadar etkileyen birine; kendimi anlatmam gerek. ama görmüyor, duymuyor.
ben karşılık beklentisinin insan doğasından olduğunu düşünen biriyim. birisi için iyi bir şey yapıyorsam mutlu olduğunu görmek isterim. kızdıracak bir şeyse yaptığım, sinirlenecek. eğer bu karşılık görmekse evet karşılık bekliyorum. reaksiyon görmek istiyorum. o kadar basit ki. etki-tepki. en basit iletişim. bunu göremeyince hevesim kırılıyor belki de.
aşk konusunda gururunu bastırabilen biriyim. ama içten içe o kadar kızıyorum ki, bunu mavi'ye belli etmemek adına içim içimi yiyor. bunu konuşmayı denedin mi? seslerini duyar gibiyim. evet denedim. problemin asıl sorununu da bu oluşturuyor.
bu satırlara başlamadan önce "özledim" temalı bir video çoktan onun bildirimleri arasında yer aldı. güneş doğsun öncelikle, belki ifade etmişizdir kendimizi. *
mesela sonuncusuna (mavi) yani en kusursuz sevdiğime gelelim. şiir seven biri. şiir demek hassasiyet demek. okuyan, naif biri; kendisine naif ve zarif yaklaşan birini anlar diye düşünmüştüm. yok değilmiş.
pek çok alışkanlıklarım ister istemez iyi yönde değişti. yeni alışkanlıklar kazandım. sadece varlığıyla bile daha beni bu kadar etkileyen birine; kendimi anlatmam gerek. ama görmüyor, duymuyor.
ben karşılık beklentisinin insan doğasından olduğunu düşünen biriyim. birisi için iyi bir şey yapıyorsam mutlu olduğunu görmek isterim. kızdıracak bir şeyse yaptığım, sinirlenecek. eğer bu karşılık görmekse evet karşılık bekliyorum. reaksiyon görmek istiyorum. o kadar basit ki. etki-tepki. en basit iletişim. bunu göremeyince hevesim kırılıyor belki de.
aşk konusunda gururunu bastırabilen biriyim. ama içten içe o kadar kızıyorum ki, bunu mavi'ye belli etmemek adına içim içimi yiyor. bunu konuşmayı denedin mi? seslerini duyar gibiyim. evet denedim. problemin asıl sorununu da bu oluşturuyor.
bu satırlara başlamadan önce "özledim" temalı bir video çoktan onun bildirimleri arasında yer aldı. güneş doğsun öncelikle, belki ifade etmişizdir kendimizi. *
2013 ABD yapımı romantik-dram ve aynı zamanda gizem türünde bir sinema filmi. the notebook romanının da yazarı olan nicholas sparks'ın bir başka romanından uyarlama.
filmin başrollerinde josh duhamel, julianne hough, david lyons, cobie smulders bulunmakta.
http://www.imdb.com/title/tt1702439/
filmin başrollerinde josh duhamel, julianne hough, david lyons, cobie smulders bulunmakta.
http://www.imdb.com/title/tt1702439/
dmc: devil may cry oyununun soundtrackini de yapmışlardır.
2 saat boyunca aralıksız gülmenin; vücudunuzda yarattığı etkileri (karın ve baş ağrısı, yanak kaslarında laçkalaşma vs.), salondan çıktığınızda görebileceğiniz cem yılmaz'ın film/stand-up gösterisi. belirtmek lazım "film" kısmı sadece sinemada izlenildiği içindir.
görülmüştür ki; cem yılmaz bu ülkenin en iyi komedyenidir ve üzülerek söylemek lazım; başka birinin cem'in yerini alması imkansızdır.
şimdi bu gösterinin sinemada yayınlanması dolayısıyla haliyle bir "gişe" beklentisi de oluştu. çok büyük ihtimalle; gişede hem rekorlar kırıp, hem de çok büyük hasılat elde edilecektir. şimdi işin trajik boyutuna gelirsek; bu "filmin" türkiye sınırları içinde en çok izlenen "türk yapımı" olduğunu iki dakika düşünelim. (olabilme ihtimali de çok yüksektir ayrıca) türk yapımı en çok izlenen film; bir stand-up gösterisi olmuş olacaktır. ironinin naifliğine bakar mısınız? yani türk sinemasının vah haline mi dersiniz, yönetmenlerin/ yapımcıların beceriksizliğinden mi dert yanarsınız bilemem.
sonuç olarak; 2 saat seyir zevkinin doruklarda gezdiği, 10 saniye bile dinlenmenize imkan vermeyen bir film/ stand-up. gidin, izleyin, izlettirin.
görülmüştür ki; cem yılmaz bu ülkenin en iyi komedyenidir ve üzülerek söylemek lazım; başka birinin cem'in yerini alması imkansızdır.
