bugün

galatasaray ve bununla beraber milli takımın kazandığı başarılardan sonra hızlı bir ivmeyle düşüşe geçen, hiç bir ekolu olmayan, son derece istikrarsız bir futboldur. avrupa'da artık başarı gelmemektedir. şampiyonlar ligi'nde 1 puan aldıktan sonra, uefa'da ilk turda elendikten sonra neydim ben türkiye şampiyonluğunu...
altyapıların hızla önem kazandığı futbol.
kuluplerine tavsiyem sudur; defansin ortasini iskandinav liginden oyuncularla kurun. gerisi zaten mevcut.
(#1305077)
artık iyice rezilleşen futboldur...

yöneticilerin her gördükleri mikrofona kin kusmalar, absurt açıklamalarda bulunmalar, kendi ya da karşı takıp taraftarını şiddete teşvik edici açıklamar yapmaları ve nedense her kulup yönetiminin basın sözcüsü olduğu halde onun hariinde başkan da dahil tüm yöneticilerin konuşması...

teknik direktörlerin, yapmaları gerek için takımı yönetmek olduğu halde yenildikleri zaman sayesinde para kazandıkları futbolcularını suçladı, yenince başarıyı kendilerine yükledikleri, yönetimlerle, basınla polemik içinde oldukları...

taraftarların artık tepkinin dozunu iyice kaçırdığı, dünyada eğlence olarak izlenen futbolun bizim ülkemizde, bir nevi boşalma, kan dökme, polisle çatışma, adam öldürmeye dahi varan boyutlarda yaşamaları...

futbol basınının gereksiz manşetleri yüzünden, önemi yüksek maçları daha maça günler kala ortamı germesi, tv ve köşelerinde futbolu bildiklerini sanan futbol sömürücülerinin tarafları şiddet olmasın diye uyarırken verdiği ince mesajlarla kişileri doldurması...

federasyonun külhanbeyi havasındaki başkanı ve yöneticileri sadece işi milli takımların doğu bloğu ülkelerine içi para dolu bavul götürmek sanan, kupayı kazanan rakibe vermek sanan, devletin görevli bakanı ile sürtüşmeye girmek, büyük takımların başkanları ile kanlı bıçaklı olmaktan başka hiçbir icraatı bulunmayan yöneticileri...

iddaa ve benzeri kumar oyunları ile devletin kendi eli ile futbola şike sokması...

yüzünden türk futbolu artık ne izlenebilir ne de keyif alınabilir hale gelmiştir... yazıktır dehşet rakamların döndüğü ve ülkeleri dış dünya'ya belkide en iyi şekilde tanıtacak bir sektörün kendi elleriyle kendini boğması üzücüdür...

aileler maça gelmiyor diye dert yanan yönetici bozuntularının teşviki ile stadlarını yakıp yıkan taraftarı gördükten sonra aileler çocuklarının takım dahi tutmasından endişe etmektedir...

türk futbolu bir keyif olmaktan çıkıp belli kişilerin rantını yükselten bir yer haline gelmiştir...

