entry'ler (219)

ahmet kutalmış türkeş

babası mezarda bırak ters dönmeyi, taklalar atmıştır herhalde.

(bkz: hayırlı evlat)

yuri gagarin

ben-i adem'in en büyük meraklarından birisi olan uzay'a çıkmayı başaran ilk insan. yuri gagarin uzaya çıkınca, abd prestij kaybettiğini düşünerek apar topar aya gitmiştir.*

katy perry

(bkz: kedi canını senin)

filiz ahmet

ilan-ı aşk edecektim, gördüm ki rakibim çokmuş. ama ben gene de beis görmüyorum ilan-ı aşkımda: ben sana aşığım filiz !

haccac

maveraünnehir civarında türklerle çetin çatışmalara girmiştir.

stop crying your heart out

adamı ipten alır. yeminle diyorum bak.

optimus prime

(bkz: reis)

türk futbol tarihinin en büyük ayarı

#4497280 ek olarak

(bkz: 24 mart 2007 yunanistan türkiye maçı).

yunanistan'ın osmanlı imparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsızlığına kavuştuğu günde, o dönemin yunan komutanlarından georgios karaiskakis'in adını taşıyan stadda alınan 4-1'lik tarihi galibiyet, "ayar" kelimesiyle karşılanamayacak kadar büyük bir kapaktır.

ikinci abdülhamid

pek çok politik simgeye sahip memleketimde, bu sabık padişah da politik bir simgedir. kendisine "ulu hakan" diyenler de "kızıl sultan" diyenler de, belirli politik görüşlerin temsilcisidir.

romanov

Osmanoğulları ile birlikte son büyük iki hanedan ailesinden birisidir. Ayrıca, SSCB çöktükten sonra, Rusya Federasyonu'nunda SSCB'ye tepki olarak Romanov sevgisi yükseltilmiş ve II. Nikola "mazlum lider" rolüne büründürülmüştür.

üçüncü selim

Selim-i Salis... Osmanlı Devleti'inde gerçek anlamda ilk köklü reformları yapma girişiminde bulunup, bunların bedelini canıyla ödeyen padişah. imparatorluktaki kötü gidişi sezip, bir dizi ıslahat programını hayata geçirmek için düğmeye basmıştı: ilk olarak, Nizam-ı Cedid adında bir ordu oluşturmuş ve irad-ı Cedid adında, ordunun giderlerinin tahsis edilmesi için bir hazine oluşturmuştu. Batı'nın nasıl olup da öne geçtiğini daha iyi kavrayabilmek için yurtdışında ilk defa elçilikler açtıran padişah olmuştu. Amacı, buradan elde edilecek bilgilerle Batılı anlamda kurumların oluşmasını sağlayabilmekti. Lâkin padişah, bu düşüncelerini çevresindeki herkese anlatınca, bu gafletinin bedelini canıyla ödemek durumunda kaldı. Öldürülüşü ise, eski Türk töresine aykırı olarak, kanı akıtılarak gerçekleştirildi. Bilindiği gibi, töre gereği hanedan soyunun kanı kutsal olduğu için, öldürülecek kişinin kanı dökülmez ve yay kirişi ile öldürülme işlemi gerçekleştirilirdi. Fakat Selim, hançerlenerek öldürülmüştür.

Selim, devlet adamlığının yanında iyi bir müzisyendi. Klasik Türk müziğinin en büyük isimleri arasında yer alan sultanın, kendisinin oluşturduğu bir makam dahi vardır.

Şimdi dahi kullanılan Selimiye Kışlasını yaptırmıştır.

Yükselen Batı sanayisi karşısında yerli malların tüketimini teşvik etmeye çalışmıştır. Bu amaçla, atölyeler kurdurup çeşitli dallarda mallar üretilmiştir. Bunlardan en bilineni, Selimiye adı verilen kumaşlardır.