şimdi bu gösterinin sinemada yayınlanması dolayısıyla haliyle bir "gişe" beklentisi de oluştu. çok büyük ihtimalle; gişede hem rekorlar kırıp, hem de çok büyük hasılat elde edilecektir. şimdi işin trajik boyutuna gelirsek; bu "filmin" türkiye sınırları içinde en çok izlenen "türk yapımı" olduğunu iki dakika düşünelim. (olabilme ihtimali de çok yüksektir ayrıca) türk yapımı en çok izlenen film; bir stand-up gösterisi olmuş olacaktır. ironinin naifliğine bakar mısınız? yani türk sinemasının vah haline mi dersiniz, yönetmenlerin/ yapımcıların beceriksizliğinden mi dert yanarsınız bilemem.
sonuç olarak; 2 saat seyir zevkinin doruklarda gezdiği, 10 saniye bile dinlenmenize imkan vermeyen bir film/ stand-up. gidin, izleyin, izlettirin.
ilk bakışta bir şeye benzemiyor gibi olabilir ancak manası derin.
http://new.weavesilk.com/?i6gq
http://new.weavesilk.com/?i6gq
bu t-shirt'in 575 liralık fiyatının 25 lirası ürüne ait, 550 lirası "marka"ya aittir. markalaşma markalaşma diye yıllardır türkiye için bahsettiğimiz eksiklik budur.
ilk 5 "italya, Türkiye, Azerbaycan, isveç ve Güney Kıbrıs" olması gönlümden geçiyor. ancak birincilik adayım ise italya adına yarışan Nina Zilli.
başrollerinde Sam Worthington, elizabeth banks, ed harris'in olduğu 2012 yapımı suç ve gerilim filmidir.
(bkz: eto o bitmiş) en güzel örneğidir.
T.B.M.M'nin kafa toplarındaki hakimiyetini arttırmıştır.
yine o gecelerden bir tanesi daha. bu kendisiyle yüzleşmekten korktuğu yirmi üçüncü gece. yine ağlak bir gökyüzü, karanlığın gücüne güç katan kasvetli bir hava...çok azını seçebildiği solgun yıldızlar var. onlar da yorgunlar. dilek tutmasına bile fırsat vermiyorlar. böyle bir gecede hayal kurmak bile zor. sadece gerçekler görünür halde. o kadar sessiz ki bu yirmi üçüncü gece; yağmurlar bile usulca düşüyorlar yere. sessizliği bozmamaya yemin etmiş her şey.
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üç gecenin, sadece üçüne tanık olan bir ev var. duvarları sigara dumanından grileşmiş. her köşesinde farklı yaşanmışlıkları var. saldırıyorlar hepsi dört bir koldan. alabildiğine de acımasızlar. hangi birine baksa, en kötüyü hatırlatıyor; hangi birinden kaçsa, öteki hapsediyor; hangi birine teslim olsa, onlar vazgeçmiyor vurmaktan. kapıyı görüyor, çıkış yolu zannediyor, o da suratına kapanıyor. sıkışmışlığın, esaretin kalesi burası. çaresizliğin, teslimiyetçiliğin merkezi burası; bu ev...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yanında olmayan insanlar görüyor. aynı yolda yürüdüğü ama yanında olmayan... maskelerinden simalarını tanıyamıyor. kalplerini görebiliyor sadece. kin, öfke ve kıskançlık bağlamış kalplerini. yüzleri gülüyor ama...sahte duygularını, saklıyorlar maskelerin arkasında.o da biliyor. gülüp geçiyor. sonrasını umursamıyor. sahte insanlarla, gerçek hayallerini paylaşıyor...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üçüncü gecesinde yalnız bir çocuk var evinde. en zayıfında güçlü gözükmeye çalışan. sille dolu kül tablasıyla, damarlarında biraz alkolüyle, yıpranmış bedeniyle, saf duygularıyla, sil baştan yazdığı hayalleriyle... bir çocuk var gözü nemli. bir çocuk var yirmi dördüncü gecesinin diğerlerinden farklı olacağı ümidiyle yaşayan. avazı çıktığı kadar söylüyor şarkısını bu gece de. boğazını yırtarcasına, nefesinin sonuna kadar. amacı hem gecenin suskunluğunu bozmak, hem de sesini duyurabilmek kendisini anlayabilecek benzer gönüllere. ve her şeye rağmen bir çocuk var "yirmi iki sene önce bu gece doğan".
