bugün

1998 yılında serdar akar, önder çakar ve sevil demirci tarafından kurulan sinema oluşumudur. topluluk, şu ana kadar birçok ödüle layık görülmüş filmlere imza atmıştır.

(bkz: gemide)
(bkz: laleli de bir azize)
(bkz: dar alanda kısa paslaşmalar)
(bkz: maruf)

ayrıca son filmleri takva da 9 eylül 2006'da gösterime girecektir.
türk sinemasında, belki de ilk kez, bilinçli olarak çapraz senaryo kurgusunu kullanmışlardır.
(bkz: çapraz kurgu)
1998 yılında yeni sinamacılık san ve tic ltd sirketi adıyla serdar akar, önder çakar,
ve sevil demirci tarafından kurulmus ilk filmleri olan gemide ile yolculuklarına baslamıslardır.
yonetmienligini serdar akarın yaptıgı
erkan can ın -gemide ki kaptanın- diktatorluk kendine guven otorite kokan "bir memleket gibidir
gemi..." sozleriyle baslayan film bir gemide yasayan ve duzenli bir hayat suren 4 kisinin
hayatını anlatacak gibi hissediyorsunuz. ancak film ilerledikce gemide basta konustugu gibi kendi dunyasını kurmus ve bu
dunyada guclu olan dıs dunyaya cıktıgında otoritesinin , gucunun diger insanlar uzerinde
etkili olmayacagını bilen kaptan ile gene bu dunyada ise yarayacaklarının farkında olan dıs
dunyaya cıktıklarında reddedilmislik hisseden murettebatın boxorun parayı caldırdım diyerek
hareketlenen hayatlarını ya da bozulan duzenlerini anlatan bir filmdir.gayet duzenli gidiyormus gibi gorunen
hayatın aslında birbirlerinden guc alan ve her an sallantıya acık mutualist bir iliskiye dayalı
oldugunu farkederiz. film psikolojik analizleri,gercekci diyalogları-tabi ki bu diyalogların
altından kalkmasını bilen basta erkan can olmak uzere oyuncuları- toplumun kıyısında kalmıs gunumuz medyasının deyimiyle
oteki turkiyeyi anlatan konusu ve bir coklarının cesaret edemedigi siddet, argo, cinsellik gibi
konuları kullanarak klasik sinemadan farklı uslubuyla gercekciligini tokat gibi carpar suratımıza. gemide turk sinemasının taktire sayan filmlerindendir.
ancak ne yazıkki cekildigi yıllarda turk sinemasının guven vermemesi ya da 90 lar gibi apolitize ve vurdumduymaz bireyler
yaratma cabaları ise yaradıgı icin film ilgi cekici bulunmamıstır. gisede hak ettigi basarıyı yakalayamamasına ragmen
yurt ici ve yurt dısında bir cok odul almıstır. baslıcları cannes film festivalinde 000 kölner mittelmeer film festivali
nde en iyi senaryo antalya altın portakal film festivalinde ikinci en iyi film en iyi erkek oyuncu...

yeni sinemacılar, gemide nin ardından 1998 yılında cekimleri biten ve 1999 yılında vizyona
giren" lalelide bir azize" filminde turkiye de daha once belki dehic yapılmamıs bir seyi denemis
gemide filmi ile paralel zamanlarda gecen senaryoda iki filmin karakterlerinikesistirmislerdir.
lalelide bir azizede gemide ki usluplarını devam ettirmisler, turkiyenin unutulmus ve karanlıkta
kalan yuzunu gostermeye devam etmislerdir. yonetmenligini kudret sabancının ustlendigi lalelide bir azize
basarısız bir film olmamakla birlikte paralel devam ettigi gemideye gore vasat bir film olmus.cekim kalitesinde
ki dusukluk, diyalogların gemide ki gercekciligi verememesi ve guven kıracın da tabiri caizse mulayim
kadın satıcısını oynaması filmin eksik yonleriyken. psikolojik analizleri ve ugur yucelin soundtrackiyle
filmin cok ustunde bir final sahnesi barındırması artı yonleridir. film gisede hakettigi basarıyı yine gorememistir.
nedeni zaten gemide ile yakın zamanda vizyona girdigi icin gemide ile aynıdır.

