bugün

bu haftaki kurtlar vadisinin başında veya sonunda büyük harflerle adının geçeceği kesindir.
allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

edit: kurtlar vadisinin vefatı takip eden ilk bölümünde adı geçmemiştir ne yazık ki, Nihat Nikerel'e yapılan güzellik, Ömer Lütfi Mete'ye yapılmamıştır.

ayrıca hatırlatma için comengineer'a teşekkürler
Büyük adamdı vesselam.Türk - islam sentezini kendi gönlü kendi yöntemleriyle yaymaya çalışan baba dostu insan.
Ruhu şad olsun.
güzelliğin zulme çektiği sınırda biz kaldık, o geçti...

uçurumun kenarındayım hızır
bir dilber kalesinin burcunda
muhteşem belaya nazır...
yapıtlarında gerçek allah inancının ne demek olduğunu anlama kabiliyeti olana anlatan, ülkemizin altına dinamit koyanların aslında kimler olduğunu birilerinin inadına deşifre eden, bir büyük yazar ve filozoftur.
allah ın rahmeti üzerine olsun. mekanı cennetin en güzel katmanları olsun.
"allahsız müslümanlık" adlı kitabıyla doğru soruları sormuş olan , yazardır kendisi.
doğru soruların alıcısı pek çıkmadığından hakettiği ilgiyi görememiştir maalesef. kendisi yakın zamanda hakkın rahmetine kavuşmuştur. allah rahmet eylesin.
sol eliyle sağ yanında asılı duran sağ kolunu dirsekten vucudunun arkasından kavrayarak ardına bakmadan giden dolu dolu bir hayatın sahibi. mekanı cennet olsun.
siyasi görüşünü,şusunu, busunu vazgeçtim insanlığına dürüstlüğüne hayran kaldığım insandır. hani mahallede aklı başında bir büyük olur, danışılır ,akıl alınır o türden bir insandı rahmetli. eğriye eğri doğruya doğru söylerdi.kurtlar vadisindeki ömer baba rolünde aslında çaktırmadan kendisini yazmıştır. günümüzde akil adamlara ihtiyaç duyarken birini daha kaybetmek üzüntü verici..iyi bilirdik seni ömer lütfi mete!
allah rahmet eylesin..
güzel insanlar neden güzel gider diye sordurdu ömer abi.
mustafa ünal'ın tabiriyle "deli yürek bir yazardı".


******
Yazılarını, kitaplarını okumuştum ama Ömer Lütfi Mete'yi Başbakan Erdoğan'la çıktığımız bir gezide gerçek anlamıyla tanıdım.
içtenliği, samimiyeti dikkat çekiciydi, kendisiyle barışıktı. Yol uzundu, Türklerin ata yurdu Moğolistan'a gidiyorduk. Namaz konusundaki hassasiyetini yakından gördüm.

Vakit girince koltuğa dizüstü oturdu, çevresiyle ilişkisini tamamen kopardı ve kıbleye yöneldi. Huşu içinde namazı eda ederken ibadetteki derinliğini görmemek mümkün değildi. O sıralar 'The imam' filminin senaryosunu yazıyordu. Gezi boyunca 'Yetiştirmem lazım.' diyerek odasına kapanıyordu.

Filmi izledikten sonra bir imam hatipli olarak aradım, 'Ömer abi eline sağlık, çok güzel olmuş.' dedim. ilginin azlığından yakındı ve 'Keşke imam hatipte okuyanlar izleseydi.' dedi.

Seyahat sırasında fırsat buldukça Deliyürek'i, Kurtlar Vadisi'ni konuştuk. Bir sahneye çok kızdığını anlattı. 'Benim senaryosunu yazdığım filmlerde kahramanlar alkol alır ama sonra zararını mutlaka görür. içkiyi kesinlikle özendirmem...' dedi.

Senaryo yazarlığı yaptığı Deli Yürek dizisinde Yusuf Miroğlu karakterinin kendisinden habersiz içki masasına oturtulduğunu görünce çok bozulmuş ve derhal jenerikten isminin çıkartılmasını istemiş... 'Bir daha olmayacak' diyerek güçlükle ikna edilebilmiş.

Başbakan her defasında 'Ömer Abi' diye hitap etti. 'Samimiyet hemşerilikten mi geliyor?' diye sorduğumda 'Sadece hemşerilik değil, belli bir hukukumuz da var' dedi. Son zamanlarda hükümetin politikalarını eleştirmesine rağmen Erdoğan'ın sıcak davranmasından memnun olmuştu.

Sinema âleminden konuştuk, isim isim hemen hepsini yakından tanıyordu. Şener Şen'i, Halil Ergün'ü, Kadir inanır'ı sordum. Hissediyordum ama doğrusu o parıltılı dünyanın arka yüzünün bu kadar iç karartıcı olduğunu tahmin etmiyordum. 'Polat Alemdar' deyince 'O başka, şeyhimin oğlu.' dedi.

Bir diziye adını veren 'Deli Yürek' belli ki kendisiydi. Senaryosuna katkı yaptığı tüm film ve dizilerde mutlaka bir 'deli yüreğe' rastlanır. Çarpık ilişkilerin, olağan dışı eğilimlerin 'rol model' olarak başrollere taşındığı sinema sektöründe delikanlılık vurgusu takdire değer.

Ömer Lütfi Mete'yi hafta içinde kaybettik, çoktandır hastaydı, aylar önce geçirdiği kalp krizinden yatıyordu. Kendine geldiği bir gün hastane odasında gazeteciye 'Kalp krizi geçirdiğimi söylediklerinde çok şaşırdım. Çünkü ben kendimi bir yalıda dinleniyormuş gibi hissediyordum.' dedi. Bu satırları okuyunca umutlanmıştım, kaldığı yerden tekrar başlar diye bekliyordum...

Ömer Lütfi Mete, Kur'an kursu hocalığı da, edebiyat öğretmenliği de yaptı. Hem iyi bir şair, hem de romancıydı. Şiirleri Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi gibi dizilerin etkisiyle geniş kitlelerin dilinde şarkı olurken, ödüllü romanlara da imza attı. 12 Eylül darbesinin ardından ülkücülerin yaşadığı dramı "Çığlığın Ardı Çığlık" romanıyla anlattı.

1970'lerden bu yana basının içinde, matbaa çıraklığıyla başladığı meslek hayatında köşe yazarı, yönetici olarak çok sayıda gazetede görev yaptı. Son yazılarından birinin başlığı ise "Nalet olsun şu içimdeki gazetecilik sevgisine" adını taşıyordu. Derin devlet denince akla gelen ilk isimdi.

Yazdığı senaryolar ve kitaplar derin devlet üzerineydi. Hiç istihbaratçı dostu olmadığını söylerken 'derin'le ilgili bilgilerini "Her türlü suçluyla da düşüp kalkabilirim. Ben gazeteciyim." sözleriyle dile getiriyordu. Ancak ülkede bir "derin devletin varlığına" inanmıyordu. Ona göre olan "Türkiye'de derin devlet değil derin çeteler" vardı.

Gençliğinde ülkücü hareketin içinde yer aldı. idealistliğini hiç yitirmedi. Bir ara MHP'den milletvekili adayı oldu. Daha sonra "iyi ki seçilemedim. O dönemde mutlaka haram ekmek yiyecektik, Cenab-ı Hak bizi korudu." dedi.

Tasavvuf ehlinden olduğunu saklamadı. Bir gazeteye verdiği röportajda "Ben Kadiriyim benim şeyhim Kadiri'dir. Diğer tarikatlar ile de muhabbetlerimiz derindir." dedi.

Türkü olan bir şiiri şöyledir: 'Bu şehir girdap gülüm - Girdapta mehtap gülüm - Feleğin bir suyu var - Su değil kezzap gülüm - Feleğe dayandım gülüm - Öldüm de uyandım gülüm - Öldüm de uyandım...'.

Ömer abi öldü ama gerçek hayata uyandı...
*****
(bkz: üstad)

****
Tanıdığımda çocuktum. Hep çocuk kaldım. O 'abimiz'di tanıdığımda. Hep 'abimiz' kaldı.
Merhum Ahmet Kabaklı Hoca'nın Türk Edebiyatı Vakfı'nın aylık dergisinde ilk acemi hikayelerim yayımlanmaya başladığında, Ömer Lütfi Mete "oturmuş şair" sıfatını çoktan kazanmıştı. Sene 1979. Kaos yılları ve bu toz duman ortamında Kabaklı Hoca'nın çevresinde temiz hava soluklanmaya çalışan bir avuç insandan biriydi.

Çocukluğunu yaşamamış pek. Çocukluğu tesbihin, takkenin ve kitabın 'suç unsuru' sayıldığı arabesk faşizm döneminde, gizli gizli Kur'an ve Arapça öğrenmeye çalışarak es geçilmiş. Çocukluğuna hasretti bu yüzden. 17 yaşına varmadan Rize iyidere havalisinde 'acar vaiz' diye nam salan delikanlı bir hoca olmuş. Çocuk olmadan, delikanlı oluvermiş birden.

Delikanlılığı hem Ömer'liğinden. Kılıç gibi keskin bir zeka, dil ve kalem sahibi delikanlı Ömer, Allah kavramıyla birlikte ve O'na kulluk nisbetiyle eş olarak gördüğü 'millet' sevdasına düşüp âteşîn bir ülkü peşine düşmüş. Düşmekle kalmamış baş koymuş, can bağışlamış. Safların sık tutulup, duvarların kalın örüldüğü kaos yıllarında, tek silah bildiği kalemi ve hitabetiyle yanlış ve tehlikeli bulduğu ideolojilere karşı mücadeleye girişmiş.

Ben Lütfi'liğiyle tanıdım onu. Arada bir kabaran, kasırga gibi esen ve fakat hemen geçen Ömer'liğinden bütünüyle kurtuluş mümkün olmasa da, ikinci adının letafeti bize sığınacak liman açıyordu. Tartışmalarda inandığı değerleri savunurken sertti, tavizsizdi, celalliydi. Fakat tartışma bitip de sohbete dönüldü mü, yumuşacık, alçak gönüllü ve cemal doluydu. Yıllar geçtikçe Lütfiliği, Ömerliğini gölgede bırakır olmuştu. Hele ki bir rehber önünde ayak mühürleyip, boyun bükerek "baştan makaslandıktan" sonra Ömer, Lütfi'ye Ömerliğinin hesabını verir olmuştu.

Adından mıdır bilmem, ismiyle müsemmâlık mıdır anlamam, ancak Ömer Lütfi Mete, nefsine Celal ve Cemal esmasının dengesini buldurmuş ender insanlardan biriydi.

Gazeteciydi. Babıali'de Sabah gazetesinde başlayan muhabir-muharrirliği ölünceye dek sürdü.

Su üstünde temelsiz yapı gibidir ülkemizde medya. Harcı cıvık, zemini kaypaktır. Ol sebepden olsa gerek, uzaktan büyük görünenler yakınlaştıkça küçülür, gölgesi boyundan uzun kavak seyrine sokuverir insanı. Büyük yazar bilinenlerin haylisi, Ömer Lütfi'nin tabiriyle "tabelacı"dır aslında, onun için büyük yazarlar. "Kalemi kıvrak olsa da, ruhları yavşak"tır bir başka tabirle. Daha da kıvrak olanı, babasını bile tanımaz olur bir süre sonra...

işte böyle bir ortam ve hava içinde, Ömer Lütfi Mete "elif" gibi dosdoğru olabilmeyi başarmış, ruhunu bir çırpımlık alkışa, bir saçımlık paraya satmadan, doğru bildiğini her hâl üzre söyleyip yazabilmiş, doğru bildiklerinin yanlış çıkmasından da gocunmayıp hakikate boyun bükebilmiş bir insandı. Topu topu üç köy dolaşıp da "Dokuz köyden kovuldum, aha bu da onuncu köy" diyen şişik efelerden değildi, gerçekten dokuz köyden kovulmuş Doğrucu Davut'un ta kendisiydi.

'Gülce' remziyle hitap ettiği 'dilber'e erken ulaşma arzusunun öngörüsünden midir, yoksa o 'dilber'in yaman çekişinden midir bilmem, hep "uçurumun kenarında" imişçe bir telaş içinde yaşadı. Yarıdan bir fazlasını birlikte tükettiğimiz ömrünü, ikiye üçe katlayan bir yoğunluk içinde geçirdi. Bir yere davet edilmiş de geç kalmış gibi, ayakları içeri girerken kafası dışarı çıkar vaziyette, kazara bir dolaba çarpacak olsa "pardon" deyip geçen bir rüzgârın peşinden "acele" koştu hep. "iki günü birbirine müsavi" olmadı hiç. Aynı zaman diliminde birkaç senaryo, roman, şiir, makale yazıp radyo, televizyon çağrılarına icabet ile, şehir şehir konferanslar verebilen deli bir yürekti o.

Ömer Lütfi Mete; kökleri Anadolu irfanına dayanan imanı ile, -hiç abartısız ve emin bir ifadeyle söylüyorum- bu çığrından çıkmış zamanda, 'delikanlı bir sahabe gibi' yaşadı. Hataları vardı elbette, beşer yanının tezahürü olan hatalardan ibaretti hepsi, fakat 'ölçü'lü yaşayanlardan idi, hatasını 'ölçü'ye vurup bedelini ödemekten kaçınmayan bir sağlam karaktere sahipti. Onu tanıyıp da "sevmedim" diyeni görmedim hiç.

Her inançtan, her düşünceden, her kesimden, delisinden velisine, külahlısından silahlısına kadar öylesine geniş bir dost çevresi vardı ki, muhabbeti kalıpları, zincirleri kırıyor, "dizlerinden paletler geçerken" dahi gülümseyebiliyordu.

"Allah'ın Adamı" derler ya hani! Allah'ın Adamı'ydı işte.

Çarşamba vefat etti, perşembe uğurladık. Altunizade'deki cenaze namazı gerçekten görülmeye değerdi. Mahşeri kalabalık, Çengelköy'de, muhteşem bir al bayrağın gölgesinde denize nazır kabrine bedenini emanet ederken de yanındaydı. Dualar ve aminler bittikten nice bir zaman sonra zor ayrıldı kabrinden insanlar.

Televizyon dizisi için yazdığı şiirlerden birinde "Öldüm de uyandım gülüm, öldüm de uyandım" diyordu. Hayat sandığımızın aslında bir ölüm, ölüm bildiğimizin ise "hakikate uyanış" olduğunu anlatıyordu elbette. Fakat arif gönlü Hakk'a nasıl yürüyüş macerasını da özetlemişti bu mısra ile.

Bir yıl önce yarım saat duran kalbi, yine dualar ve aminlerle uyanmış, Ömer Lütfi Mete "çocukluğuna" uyanmıştı. Allah, yaşayamadığı çocukluğunu son bir yılda hediye olarak iade etmişti ona. Ve sonra hakikate uyanış! Gel muştusu'na kanat vuruş!

Bir güzel adamdı Ömer Lütfi...

Dostumdu, abimdi, ustamdı...

Olmak istediğim adamdı!