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üç gecenin, sadece üçüne tanık olan bir ev var. duvarları sigara dumanından grileşmiş. her köşesinde farklı yaşanmışlıkları var. saldırıyorlar hepsi dört bir koldan. alabildiğine de acımasızlar. hangi birine baksa, en kötüyü hatırlatıyor; hangi birinden kaçsa, öteki hapsediyor; hangi birine teslim olsa, onlar vazgeçmiyor vurmaktan. kapıyı görüyor, çıkış yolu zannediyor, o da suratına kapanıyor. sıkışmışlığın, esaretin kalesi burası. çaresizliğin, teslimiyetçiliğin merkezi burası; bu ev...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yanında olmayan insanlar görüyor. aynı yolda yürüdüğü ama yanında olmayan... maskelerinden simalarını tanıyamıyor. kalplerini görebiliyor sadece. kin, öfke ve kıskançlık bağlamış kalplerini. yüzleri gülüyor ama...sahte duygularını, saklıyorlar maskelerin arkasında.o da biliyor. gülüp geçiyor. sonrasını umursamıyor. sahte insanlarla, gerçek hayallerini paylaşıyor...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üçüncü gecesinde yalnız bir çocuk var evinde. en zayıfında güçlü gözükmeye çalışan. sille dolu kül tablasıyla, damarlarında biraz alkolüyle, yıpranmış bedeniyle, saf duygularıyla, sil baştan yazdığı hayalleriyle... bir çocuk var gözü nemli. bir çocuk var yirmi dördüncü gecesinin diğerlerinden farklı olacağı ümidiyle yaşayan. avazı çıktığı kadar söylüyor şarkısını bu gece de. boğazını yırtarcasına, nefesinin sonuna kadar. amacı hem gecenin suskunluğunu bozmak, hem de sesini duyurabilmek kendisini anlayabilecek benzer gönüllere. ve her şeye rağmen bir çocuk var "yirmi iki sene önce bu gece doğan".
artık 24 sene önce bugün dünyaya gelmem dışında bir önemi yok bu günün aslında. yok o "özel günleri umursamayan" tiplerden değilim. hiçbir zaman da öyle birisi olmadım. önemli günlerdir doğum günleri bilirim. kaldı ki benim doğum günüm; benim için 365 günün en önemli günüdür.
şimdi siz diyeceksiniz ki neden önemi yok bugün o zaman? işte ben de o noktayı sorguluyorum bugün. bildiğim şey ise; özel günlerin, yanında birisi varsa anlam kazanabildiğidir. şu dakikalarda etrafıma bakıyorum. duvarlar var. sadece duvarlar... üzerime üzerime gelen duvarlar. bunlar "yalnızlığımı yüzüme vuran duvarlar".
bildiğim bir şey daha var aslında. sahte yüzler görüyorum etrafımda. ışığı görüp de toplanan böcekler görüyorum etrafımda. gülüyorlar... mutlular. bana değer verirmişcesine yüzüme tebessüm ediyorlar. oysa ki ben görebiliyorum maskelerinin arkasındaki gözlerini onların. içinde kin var, kıskançlık var, nefret var. gülüp geçiyorum ben ise onlara. sonrasını düşünmüyorum.
24 senedir arkama hiç bakmadım. bugün yine değişmeyecek bu. yanımda olmayanlarla birlikte her zaman ki gibi aynı yolda yürümeye devam edeceğim. inanıyorum ki bir gün yollar ayrılır.
bugün benim için her günden farklı bir gün. bugün benim doğum günüm. bir şişeye koydum ümitlerimi; saldım yine okyanusun ortasına. elbet ulaşır beni anlayabilecek olanların gönüllerinin kıyısına. şarkımı söylemeye devam ediyorum bugün de. duyan olur elbet dünyanın bir ucunda. "doğum günüm kutlu olsun".