2001 yılında serdar akarın yonetmenligin de cekilen dar alanda kısa paslasmalar filmi ise futbolu metafor olarak kullanan
1980 li yılların bursasında amator kumede mucadele eden bir takımın uyelerinin etrafında gecen hikayeyi anlatan
ve 80 li yıllara mualif bakıs acısı ile basarılı bir film. siddet argo ve cinsellik
yeni sinemacıların diger filmlerinden alısık oldugumuz dozda kullanılmamıstır ancak akılda kalıcı
diyalogları psikolojik analizleri ve basarılı oyunculugu bu filmdede gormek mumkun. film istanbul film festivalinde aldıgı en iyi film odulu
basta olmak uzere yurt icinde bir cok odule layık gorulmustur.

yeni sinemacılar icin milat noktası olacak ve fetret doneminin baslangıcı sayılabilecek film ise
yonetmenligini yine serdar akarın yaptıgı maruftur. film yezidi hristiyan
ve muslumanların ortak olarak yasadıgı bir koyde babası, sevdigi kız ve toreleri arasında kalan bir gencin hikayesini
anlatmaktadır.film ne yazıkki yeni sinamacıların onceki filmlerinde yakaladıkları gercekcilikten uzaktır.
herkesin birbiriyle sairane ir tarzda zorlama diyaloglar kurması filmin goze batan eksilerindendir.
film anlatmak istedigini anlatabilmismidir? bana sorarsanız bu konuda basarılıdır ancak anlatmak istedigi sey
bu diyaloglarla kor gozune parmak oldugu icin yavan durmustur.film yeni sinemacıların cıtasını yukseltememis gelen ticari
basarısızlıkla beraber bahsettigim gibi yeni sinemacıları fetret devrine sokmustur.

maruf filminin ardından dagılan yeni sinemacıların bir cok filmini yoneten serdar akar karsımıza kurtlar vadisi gibi amaclı cekildigini
dusundugum bir cok tartısmalara neden olmus, topluma bilncsiz milliyetcilik ve amaclı dusunceleri
yukleyen kurtlar vadisiyle karsımıza cıkmıstır. dizinin ardında gelen kurtlar vadisi ırak filmi ise dizinin cizgisini korumus
dizide islenen konunun para kazandırdıgı farkedilince tabiri caizse milli kuyruk yaramız olan cuval olayını holywood
tarzı bir dille ve carpıtmayla, ticari kaygılarla islemistir.

