bugün

öyle anlardır ki insana hayatı sorgulatırlar, anlatılmayan sadece yaşanabilen durumlardır.
Hatuna çok yakınsındır. Kanka boyutundan sevgili dalgasına akmak için gün saymakta akabinde çok özlemektesindir. Tatil beldesinde oluşundan bilgisayar veya internete ihtiyacın olduğunda internet kafeyi kullanmaktasındır. Eh, internet açılır da messenger kapalı kalır mı? Kişi listesine bir göz atılır. Hatunla konuşmaya başlanır, sohbet koyudur. en son çok özledim dersin ve webcam'i olduğunu görürsün ;

+ ehehehe kız özledim ben seni ha
-ben de özledimm ne zaman geliosunn
+ benim gelmeme daha çok var ama *
+Boyunu posunu görmeyeli de baya oldu hani, değiştin mi kız *
-yok ya ne değişmesi
+amını* açsana.

- çevrimdışı görünüyor. Gönderdiğiniz iletiler bir oturum açtığında teslim edilecek. *
bugün kardeşimin lise mezuniyet töreninde inanılmaz güzellikle zannediyorum bir öğrencinin ablası kızla spor salonunun tribünlerinden bakışmamızın ardından kızın hafif gülerek uzaklaşmasından 15 dakika sonra, kardeşimin halay çekmek için bana verdiği kurdelalı diploma ve kepin elimde olmasını fark etmem ve geri çekim yaparak kızın gülümsemesinin beni liseden mezun olan öğrencilerden zannetmesi nedeniyle olduğunu düşünüp kafayı yemek.

edit: işin kötüsü kızı tekrar göremedim. görsem "bak her şeyi yanlış anladın..." şeklinde bir konuşma yapamamak koydu yahu..!
yıllar evvel, istanbul.

platonik takıldığım, eli elime yanlışlıkla temas etse yüreğimin hopladığı, telefonda onun aradığını görsem açmadan aynaya baktığım kız ile öğle yemeği için sözleşmişiz. o da bana boş değil gibi. en azından öyle umut ediyorum. tamam lan uzatmayın kızın siklediği bile yok beni ama aşığım işte be!

neyse...

nasıl bir basiret bağlanmasıysa, nasıl bir kal gelmekse bu, yıllardır bilinçli olarak arayıp sormadığım fakat 3 gün önce bir şekilde karşılaştığımız ve cebren telefon numaramı almış, lavuğun önde bayrak sallayanı arkadaş müsveddesi zibidinin telefonunu açtım. açmakla kalmadım "yemek yedin mi?" sorusuna "hayır" dedim. hayır demekle de kalmadım "hacı beraber yiyelim" teklifine de "olur" dedim. sanıyorum o sıra sara nöbeti geçiriyordum.

aşık olduğun kızla ilk kez yemek yiyeceksin, kızı muhteşem güzelliği harici fazla tanımıyorsun, meraban var sadece ve ilk buluşmaya lavukluğu yıllardır tescillenmiş salağın tekini davet ediyorsun. olacak iş değil. kesinlikle büyü var bu işte bak yine tüylerim ayaklandı!

kızın teklifi üzerine (çok seviyormuş) sultanahmetteki meşhur sultanahmet köftecisine gittik. az bir sıra var. süper bir durum. laflıyoruz. nasıl mutluyum ama...

espriler, şakalar, gülmece güldürmece. kafalar da tutuyor yani. allah'ım çok mutluyum.

derken bir gölge belirdi :

- selaaaamm..

+ haaa gel alper gel. melis bak bu alper, liseden arkadaşım, geçen gün ara...

- meraba yenge!

+ yo yo...öyle değil alper biz arkadaşız sadece ya.. yani mesai arası öğle yemeği olayı. (allah bin türlü belanı versin senin e mi!)

- haaa iyi iyi ben özel hayatınıza girmiyim pek!

+ ya oğlum ne özel hayatı lan! eheh lisede böyleydi bu melis hep şaka hep şaka!

- ya ne bu be paramızla sıra mı bekleyecez ben şu garsona bi yalanıp geliyorum!

+ lan yok iyiyiz biz, az kaldı zaten...aha gitti..
..

+ aslında kafa çocuktur. kafası fazla çalışıyo biraz ondan böyle eheh...cin gibidir...tanıyınca seveceksin...illede görüşelim diyince bende..

& bizi çağırıyo galiba, bir şeyler yapıyor..

- hüüooo...alooo lan gel sene at yarraaa (altını çiziyorum onlarca kişinin üstünden bana at yarrağı diye bağırıyor) ne bakıyon ordan!

& ne dedi ne??

+ (senin sülaleni atlar siksin daha da bi şey demiyorum alper) ne bilim duymadım bende eheh hadi gidek!

(oturduk. tabi bu arada bu lavuğu kollamaktan, bir pot kırmasın diye dikkat kesilmekten kızla ne muhabbet kaldı, ne espriler, ne şakalar. kendime lanet ediyorum, graham bell'e sövüyorum bu esnalarda.)

garson : evet ne verelim?

- köfte var mı abi köfte??

garson : hö?

+ (be a..kodumun salağı, be sığır, be eşşşek ulan tarihi sultan ahmet köftecisindeyiz, soru mu lan bu, hayır sıfata bakıyorum espri yaptım ifadesi de yok, bir de kıza cin gibi adam dedik, allah'ım öldüm de cehenneme mi yazdın beni yarabbim.)...eheh...komik adam...alemsin alper!

garson : e var!

- ben 2 yerim abi...yok yok 3...yok 2...ikibuçuk ikibuçuk!

+ (karar ver mına kodumun karar veeer. 3 porsiyonmuş. garsonu da ye aq..)ben bir buçuk alayım usta.

& ben bir alacam!

- aaa yetmez ya...sen 2 getir ablaya yiyemezse ben yerim bıraktığını.

& abla?

+ alper?

diyaloglar böyle sürüp gidiyor sözlük!

o yemeği nasıl yedik, nasıl bitti, ne yedik ben hatırlamıyorum bilmiyorum. kızdan özür üstüne özür diledim. allah'tan insan çıktı da tutup bu lavuğun puştluğunu bana bağlamadı. kaldığımız yerden devam ettik.

fakat o yemekte yer yarılmadı, dünya üçe dörde bölündü benim için ve ben lego oynadım onlarla.
misafirler geldiğinde eski fotoğraflara bakılır ya işte onların arasına karışmış sünnet fotoları insanı bitirir.bi de senin akranın kız olursa misafirleirn içinde vay anam vay .tam o durumdur işte.
çok samimi arkadaşlarınızdan birinin dedesi ameliyat olur. ameliyat esnasında hastaya 7 ünite kan verilmiştir. hastanelerdeki uygulama yüzünden 14 ünite kan bağışı istenmektedir. arkadaş benide arar. hal hatır sorma muhabbetinden sonra durum anlatılır. kan verebilir misin diye sorar. canınızı vereceğiniz insandır. düşünmeden kabul edersiniz. hastaneye doğru yol alınır.

hastaneye gidilir, diğer arkadaşlarda hastanededir. kan vermektedirler. kan bağış formu doldurulur. kan bağış odasına girilir. hemşire rütin kontrolleri yapar. Ama bu esnada iğne fobim su yüzüne çıkmış korkudan üç buçuk atmakta olan bünyemin tansiyonu yüksek çıkar. hemşire biraz gez gel tansiyonun düşsün der. biraz çıkılır gezilir tekrar odaya dönülür. tansiyon hala yüksektir. biraz daha gezme talimatı alırsınız. gezer gelirsiniz tansiyon daha yüksek çıkmıştır. hemşire biraz daha bekle der. bu esnada samimi arkadaşlardan biri daha kan vermektedir. onun yanına gidilir. rahatlamak için hal hatır sorulur.

tam bu esnada gözler arkadaşın kolundaki çiviye kayar. evet çiviye. zira ona iğne demeye bin şahit ister. sanırsın çiviyi dayamışlar kola arkasından çekiçle vurmuşlar. neyse çivi incelenirken çivinin üstünde kalan arkadaşın deri parçası fark edilir.

v: lan çivide deri parçan var olum.
a: hangi çivide lan?
v: iğnede yani.
a: nerede lan?

arkadaş iğneye bakar deri parçasını görür. akabinde arkadaş tekrar kafayı geri atar. ama gözler yavaş yavaş kaymaktadır. bu esnada bir alet ötmeye başlar. hemşire koşarak gelir. çivi setini söker. arkadaş bayılmıştır. 10 dakikalık çaba sonrasında kendine getirilir ve dışarı çıkarılır. tam bir ünite kan alınamadığı için bağış iptal edilir.

bunun verdiği utanç ile kan vermek zorunlu hale gelmiştir. tekrardan tansiyon ölçülür ve hemşire tamam tansiyonun normal der. sedyeye beni yatırırlar. hemşire çivi setini dolaptan çıkardığı an heyecan basar. çivinin kapağı çıkarıldığında ise soğuk terlerin göt çatalından süzüldüğü hissedilir. hemşire bir anda elindekileri atar ve bana doğru koşar.

gözler açıldığında kafanızın üstünden size bakan 4 kafa görülür. olay sorulmaya cesaret edilemez. bayılmışınızdır. hem kendiniz kan verememiş, hem veren insanı bayıltmışınızdır. ardından yemek yemeye gidilir. dedesi ameliyat olan arkadaş hepimize yemek ısmarlar. yaptıklarının altında kendinizi suçlu hissetmektesinizdir. ardından rahatlatan cümle gelir:

a: o 14 ünite kan nasıl olsa bulunur. ama aradığınız an işini gücünü bırakan sizin gibi arkadaşlar bulunmaz. çok teşekkürler. iyiki sizler gibi arkadaşlarım var. * * * *
90 lı yılların ortaları ve orta okul son sınıftayım. aynı mahallede oturduğumuz , aynı okulda okuduğumuz ancak farklı sınıflarda olduğumuz bir kıza fena halde tutulmuşum. platonik bir çıkmazın içerisindeydim. her sabah okula gitmek için evden çıktığımda kızla pişti oluyorduk. günlerden bir gün kışın çetin geçtiği sene fena kar yapmış ve okula gitmek için evden çıkmıştım. o gün yine platoniğimi gördüm ve biraz hızlanarak yolda kendisini bir kaç adım geçtim. amaç kıza kendimi göstermek ya birde havalıyım ki sormayın. evden çıkarken evin bahçe duvarından yünümsü naylon eldivenlerimle bir avuç kar sıyırmış, kartopu haline getirmişim. neyse efendim kızın bir kaç adım önündeyim ve yokuş aşğıya bir rampa inmekteyiz. elimdek kartopunu havaya atıp tutuyorum. anlamsız ve saçma bir artislik peşindeyim. bir an aklıma kartopunu havaya atarak degaj yapan bir kaleci edasıyla vurmak geldi. gelmez olaydı! kartopunu ayağımla vuracak şekilde ileri ve havaya fırlattım. tam vuracaktım ki, yokuş aşağıya dengemi kaybedip yolun sonuna kadar yerde kayarak gittim. hayatımda bu kadar rezil olduğumu , utandığımı, güven kaybı yaşadığımı hatırlamıyorum. kızın yanımdan geçerken attığı kahkahaları bir yana okulda arkadaşına beni işaret ederek gülüşmeleri falan beni yerin dibine sokmaya yetmişti.
sözlüğün birinde taşaklı hatun başlıklı entry leri okurken iş arkadaşına yakalanmak bunlardan biridir.*
dolmuşta götüne sahip çıkamayıp osurulan andır. (bkz: müsait biyerde ineyim)
çok samimi olduğum bir kız arkadaşımla msn'de konuşurken onun bişeye çok gülmesi, akabinde yanımdaki kuzenim gülsün diye "ne gülüyon yarraaam" yazmam, kuzene dalgasına "enter'a bassana" demem ve kuzenin de enter'a basması. varın halimi siz düşünün.
Hiç takmadığınız bir hocanın yanında azarlamalarını dinlerken birden bire arkadaşının surat ifadesi ve sırıtmasıyla kahkahalara bağulup hoca tarafından şaşkınlıkla izlenmek!
anlatacağım olayda "ben" gizli özneyim sağdıçlar. harbi özne ise istemeden de olsa itin götüne soktuğum lise yıllarından tanıdığım arkadaşım...

neyse hoca, lise yıllarını bilirsiniz; enseye şaplak, göte parmak şeklinde şeklinde vuku bulur olaylar. bu yaşlarda (30 mına koem ühühühü ) birine yaptığımızda öldürüleceğimiz, kendimize yapılsa katil olacağımız tarzde el-kol hareketleri gırla giderdi. ( valla en azından bizim okulda öyleydi )

selçuk ( nam-ı diğer kurbağa ) diye yavşakmı yavşak, fırlamamı fırlama, götoşmu götoş bi adam vardı aynı sınıfta ikamet ettiğimiz. el-kol hareketleri onunla başlar, onunla biterdi. götüyle meşurdu bu arkadaş. götüyle demiyeyim de, göt cebinde taşıdıklarıyla. telefon, sigara, cüzdan, anahtarlık, çakmak, para ve bilumum malzemeyi göt cebine yerleştirme gibi garip bi huyu vardı andavalın.

lisenin bitiminden uzunca yıllar sonra bursa'nın muhafazakar semtlerinden birinde gördüm bizimkini. sırtını dükkanın birine yaslamış, bana arkası dönük olarak duruyor, 3-5 kişiyle muhabbet ediyordu. nolduysa birden lise yıllarına geri döndüm ve bağıra bağıra elemana seslendim...