şimdi siz diyeceksiniz ki neden önemi yok bugün o zaman? işte ben de o noktayı sorguluyorum bugün. bildiğim şey ise; özel günlerin, yanında birisi varsa anlam kazanabildiğidir. şu dakikalarda etrafıma bakıyorum. duvarlar var. sadece duvarlar... üzerime üzerime gelen duvarlar. bunlar "yalnızlığımı yüzüme vuran duvarlar".
bildiğim bir şey daha var aslında. sahte yüzler görüyorum etrafımda. ışığı görüp de toplanan böcekler görüyorum etrafımda. gülüyorlar... mutlular. bana değer verirmişcesine yüzüme tebessüm ediyorlar. oysa ki ben görebiliyorum maskelerinin arkasındaki gözlerini onların. içinde kin var, kıskançlık var, nefret var. gülüp geçiyorum ben ise onlara. sonrasını düşünmüyorum.
24 senedir arkama hiç bakmadım. bugün yine değişmeyecek bu. yanımda olmayanlarla birlikte her zaman ki gibi aynı yolda yürümeye devam edeceğim. inanıyorum ki bir gün yollar ayrılır.
bugün benim için her günden farklı bir gün. bugün benim doğum günüm. bir şişeye koydum ümitlerimi; saldım yine okyanusun ortasına. elbet ulaşır beni anlayabilecek olanların gönüllerinin kıyısına. şarkımı söylemeye devam ediyorum bugün de. duyan olur elbet dünyanın bir ucunda. "doğum günüm kutlu olsun".
ne değişti ki?
kar yağdığı için mi adı "kış" bu mevsimin?
gökyüzünde belirdiği için mi ay; gecedir yaşadığımız?
bir kaç damla alkol karıştığı için mi damarlarıma sarhoşum?
sensiz yapamadığım için midir bu bendeki hüznün adı "aşk"?
hayır...
sensizlikti; bu iliklerimi dondurup, mevsimimi kış yapan.
sensizlikti; güneşimi batırıp, zifiri karanlığa mahkum eden beni.
sensizlikti; yalpalamama neden olan.
sensizlikti "aşk".
ne değişti ki?
kaç kişinin kalbine dokunduğunda yandı elin?
kaç kişide üşüdü hislerin?
sende sevda denizlerinde boğulmadın mı?
düşürmediler mi gölge en güzel sevinçlerine?
pervasızca sürüklenmedin mi onca yelde?
ne değişti ki?
utanmadın mı yüzünün çizgilerinden ayna karşısında?
kızarmıyor mu artık baktığında çehren?
pencerende beklemedin mi giden onca kişinin ardından?
"cehennemin dibine" yolladıkların döndüler mi geri?
peki ya sen gidebildin mi peşlerinden?
çok şey değişmedi aslında.
akrep yelkovanla yol aldı hallice.
ocaktan aralığa iki-üç sefer değişti takvimlerin yaprağı,
iki-üç sefer de gördüm aynı mevsimi farklı zamanlarda.
sen de değişmişsin biraz.
değilsin anılarımızdaki gibi.
itiraf etmeliyim ki galiba her şey değişmiş.
ama birinden eminim değişmeyen;
sadece sensizliğin tadıydı aynı kalan.
kar yağdığı için mi adı "kış" bu mevsimin?
gökyüzünde belirdiği için mi ay; gecedir yaşadığımız?
bir kaç damla alkol karıştığı için mi damarlarıma sarhoşum?
sensiz yapamadığım için midir bu bendeki hüznün adı "aşk"?
hayır...
sensizlikti; bu iliklerimi dondurup, mevsimimi kış yapan.
sensizlikti; güneşimi batırıp, zifiri karanlığa mahkum eden beni.
sensizlikti; yalpalamama neden olan.
sensizlikti "aşk".
ne değişti ki?
kaç kişinin kalbine dokunduğunda yandı elin?
kaç kişide üşüdü hislerin?
sende sevda denizlerinde boğulmadın mı?
düşürmediler mi gölge en güzel sevinçlerine?
pervasızca sürüklenmedin mi onca yelde?
ne değişti ki?
utanmadın mı yüzünün çizgilerinden ayna karşısında?
kızarmıyor mu artık baktığında çehren?
pencerende beklemedin mi giden onca kişinin ardından?
