bugün

üniversitelerde türk dili ve edebiyatı bölümlerinde öğrencilere okutulmaktadır. 725 sayfadır.kitabın 15. bölümünde yani yaklaşık 75 sayfada hiç noktalama işareti kullanılmamıştır.
oğuz atay'ın en ünlü kitabıdır.100 klasik arasında da geçmektedir adı.
"numanoğlu osman derler adımız
gürültüye geldi her feryadımız
neden ise tamdır itikadımız
dikilen her gömlek dar gelir bize"
tanımlar hakkında...

tanımlar istiyorlar sizden: sonradan aynı tanımlarla canınıza okumak için. tanımlarınız yoksa, bu sefer konuşturmuyorlar sizi. tanımlar veremeyen insan sacmalar, diyorlar. sacmalarla ugrasamayiz. kimseye sacmalama hurriyeti veremeyiz. mantıksızlık hürriyeti veremeyiz. tanımları verince de herkes, daha önceden kendisi için kazılmış olan çukura düşüyor.
başkaları için de tanımlar istiyorlar sizden. başkalarının işine karıştırıyorlar sizi zorla. başkalarının da size karışması için yolu açıyorsunuz böylece. bugün neden düşüncelisiniz? diyorlar. düşüncelerinizin içine kadar sokuluyorlar. mantığı ortadan kaldırmadan, bu gidişe bir son vermek, kötülüğe direnmekten vazgeçmek ve gerçek hürriyeti tanımak imkansız.
oğuz atayın en son okunması gereken kitabıdır. üstadı anlamak isteyenler için tabi ki. zorla değil ya...
--spoiler--
http://www.tutunamayanlar.net
--spoiler--

adresinden ilk seslerini çıkarmış ve ilk yankılarını bulmakta olan hareket.
"'tutunamayanlar', bir yanıyla, koskoca bir kültürel değişimin klişeleri, önyargıları, gülünçlükleri, kabusları, dil sürçmelerinden oluşan hem çok coğrafi, hem de çok düşsel bir ülke,"

cumhuriyet gazetesi, 03-05-1984
(bkz: fatih özgüven)
savaş sonrası ideolojik yokluğun farklı seviyelerdeki bireysel arayışlarıni anlatan başyapıt.
(bkz: #2435911)
kitaptan;

"dostlar dedi: bu can bizden değildir
düşman kırdı, oysa buzdan değildir
gene de herhalde bizden değildir
çare yok dünyadan gideyim gayrı"
barda tanıştığım bir hatun tarafından bana hediye edilmiş bu sayede okuyup bitirdiğim başyapıt.
(bkz: one night standlerin kültürel yararları).
neredeyse her sözlükte kimi yazarların, kavgalı olduğu yazarın adına açılmış başlığa yazdığı şey. cidden içimdeki merakı öldürmeye birebir oldu bu davranış. kitapsa okumam, filmse izlemem herhalde bu saatten sonra. başka örnek bilmezsiniz zaten. dur ben de yazayım (bkz: tutunamayanlar)
bir çok kişiden ve edebiyat zevkine güvendiğim senelerce övgüsünü duydugum ammavelakin ne zaman alsam ya kaptirdiğim yahut unuttuğum için okumanin kismet olmadiği kitaptir.

ama bütün bunlara ragmen allem edip kallem edip tedbirlerimi alarak hatmetmeye yeni başladiğim ve bir günde 65. sayfaya geldiğim kitap hakında söylenecek pek bir sözüm yok ama....

işte amasi var. görünen o ki bu kitap benim kütüphanemin demirbaşı olmaya aday gözüküyor.

