bugün

Tuttuğunuz takımın bir gece önce farklı bir şekilde mağlup olmasını önemsemiyor gibi görünerek kantinde şabalak arkadaşınıza

-Eee, bizde sizi şu tarihte bilmem kaç sıfır yenmiştik dediğiniz an...
Derste, en ön sıradayken gülme krizi gelmesi sonucu içinde bulunduğunuzu düşündüğünüz an...

Bir de hoca "Neye gülüyosun? söylede bizde gülelim." şeklindeki muhteşem yaratıcı cümleyi sarfederse, rezaletin ikiye katlandığı an...
bir matematik dersinde herkes kendi havasında iken. bizim xxxx kendini kötü hisetmeye başladı. bi süre sonra ne yapacağını şaşırmış şekilde bekliyordu, bıraksa olmaz bırakmasa olmazdı, suratı kızardı, ateşi yükselmeye başladı, o anda birden bir pat sesi duyuldu sonra peşi sıra patırtılar devam etti. tüm sınıf bir anda sesizliğe boğuldu ve herkes xxxx bakmaya başladı. xxxx kafayı öne eymiş şekilde patırtıları dinliyordu. Tüm sınıf ne olduğunu anlamaya çalışırken herkes xxxx bakıyordu. 5 sn kimseden tık sesi çıkmadı. daha sonra ilk kahkaha patladı ve tüm sınıf delicesine gülmeye başladı. XXXX kendine hakim olamıyordu, götünden gelen patırtı sesleri arkadaşlarını orgazımın doruklarına götürmüştü. yaklaşık 5 sn sonra xxxx bu rezil duruma dayanamadı ve açık olan arka camdan aşağıya atladı.
hiç çalışmadan gittigin sınavda asistan kagıdı uzatır. sen de artistligini yaparsın 'ben çok durmıycam imza atıp çıkcam'iyi der imza kagıdını getirir anaa oda ne kalem getirmeyide unutmussun. pişkin pişkin kalem istersin onuda verir. sonra kafan önde boş kagıdı izleyip süre dolunca çıkarsın. arkadan hocanın söylendigini duyarsın. zoruna gider lan bi daha çalışcam dersin. sonra gene uludagsozluk falan takılırsın öleee döngü hiç degişmek. rezillik yaaa.
Basketbol antremaninda annenizin gelip sirtiniza havlu koymasi.
minibüsten inerken şoförün açık kapıyı kapalı zannedip düğmeye basması, akabinde kapının kapanması ve sağ - sol kapakları ile kapının kişinin gözlüğünü yakalaması, tam zamanlama ile kafanın geri çekilmesi ama gözlüğün orada kalması ve kapının tam kapanarak gözlüğü ortadan ikiye katlaması. Olayın devamında şoförün kapıyı açması, avuç içine düşen katlanmış gözlüğü bükerek açan, takan ve minibüsten inen ben.
hava alaninda fotoselli cam kapi nasil olsa acilir diye hiz kesmeden ilerleyip, acilmayan cam kapiya kafa atmak.
manitayla ilk seviştiğinizde heyecandan yeterli performansı gösterememek.
küçükken ufacıkken annenin kanatları altında iken ve onun şahsi zevkine göre giyinirken başa gelen bir hadise.
zeka oyunu 7 yaşındadır ve akşam gittikleri bir yemekte yanlarında bulunan akrabalara ve çevredeki herkese aniden eteğini kaldırıp altındaki fırfırlı (o vakitler moda tabi) donu gösterip aynı anda tokasınıda işaret ederek:
_baakııınn benim donumla tokam aynıııııı reeeenkk!
diyerek bütün dikkatleri üstüne çekmiştir. anne yapmış olduğu hatadan dolayı pişman,yüzünde durumu kurtarmaya çalışan bir
_çocuk işte canım. gülümsemesi
fakat gözlerinde çakmak bir bakış ve sinir. baba ve çevre sakinleri dumur fakat gülmekten iptal olmuş vaziyettedirler.
o vakitler bunun pek farkında olmayan ben, şimdilerde o insanlarla yüz yüze gelmemeye çalışıyorum. çünkü ne zaman karşılaşsak yüzlerinde çok acayip bir gülümseme beliriyor, yıılar süren rezilliğin ömür boyu devam edeceğini o zaman tekrar anlıyorum.
insanın rezil olduğunu düşündüğü anlardır.
kafanızı farketmeden biryere çarptığınız anlar. herkesin gözü sizin üstünüzdedir sanısınız. rezil olmuşsunuzdur artık. yüzünüz kızarır, hiçbirşey lmamış gibi davranırsınız ama acınız ve de rezil oluşunuz sizin canınızı yakmaktadır maalesef.
kişinin yaptıgı seyden utanması, yaptıgının yanlıs oldugunu bılmesı, insanlar tarafından rezıl duruma dustugunu hıssetmesı sonucunda dusundugu durumdur..
ebeveynleri aşk yaparken yakalamak.
(bkz: sen portakaldın evladım)
(bkz: masturbasyon yaparken ebeveynlere yakalanmak)
(bkz: genelev çıkışında akrabalardan birinin görmesi)
taksim gibi kalabalik yerlerde camura dusmek.
sütten nefret etmek... kalsiyum eksikliği... 9 yaşında asosyal olmamın, platonik aşkım emel'in önünde rezil olmamın ana nedenleri sanırım bunlar.

9 yaşında üst ortadaki iki dişimin arasında minik bir çürük beliriyor. dolgu yapılmasına rağmen giderek büyüyünce protez yapılmasına karar veriliyor. öndeki iki diş, çeyrek leblebi büyüklüğünde kalacak kadar kesiliyor. asıl dişler daha sonra takılmak üzere ölçüsü alınıp geçici dişler takıp derse giriliyor.

emel önümde oturuyor. aslında ben hep onun arkasında oturmaya çalışıyorum. emel çok güzel. feci güçlü. bilek güreşinde erkeklerde bir tek muhammet'e yeniliyor. amaan zaten muhammet 2 sene geç başlamış okula. yani sınıfın en güçlüsü emel. emel ile fiziksel ilişki de yaşamışlığımız var, bana karşı boş değil. bir kere arkasına döndüğünde serçe parmağını benim zaten masada duran elime değdirmiş, uzun süre de çekmemiş.

Neyse ders başlıyor, biraz sıkıntıdan, birazda ağızdaki yeni dişin yarattığı farklılıktan dil durmadan yeni dişle oynarken diş yerinden oynamaya başlıyor. (iki diş birbirine yapışık şekilde)

ders sonlarına doğru Öğretmen sınav sonuçlarını okuyup "sonuçlara itirazı olan varsa masama gelsin" diyor. benim 5 üzerinden 5 lik sınav sonucuma bir itirazım yok ama, emel itiraz edince, benim de itiraz edesim geliyor. masanın etrafı ana baba günü. herkes sırayla itirazını yapıyor, genellikle pek bir şey değişmiyor. aslında umrumda da değil. emel hemen yanımda belli belirsiz temasımız bile var.

"lan oğlum sen salak mısın? zaten 5 almışın" sözü sıranın bana geldiğini hatırlatıyor.

"hocam ben 3. soruyu yanlış yapfıftım" daki konuşma bozuklukları dişlerin ağızda olmadığını anımsatıyor.

tık, tık, tık, tık, tık, tık, tık, tık, tık, tık. . . . .

dişler masada zıplıyor. abartısız 10 yıl zıplıyor. durmuyor. 11. senede yakalamak aklıma geliyor. yakalıyorum, o şaşkınlıkla tekrar ağzıma sokup yerlerine takıyorum. kanımın sıcaklığı 900 derece. emel ile fiziksel temas sürüyor. hiç bayılmamış bünye birazdan bayılacağından emin. masa dönmeye başlıyor. diğer arkadaşların kahkahası çok uzaktan gelmekte.

uyanıyorum. annem başımda... "rüyaymış lan, emel hala benim" derken arkasında öğretmenimi görüyorum. onun arkasında sınıf arkadaşlarım. tam ortalarında belli belirsiz emel. kanım tekrar 700 derece.
mekan, trafiğin çok yoğun olduğu bir kavşak...karşıda bir arkadaşım yeşil ışığın yanmasını beklıyor tıpkı benim gibi..birden beni farkediyor ve el sallamaya başlıyor..bende tabiki...sonradan anlıyorum aslında onun bana değil de, sınıf arkadası olan ve o anda arkamda bulunan şahsa el salladığını...başımı öne eğip yürüyorum sitem ederek...
minibüse binmek önünde harika siyah kıvırcık saçları olan bir hanımefendinin oturuması. saçlarına bayılmak ve büyük bir nezaketle hanım efendi şu parayı uzatır mısınız demek. o hanım efendinin birden arkasını dönmesi ve saçı sakalı birbirine girmiş , yüzündeki kıllardan nerdeyse gözünü göremeyeceğiniz bir adamın çıkması.ters ters bakarken ne yapacağınızı şaşırmanız. işte o an yer yarılsa da yerin dibine girseydim demeniz(minibüsün kopmasını söylemiyorum bile)
üniversiteye girer girmez bölümün basketbol takımına seçilmek. ilk maçta tüm tribünün senin isminle yıkılması. çok şaşırmak, deli gibi havalara girmek. elleri havaya kaldırarak tribünlere doğru mağrur bir edayla koşmak. tribünlerin önünde aslında tezahüratın senin ismin değil, senin ismine çok benzeyen karşı takımın ismi olduğunu anlamak. basketboldan nefret etmek.
çok eski zamanlarda daha lise başlarıydı arkadaşlarla sahil kenarında arabayla kız tavlamaya çıkmıştık. kumsalda uzanmış bir kadın gördüm ve ağzımdan gayri ihtiyari olarak '' offf be yatışa bak bu duruşa bi vuruş kaç kuruş'' lafı çıktı. hemen yanımda oturan arkadaşım bana dönüp '' benim annem o '' dedi. o an yer yarılmasında dünya iki ayrılsın dedim.
kalabalık bi ortam içinde sesli sesli osurunca.*
yabancı bir ülkede metroda yanda oturan güzel kız hakkında yorumda bulunmak.uzun süren yorum ve iltifattan!! sonra olay bitmiş biz hangi durakta inecegimizi tartışıyoruz, oydu buydu derken yanımızda oturan güzel hanım efendinin türkce şu durak demesi ve konuştuklarımızın film şeridi gibi gözümün önümden geçmesi... işte içine girecek yer bulamamıştım o an.
geçen yıl gittiğimiz anzac ayininde dar bir yolda ilerlerken ayaklarını yola uzatmış bir kızın ayağını kendi ayağımla itip '' ne kadar rahatsınız a.q'' demem ve karşılığında '' aslında o kadarda rahat değiliz, mecburen böyle oturuyoruz'' cevabı aldığım an
yakışmayan kişiler için: (bkz: sacları kazıtmak)
olay hamburg kentinde 142 numaralı otobüste vuku bulmuştur.

+ abi ne kız ne kadar güzelmiş yaa..(bahsedilen bayan biribirine dönük koltuklarda, karşımızda oturmaktadır)
- olum yavaş konuş her yer türk dolu, belki kız bile türktür!
+ yok be aga buz gibi alman işte, sapsarı saçlar ah ah..
- azcık sessiz konuş hacı, ne olur ne olmaz.
+ duyarsa duysun bea daha iyi anlar halimizi hehe..(kesin türk değil canım)

bu söz üzerine hatun çantasından hürriyet gazetesi çıkarır ve iki arkadaş herhangi bir konuşma olmaksızın aynı anda inmek üzere otobüsün orta kapısına, birbirlerini ezerek deparlarlar..
güncel Önemli Başlıklar