"cehennemin dibine" yolladıkların döndüler mi geri?
peki ya sen gidebildin mi peşlerinden?
çok şey değişmedi aslında.
akrep yelkovanla yol aldı hallice.
ocaktan aralığa iki-üç sefer değişti takvimlerin yaprağı,
iki-üç sefer de gördüm aynı mevsimi farklı zamanlarda.
sen de değişmişsin biraz.
değilsin anılarımızdaki gibi.
itiraf etmeliyim ki galiba her şey değişmiş.
ama birinden eminim değişmeyen;
sadece sensizliğin tadıydı aynı kalan.
ne değişti ki?
kar yağdığı için mi adı "kış" bu mevsimin?
gökyüzünde belirdiği için mi ay; gecedir yaşadığımız?
bir kaç damla alkol karıştığı için mi damarlarıma sarhoşum?
sensiz yapamadığım için midir bu bendeki hüznün adı "aşk"?
hayır...
sensizlikti; bu iliklerimi dondurup, mevsimimi kış yapan.
sensizlikti; güneşimi batırıp, zifiri karanlığa mahkum eden beni.
sensizlikti; yalpalamama neden olan.
sensizlikti "aşk".
ne değişti ki?
kaç kişinin kalbine dokunduğunda yandı elin?
kaç kişide üşüdü hislerin?
sende sevda denizlerinde boğulmadın mı?
düşürmediler mi gölge en güzel sevinçlerine?
pervasızca sürüklenmedin mi onca yelde?
ne değişti ki?
utanmadın mı yüzünün çizgilerinden ayna karşısında?
kızarmıyor mu artık baktığında çehren?
pencerende beklemedin mi giden onca kişinin ardından?
"cehennemin dibine" yolladıkların döndüler mi geri?
peki ya sen gidebildin mi peşlerinden?
çok şey değişmedi aslında.
akrep yelkovanla yol aldı hallice.
ocaktan aralığa iki-üç sefer değişti takvimlerin yaprağı,
iki-üç sefer de gördüm aynı mevsimi farklı zamanlarda.
sen de değişmişsin biraz.
değilsin anılarımızdaki gibi.
itiraf etmeliyim ki galiba her şey değişmiş.
ama birinden eminim değişmeyen;
sadece sensizliğin tadıydı aynı kalan.
kar yağdığı için mi adı "kış" bu mevsimin?
gökyüzünde belirdiği için mi ay; gecedir yaşadığımız?
bir kaç damla alkol karıştığı için mi damarlarıma sarhoşum?
sensiz yapamadığım için midir bu bendeki hüznün adı "aşk"?
hayır...
sensizlikti; bu iliklerimi dondurup, mevsimimi kış yapan.
sensizlikti; güneşimi batırıp, zifiri karanlığa mahkum eden beni.
sensizlikti; yalpalamama neden olan.
sensizlikti "aşk".
ne değişti ki?
kaç kişinin kalbine dokunduğunda yandı elin?
kaç kişide üşüdü hislerin?
sende sevda denizlerinde boğulmadın mı?
düşürmediler mi gölge en güzel sevinçlerine?
pervasızca sürüklenmedin mi onca yelde?
ne değişti ki?
utanmadın mı yüzünün çizgilerinden ayna karşısında?
kızarmıyor mu artık baktığında çehren?
pencerende beklemedin mi giden onca kişinin ardından?
"cehennemin dibine" yolladıkların döndüler mi geri?
peki ya sen gidebildin mi peşlerinden?
çok şey değişmedi aslında.
akrep yelkovanla yol aldı hallice.
ocaktan aralığa iki-üç sefer değişti takvimlerin yaprağı,
iki-üç sefer de gördüm aynı mevsimi farklı zamanlarda.
sen de değişmişsin biraz.
değilsin anılarımızdaki gibi.
itiraf etmeliyim ki galiba her şey değişmiş.
ama birinden eminim değişmeyen;
sadece sensizliğin tadıydı aynı kalan.
sunrise viyana'da geçerken; sunset paris'te geçer. iki filmin tadı da çok farklı ve güzeldir.