bugün

1990 lı yıllarda faili meçhul cinayete kurban giden kişilerin Şırnak'ın Silopi ilçesinde BOTAŞ tesisleri yakınındaki kuyulara atıldığı iddaası ile bu kuyulara basın tarafından verilen genel sıfattır. ergenekon soruşturması ile ortaya çıkan tuncay güney in ortaya attığı iddaalardan biridir. gün itibari ile savcı ve 4 avukat tesislerde iki iş makinası ile araştırmalara başlamışlardır.
ilginç bir şekilde içinden çıkan insan kalıntıları kimseyi şaşırtmamış kuyulardır.

kürtlerin ohal döneminde sistematik olarak katledildiğini herkesin az çok bildiğinin açık bir kanıtı olsa gerektir bu durum.
katledilen kürtlerin, kürt çocuklarının kemikleri kuyulardan taşarken "pekeke bik bik" diyenlerin derin bir sessizliğe bürünmesine vesile olan kuyulardır. cinayetleri, işkenceyi, devlet terörünü savunanların terörden nefret eder gibi ahkâm kesmesine güney cephemle gülüyorum.

--spoiler--
can dündar/milliyet

davut mu o?

ölene katlanılır belki; ama kayıp, dayanılmazdır. ölünüzü gömer, yasını tutarsınız; kayıpsa açık bir mezardır, kapanmadan sahibini bekler.

ölünün mezarı vardır. kayıp yakınıysa, başında fatiha okuyacağı bir taştan dahi mahrumdur.
ölüm örtülmüş göz, bağlanmış ağız, atılmış topraktır. kayıpsa umuttur biraz da... ama her umut gibi beklettikçe çoğaltır acıyı... geciktikçe uzatır.

* * *

sorgucular, 13 yaşındaki davut'u aramaya geldiklerinde anası hayat, 15 günlük loğusaymış.
1995 yılı kasım ayı...
"oğlun nerede?" diye sormuşlar.
"bilmiyorum" demiş hayat ana...
götürmüşler tugay'a... soymuş, dövmüşler. "koyunları kaybetmişti. korkusundan amcasına gitmiş olabilir" demiş hayat ana...
sorgucularıyla birlikte amca evine gitmişler.
oradaymış davut...
anneyi salarken oğlunu asmışlar filistin askısına... hayat'ı görünce "ana su ver" diye inlemiş davut...
hayat ana, su verememiş 13'lük oğluna...
bir daha da ondan hiç haber alamamış.

* * *

7 kişiymişler gözaltına alındıklarında...
6'sı kayıp...
birinin yarı yanmış cesedi bir kuyu dibinde bulunmuş, 5 ay sonra...
acaba davut da bir kuyunun dibinde midir şimdi?..
bilmiyor annesi... ama umut bu ya... bekliyor o uğursuz 1995 kışından beri...
yanıyor yüreği... ağlıyor, "bi su veremedim davuduma..." diye...

* * *

hayat ana'nın acısını ayşe karabat yazdı turkish daily news'da... okumaya yürek ister.
evi her gün tertemiz tutuyormuş hayat ana; oğlu aniden çıkagelirse ortalığı dağınık bulmasın diye... davut'un babasını da dinlemiş ayşe:
"keşke, sağ olsa da görsek" demiş abdülaziz altınkaynak, umut ekmeğini yere düşürmeden: "ama biliyoruz; kemik oldu oğlumuz... keşke devlet dese ki 'sizin kemikleriniz buradadır, alın bir mezarlığa gömün'. alır gömerdik. o mezarı ara sıra ziyaret eder, dua okurduk. derdik ki, 'bu mezar bizim.'";
oğlundan geçmiş, başında dua edebileceği bir mezar istiyor abdülaziz bey; soruyor ayşe'ye:
"sen bilirsin, gazetecisin; bu ergenekon davası bulur mu oğlumun kemiklerini?.. onu kemik edenleri, cezalandırır mı?"
--spoiler--
silopi'den sonra cizre'de de bulunan kemikler sonucunda bugün cizre'de 5 kişi gözaltına alınmıştır bu kuyularla ilgili olarak.
ileri tarihte benzerleri ermeni iddialarına da, yardım olsun diye sağda solda oluşturulacaktır...
ergenekon savcısı zekeriya öz'e yakın zamanda yakalanan katil zanlılarının yeni krokiler vermesi ile yanlış yerlerde yapıldığı öğrenilen kazılardır.

işin korkutucu yanıysa "yanlış" kazı yerlerinde bile onlarca kemiğin bulunması.

http://aktifhaber.com/news_detail.php?id=213488
hakkında sessiz kalan büyük bir kitlenin dikkatimizden kaçmadığı kuyulardır.

ama elleri hiç durmaz, eksi butonunu aşındırırlar.

anlamadığım noktaysa şu: eksi verdiğinize göre ya çıkan kemiklere inanmıyorsunuz, ya da iyi ki bi' sürü kürt katledildi diyorsunuz? hangisi acaba?
içinden çıkan kemik parçalarının testlerden geçmesi ve kime ait olduğu kantılanması gerken kuyulardır. yoksa ortalıkta her türlü iddia dolaşır. ermeniler de iddia edebilir bizim kemiklerdi diye.
30 bin şehit askerimizin kemiklerini umursamayanların peşine düştüğü kuyulardır. ne olduysa iki taraflı oldu. ölen de bizdik öldüren de. ya nemalananlar?
(bkz: silopi kazıları)
çok komik kimi zihniyetteki gurebanın yer altından çıkan top, tüfek ve lâv silâhından sonra kemiği de inkâr etmesine tanıklık etmemizi sağlamış kemiklerdir.

botaş, jitem gibi "aşiret" kurum ve kuruluşlarının türkiye'nin "aydınlık insanları"nı töhmet altında bırakmasını eshefle kınıyorum!
devletçiliğin getirdiklerindendir.

ne o herşey devlet için.
eşi benzeri olan, sadece türkiye'de görülebilinen katliamdır.

halen çıkıp konuşurlar ya bu konudA.
görsel
gerektiği için açılmış olan kuyulardır.
--spoiler--
bu memleketin ekmeğini yeyip ihanet eden, gün gelir ekmek yediği elden kurşunu yer...
--spoiler--
,,,yaşadığı dünya'dan-coğrafya'dan bi'haber insanların, yaşanılan savaşın özgürlük-demokrasi-hak vb saçmalıkları olduğunu sanıp, geri planda neler olduğunu görmeden-bilmeden gereksiz yere ''bir tek bizde oluyor'' sandığı gerçek.
sen kalk daga cik, devlete silah cek, bazilari ciksin bu serefsizlere maddi manevi destek versin sonra gebertilince bazilari ayaklansin "devlet adam olduruyor" olsun.

az bile yaptilar bu serefsizlere.
bu konuyla ilgili anımı paylaşmak isterim.
arkadaşım amcasının oğlu ( kuzen ne amk ) istanbul cinayet büroda çalışıyor. gayrettepe'de dolaşırken dur emmoğlunu arayım hem görmüş olurum. hemde yemeği ona kitleriz dedi. aradı yanına gittik. asayiş şube'nin girişine gittik kapıda karşıladı bizi.
cinayet büroya girdik, kameralar, kartlı girişi olan kapıklar, ıvırlar zıvırlar. ulan millet garip garip bize bakıyor kesinlikle içlerinden bu amcıklar kim diye geçiriyorlardır ondan da eminim yani.
neyse çocuklar bir çay içelim, beş dakikalık bir işimiz var halledelim çıkarız dedi. eyvallah abi dedik, masasının kenarına iliştik bekliyoruz. o esnada içeriye yarma gibi bir adam geldi. elinde evraklar, ana avrat küfür ediyor.
ulan ne oluyor dedik, anlayamadık mevzuyu. ama öyle bir küfür yok, herkes onu dinliyor ama ses çıkaramıyor.
neyse abini işi bitti, dışarı çıktık. hadi mantı yiyelim dedi ve 40-50 metre uzaklıkta bulunan bir mantıcıya girdik oturduk, afiyetle yemeğimizi yedik, çaylarımızı söyledik başladık muhabbete.
meraklıyız ya amk, aklıma ne geliyorsa soruyorum. abi şu mevzu ne, şu nasıl çözüldü. bu nasıl oldu vs vs .
sonra arkadaşım sordu, abi o adam neden öyle cellalendi diye?
anlatmaya başladı cinayetçi abi.
bu abimiz eski özel harekatçıymış, 18 yıl çalışmış, onlarca operasyona, sayısız çatışmaya katılmış. eğitmen olmuş, binlerce harekatçı yetiştirmiş.
yaptıkları operasyonlarda öldürdükleri leşleri toplayıp şehir, köy. ilçe meydanına getirirlermiş ve yakını, tanıdığı olan varsa cenazesini alsın yada bilgi versin diye beklerlermiş. eee kimsede o cesaret yok. leşler öylece durumuş bir gün, iki gün kaç günse artık. gelen olmayınca kepçeyle yada belediyenin işçileriyle bir yerleri kazıp topluca gömerlermiş. şehrin göbeğinde kalacak değil ya.
şimdi bu kazılarla alakalı yapılan soruşturmalarda şüpheli olarak görülüyormuş ve bu hafta bu dosyalardan üç tane gelmiş.
dağlarda yaşadım aylarca, karımı, çocuğumu görmedim. adi bir katil yaftası yemek için mi çalıştım, çatıştım. arkadaşlarımı toprağa gömdüm, yüzlerce vatan haini öldürdüm. devletin bana verdiği değer buymuş diyerek isyan ediyormuş. çayımız bitti, yemeğide beleşe getirdik. sohbetimizi ettik, kalktık gittik.
ne demeli özel harekatçı abi için.
haydi buyurun cenaze namazına...