bugün

ilhami algörün bir romanı.

Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...
1955 yılında kıyı yayınları tarafından basılmıştır.

--spoiler--
+afedersiniz ayağıma bastınız
-hayat hocam
+pardon ağzıma sıctınız
-fakat hayat bu azizim
--spoiler--
ilhami Algör'ün müthiş keyifli bir romanı.
--spoiler--
onunla bunları konuşmuştuk. dinlemiş dinlemiş, ben ellerimi ve bakışlarımı nereme sokacağımı düşünürken, el ense çekip, "salak" demişti, "saçma adam". beni bir güzel öpmüş, yoğurmuştu.

beni her yoğuruşunda, sırtüstü yatıp karnını açan kedi yavruları gibi, teslim ve mest oluyordum. birlikte tüy gibi havalanıyor, yükseliyor, aralardan ok gibi inip, zıpkın gibi saplanıyor, çapkın, şakacı, çocuk yunuslar gibi dibe iniyor, dipte yılan balıklarına dönüşüp kıvrılıyor, sonra toprağı delip, köpüklü dalgalara bakan yamaçlarda rüzgara çıkıyor, yeşil ve taze, kendimize ve birbirimize dolanıp yükseliyor, dallanıyor, açıyor ve... ve tekrar, ve tekrar; yaprak, polen, böcek olarak dökülüyorduk.

döküldüğüm yerden yüzüne, gözlerine, ona ait herhangi bir ayrıntıya bakıyor, yeni bir rüzgârın yavaşça yelkenlerimi doldurmaya başladığını hissediyor ve "ah," diyordum, "ikimizden biri ölmeli.".
--spoiler--
Dünyanın en güzel kitap arkalarından birine sahip, "hikayemin başka hikayelere benzemesi ağırıma gidiyordu" gibi şahane cümleler barındıran ilhami Algör kitabı.
--spoiler--
"ipi kopmuş bir uçurtmayım, derdim kendi kendime ve bir uçurtma için en güzel uçuşun, ipi kopukken olabileceğini düşünürdüm. bazıları buna düşme hali diyebilirdi. ağaç dallarına ya da elektrik tellerine takılmadan önceki düşme hali.. umursamayabilirdim. onlar benim elma büyüsünde olduğumu, onun yüzünden başka bir şey görmediğimi, saatlerce onu seyretmenin, ondan söz edildiğinde asla dolmayacak bir kuyu açlığıyla dinlemenin ve dolup dolup geceleri oyalanmak için eşşek kulaklı bir kralın hikayesini sabahlara kadar ezberden tekrar etmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyebilirlerdi. sorsalar söylerdim..."
--spoiler--
erdal beşikçioğlunun oynadığı filmdir. çekimleri bugün bitmiştir.
12 aralık 2014'te gösterime girecek olan film.

doğum günümde kendime hediyem bir bilet olacak gibi. *
ilk uzun metrajı geriye kalan 'dan tanıdığımız çiğdem vitrinel 'in ilhami algör 'ün romanından esinlendiği 2. filmi.
film de erdal beşikçioğlu ve sezin akbaşoğulları yer alıyor.
şahsım izler, türk sinemasını fazlasıyla önemseyen bir sinemasever olarak. üstelik eksikleri olsa da ''geriye kalan'' fena bir ilk film değildi.
Bu kitabı bulmam için bana yardımcı olun!!!

Edit: buldum lan!
Okunası bir kitap. Sözlük'ün bana önemli bir katkısı. Yeşilçam filmlerini izleyip hayatı birazda bıçkın yaşayan ve gönlüne müjgan veya müzeyyen değenlerin okuması gereken bir kitaptan fazlası.
filmini merak beklediğimdir. edit çekmek için park ediyorum.
(bkz: kitabı filminden güzel olan filmler)
sırf erdal beşikçioğlu'nun arif karakterini bizlere nasıl yansıtacağını izlemek için bile gidilmesi gereken filmdir. roman uyarlamalası filmler genelde hüsran olmasına rağmen fragman ve teaserları ile bu tezi çürütüyor şimdiden.
Kitaptan, isminden belli çok sağlam bi film geliyor. Uzun zamandır hic bi film bu kadar heyecanlandirmamisti. Boş cikarsa yakarim buralari hep.
Kitabı bilmiyorum ama erdal beşikçioğlu oynuyormuş bi de sezin akbaşoğulları, ege aydan falan.. izlenir ki bu..
duygusal birlik ve beraberliğimi yitirdiğim şu günlerde yanıma kankamı alarak gidip izlediğim aşk filmi.

öncelikle filmdeki oyuncuları sevdiğim için gittiğimi ve herkesin bu filmde kendinden bir parça bulabileceğini söyleyebilirim. biraz uzun bi film, biraz da sıkıcı; sinemada para verilip izlenecek bi film değil fakat evde izlenebilir. ben türk sinemasına katkım olsun diye gidiyom zaten.

puanım: 6/10
en sevdiğim türk oyuncu (bkz: erdal beşikçioğlu) ve normalde rockçı olan (bkz: mor ve ötesi)nin solisti harun tekin oynadığı için aşk filmlerinden nefret etsemde izleyeceğim film.

--spoiler--
keşke behzat ç tarzı bişey olsaydı.
--spoiler--
sade erdal beşikçioğlu'nu izlerim daha da pek birşey istemem diyorsanız gidin verin paranızı yoksa kayda değer pek de birşey yok filmde.
Bir solukta sayfaları tokatlarcasına okuduğum roman.
romani okumadan filme giden birisi olarak bana yusuf atilganin aylak adamini hatirlatan bir film oldu.
son bir ayda vizyona giren en iyi türk filmidir.