bunda payı olan herkese yazıklar olsun...
yaşanan başarısızlıklarda yöneticilerin, kendilerini arka planda tutarak teknik direktör harcadığı alan. ama ne yazık ki bu çirkin yöneticiler, kupa kazanınca teknik direktörden daha ön planda olmaya bayılırlar. böyledir işte türk futbolu. zengin hanzoların, stres topu. bir halttan anlamasalar da paraları var diye güzelim sporu mahvederler.
keyif vermeyen futbol. şimdi biraz da haklı olarak diyeceksiniz ki, "kardeşim gavur bu işe kaç kat para yatırıyor". evet yatırıyor ama olay parayla bitmiyor. bi a sınıf takımdaki aynı adamı yaşlanınca alıyorsun eyvallah bunu anlarım ama adamların(gavuroğlunun) ligi kaliteli bilader. şimdi bi fulham gelsin türk milli takımını zorlar. çünkü futbol zihniyeti farklı. orta sıraların bir premier lig takımının harcadığı para emin olun bir trabzonspor kadar yok. ama adamların maçını izliyorsun, mantık farklı. top ayakta kalmıyor bile, çat çat dönüyor sağdan sola.
(bkz: uçurumun kenarındayım hızır alem nazır ben hazır)
yabanci soylu futbolcularin sahalari istila etmesi sebebiyle dususe gecmis olandir. dikkat edilirse turk futbolu'nun tavan yaptigi senelerde yani ornegin galatasaray'in uefa kupasi'ni aldigi sezon yabanci oyuncu sayisi sadece 3' tu. Dunya kupasi'nda 3. luk elde ettigimiz donemde de bu kadar ecnebi top oynamiyordu turkiye liglerinde. Nolduysa ecnebi oyuncularin turkiye'ye ususmelerinden sonra oldu. Turkiye'de sadece futbolu degil tum spor dallarini turk soylu turk genclerine yaptirmadiktan sonra bu sorun iflah olmaz.
asıl gerçek yabancı sorunu değildir gelen yabancıların kalitesinin yetersiz oluşu ve türk futbolcusunun önünü kesmesidir.
ayrıca futbolumuz halen profesyonel değildir. altyapılarda eğitim çok düşüktür. gençlerimize futbolcu olmaktan başka şans tanınmamaktadır, bu onların psikolojisini etkilemektedir, 18-19 yaşından sonra türk gençlerinde performans düşüşü yaşanmaktadır.
üç ahpap çavuşlar mantığı ile yönetilmekte olan dev endüstri. şimdi bir ülke var yaklaşık 35 milyon erkek nüfusunun 30 milyonu kafadan futbol manyağı,bir ülke var her yıl transfere avrupanın kalbürüstü takımları kadar para harcamakta futbol takımları. ammaa.. bu ülkede oynan futbol sıfıroğlu sıfır, estetik yok, görsellik yok, heyecan yok, ülkenin başbakanının semt takımı bir kaç sene içinde inanılmaz bir gelişme ile süper lige çıkıyor, ülkenin maliye bakanının ''bana oy verin sizi süper lige çıkartayım'' dediği takım bir anda canlanıp iyi sonuçlar almaya başlıyor,17 18 yaşında süper futbolcular çıkıyor amma bu adamlar 27 28 yaşlarına geldiklerinde kendilerini bir adım geliştirememiş oluyorlar, spor programı denen garabet yerlerde kıcının kılları pişmaniye olmuş nice yiğitler birbirlerine fener iyi değil bu sene çünkü zico kötü, arda şımardı hacı geyikleri ile ceplerini dolduruyor,ve bu ülkede hala birileri bir gün avrupa şampiyonlar ligi kupasını almaktan bahsedebiliyor ben de onlara burdan diyorum ki; uyanın da açık kıçınızı örtün beyler.
galatasaray ile zirveye vuran sonraları düşüse gecen futbolculardan kurulu takımdır.
(bkz: doldur boşalt)
isabetli orta yapmayı bilmeyen bir futboldur.
yan toplardan çok çekmiş ve çok çekecek olan futboldur.
2007/08 sezonunda avrupa'da kulüp düzeyinde alınan sonuçlarla şaha kalkan futboldur. sezona girilirken uefa ülkeler sıralaması'nda 14. olan türkiye, bu yıl topladığı 9.750 puanla kendi rekorunu kırmış, fransa'ya 3 puan fark takmış, bununla da kalmamış, 11. sıraya yükselmiştir.

ivmenin bu şekilde sürmesi halinde iki sezon sonra üç takımla şampiyonlar ligi'ne katılmamız hayal olmaz.
gecmis federasyonların kesmekesligiyle dibe batan yeni gelen federasyonların kulublerle sorun yasamak yerine onlara sahip cıkmasıyla(vergi ve ssk borclarını 10 yıla yayması,3.lige 30yas sınırı koyması ve tv gelirlerinin artırılması)önce klübsel düzeyde sonrada milli takım düzeyinde basarıların gelecegine inandıgım spor dalımız.
sonunda ekolünü oluşturmuş olan futboldur. ekolümüz mantık dışılık. her an her şey olabilir.
forma numaralarıyla da dünyada ekol olma yolunda ilerleyen futbol tipi.

(#3554826)
süper yetenekleri körelten futboldur. konuyu açmak gerekirse, a milli takım hariç diğer tüm milli kategorilerinde mücadele eden takımlarımız çok başarılı sonuçlar elde ediyor. kimisi avrupa şampiyonu oluyor, kimi takımlarımız dünya şampiyonu. avrupada ki ünlü kulüpler 15-16 yaşındaki çocuklarımıza inanılmaz hayat şartları sunuyorlar. bu çocuklar ünlü kulüplere satılmıyorlar. bunda gelecek var diye o çocukları a takıma alıp yedek kulübesinde çürümesine neden oluyorlar. türkiye'de altyapıda inanılmaz yetenekler var. ama ilginçtir bu çocuklar 20'sine geldiğinde ilerleyeceklerine sıradan topçu oluyorlar. başarı bundan gelmiyor. bi arda çıktı hepimiz ayağa kalktık. altyapılarımızda 1000'lerce arda kadar topçu var ama onları bu politkalara nedeniyle köreltiyoruz.
Bu sabahki gazetelerden birçoğunun ilk sayfaları, bakalım yine fethedilmiş bir kaleye çekilen bayraklar gibi mi, yoksa sadece sürmanşetlerle yetinilmiş bir sonuç ve papaz her zaman pilav yemez tevekkülünde mi?
* * *
Sanki bir zamanların savaş terminolojisiyle, bugünkü futbol sözlüğü arasında -özellikle Türkçe’de- bir paralellik var.
Barutla patlayan askeri toplar, ayakla koşturulan futbol topuna dönüştürülmüş.
Kuşatma altına alınmış düşman kalesine karşı piyade, yahut süvari hücumları; futbolda rakip kaleye karşı forvetle, sağ ve sol kanat oyuncularının paslı, yanlardan ortalamalı, şutlu ve kafa vuruşlu ortak hücumlarına dönüştürülmüş.
Eski zaman savaşlarında da galibiyet zafer, futbolda da...
* * *
Ancak bazen top atmak yahut topu atmak, iflas etmek anlamına da geliyor.
Herhalde düşman kuşatmasına karşı teslim olan bir kalenin, beyaz dumanlar çıkaran kuru sıkı bir top ateşiyle bunu ilan etmesinden kinaye...
Belki de başka bir nedenden, batmakta olan bir kadırganın verdiği işaretten; tam bilemiyorum.
* * *
Vaktiyle Sağmalcılar Cezaevi koğuşlarındaki hoparlörlerden, ertesi gün mahkemeye götürülecek mahkum ve tutukluların listesi okunurdu.
Birlikte volta attığın koğuş arkadaşları, geceleyin hoparlörden adının okunduğunu duyunca:
- Topun patladı, derlerdi.
* * *
Cezaevinden kelepçelenerek, cezaevi arabasıyla Ağır Ceza Mahkemesi'ne götürülüp getirilmek, ayrı bir yan eziyetti.
* * *
40 kişilik arabaya kelepçelenmiş 70 kişinin bindirildiği olurdu. Sultanahmet'teki Adliyenin en dip katında bir zindan vardı. Cezaevlerinden getirilmiş kelepçeli sanıklar oralarda bekletilir, Ağır Ceza'ya çıkma sıraları geldiğinde; zindanla mahkeme salonu arasındaki, duvarların içinden geçen gizli merdivenlerden çıkartılırdı mahkemeye.
* * *
Cezaevine geri dönüldüğü zaman da, başgardiyanın donunun içine kadar bakma yetkisi vardı; dışarıdan silah milah gibi bir şeylerin getirilip getirilmediğini denetlemek için.
* * *
Eski zaman savaşlarının, futbolda simgeleşmesi; azbuz bir gelişme ve değişim değil.
Yenilen taraf kılıçtan geçirilmiyor; sadece süklüm püklüm evine geri dönüyor.
Ve her TV kanalında saatler boyu süren analiz ve tartışmalarla, yenilginin günahı birilerinin sırtına yükleniyor.
Ayrıca savaşların yarattığı ekonomik çöküntüler de yaşanmıyor.
* * *
Futbolun, değişik ülkelerde yaşayan kitlelerde ortak bir oyalanma yaratmasıyla, hızla küreselleşmiş olması; bu alanda bir yığın da fıkra üretmekte.
* * *
Öteki dünyada cehennemin zebanilerinden, cennetin meleklerine bir öneri yapılmış:
- Gelin bir maç oynayalım.
Melekler:
- Öneriniz boşuna, demişler; bizi yenme olanağınız yok ki, dünyanın en iyi futbolcuları cennette...
Zebaniler:
- Evet ama, demişler; hakemlerin tümü de bizde, yani cehennemde.
* * *
Bir başka fıkra:
Hakemin biri, kanter içinde yorgun argın eve dönünce, başlamış karısını tekme tokat dövmeye:
- Ulan namussuz karı, utanmıyor musun beni boynuzlatıp aldatmaya!..
Kadın şaşkın:
- Delirdin mi sen kocacığım, diyormuş; nereden duydun, kim söyledi sana bu saçmalığı?
Hakem:
- Statta, demiş; 20 bin kişi hep bir ağızdan bağırıp duruyordu, boynuzlu pezevenk diye...
* * *
Bakalım bu sabahki gazeteler nasıl çıktı?
Malkoçoğlu, yahut Ulubatlı Hasan'vari bir bayrak hamasetiyle mi; yoksa ateşli aşk gecelerinden sonra, yorgun düşmüş deli bir aşığın uykulu gözleriyle mi?
* * *
Öyle de çıkmış olsa, böyle de çıkmış olsa...
Bizim dileğimiz, bu arada maganda kurşunlarıyla vurulmuş olanların da haberleriyle çıkmaması.
* * *
Türkiye'nin durumuna gelince...
Futbol söz konusu olduğunda; orman yangınları da dahil, gerisi teferruattır.
Ömrünü vatanına, milletine ve futbola adamış futbolcularımızın gücü, her sorunun üstesinden gelmeye kadirdir. Muhtaç oldukları kuvvet, ayaklarındaki asil vuruşlarda mevcuttur.
* * *
Medya da az kanıtlamadı bunu; ha bir kez daha kanıtlanmış, ha kanıtlanmamış, hepsini birden değerlendirmek gerekir.

Türk futbolu Türk futbolu,
Pırlantadır her bir gölü.
Bir eksiği dahi vatan,
Umursamaz pırlantadan.

çetin altan
hiç topa dokunmadan, oturup bir 10 sene falan diğer ligleri izlemesi ve dünyada futbolun ne düzeyde, nasıl ve neden oynandıgını iyice idrak etmesi gereken futboldur.

allah'a emanet karambol bir sistemle hatta olmayan sistemle, yumurta götün agzına gelince, tutuşup koşmaktan vazgeçip, aklı başında, futbol gibi futbol oynamayı öğrenmesi gereken, 70 milyondan imdat duası degil, hayır duası alması gereken, bir kere olsun bunca milletin, yüregi agzında degilde, ayaklarını uzatmış, sereserpe bir maç izleyebilmesini artık saglaması gereken futboldur.
kulüpler düzeyinde, profesyonel anlamda 140 kulübün mücadele ettiği bir arenadır. 2008-2009 sezonu itibariyle; turkcell süper lig ve bank asya birinci lig'de 18'er takım, ikinci ligde 54 ve üçüncü ligde 50 takım yer almaktadır. hem kulüpler hem de a milli takım düzeyinde bugüne dek yalnızca bir tek final (1999-2000 uefa kupası finali) başarısı vardır. türkiye ligleri avrupa'nın ikinci sınıf liglerinin orta hallilerinden biridir. milli takım ise istikrarsız da olsa iyi bir turnuva takımıdır. yakın geçmişte, 1996'dan bu yana katılma başarısı gösterilen üç avrupa şampiyonası ve bir dünya kupasında iki kez yarıfinale çıkılmış, bir kez çeyrekfinal görülmüş ve sadece yakın geçmişin ilk katılımı olan euro 96'da golsüz ve puansız bir serüven yaşanmıştır ki dört turnuvanın ikisinde kazanılan üçüncülükler kayda değerdir. türk futbolcularına gelince, yakın geçmişte, avrupanın birinci sınıf liglerinin üst düzey takımlarında kendini kabul ettirmiş bir futbolcu görülmemiştir lakin bayern münih'te ikinci sezonunu geçiren hamit altıntop ve villareal'le şampiyonlar ligi'nde mücadele eden nihat kahveci yıldız kategosirine konabilir mi tartışılır. (bkz: objektif olmak)
not: takım sporlarının bir kategorisi olan futboldan daha başarılı olduğumuz ve son on yıllık dilimde birinci sınıf ülkeler arasına girdiğimiz branş türk basketboludur, övünülecek bir takı sporu varsa o dal bu daldır. dallamalara duyurulur.
3 büyükler dışındaki takımların ekonomik sıkıntı çekmesinden dolayı kalitesi çok da yüksek olmayan bir seviyededir.
bunda taraftar potansiyeli olan takımların doğru hamle yapamayışının etkisi büyüktür.

cem uzan istanbulspor yerine göztepe üzerine oynamış olsaydı şu an ligin görüntüsü çok daha farklı olurdu. göztepe yine eski şaşaalı günlerine döner, belki birkaç defa şampiyonluk ipini göğüslemiş bile olurdu.