bakalim elden geldiğince yavasca okuyup buraya güzel bir entry yazmak boynumun borcudur.
dert , parasızlık , asksızlık , dersleri gecememezlik , tembellik , depresif ruh hali.... olabilir.* * *
(bkz: bitiremeyenler)* *
(bkz: olric)
(bkz: bir mühendis olarak oğuz atay)
saniyelerimi, saatlerimi, günlerimi almış bir kitaptır bu..
$u entry'ye kadar istisnasız 4 sayfa boyunca şöyle güzel kitap, böyle aşmış kitap, başucu kitabı, ayakucu eseri gibi tanımlamalara maruz kalmış veya bunların değişik bileşimleri ile nitelendirilmiştir.
ama gel gör ki, okudum bitirdim..ulan acaba üst düzey kozmik bir bilgi vardı da ben mi anlamadım, göremedim.kapasitem mi yetmedi..ya da ben başka bir kitabı mı okudum diye düşündüm kendi kendime..
yahu safi zaman kaybı.hayatımda hiç bu kadar gereksiz cümleyi bir arada görmemiştim.hiç bu kadar uzun ve gereksiz anlatıma rastlamamıştım.bomba sonlara doğru patlayacak, sabretmeliyim diye diye kitap bitti.arkasından altını çizdiğim birkaç slogan vari cümle kaldı.zaten fazlalıkları elesen geriye 3-5 sayfa içerik kalır 700 sayfanın içerisinden..onu okusan kafi.geriye birbirinden kopuk hikayelerden başka bir içerik kalmıyor..
kitaptaki en beğendiğim bölümü geçeyim; sayfa 223-226 arası. okuduktan sonra kitaba devam etmek neredeyse olanaksızdır. kendinize sorgularsınız acaba bunu daha önceden kim yazdı diye ? aklınıza türk edebiyat tarihinden kimse gelmez. geri döner bir daha okursunuz, sonra bir daha, sonra bir daha. içiniz acır ve kitaba devam edersiniz.

"Mahkemede, suçlu sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak kadar dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşamayan, insanlar arasında duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan, terkeden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer veremyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı meşru sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler, yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler, yani çırağını, birşeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar, muavininin başına vuran şöförler ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk ettiren amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsolara paralarıyla orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler ve onlarla birlikte her değişik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkartanlar ve onlarla birlikte her savaşta kazananı tutanlar ve onlarla birlikte kimseye zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve onları birbirlerine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgiyle uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar onlar... karşımıza oturacaklar.

Ve biz onlara diyeceğiz ki:

Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. Biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. Yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. Her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da gene acınacak durumda olan bizleriz. Esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. Sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. Bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakarlıktı. Arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. Onunla birlikte bağırıyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk. Onlar da sizler gibi onlardı. Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil. Tabii sizler de bu arada boş durmadınız. Bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin ettiniz, hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız. Sizlere ne kadar minnettardık. Buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz tasfiye edildik (sizler yeni düzenin kurulması için gerekliydiniz, bizse bir şey bilmiyorduk); savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz; bir işe, bir okula müracaat edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz açıkta kaldık; yani özetle, herkes birşeyler yapabilsin diye biz, bir şey yapmamak suretiyle, hep sizler için birşeyler yapmaya çalıştık. Bütün bunlar olurken birtakım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler. Böylece bugüne kadar iyi (siz) kötü (biz) geldik. Bize, sizleri yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa verildi; heyecanımızı mazur görün.

Aramızda hukukçu olmadığı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. Gereği düşünüldü. Sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi."
hakkında güzel kitap, iyi kitap, bir baş yapıt, şahane gibi laflar duydukça fitil olduğum oğuzcuğum ataycığım ın yazmış olduğu eser.. (bkz: kitabı nerenden okudun) demek lazım böylelerine.. tutunamayanlar bir değil bir düzine tokattır veya tokat silsilesi.. ve hiç kimse bir tokat yedikten sonra 'müdür, çok güzel vurdun, harika bir tokattı..' demez.. özellikle 80liler ve sonraki neslin mutlaka okuması gereken bir kitap..
türkiye de modernist romanı kanonik evreye sokan ilk eser. modernizmin getirdiği insanın açmazlarını, yabancılaşmayı, psikolojik bunalımlarını konu alır.
--spoiler--
" Acaba sinüsü mü yoksa kosinüsü mü daha çok seviyorum diye öyle bir açmaza düştüm ki, sonunda ikisininde karesini aldım; yine bir neticeye varamadım. " gibi bir cümle ile bunaltıcı bir öss senesinde yüzümü güldürebilmeyi başarmış kitap.
--spoiler--
gerçekten çok ilginç bir romandır. 736 sayfayı en sıkışık olduğum bir dönemde 5 günde okutmuştur..garip ruhi tahlilleri vardır..hak vermemek elde değildir..
daha bir veletken hocanın zoruyla okumak zorunda kalınca ve kalınlıgını görünce hocaya sıkı küfretmenizi saglayan; ama zamanla okudukca hocaya küfrettiğiniz için kendinize küfrettiğiniz, iyi ki okumusum denilen kitaplardan biri.
(bkz: dusenler)*