Ölümünün 200. yılında, Topkapı Sarayı'nda kendisi adına açılan bölümde, kullandığı eşyalar ve kendi el yazısıyla gönderdiği mektuplar gibi daha birçok farklı eşya sergilenmiştir.

ikinci mahmud

Osmanlı'nın başına geçmiş en tilki ve en zeki padişahlardandır.
II. Mahmut, şehzadeliği sırasında, sultan olan amcası III. Selim tarafından himaye edilmiş ve eğitimiyle bizzat ilgilenilmişti. III. Selim tahttan indirildikten sonra ise, tahta çıkan IV. Mustafa tarafından katledilmek istenmiş fakat Harem'deki kadınlardan birisinin sayesinde çatı arasına kaçarak canını zor kurtarmıştır. Mehmet Alkan hoca bu olayı, Harem'in Osmanlı siyasetindeki son etkisi olarak adlandırır. Devam edersek, Şehzade Mahmut, istanbul'a III. Selim'i tahta çıkarmaya gelen Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşatarafından, III. Selim daha önceden katlolunduğu için, tahta çıkarılmıştır. Bu noktadan sonra izlediği siyasetse takdire şayandır:
Tahta geçtiğinde, siyasi bir desteğe haiz olmayan ve Yeniçeri güruhunun da pek iyi gözle bakmadığı Mahmut, iktidarını sağlamlaştırmak için askeri güce ihtiyaç duyuyordu. O askeri güç ise, dönemin feodal beyleri olan ayanlarda vardı: Böylece Mahmut, sultanlığını korumak için, ayanlarla Sened-i ittifak adı verilen antlaşmayı imzalamıştı. Ayanların, bu antlaşmayı imza etmek için şehre gelişleri de oldukça görkemliydi: Birbirinden ilginç kıyafetlere haiz hassa askerleriyle kente gelen ayanlar, aslında Mahmut'un gövde gösterisi niteliğindeydi. Bir süre sonra, iktidarını sağlamlaştıran Mahmut, mutlak egemenliğini sağlamak için ayanlarla hesaplaşmak zorunda olduğunu biliyordu: Ayanları görüşme bahanesiyle bir araya topladı ve onlardan ani bir biçimde kurtuldu: Hepsini öldürttü. Birkaç ayan hariç* artık mutlak otoriteye sahipti. Yeniçerilerle de hesaplaşmak için bekleyen Mahmut, amcası Selim'in düştüğü hataya düşmemek için en uygun anı kolladı ve Yunan isyanı sırasında askerlerin isteksiz savaştığı propagandasının da yardımıyla 1826 yılında harekete geçti Halktan da destek alarak Yeniçerilerin kökünü kazıdı. Vakayı Hayriye sonrası şehirde yaşayan tüm Yeniçeriler katledildi ve hatta mezarları bile bozuldu. Fakat bu olay, henüz o sırada devam eden Yunan Savaşı'nı olumsuz etkiledi çünkü elde doğru düzgün bir düzenli ordu kalmamıştı. Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla bir ordu kurdu fakat bu ordu hemen faaliyete geçemedi.
Mahmut, nazarımda devletin üçüncü kurucusudur, Osman Bey ve Fatih'ten sonra. Kendisi döneminde, Cumhuriyet dönemine de taşınacak olan bürokratik yapıların temeli kuruldu. Modern anlamdaki orduya benzeyen bir ordu yapısı teşekkül etmeye çalıştı. Postane, çiçek aşısı, tulumba ekibi vb gibi birçok yeniliğe imza attı. Kısacası, Osmanlı imparatorluğu bir müddet daha düşe kalka varlığını idame ettirdiyse bunda hiç kuşkusuz en büyük hisselerden birisini Mahmut'a vermeliyiz.

amerika türkiye nin dostudur

(bkz: arkadaş arkadaşı siker mi)

writing to reach you

platoniğin canıdır, can dostudur.

i might never reach you
only want to teach you
about you

osmanlı devleti

Devletin kökenlerindeki alevi etkisini anlamak için, saymayacağım uzun uzun bektaşileri, alevi erenlerinin balkanların islamlaşmasındaki faydalarını falan. Tek bir örnek verip yatacağım: türk tarihinin en muzaffer amirali barbaros hayrettin paşa'nın kadırgasındaki yelkenlerdeki işlemeye göz atın: bir adet zülfekar göreceksiniz.

ille de heaven

insanların acı karşısında, hiç tanımadıkları bir insan ile ilgili olsa dahi, nasıl tek bir yürek olup kenetlenebildiğini bize ispat edendir. allah taksiratını affetsin, mekanı cennet olsun...

fosforlu cevriye

genelde ilk olarak akla, ibrahim tatlıses ve sevtap parman'ın oynadığı abidik gubidik film gelse de, tanju gürsu ve türkan şoray'ın oynadığı leziz bir versiyonu olan film. Tanju Gürsu çok sağlam bıçkın rolü kesiyordu, Türkan Şoray ise, isterse hanımefendi isterse de sert bir kadın olabileceğini belli ediyordu bu filmde.

sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği

Hakkında güzel bir fıkra, tarihi hakkında bize ipuçları verecektir:

1917 Devrimi gerçekleşmiş ve devrim treni yola çıkmıştır. Makinist Lenin'dir. Fakat, tren yola devam ederken, yolun bir bölümünde rayların bittiğini farkedilir. Makinist Lenin, halk üzerinde ajitasyon dolu bir konuşma yaparak, insanları gaza getirir ve insanlar yeni raylar döşeyerek, trenin yola devam etmesini sağlarlar. Tren yoluna devam ederken, makinist değişmiş ve Stalin makinist olmuştur. Biraz ilerledikten sonra, yolda tekrar rayların bittiği farkedilir. Stalin, vagonların bir tarafındaki yolcuları kurşuna dizer, kalanlar da korkudan ray yapımına başlarlar. Tren gene yoluna devam eder, makinist değişir. Yeni makinist Hruşçev'dir. Yolun bir bölümünden sonra gene rayların olmadığı farkedilir. Hruşçev, geride bıraktıkları yola ihtiyaçları olmayacağını söyleyerek, o rayların sökülüp önlerindeki yola takılmasını tembih eder. Tren gene yoluna devam eder. Makinist bu sefer Brejnev'dir ve gene rayların bir bölümü yoktur yolda. Brejnev, yolculara, "pencerelerinizi sıkı sıkı kapatın ve trenin içinde, sanki yola devam ediyormuş gibi sallanın" der. Makinist gene değişir ve yeni makinist artık Gorbaçov'dur. Tren raylarındaki eksikliği farkeden Gorbaçov ise, "raylar bitmiş öyleyse, treni geri çevirip başladığımız yere dönelim" der.

mehmet topal

Bu adam gelişmenin ne demek olduğunun ispatıdır.

Galatasaray'a ilk geldiği zamanlardaki maçlarında* sıradan hatta vasatın altında bir performans ortaya koyuyordu. izleyene bu adamın ne işi var bu takımda diye düşündürtüyordu. Sağına, soluna bile pas vermekten aciz bir oyunu vardı. Lakin geçen süre içerisinde oyununu o kadar güzel ilerletti ki, şu anda modern futbola cevap veren kusursuz bir ön libero hüviyetinde. Defanstan aldığı topları olumlu biçimde arkadaşlarına aktarabilmekte, gerek kısa, gerek uzun paslar yardımıyla. Rakip hücumlardaki ilk müdahelelerinde ise neredeyse kusursuz. Hava toplarında son derece hakim. Bu özelliklerinin yanında uzaktan etkili vuruşları da bonus adeta.
Ben derim ki, kaç git buralardan Mehmet Topal, git kendini çok sevdirmeden Arda'yı da alıp yanına...

jeanne d arc

15. yüzyılda Fransız halkı, ingiliz askerlerinin saldırıları altında umutsuzlukla savaşırken Tanrı'nın sesini duyan cahil bir köylü kızı onları bu sefaletten kurtaracaktı. Tarihin akışını değiştiren bu mucizenin adı Jeanne D'Arc'tı.*
ilginç bir hikayesi vardı. Henüz oniki yaşındayken ilahi sesler duyduğunu iddia ediyordu. 17 yaşında geldiğinde kararlı ve inançlı birisi olarak kralın karşısına geçip, Rheims Katedralinde taç giymesi gerektiğine onu ikna etti. Kral, ona bir ordu tahsis etti ve Jeanna D'arc emrindeki dörtbin asker ile Orléans şehrini* ele geçirmeyi başardı. Daha sonra bu moralle birçok kaleyi daha ele geçirdi, fakat ihanete uğradı. Kendisini kıskananlar düşmanları ile işbirliği yaptı ve Jeanne D'arc yenildi. Engizisyonun önüne çıktı ve işittiği seslerin şeytanın sesleri olduğu iddiası ve buna ek olarak giydiği kıyafetlerin erkek kıyafeti olduğu, böylece kendi cinsini aşağıladığı iddiasıyla ölüm cezasına çarptırıldı ve canlı canlı yakıldı. 20 yüzyılın başında Papa Benedictus, onu azize ilan etti.

Jeanne D'arc dini yönü ağır basan birisi olmasına rağmen, Fransız milliyetçiliğinde kullanılan önemli sembollerden birisidir.