bugün

entry'ler (19)

şeyh galib

"Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen.
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen."

Diyen şair. Başka ne demeli ki.

alternatif cem uzan vaatleri

Aldığım son duyuma göre Cem Uzan Dr. Outker'i, Prof. yapacakmış.

özlem piltanoğlu

Okan Bayülgen'i hizaya getirmeye çalışan bunun neticesinde Okan Bayülgen'in kovmaktan beter ettiği, lakin dimdik ayakta duran, program boyunca Berhan Şimşek'in saldırısına maruz kalan Ak parti milletvekili adayı.Kaymakamlıktan istifa etmiştir. Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne'nin eşidir.1 Çocuk annesidir.

27 nisan 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

Hükümetin dik durmasına ve ordu başbakana bağlıdır şeklinde tokat gibi bir cevabın muhatap olduğu, bir avuç azınlığın hazırlamış olduğu bildiri.

mehmet ağar

"Bu ülke hem Peygamberini sever, hem de Atatürk'ünü" diyerek beni şoke eden parti lideri. Devlet büyüğünü, Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber ile eşdeğer görmesi.

devlet bahçeli

muhalefetteyken kurt kesilen, iktidarda koyuna bürünen parti lideri.

cumhurbaskanini halkin secmesi

Bundan sonra sol görüşlü birinin bu ülkeye cumhurbaşkanı olmaması anlamını taşımaktadır.

erkan mumcu

Vefasız politikacı. Cumhurbaşkanı seçiminde meclise girme cesaretinden yoksun politikacı. Her şeyi eline yüzüne bulaştıran, sürekli eleştiren siyasetçi.

manavgat şelalesi

Yüksek olmamasına rağmen güzel bir şelaledir. Gidipte balık yemeden dönülmez. Gün batımına da şahit oldun mu? Daha ne istiyorsun ki.

rize

Büyük büyük babamın geldiği ve benim bir türlü gidemediğim memlekettir. Ama bu yıl gideceğim inş.

babam ve oğlum

Türk sinemasının en iyi filmlerindendir. Çağan Irmak ismi bunun için yeterli gelir.

muhammed ikbal

"Bir gece Rabbimin huzurunda ağladım, sızlandım: Ya Rabbi, niçin müslümanlar sefalet içinde böyle hor hakir oldular? Cenab-ı Hak'tan şu nidayı işittim: "Bilmiyor musun ki, onların gönülleri var ama sevgilileri yok!"
Kulluk Kitabı

muhammed ikbal

Esrar ve Rumuz, Kulluk Kitabı ve Şarktan Haber adlı kitapları Sufi Kitap'tan çıkmıştır.

tuvalet kağıdı yerine ısırgan otu kullanmak

bunun bir de taşyünülü diğer bir deyişle izocamlı yöntemini duymuştum. Sonuç mu? Bi fikrim yok.

ismet özel

"Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz " diyerek beni gaza getiren şair.

muhammed esed

Muhammed Esed, 1900 yılında, Doğu Galiçya'nın Lvov şehrinde, Yahudi bir ailenin üç çocuğun ortancası olarak dünyaya geldi. Baba tarafından dedesi Czemowitz'de, matematik ve fizikte uzmanlığı olan ve astronomiye de ilgisi bulunan satranç ustası bir hahamdı. Babası ise ailenin muhalefetine rağmen fen tahsili yapmak istiyordu. Fakat malı darlık ancak hukuk tahsili yapmasına ve avukat olmasına imkan vermiş ve evlendikten sonra Lvov'a yerleşmişti. Esed, burada hem şehir hayatını hem de anne tarafından dedesinin malikanesinde köy hayatını yaşadı ve mutlu bir çocukluk geçirdi.

Babası gerçekleştiremediği fen tahsilinin ıstırabını bilimsel yayınları izleyerek hafifletmeye çalışıyor ve oğlunun kendi yapamadığını gerçekleştirmesini istiyordu. Oysa o tarihe, şiire, Polonya ve Alman edebiyatına ilgi duyuyordu. Esed de aile geleneği icabı evde özel dini eğitim gördü. On üç yaşlarında ibraniceyi su gibi okuyor ve akıcı bir dille konuşabiliyordu. Tevrat, Mişna, Gemara, Talmud okuyor ve Aramice de anlıyordu.

1914 yılı sonlarına doğru o sıralarda oturmakta oldukları Viyana'da, yaşı tutmadığı halde okuldan kaçarak gösterişli yapısına güvenerek başka bir adla Avusturya ordusuna asker yazıldı. Fakat ailesi onu buldu ve geri getirdi. Dört yıl sonra ise normal yoldan asker olduysa da devrim patlak verince Avusturya imparatorluğu çöktü ve savaş da sona erdi.

Savaştan sonra Viyana Üniversitesinde iki yıl sanat tarihi ve felsefe okudu. Fakat bunu kendine uygun bulmayan Esed, gazeteci olmak istiyordu. Babası ile fikir ayrılığı anlaşmazlıkla sonuçlanınca, annesinin de ölümünden bir yıl sonra 1920'de Viyana'yı terk ederek Prag'a, oradan da Berlin'e gitti. Edebiyat çevrelerinde dolaştı, film yönetmeni asistanlığı, senaristlik yaptı.

1921 yılı sonbaharında “United Telegraph” adlı ajansta muhaberat servisinde telefon görevlisi olarak işe girdi. Bir süre sonra Berlin'e Rusya'daki sefalet için gizlice yardım toplamaya gelmiş olan Madam Gorky ile bir röpörtaj yapmaya ve bunu kimsenin haberi olmadan ajansının bültenlerine geçmeye muvaffak olunca telefon görevliliğinden gerçek muhabirliğe geçti.

1922 yılında, Kudüs'te oturan küçük dayısı psikiyatrist Dorian'dan bir davet alınca, çoğu zamanki gibi anı bir kararla Ajans'tan ayrılıp, gemiyle Karadeniz üzerinden iskenderiye'ye, oradan da trenle Kudüs'e gitti. O yıl Kudüs'ten birçok gazeteyle yazışma sonucu Frankfurter Allgemeine Zeitung'un Yakın Doğu muhabiri oldu. Sonra Kahire'ye gitti.

1923 yazında tekrar Kudüs'e döndü. Muhtemelen bu yıl Siyonist önder Chaim Weizmann ile tartıştı ve siyonizme karşı çıktı. Siyonist idealleri temelsiz ve gayri ahlaki buluyordu. Amman'a gitti, Emir Abdullah'la ve danışmanı filozof Rıza Tevfik'le tanıştı. Buradan istanbul'a gitmek isterken bütün resmi evrakını kaybedince, yaya olarak Şam'a gitti. Sonbaharda Bursa, istanbul, Sofra, Belgrad üzerinden Frankfurt'a döndü. Berlin'e gidiş gelişlerinde ileride kendisiyle evleneceği, sezgileri güçlü ve yüksek dul bayan Elsa ile tanıştı. Bu arada ilk gezi izlenimlerinden oluşan kitap “Unromantisches Morgenland” adıyla yayımlandı.

1924 baharında Frankfurter Zeitung tarafından bu kez daha iyi şartlarla yeniden Doğu'ya gönderildi. Port Said üzerinden Kahire'ye geldi, el-Ezher şeyhi Mustafa el-Merağı ile tanıştı ve uzun sohbetlerde bulundu. Yaz başında Kahire'den ayrılarak yeniden Ürdün'e gitti. Birkaç kez daha Şam'a, Trablus'a, Beyrut'a gitti geldi. Halep'ten Deyr ez-ZGr'a giderken ileriki yıllarda dostu ve seyahat rehberi olacak olan Kuzey Arabistan'ın Şammar kabilesinden Zeyd .b. Ğanim ile tanıştı. iran'a, Kürdistan'a, Afganistan'a gitti.

1926'da kış sonuna doğru Herat'tan ayrılarak Merv, Semerkant, Buhara, Taşkent üzerinden Moskova'ya gitti, sonra Avrupa'ya döndü. Elsa'yı ikna etti ve onunla evlendi. Gazete'den ayrılarak yeni gazetelerle anlaştı; bir müddet Berlin'e yerleştiler. Jeopolitik Akademisinde daha önce verdiği seri konferanslara devam etti.