- selçuuukkkkk, selçukkkkkkkkkkkkkkkk. ulan selçuukkkkk.
+ anaaaa, sen nerden çıktın lan?
- şurda bir yere uğrayacaktım, seni gördüm.
+ len arkamdan nasıl tanıdın.
- nerden tanıyacağım olum, götünden tanıdım tabii. o göt unutulur mu ?

derin bi sessizlik...

meğer selçuk o mahallede esnafmış ve konuştuğu kişilerde mahallenin bakkalı, manavı v.s. miş. herif abondone oldu. esnafa göt muhabbetinin nerden kaynaklandığını anlatamamış olcak ki, dükkanını kapatıp, o mahalleden taşınmış.

o esnaf arkadaşları sözlüğü okuyorlarsa iyi dinlesinler beni; ibne değiliz lan biz! bi-iki pandik atmışlığım var selçuk'a ama hepsi o kadar. valla bak.
abazanlığın tavan yaptığı andır. "nefes alsın yeter"i geride bırakmıştır.
Sessiz sınıfta hoca ders anlatır. Kitaba bakmak için susan öğretmenle aynı anda gelen "pırt" sesi.
Ve sınıftın koptuğu an.
beat dışarı çıkmadan önce evde makyaj yapar, sürdüğü rujun fazlalığını çantasından eline geçen ilk kağıtla alır (kağıdı öper işte lan). dışarı çıktığında doğalgaz faturasını da yatırayım diye düşünür. bankoya yaklaşır. görevli, son derece flörtöz bi adamdır, geleni geçeni burhan çaçan bakışlarıyla süzer, faturasını yatırmış kadınları "kendine iyi davran" diye uğurluyodu lan, sen düşün gerisini. katlanmış faturayı çıkarıp adama uzatır, adam kağıdı açar, kıpkırmızı bir öpücükle karşılaşır. beat altına s.çar. adam artık "ah seni küçük sincap" bakışlarıyla süzmektedir bünyeyi. beat "ee ben yani şey ruj fazlalık falan doğalgaz işte doğu roma hukuku evita gülbence" kabilinden saçmalar. makyaja tövbe eder. olay kapanır.
fen bölümü sınav kağıdı alacakken tm bölümü sınav kağıdı almak ve hunharca çözmek.daha sonra tabi herşey anlaşılır.ilk önce kendi grubundan birilerini bulmaya ve durumu anlamya çalışırsın.ama nedense kimseyle ortak bir sorunuz yoktur.daha sonradan herşey anlaşılır tabi ve zabaha kadar eğlence.
(bkz: kelebek sistemi)
birebir şahit olduğum ve bir arkadaşın başından geçen andır.
arkadaşın amcasının evine gidilir, uydu alıcısı bozuktur bir türlü tamir edilemez.

+amca bu bozulmuş, yenisi al...
-ne bozulmuşu olm, biz yapamadık desene şuna!...*
+Hayır amca bak bunun arkasında ki giriş yanmış...
-Yok olm saçmalamayın...
+amca bak giriş yerinin üzerinde...*
-Hayır...
+Amca bak skart yuvası...
-alakası yok...
+amca akım hızlı ge...
-Mümkün değil...
+amcık bak!!!!!.....*
-hönk!#
+amca bak skart girişi hede hödö...
*
+neyse amca biz gidelim, sonra konuşuruz....
buzdolabın ustune yapışmış iki adet kağıt vardır. biri babanın işinin telefonu bir diğeri tüpçünün. aceleyle ilk kağıttaki numara çevrilir ve olay gerçekleşir...