Karışık kaset ve unutursam fısılda filmleri aynı kategoride yer alabilir ki, kesinlikle içlerinde en iyisiydi.

Bir yazar aylak adam'ı hatırlamış filmi izlerken. Açık konuşmak gerekirse, filmin başında aynı isimli romandan bahsetmemiş olsaydı ve daha önce duymamış olsaydım, Yusuf atılgan'ın aylak adamı'nın hikayesi olduğunu düşünürdüm ben de.

Müzikler çok güzeldi bi kere. Tamamı Harun Tekin imzalı. Müzisyeni filmde de ara ara görüyoruz.

Erdal Beşikçioğlu için ise diyecek bir söz bulamıyorum. Harikaydı tek kelime ile. 10 cm.lik kısa donuna bile alışılıyor film boyunca.

Gelelim filmin konusuna...bu arada eklemeden edemeyeceğim; kitabı okumuş olmayı çok çok isterdim ancak okumadım ve henüz kitaba da ulaşamadım.

--spoiler--

Filmin yüzde 80 lik bir bölümüne kadar, "ıssız Kadın" izlenimi veren müzeyyen'in, aslında alelade bir kadın olduğu anlaşılıyor. Şöyle ki; hemen her kadın gibi duygularına yenik düşen ve ne yapacağını bilemediğinden, en salakça kararı veren bir kadın... Ama cesur, pişman olmak istemediği için her şeyi yapan, ancak duygularının esiri...

Filmin başlarında yazar adayı Arif'in kahvehanede bir sahnesi var . Soruyor etrafındakilere; "Kadın dediğin nasıl olmalı?" oradakiler sıra ile Can Yücel'in "Kadın Dediğin" şiirinden bölümler okuyorlar.

Arif'in yine film başlarında bir sevgilisi vardı ama sonra ona ne oldu bilemiyorum. kadın terk etti heralde. Ama bir sözü aklımda:

- Evlerinde bekleyeni olan insanlar, işlerinde daha verimliymişler, diyor patronum. Bana da bir sevgili bulmamı önerdi. Dışarıdan bakınca hiç belli olmuyor demek ki sevgilim olduğu...

işte böyle bir adam Arif. Ne istediğini bilmiyor. Film boyunca tahminler yürütüyor nasıl bir kadın istediğine dair.

Sonra bir akşam müzeyyen ile tanışıyor. Onun cesareti, ketum tavırları, açıksözlülüğü hoşuna gidiyor. Hatta onun için şöyle düşünüyor;

-bizim buralarda kadınlar ayıp, yasak, günah üçgeninde sıkışmış vaziyetteler. Ama Müzeyyen, kendine bir şeytan üçgeni yaratmıştı.

Ve Müzeyyen'e "Kadınım olur musun?" diyor.

Bir söz daha kaldı aklımda Arif'ten;

- Sence de hayat harikulade güzel ve harikulade saçma bir şey değil mi?

Ve geldik kitabın/filmin ismini aldığı bölüme beki de... Yine filmden bir sahneye dikiyoruz gözlerimizi:

Arif ve Müzeyyen, Arif'in yazmaya çalıştığı kitap hakkında konuşmaktadırlar:

Arif'in yazmaya çalıştığı kitap, bir bakıma kendi hayatıdır. Hatta onun da deyimiyle; "Sevdiği kadına derdini anlatamayan, zira kendi de bilmeyen bir adamın hikayesi..."

Arif: Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku.
Müzeyyen: Ama tek taraflı bir tutku.

Ve görsellik, kamera açıları vesaire, sevdim doğrusu. Öyle çok anlamam bu işlerden ancak izlemiş olduğum yüzlerce filmden sonra en azından güzel olup olmadığını az buçuk anlayabiliyorum. yani bence guzel iste... En çok hoşuma giden iki yer vardı; Biri duvar yazısı, biri de yine duvarda yer alan salıncakta sallanan kız resmi...

Müzeyyen ve Arif aldatma ile ilgili konuşuyorlar yolda. Müzeyyen diyor ki:

- Bir şeyin kabini kırması için, illa ki yanlış olması gerekmez ki..

Sonra müzeyyen ilerliyor. Geride ise, düşünceli Arif ve duvarda yazılı olan aynı söz kalıyor...

--spoiler--

Tekrar tekrar izlenilecek filmdir.
soundtrackini harun tekin ' in yaptigi filmdir.
erdal beşikçioğlu'nun oyunculuğuna her daim hayran olmuş biri olarak, yine çok beğenerek izlediğim filmdir. günümüz aşk filmleri ve dizilerindeki ölüp bitmeleri bu kadar insanın gözünün içine sokmayışı ve insanın içindeki duyguları sade anlatımıyla hoş bir filmdir.

--spoiler--

"yazar kim babaaanne? babaanne yazar kim?"

--spoiler--

fakat söylemeden geçemeyeceğim, kitabı beni daha çok içine çekmiştir. filmden biraz daha fazla derinliği vardır.
Isminden kaybetmektedir.
--spoiler--
filmde kahvede "ideal kadın" geyikleri yapılırken sayılan gerekli özelliklerin ardı arkası kesilmeyince at kuyruğu saçlı abinin "ne bu ya, kopenhag kriterleri gibi!" şeklinde ayar vermesi yarmıştır.
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar