bugün

bu yılki reklam filmleriyle fark yaratmıştır.
bütün bir sene abd çıkarlarına hizmet eden dünyadaki cemaat okullarının üç beş öğrencisi bir haftalık bir çalışmayla türkçe bir şarkı söyler ve bizimkilerin dibi düşer.
yahu bu kadar mı ezik olduk biz. ne var yani türkçe şarkı söylemede. siz bana kongo dilinden bir şarkı cd si verin bir haftada albümü okurum lan. bu kadar zor mu bunu yapmak?

cemaat okullarının eğitim dili ingilizcedir. ve dili ingilizce olan okulların adının "türk okulları" olması da bu okuldan bazı öğrencilerin türkçe şarkı şiir okuması da ucubedir. şekilciliğe alıştık biz dostlar, derine inen yok.
sonuçta şeklen güzel görünen ama altında başka olaylar yatan içi boş organizasyonlardır. türkçe her zaman ve her yerde kıymetlidir, afrikalı estonyalı okuyunca artı bir değer kazanmıyor bu binlerce yıllık nadide lisan.
türkiye nin milyonlarca liralık reklamına denk gelir. hem türkçe şarkı ezberliyorlar aralarından bazıları da ciddi derecede türkçe konuşuyor. unutmayın sevgili dostlar yurtdışında türk bayrağı ''türk ırkını'' değil müslümanları sembolize etmek için kullanılıyor. bu çocuklar müslümanlığa sempati duyarak büyüyorlar.

bu neden sizi rahatsız ediyor anlamıyorum?
an itibariyle bursa atatürk stadyumunda gerçekleşen etkinlik. lakin bursa'da ses kirliliği level 79 da olması beni ziyadesiyle üzmüştür. hemide ezel izlerken.
neden bu kadar büyütüldüğünü anlamadığım etkinlik gibi bir şey.

kafatasçılar bu konuya geldiği vakit fethullah gülen hakkında konuşmuyorlar.
--spoiler--
bu yıl dokuzuncusu düzenlenecek olan türkçe olimpiyatları, her sene olduğu gibi bu sene de klasik tartışmalara yol açacaktır.

bu konuda iki ana eleştirel nokta vardır. birisi; yapılan işin bir kültür emperyalizmi olduğu, diğeri de cemaatin bundan maddi veya manevi nasıl bir kazanç sağlayacağıdır.

birincisinden başlayalım;

kültür emperyalizmi; adı üstünde kültür sömürücülüğüdür. sömürücülük ise karşı tarafa zor kullanarak, baskıyla, çoğu zaman zulümle uygulanır. halbuki yurtdışında açılan türk kolejlerinde zorlama, baskı ve zulüm yoktur. zira o okulların hepsi, bulundukları ülkelerin özel okullarıdır. yani kimse çocuğunu oraya vermeye muhtaç değil. ayrıca türkçe eğitim, tüm okullarda seçmeli derstir. yani öğrenci isterse türkçe öğrenir, istemezse öğrenmez.

buna kültür emperyalizmi demek, insafsızlıktan çok cehalettir. çünkü kültür emperyalizmi, tek parti diktasının yaptığı gibi olur. türk halk müziği dinlemeyi yasaklar, onun yerine; mozart, bach, beethoven dinletmek ister. folklorü yasaklar, onun yerine; bale, dans, vals, tango yaptırmak ister. kur'ân dahil tüm dini kitapları yasaklar, onun yerine; batı klasiklerini okutmak ister. işte kültür emperyalizmi budur...

gelelim maddi ve manevi kazanç kısmına;

öncelikle bu okullardan maddi hiçbir kazanç beklenmiyor. okullar bırakın kâr etmeyi, çoğu zaman zarar ettiği için anadolu insanının himmetine muhtaç durumdadır. kendi kendini idare eden ülkelerin sayısı bir elin parmakları kadar. fakat maddi kazanç sadece para ve kâr odaklı olmadığı için elbette beklenen birşeyler var. bunu bir yazar şöyle ifade etmişti; “hayal ediyorum; bundan 15-20 sene sonra birleşmiş milletler meclisinde diğer ülkelerin temsilcileri türk okullarından mezun olan öğrenciler olsun.”
evet işte bu bir maddi kazançtır...

manevi kısmı ise asıl gayedir; rızay-ı ilahi ve ilay-ı kelimetullah...

dilini yolunu bilmediği, haritada bile gösteremeyeceği bir ülkeye sırf allah rızası için hicret eden insanların tek bir amacı var; nâm-ı celil-i muhammedî'yi güneşin doğup battığı her yere ulaştırmak...

islam'da “müellefe-i kulûb” diye bir sınıf vardır. bu sınıf; kalpleri islam'a karşı yumuşatılmak, zararsız hale getirilmek veya dinde sebat ettirilmek istenen kimseleri ifade eder.

bu okullarda okuyan akil-baliğ olmamış çocuklar, henüz islam fıtratı üzeredirler. yetişkin olanlar ise müellefe-i kulûb'tur.

“muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü...” diyor ya cemil meriç...

işte türkçe olimpiyatları bir köprüdür. bânîlerine selam olsu
--spoiler--

ilginç bir yazı.
ve akıldaki soruları cevaplayıcı nitelikte..
rezil bir durumdur cemaat için. şarkı türkü söylettirerek allah rızası nasıl umulur bilemiyorum.
mahiyeti tartışmaya açıktır. mesela şarkı türküyle hangi amaçlara ulaşılabiliri tartışabiliriz.
biz türükçeyi unuturken başkalarının öğrenmesi iyi bişey assında.
şahsen bu işlere sıcak bakabilirim ama sanatsal kaygılarım nedeniyle anadili türkçe olmayan hiç birisinden ne şiir ne türkü ne şarkı dinlemek bana hiçbirşey hissettirmemekte, kulak tırmantısı hariç.
dediğim gibi kulak tıkaçlarım eşliğinde tüm emeği geçenlerin yanındayım.
Türkiye'nin göğsünü kabartan bir organizasyondur.
'türküm' diyen herkes için gurur kaynağı olan organizasyondur.
türkçe ilim bilim yolunda birinci oldu da bizim haberimiz mi yok nedir? hangi dalda rekor kırdık şeklinde düşüncelere yol veren "olimpiyat"lar.
eurovision'da ingilizce şarkı okunmasını eleştiren bir zihniyete karşın dünyanın bilmam kaç ülkesinden türçe okutuyorsun, beğendiremiyorsun. ben bir abi falan değilim belki ama ortada ciddi bir uğraşı ve fedakarlık var. takdir etmek lazım ve ben şahsım adıma ediyorum...
şovenist türk milliyetçilerini ve acımtırak "bölünme tehlikesi" söylemlerinin basitliğini anlamamı sağlayan ve yüzümde bir tebessüm oluşturan gurur verici faaliyet. tebessümün sebebi, tüm bunlar yapılırken ülkemizdeki türk milliyetçiliğinin savunucuları uçkur derdindeler... liderleri ise "durdurun bu faaliyetleri" diye beyan veriyor.
artık ustalık dönemini yaşayan olimpiyatlardır.
ganalı ekibin karadeniz akçaabat horonu ile salon bu sene ayağa kalkmıştır.

http://www.kure.tv/samany...-tv/Canli-yayin-seyret/1/
tasvip etmediğim ve etmeyeceğim bir etkinliktir.
türkçe olimpiyatları faşizmin farklı bir versiyonudur. ve ya faşizmin islamlaşmış halidir.
Herke şenliklerde önce kendi dillerindne ir şarkı söylediler sonraa bir tane türkçe.
kıyafetleri de kendi yerel kıyafetleri.
bu aşmıkın bir kültü festivalidir.
buna faşizm diyenlerin içlerinde yatan gizli faşizmi bu ülkede 80 sene yaşadık, onu biz kimseye tövbeler olsun yaşatmayacağız.
Elin afrikalı kızcağızı türkçe öğrendiği için gelip Türkiye'de üniversite okuyup da ülkesinde üst düzey yönetici olduğunda değeri anlaşılacak olimpiyat.
her yıl evimin dibinde yapılan ve mahallenin tamamının otobüs ile dolmasına vesile olan etkinlik.
herkesin en azından bir kere izlemesi gereken muhteşem bir organizasyon. Ego şişmesinden falan söylemiyorum ama Türk'ün gücünü dünyaya gösteren insanın göğsünü kabartan, gözlerini yaşartan etkinlik...
Bu çocuklar yavaş yavaş kendi ülkelerinin Ankara Büyük elçiliklerinde görev almaya başladılar.
Çok yakında arklı coğrafyalarda Türkçe konuşan dış işleri bakanları olacak.
Daha sonra ise Başbakanlar.
bunlar hayal değil.
(bkz: 9 uluslararası türkçe olimpiyatları)
insan bunun neresini beğenmez diye insanı düşüncelere gark eden etkinlik. how i met your mother'da jennifer lopez Türk kahvesini seçince götü düşen bünyelerin yüzlerce ülkeden gelen çocukların Türkçe'yi ezberleyerek değil hissederek okumasını beğenmemelerini anlamıyorum. kemal kılıçdaroğlu'nun hızlı trenle Konya'ya gitmemesi ile aynı şey bu. sen yapmıyorsun bırak yapana saygı göster beyim.

(bkz: yiğidi öldür hakkını yeme)

edit: imla
an itibari ile,

aman Allah'ım o ne güzelliktir dedirten, brezilyalı kız vitoria matos ile, "gelevera deresi"nin söylendiği bu sene 9. su gerçekleşen olimpiyat..
güzel de söylüyor Allah var..
rusun benden daha iyi laz takliti yapmasıyla kendimi bir hoş hissetme sebebi olmakla birlikte, bana inat her sene düzenlenen organizasyon, şaka bir yana, türkçemizi tanıtan, öven, yücelten bir organizasyon, iyi ki düzenleniyor.