- alo merhaba ben x jandarma lojmanına bir tane tombul tüp alacaktım
- ?? efendim
- tüp diyorum tombul tüp istiyorum bi tane acele olursa sevinirim
- burası imralı cezaevi bağyan
- ??!!&^&^%&^%
- aloo aloooo
- dııııııııııııııııtttttttttttttttt *
1.sözlü için tahtaya kalktığınızda kaba etinizin için için kaşınması,dayanamayıp hatur hutur kaşımak
2.beden dersinde köprü hareketi esnasında aklınıza gelen abuk subuk birşey sebebiyle malum bölgelerin aktif hale gelmesi,sizin gibi ergenliğin zirvesinde dolaşan bayan arkadaşlarınızın kahkahalarından kahrolmanız
3.alkollü halde futbol oynadığınız bir akşam gole giderken kusmak,hemde rakip kalecinin üstüne
4.tatil yöresinde hoşlanılan kıza açılmaya karar verip ilk cümlenizi kurmaya başladığınızda kızın sülalesinin bir anda ortaya çıkması,babasıyla göz göze gelmek.
5.yine alkol alınan bir akşam bjk ya sövmek,yalnız istiklal de içmiş olduğunu unutmak.
ilk tenefüs olduğundan kalabalık gürültülü kantinde "bi tane eti püf" demek,ağzınızdan o lafın nası çıktığını bir türlü anlayamamak aynı zamanda inşallah kimse duymamıştır yaa diye iç geçirirken önce o anlık meşhur sessizliğin oluşması sonra kantincinin önderliğinde pis pis gülmelerin başlaması... işte o an.
uzun zamandır sana yavşayan ama yüz vermediğin kızla yaşanan diyalog.

-hebele hübele
+ıdı vıdı
-zart zurt
+evet evet zarttt ve zurt
-xxx
+yyy
-ya bolede olmazki bak aşık olcam ben sana bole gidersen* (bkz: iki nokta üst üste aç parantez)
+aa ama maddox, benim sevgilim var?!
-aa şaka len hemende gerçek sandı saftalozum. ya tatlım telefon çalıo kaçtm ben, görüşelim sonra.*
-(hay aku senindemi var lan) *

msn dışarıda konumuna getirilir. ileti: yokk!! yerindibindeyim döncem.
yaş 14. hızlı metalci olduğum zamanlar. ne akadar asiyim bilemezsin sözlük. arkadaşım var bi tane, ismine b diyelim.
onun yakından akrabası, benim de uzaktan tanıştığım bi kızvar. ona da m diyelim. o zamanlar bu kıza mal gibi aşığım. m de metalci o zamanlar tabi.

o gün kötü bi haber gelir.m nin babası ölmüştür. b bütün gün üzgün, biz de teselli ediyoruz. akşam dışarı çıkılacaktır ve m nin annesi, kızı ortamdan biraz uzaklaşsın diye onu da b nin yanında göndermiştir. leni denen mal da evde onları beklemektedir. o gün de tesadüf benim babamın doğumgünü. asiyiz ya. konuşmuyoruz. doğumgününü kutlamıyorum. muhatap olmuyorum babayla. para da istemiyorum.(lan ne eve giriş çıkışıma, ne de harcadığım paraya karışırdı halbuki)

b ve m geliyor. zile basıyor. mye ne kadar asi, çılgın ve hızlı bir metalci olduğumu göstermek için en metalci tişörtümü, en pis kotumu giyip aşağı iniyorum. yola koyuluyoruz. m bana hatır soruyor. heycanın verdiği o mallıkla ne diyorum ben?

- ya sorma ya bizim babaya da ifrit oldum. adamın doğumgünüydü bugün. kutlamadım diye herif bana bi tafra ki sorma. para bile vermedi deyyus.

lan kızın sabah babası ölmüş ve ben neler diyorum. o sırada bnin inip kalkan kaşlarıyla aklıma geliyo ve yer yarılsa da içine girsem diyorum. allahım iyi ki büyümüşüm.
yer yarılsa da içine girsem,
ağaçların kovukları da ancuk şeklinde olsa,
arabaların egzozları da biraz kaygan olsa...
seneler sonra sünnet düğünümün kasedini bütün akrabalarımla birlikte izlerken, ortada pembe kıyafetiyle pelikan gibi dans eden kadını görüp, "bu denyo kim ya?" dedikten sonra arkamdan enseme değen teyzemin o sımsıcak elinin vücuduma verdiği titremeyle birlikte, "o benim" dediği andır. yırtma gibi bir şansımın olmamasından dolayı, konuyu değiştirmek için yıllarca sakladığım sırrımı tüm sülalenin önünde açıklamıştım: "ben sigara içiyorum."
dedem: ...
ninem: ...
babam: ...
annem: ...
envayi çeşit akrabam: ...
teyzem: o benim... * *
kaplıcalar. evet, yer yarılmış sen de içine girmişsin.
yüzsüzlükle kapatılabilecek durumdur.