2006 yılına geldigimizde ise fetret doneminden buyuk bir sıcramayla cıkacak olan yenisinemacılar
ticari kayıplarını kapatarak yeni bir baslangıc yapmıslardır.alısılageldik usluplarını bu uslubun olusmasında
buyuk etkenlerden biri olan erkan can ve guven kıracın oyunculuguyla takvayı turk sinemasına kazandırmıslardır.
bir takım televizyon dizileri cekmis ve yeni sinemacılarla maruf adlı filmde iliski icerisine girmis olan
yonetmen ozer kızıltan filmi gayet iyi kotarmıstır. film dini catısmaları inceleyen ve kor gozune parmak yontemiyle
bu konulara deginen bir cok turk gorsel ogesinden farklı ve daha gercekci bir tarzı yakalar.filmin hazırlık
asamasında film ekibi bahsettigim objektifligi yakalayabilmek icin bir cok tarikatle diyalog icine girmis
incelemeler yapmıstır. film yıllarca azıcık asım dertsiz basım dusturuyla yasamıs
camiye duzenli gidisi ve acık gozluluge yer bırakmayan durustluguyle seyhin dikkatini ceker ve seyh
tarafından dergahın tahsilat islerinin sorumlulugu verilir.uzun yıllar yasadıgı sade hayattan sonra
soforlu arabalar milyarlık saatlere "en pahalısından kalemler"kendisinin bunca yıllar bildiklerinin
ve hayat felsefesinin aiden degismesiyle derin vesarsıcı bir sorgulamanın icine girer. banka da
sıra beklemeden islem yaptırması kul hakkı ihlali olarak hissetmesi, bilinc altında cevresinin katı kuralları nedeniyle
kimseye anlatamayacagı ruyalar, thsilat islerinin getirdigi agır sorumlulugun yuku , bu tahsilat gorevinde
kendi dogruları ve dergahın dogrularının catısması muharremi cıldırtma safhasına getirir cuval satısında
yaptıgı haksızlık ise bardagı tasıran son damla olur ve muharrem aklını kaybeder. filmimde gerek
mekan secimleri gerekse oyunculuklar goz dolduruyor ozellikle seyh karakterinin karikaturize edilmeden
islenmis olması ve iyi bir sekilde kotarılması taktire sayan onyargı icermeyen ve dini konuları
isleyen belki de ilk turk filmi olması acısından buyuk bir oneme sahip kliseyi isleyen yurtdısında cekilmis
filmlere alıskın olmakla beraber ulkemizde camiiyi dergahları isleyen filmlere takva kalitesinde alıskın degiliz.
en azından bu cesareti gosterebildigi icin takva tabuları yıkan bir filmdir ve bazı seylerin ulkemizde baslangıcı olabilir.
filmin eksileri yokmu var tabi ki senaryo genel bir elstiri getirmemis kisisel ozelligi cok fazla
on plana cıkması bir seylerin eksik kaldıgını hissettiriyor bizlere ancak eger takva bir merdivenin
ilk basamagı olarak gorulurse bu eksikleri gormezden gelebiliriz.
takva filmiyle akımlarını daha da perçinlemiş olan topluluktur.
dialogları üzerine çok düşünülmüş, oyunclulukları eksiksiz filmleri ile hedefledikleri kitlenin dikkatini çeken topluluktur. senaryoları kıyıda köşede kalmış, dokunulmamış, yaratıcı hikayelerdir. ucuz filmlerle hasılat yapma derdinde olmayan eli öpülesi sanatçılardır.
yapımını üstlendikleri 'takva' filminin başında yazılan teşekkür listesinde mimar sinan'ın da adı geçmektedir.serdar akar'a bunun sebebi sorulduğunda 'bizlere bu kadar güzel bir istanbul inşa ettiği için dekorlarımızda kendi eserlerinin izleri olduğu için' demiştir.
"dünyayla derdi olmayan insan zaten film yapmaz, iyi yapamaz" tarzı birşey demişti önder çakar. cinsellik ağırlıklı ilk filmlerinde kadınn toplumdaki yeri, dar alanda kısa paslaşmalarda derinden ve çok profesyonelce küçük bir mahalle takımı dilinden kapitalizmin ülkemize hakim olması,*takva da ise daha kişisel bir bakış açısıyla din,tarikat,gerçek dünya üçlüsünün ilişkisine değinerek ustaca ve gerektiğinde tarafsızca,izleyiciye yorumu bırakarak eleştirmiştir. iş bu filmlerin çıkış noktası olan senarist önder çakar dünyayla derdini çok güzel anlatmıştır.
takva'dan beri sesi soluğu çıkmayan sinemacılar topluluğu.

hayret.

`http://www.yenisinemacilik.com/`
takva'dan sonra çoğunluk isimli enfes filmi yaptılar. yeni bir film üzerinde çalışıyorlardı en son duyduğumda. ancak yurdun hali film yapmak için pek elverişli değil şu sıralar. beklenmesi gereken topluluk.

edit: beraber çalışmak istediğim bir gruptur ayrıca.
(bkz: Jön türkler)
Gemide gibi bir şaheseri türk sinemasına hediye ettiler. Bu bile yeter.