Bu yılın sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede etti. Duyduğu sarsıntıyla bunu yanındaki Elsa'ya açtı. Elsa şaşkınlıkla "Bir cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acaba kendileri bunun farkındalar mı?" cevabıyla onu tasdik etti. Esed bu acıları ve ıstırapları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar. Eve döndüklerinde masada açık kalmış MushaPı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekâsür suresine ilişti. Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü: "Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır: ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ... ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa Vurmamıştı. ... insanların boyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları. ... Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez. Böylesine hakim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır Kur'an'da konuşan, Muhammed (S.A.V.)'in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesli ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu insan kulağına..."

Esed, bu olaydan kısa bir süre sonra Elsa ile birlikte müslüman olduğunu açıkladı. Böylece on dokuz yaşlarındayken görüp çoktan unutmuş olduğu bir rüya tecelli etmişti: Bu rüyada Esed, içinde bulunduğu bir metro treninin yeraltından çıktıktan sonra saplandığı sonsuz ufuklu bir batakta, az ötede çökmüş duran ve kendisini beklediğini hissettiği, yüzü örtülü kısa kollu harmanili binicisi olan bir devenin terkisine binerek, saat, gün, ay, kısaca zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir yolculuk sonunda, yakmayan fakat kör edici parlaklıktaki bir beyaz ışığa vardığını görmüş ve tasvir edilemez ahenkteki bir sesin 'Burası Batının en uç şehri' dediğini işitmişti. Yıllar sonra, rüyasındaki binicinin Hz. Peygamber, ışığın kavuştuğu, işittiği sözlerin ise Batıdaki hayatının sona ereceğinin habercisi olduğu tefsiriyle karşılaşacaktır.

Esed, 1927 Ocak'ında bir kez daha, ama bu sefer Elsa ve onun altı yaşındaki oğlu ile beraber yola çıktı. Daha o günden bunun dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunu hissetmişti. Deniz yoluyla Cidde'ye oradan da Mekke'ye hacca gittiler. Vardıktan dokuz gün sonra Elsa, bilinmeyen bir hastalıktan öldü ve Mekke mezarlığına gömüldü. Aynı yıl Kral Abdülaziz ile tanıştı. Bir müddet sonra Zeyd'i yanına çağırdı. Bu arada yeniden evlendi ve Medine'ye yerleşip, tarih ve tefsir çalıştı. Fakat hiçbir zaman evde sürekli kalmadı, Zeyd'le Arabistan'da pek çok seyahatler yaptı. Şeyh Sunusî ile tanıştı, Libya bağımsızlık savaşına katılmak için yola çıktı, fakat Ömer el-Muhtar'a yetişemedi. 1932 yılı Arabistan'daki hayatının sonu oldu. 1942 yılında babası ve kız kardeşi toplama kampında öldüler.

Pakistan'a gitti, Cinnah ve ikbal'le tanıştı; 1947'de Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi başkanı ve islamî Tecdit Kurumu üyesi oldu, çalışmalarda ve araştırmalarda bulundu.

1952 yılı başlarında yirmi beş yıllık ayrılıktan sonra Pakistan'ı Birleşmiş Milletler'de temsil etmek üzere New York'a gitti. Kısa süre sonra bu vazifesinden ayrıldı ve Mekke'ye Giden Yol adlı hatıratını ve seyahatnamesini yazdı ve neşretti. Daha sonraki yıllarını elinizdeki bu meali hazırlamaya hasretti. 1992 yılında ispanya'da vefat etti.

karamelasi

Benim nickim. Başka hiç bir yerde yok. Nasıl mı ortaya çıktı. Bir sonbahar akşamında bir siteye üye olmam gerekiyordu, yazdığım nickleri kabul etmiyordu. O an snickears yiyordum. Karameli dikkatimi çekti. Ve hemen hayal gücümü kullanarak "asi karamel" den karamelasi doğdu. iyi yapmış mıyım. Yapmışım. Çünkü başka yerde yok. Her siteye rahatlıkla üye olabiliyorum. :))

ismet özel

Sinan Çetin'in beğendiği en iyi 3 şairden biridir. Buna ihtiyacı var mıdır ismet Özel'in? Bence yoktur.

andrey tarkovski

Stalker adlı filmin her bir karesi profosyonel bir fotoğrafçı tarafından çekilmiş fotoları andırmaktadır.

Ayrıca Nuri Bilge Ceylan'ın örnek aldığı yönetmendir.