bugün

entry'ler (125)

kedilerle kizlar arasindaki benzerlikler

bir kediyi istemedigi sürece kucağınıza alıp sevemessiniz, kadını da. Ayrıca ikisi de sırnaşmayı bilir, ilgi ister, küçük oyunlara bayılırlar.

rap müziğe keko müziği diyen top

Her şeyi sevmeme hakkı olduğu gibi, Rap müziği de sevmeme hakkı olan, top olmayan insandır. Rapten nefret ederim. Çaldığı ortamda durmak bile istemem. Ve rap müzik dinlemeyen biri, aleyna tilki dinler diye bir kaide yok. Son yıllarda türeyen Yeni yetme şarkıcıları tanımam bile.

Rap ve Aleyna tilki yerine türklerden mor ve ötesi, manga, kurban, zardanadam, almora, pentegram, duman, pilli bebek, cem karaca, gece yolcuları vb. dinleyebilir. Yabancılardan led zeppelin, metallica, scorpions, pink Floyd, manowar, Queen, guns n'roses, acdc, nirvana, the beatles, sinatra tarzı grup ve şahısları dinleyebilir. Cazz, blues, klâsik müzik, türk sanat müziği de dinleyebilir. Şimdi rapinizi alıp siktirip gidebilirsiniz.

kalabalık içinde yalnızlık

görsel

her dizide illa ki olan olaylar

Başrol ya da en önemli yan karakterlerden birinin, elektro şokla hayata döndürülmesi. Tabi bölüm sanki ölmüş gibi biter. Yeni bölümün ilk sahnesinde hayata döndürülür.

v for vendetta

insanlar hükümetlerinden korkmamalı..

anın görüntüsü

Şeker mi, şaka mı? maskesini alan katılabilir.

görsel

monte carlo yanılgısı

monte carlo yanılgısı, 18 Ağustos 1913'te, monte carlo'daki bir kumarhanede yaşanan olaydan sonra çıkan bir terimdir. anlamını bilmeyenler için yazalım. bir şeyin üst üste çok defa gerçekleşmesinden sonra, artık gerçekleşmeyeceğini ve tersinin gerçekleşeceğini düşünme yanılgısıdır. bu başlıkta da güzel bir örnek verilmiş aslında. havaya atılan bir paranın 20 kez tura gelmesi sonucu, kişi 21. kez atılacak paranın yazı geleceğini düşünmeye başlar. çünkü 20 defa tura gelmiştir, artık yazı gelmelidir diye düşünür. ama yanılır. çünkü her defasında oran %50'dir. 20 kez tura geldi diye, 21.'de yazı gelme ihtimali daha yüksek değildir, yine yarı yarıyadır.

kumarhanedeki olay da şöyle gerçekleşmiş. insanlar daha önce hiç görmediği ve gerçekleşmesi neredeyse imkansız gibi görünen bir olaya şahit olmuşlar. rulet masasındaki top arka arkaya siyah renk üzerine defalarca kez düşmüştür. bunun üzerine, kumarhanedeki bahisçiler daha fazla siyah gelemez mantığıyla sürekli kırmızı renk üzerine bahis yapmaya başlamışlar. fakat top tam 27 defa arka arkaya siyah renk üzerine gelmiştir. bunun sonucunda kumarhanedeki insanlar milyonlarca dolar parayı dakikalar içinde kaybetmişler. çünkü herkes, bu kadar üst üste aynı renk gelemez, artık diğer renk denk gelir mantığıyla bahis yapmışlar. fakat yanılmışlar. çünkü istatistik ve matematik bilen biri için aslında çok normal bir olaydı bu. bahsettiğimiz gibi top 500 kere de üst üste siyah renge gelse, 501.'de yine siyah gelme ihtimali %50'dir.

ama bu mantıktan çok uzak olan insanlar milyonlarca dolar gibi devasa paralar kaybedince, bu terim tarihteki yerini "monta carlo yanılgısı" olarak alır.

bir otel odasında olması gerekenler

Bazen yalnızlık. En sevdiğim yalnızlık türüdür otel odası yalnızlığı. teflon. kullan at. üzerine yapışmayan geçici bir dünya. senin değil, başkasının da değil. öylesine amade.
Otelde kaldığımda geç uyurum, erken uyanırım. Gece O soğuk beyaz çarşafı, televizyondaki 1000 tane kanalı tek tek zaplamayı, bu sırada acıktığında yemek sipariş etmeyi ve gece atıştırmasını, sabah hazır kahvaltıyı, kahvaltıdan önce hazır olan kahveyle bir sigara çakmayı severim.
otel iyidir. ev gibi değildir mesela. yakana yapışmaz, hakkından fazlasını istemez. bakmazsan bozulmaz, kirlenmez.

otellerde geceler hep sıfırdan başlar. temiz, düzenli. Bence oteller insanın kendini dinlemesi için de en güzel yerlerdendir.

fakat müzeyyen bu derin bir tutku

“bazen sadece bir ‘çıt’ sesi duyarsın. bu sesi duyduğun zaman da gitmen gerekir. Bu bazen bir eşyadan gelir, bazen üçüncü bir şahıstan. çünkü bazıları abajur alır evlerine, bazıları da portatif bir lamba taşır yanında. bazılarının koltuk takımı vardır, bazıları da otelde yaşar. bazen her şeyi birden istersin, bazen de her şeyi bırakıp, siktir olup gitmek.”

bir kadına yakışan en seksi kıyafet

net eski dönem kıyafetleridir. kadınları ne kadar zarif, ne kadar asil ve seksi gösteriyormuş.

görsel

üstteki yazar hangi ünlüye benzer

Silvana Pampanini'nin fotoğrafını profil fotoğrafı yapmış. Silvana Pampanini diyelim o zaman.

sekizinci nesil yazar olmak

Çömezimiz olurlar. Zamanında getir götürümüzü yaptırmıştık.
9. Nesil gelince onlar da rahatladılar.

bir erkeğin bir kadına verebileceği en iyi şey

Güven, sevgi dieyerek romantiklik yapanları anlamıyorum. Güven ve sevgi zaten olmazsa olmazıdır bu işin. Lütufmuş gibi söylenmesi çok saçma.

Bir erkeğin bir kadına verebileceği en iyi şey, kadının en çok istediği, aradığı şey neyse odur. Erkeğin verebileceği şeyler kadının aradığı şey değilse, ne verirse versin önemi yoktur.

tavla vs satranç

Satrançta hiyerarşik bir düzen vardır.
Tavlada bütün pullar eşittir, daha komünist bir görüşe sahiptir.

Satranç mantık ve tedbiri öğretir.
Tavla cesareti ve risk almayı.

Peki hayat, her hamlesini oyuncunun seçtiği, öngörü ve ustalık sayesinde kazanacağı bir tür satranç mıdır?
Yoksa sonucunu zarların saptadığı, kimilerinin şans, kimilerinin önceden belli bi yazgı olarak kabul ettiği bir tür tavla mıdır?

mitoloji

Gerçekliğine inananlar da var, masal olarak görenler de. Ama şu da bi gerçek ki, bundan 2000 sene sonra bugün türkiye'de yaşanan olaylar da kulağa mitolojik hikayeler olarak gelecektir.

hikayemiz tanrılar dağı ankaryra'da geçiyor. 1994 yılında yaşanan ekonomik buhrandan sonra demirelis, ecevitos, erbakanyus gibi titanların devri bitmiş; mesutus, çilleris, baykalus ve stepneyus baraj altında kalmıştır.

baykalus, stanpoli kralı tayyipis'i zincirlerinden kurtarmış ve ankaryra'ya giden yolun kapısını açmıştır. anatolia ve troya'nın başına geçen kral tayyipis "reisos" unvanına kavuşmuş ve uzun süre hüküm sürmüştür. krallığı süresince çok defa yanıltılan tayyipis'i en gafil avlayan ise sinsi fetos olmuştur. onu tahttan indirmek için yaptığı plân başarısız olmuş ve reisos elini daha fazla güçlendirmiştir.