futbol gerçekten çok büyük talep gören bi pazar ve türkiye bu pazarı iyi kullanamıyor. varsa yoksa 3 takım. büyük şehirlerimizin takımlarının üzerine biraz daha oynansa ligin kalitesi ve saygınlığı artar. bu da futbol piyasasında dönen zibilyonlarca paranın bir kısmının ülkemize akmasını sağlar.

son yıllarda sivas ve kayseri biraz palazlandı, şimdi 3 büyükler anadoluya giderken eskisi kadar rahat gidemiyorlar. bu takımların yanına konya'yı, göztepe'yi, diyarbakır'ı, ankara'yı, antep'i koyun, sonra da ligin kalitesindeki artışı izleyin. hayal değil bunlar.

ama neden bilmiyorum, ülkemin zenginleri hangi ata oynayacaklarını pek bilmiyorlar.
en sondan başlayalım. ciddi şekilde düşünüp tarif edilebilecek türk futbolu diye birşey yok. sadece varsayımlar üzerine konuşuluyor. ekvator gibi havada bir kavram.

o halde varsayımlar üzerinden konuşalım biz de. konuya üç açıdan bakalım. birincisi süper lig, ikincisi altyapı, üçüncüsü ise milli takımlar.

türkiye süper ligi üç takım etrafında dönüyor. galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş. diğer takımlar ise herhangi bir hedef peşinde değiller. en fazla küme düşmeme amacında olurlar, eğer ligde bir süre iyi giderlerse de avrupa kupasına katılmak istediklerini söylerler.

gençlerbirliği yıllardır borçsuz kulüp olmakla övünür mesela. büyük takımlarla rekabet edemediklerini, onlara her konuda iltimas geçildiğini savunur. bu takımlardan bir tanesini ele alalım, mesela galatasaray.

galatasaray her sene transfere yüklü miktar para harcıyor. bunun sonucunda da yüz milyon dolarlarda borcu var. paraya kıyıp kurduğu takımla da ligde şampiyonluğa, avrupada üst sıralara oynuyor.

gençlerbirliği ne yapıyor? türkiye'de yabancı sınırlaması olduğu için, ve bu büyük takımlar için iyi türk oyuncusu bulmayı zorlaştırdığı için, biraz iyi görünen oyuncularını 3-4 katı fiyatına büyük takımlara satıyor. peki bu parayı nasıl değerlendiriyor? orası boş küme işte. çünkü bir vizyonu yok takımın.

diğer takımlar da gençlerbirliği'nden çok farklı değil. üç aşağı beş yukarı hepsi aynı mantaliteyle yönetiliyor. ikinci ligden tam kadro türk oyuncularla gelen takım, ilk senesinde bütün yabancı haklarını kullanıyor, türkiye'den daha önce büyük takımlarda oynamış ve gönderilmiş oyuncuları alıyor, sonra da düşmemeye oynuyor. yani amaç seneyi kurtarmak, ligde kalmak. hiç kimse 5 sene sonrasını düşünmüyor. hasbelkader takımdan iyi gözüken bir türk oyuncu çıkarsa da, fiyatını hemen 4-5 milyon euro olarak açıklıyor*.

süper ligin durumu bu şekilde. diğer bir mevzu altyapı. barcelona gibi bir takım her sene 18-19 yaşında bir çocuğu a takıma koyup direk oynatırken, bizde hala 21-22 yaşına gelmiş "genç" oyuncular ikinci lig takımlarına "tecrübe" kazanması için kiralanıyor.

iki basit örnek vericem bir tanesi cafercan aksu, diğeri ise lionel messi.

cafercan aksu 16 yaşında roma'nın transfer teklif ettiği oyuncuydu. genç milli takımlarla maça gitmekten paf takımda maçlara çıkamıyordu. yaşıtlarına göre büyük bir potansiyel taşıyordu. serbest vuruşları, oyun zekası ve şutları gerçekten çok iyiydi. fakat fizik gücü olarak çok zayıftı. bu sebeple yıllar geçse de bir türlü beklenen patlamayı yapamadı.

peki sebep ne? galatasaray bu oyuncunun üzerine yeterince düşmedi. ilgilenip eksiklerini geliştirmeye çalışmadı, profesyonel teknik ekiplerle incelemedi. her sene bir takıma kiralık vere vere en sonunda bu oyuncuyu bitirdi. bundan sonra üst düzeyde bir futbolcu olması ve bulunduğu konumdan daha ileri gitmesi çok zor, hatta imkansız.

barcelona ne yaptı? messi barcelona altyapısına geldiğinde çelimsiz bir çocuktu. fiziksel gelişiminde problem vardı, bildiğin hastaydı yani. ama barcelona bu çocukla ilgilendi, senelerce uğraştı. bunun sonucunda da messi gelişti, hem fiziksel hem mental eksikliklerini kapattı.