Nur içinde yatsın cancağızım! ,

***ahmet tezcan - zaman.com.tr
işkenceci olduğu iddia ediliyor.
http://www.renkhaber.com/...kenceci_miydi_/14847.html
büyük insan. mekanın cennet olsun üstad.
vefatının üzerinden bir yıl geçmiş olan kurtlar vadisi pusu ve deli yürek in senaristi. mekanı cennet olur inşallah. onun ölüme bakışının nasıl olduğunu düşünürsek bu şehir girdap gülüm de yazdığı öldüm de uyandım sözlerine bakmak yeterli olur. ölüme bu denli pozitif bakabilen bir insanın inşallah oralarda yeride iyidir.
iyiler erken ölür tezini destekleyen ölümdür. allah gani gani rahmet eylesin.
'Allah'sız Müslümanlık' kitabı din hakkında bir şeyler okumak isteyenler için ideal .Bir müslümanın sormaya çekinilen soruları çatır çatır sorduğuna tanık olacaksınız .ve siyasal islamı da çatır çatır eleştirdiğine .
mahir kaynak ile beraber yazdıkları* derin devlet isimli kitabında, ''en masum ve kul hakkına yemedi dediğimiz insanımız bile, vergi iadesi alabilmek için kendi yapmadığı başka bir yakının yaptığı alışveriş fişlerini toplayıp, vergi iadesini tamamlayıp devletten 3-5 kuruş fazla alabilme hevesine kapılmıştır. ''şeklindeki tespiti ile belki de benim, ailemin bütün hayatını sorgulamama vesile olan insandır. çok büyük bir fikir adamı düşünürdür. her insanın hayatında kendisi üzerinde etkili çok büyük insanlar vardır. benim için de sarsılıp belki de sürekli kendimi yoklamama vesile olan insan ömer lütfi metedir.*
ülkemizin yetiştirdiği gerçek aydınlardan biriydi. allah gani gani rahmet eylesin. gerçek bir türk-islam ülkücüsü olması hasebiyle 12 eylül döneminde çok çile çekmiştir. satırlarında sadece gerçekler ve dürüstlük bulunur. samimi bir müslümandı. ölümü de samimi bir müslümana yakışır şekilde oldu.

"türkiye'nin gerçek demokrasiye kavuşabilmesi için derin devlet mekanizmasına birilerinin mutlaka çomak sokması gerekir" demişti. tayyip erdoğan ve ak parti hükümetini tetikleyen yazarlardan biriydi. bugün ergenekon yapılanması gün yüzne çıkmışsa bunda ömer lütfi mete'nin çok büyük emeği vardır. mekanı cennet olsun, allah'ın nuru ile uyusun inşallah.
gerçek bir aydın idi, soytarı değil. ölüm yıldönümü dün idi. mekanı cennet olsun.
Bu dünyada eksikliği hissedilen insanlardan birisidir. Muhteşem bir bilgi birikimine sahip örnek bir insandi. Fatih Altayli onu sabah gazetesinden kovduğu günden beri Altayli'ya ayrı bir gıcığım.
allah rahmet eylesin
''işte namazındayım, işte veda
bayramı
sundular bu mercan sükutta sonsuz
meramı
gayrı rahatta buldum canıma ilk
haramı
yalnız senin rütbene hasret sarar
yaramı
Kalmayacak gümüş hilal okçusundan mahrum
ırz diye devraldık
yayına kurban
olduğum
şehidim, ruhum, melekler katında
alptuğum'' diyen rahmetli türk-islam ülkücüsü.
rizeli, usta kalem, adam.
3.ölüm yıldönümünde rahmetle andığımız üstad.

trt'nin belgeselini hazırlaması da ayrı bir güzellikti.
derin devlet, komplo teorileri konusunda yazdığı hikayeler ve senaryolarla beğeni kazanan rahmetli yazardır. en bilinen çalışmalarından biri de, osman sınavl birlikte yaptıkları kurtlar vadisidir.
trt 1 de kendisi için yapılan belgeselde şöyle demişlerdir;

"o hem hz. ömer (r.a.) gibi coşkundu, hem lütfi ismi gibi latifti hem de mete gibi türk idi. yaşayan türk-islam senteziydi ömer lütfi mete"