ülkesini vergilere boğan tayyipis, kızını medya tanrısı'nın oğlu beratis'le evlendirmiş ve önce enerji sonra hazineyi ona emanet etmiştir. beratis bir gece vakti ansızın kaybolmuş ve arkasından 128 milyar kayıp sikkeyle beraber sırlara gömülmüştür.

kendisiyle yıllardır kavgalı olan altı ok simgeli tanrı kemales, tanrıça meralis ve diğer krallarla bir ittifak kurmuş ve mücadele etmeye başlamıştır. bunu duyan tayyipis, en güvendiği yardımcısı keltos aracılığıyla doğu'nun halay tanrısı selos'u zindana attırmış, kısmî afla tanrı stepneyus'un arkadaşı çakıcis'i de affetmiştir.

tüm bu sıkıntılara bir de salgın hastalık eklenince reisos'un gücü zayıflamaya başlamıştır. dönemin ünlü filozofu ve fahrettin sabiti'nin mucidi medipolis'i salgınla savaş için görevlendirmiş ve "süreci çok iyi yöneten" medipolis sayesinde vaka sayıları artmıştır.

reisos'un döneminde suçlular silivrybria kentinde bulunan bir zindana atılırmış ve bir rivayete göre bu zindan hep soğukmuş.

komşu krallıklarla sürekli sorun çıkarmayı seven reisos'un yaşadığı beştipis külliyesi bugün ankaryra antik kentinin ortasında tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. yapılan kazılarda ikinci dinozor çağının gökçesikis döneminde başladığına dair kanıtlara rastlanmıştır fakat, 128 milyar sikke ile ilgili hâlâ hiçbir ize rastlanamamıştır. kazılar devam etmektedir..

pokemon the first movie



Hayatımızda olan bazı şeyler, ne kadar zaman geçerse geçsin veya çevremizdeki dünya ne kadar değişirse değişsin sonsuza dek bizimle kalır. tıpkı pokemon'un 1998'de çekilen ve efsane bir müziğe sahip olan bu ilk filmi gibi. çocuk filminden çok, yetişkin filmi desek kesinlikle yanlış olmaz.

büyüdük, koca adam olduk ama yine de her izlendiğinde tüyleri diken diken edebiliyor. varoluşu sorgulayan, yaradılışı ve yok oluşu anlatan, çok derin mesajlar veren muhteşem bir dram filmidir. mewtwo'nun, mew'den klonlandığını öğrendikten sonra olağanüstü gücüyle ortalığı yakıp yıkması, varoluş amacını sorgulaması, insanlara ve orijinal pokemonlardan nefret edip, kendisi gibi klon pokemonlar yaratarak onlarla evreni ele geçirip kendilerine ait ayrı bir yaşam kurmak istemesi, mew ile olan efsane savaşı, klon ve orijinal pokemonların birbirleriyle savaşmaları, ash'ın bu savaşı durdurmaya çalışırken mew ve mewtwo'nun saldırısının ortasında kalıp taşlaşması, klon pokemonlar dahil tüm pokemonların ağlayıp gözyaşı damlalarıyla taşlaşan ash'e yeniden can vermeleri ve mewtwo'nun ash'in bu iyiliğinden, dürüstlüğünden, yardımseverliğinden ve kalbindeki güzellikten etkilenerek doğru yolu bulması ve savaşa son vermesi, hepsi efsane sahnelerdir.

mewtwo'dan bir replik bırakalım;
"artık nasıl doğduğumun önemli olmadığını anladım. kim olduğunu, armağan olarak verilen bu hayatta yaptığın işler belirler.."

gece

Baya yıllar önce yan komşunun bi kızı vardı. Yaşlarımız o zaman 17 falan. her gece gizlice odasının camında sigara içerdi. Hep aynı saatte. onun içtiği sigaranın dumanı, benim odamın açık camından odama sızardı. Bazen uyuyor olduğumda uykumdan uyanırdım. bazen, zaten uyumamış olurdum. Onunla beraber ben de pencereye çıkar bi sigara yakardım. Tek kelime etmişliğimiz yoktu öncesinde de. Yine tek kelime etmeden yan yana pencereden sigara içtik hep aynı saatte. bir keresinde apartmanın girişinde karşılaşmıştık. göz göze gelmiştik orada, o kadar güzeldi ki. Ve biz yine tek kelime etmemiştik. Daha sonra şehir dışında üniversite kazandığını öğrendim. 1-2 yıla ailesi de taşınmıştı bizim buradan. işte Bazen, bazı geceler, şu anda da olduğu gibi o bakışı geliyor aklıma. Göz göze gelmelerimiz, tek kelime etmeden her gece aynı saatte yan pencereden sigara içmemiz. Aramızda gizli bir anlaşma varmış gibiydi. Bu entryi yazdığım saatte içerdik hep, vaktin geldiğini bilir ve pencereye çıkıp yakardık.

Şimdi yine yatağımdan kalkıp, odamın camının önündeki yerimi alıyorum. baktığımız cephe yine aynı. bir sigara yakıyorum. Ama bu sefer tek başıma. O olmasa da ben yine kendimce ona eşlik ediyorum. onun şu an bundan haberi bile yokken.

arkadaşını aslan yerken mal mal bakan antiloplar

Behzat amirim gibi yine gece gece belgesel izleyeyim dedim. Ve bu durum hakkında iki kelam etmek istedim.

daha iki dakika önce aslanlardan sürü halinde, topukları götlerine çarpa çarpa, kader birliği içinde, tek yumruk kaçarlarken, aslanların içlerinden birisini devirmesi ile hemen durur bu antiloplar. Oldukları yerde bekleyip geviş getirmeye, ot yemeye devam ederler. bir yandan da sanki kumpanya varmiş gibi izlerler. Tamam gidip kurtarın demiyoruz da, lan bari biraz uzaklaşıp orada yiyin otunuzu. kulaklar havada, böyle mal mal bir bakış. ne bir üzüntü, ne bir korku, ne bir ders çıkarma, ne bir düşünme, hiçbir şey yok.
aslanlar kovalıyor kaç, birisini yakaladıklarında dur, otlamaya devam.
bir organizma hayatını bu kadar basit bir algoritma üzerine kurar mı vallahi pes.

mevlana

"bilemezsin, sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
hiçbir şey içime sinmedi.
altın madenine altın sunmanın ne anlamı var?
ya da okyanusa su.
düşündüğüm her şey, doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
kalbimi ve ruhumu da vermemin bir yararı yok.
çünkü sen zaten onlara sahipsin.
o yüzden sana bir ayna getirdim.
kendine bak ve beni hatırla."

yaran fıkralar

Köyden şehre gelen Bir çocuk, şehrin en büyük marketinde işe başvurur. dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde her şey satılmaktadır. patron sorar;

- daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
+ evet, köyümde bu işi yaptım.

patronun gözü çocuğu tutar.

- iyi, yarın gel başla o halde.

ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır.

- evet, bugün kaç kişiye satış yaptın?
+ bir.
- ne, bir mi? diğerleri 20-30 kşiye satış yaptılar, nasıl bir? kaç dolar tuttu peki?
- 320.334 dolar.

patron şaşırır ve sorar;

- nasıl becerdin bunu?
+ adama başta küçük boy bir olta sattım. nerede balık tutacağını sordum. kıyıda deyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince de son model 4x4 bir jeep sattım.

patron kendinden geçer.

- ne diyorsun, bütün bunları sadece küçük bir olta almaya gelen adama mı sattın?

genç çocuk cevap verir.

- yoo, aslında karısı için bir tane orkid istemişti. ben de ona şöyle dedim; hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git.