16 yaşındayken geleceğin yıldızı olarak gösterilen bir çocuk ikinci ligde çürüdü, küçük yaşta hasta olan çocuk ise futbol ilahı oldu.

işte altyapıdaki sorun buradan kaynaklanıyor. bizde deniliyor ki armut piş ağzıma düş. çocuk yaştaki futbolcular her türlü gelişimini kendi kendine sağlasın deniyor. sonra da bizden niye bir messi, bir bojan, bir rooney çıkmıyor deniyor.

çıkmıyor, çünkü bu iş profesyonelce yapılmıyor. profesyonel insanların eline bırakılmıyor. işte bu sebeplerden birkaç sene önce nuri şahin'in, özgürcan özcan'ın, arda turan'ın içinde olduğu kadroyla önce avrupa şampiyonu, sonra dünya dördüncüsü olan u-17 milli takımdan sadece arda turan her maç a milli takımda her maç direkt oynuyor.

buradan da milli takıma geçelim. önce şu anki milli takımda ben olsam kimleri oynatırdım onu söyleyeyim. belki hayalci olarak görülebilirim, belki de saçma gelir bazılarına ama seçimimin sebebini anlatıcam.

kale: boş küme
defans: ibrahim kaş, sabri sarıoğlu
orta saha: nuri şahin, arda turan, colin kazım, marco aurelio
forvet: mevlüt erdinç

bunlar dışında bugün sahada olan futbolcuların hiçbir şu anki potansiyelinden yukarı çıkamaz. mesela sabri iyi bir bek değildir bu listede gören herkes şaşırmıştır hangi akla hizmet koyduğuma. boyu kısadır, şutları pasları çok iyi değildir ama iki çok önemli özelliği var. birisi gerçekten hızlı olmasıdır, diğeri de çoğu zaman ne yapacağını bilmesidir. ne yapacağını bilmektedir, ama mevcut özellikleri düşündüklerini yapmasına engeldir. eksik olan bu özellikleri geliştirilebilir, iyi bir bek oyuncusu olabilir.

ama servet çetin şu an olduğundan daha iyi bir defans oyuncusu olamaz. çünkü maksimuma dayanmıştır potansiyeli. ve bu özellikleri onu avrupayla ve dünyayla rekabet etme hedefindeki bir milli takımda da, kulüp takımında da yetersiz yapar. bu sebeple gelişimini tamamlamış vasat bir oyuncu yerine gelişme ihtimali olan daha genç bir oyuncuyu oynatmak doğru olandır. bu oyuncu da şu anki konuma göre galatasaray'lı semih kaya olmalıdır.

bu örnek beşiktaşlı ibrahim üzülmez için de geçerlidir. bu oyuncuyu oynatmak yerine altyapıdan gelişime müsait bir sol bek oyuncusunun oynatılması daha mantıklıdır. kaybedilecek olan en fazla birkaç puan olacaktır çünkü. ama ibrahim üzülmez'in oynatılması bu zamandan sonra herhangi birşey kazandırmayacaktır.

işte milli takımımızın bugünkü sorunu budur. günü kurtarmak adına gelecekten vazgeçiliyor. misyonunu tamamlamış, son noktasına gelmiş vasat oyuncular yerine genç oyuncular tercih edilmiyor. ve böyle oldukça da milli takımımız ne bir ekol olabiliyor, ne de bir oyun sistemine sahip olabiliyor. oyuncularımız tamamen motivasyona dayalı oynadığı için işimiz hem allaha, hem de oyuncuların yeterince gaza gelip gelmemesine bağlı kalıyor.

* geçen yaz kayserispor gökhan ünal'ı almak isteyenlerin 10 milyon euro getirmesi gerektiğini açıklamıştı. bu sene barcelona'dan tottenham'a geçen 19 yaşındaki giovani dos santos'un bonservisi sadece 4.7 milyon pound idi. herşey açık ve net.