bugün

Herkes herkesi seviyor.
Hepsi de başka türlü seviyor.
Herkes herkesi sevmesin,gerek yok.
Adam azaldı, sevgi de elden gidiyor.

Bana, sen haklısın diyorlar,
Hayır hayır, ben çok haklıyım, bilen biliyor.
Bu yarışın dışında kalanlar,
Adamı sevgi, sevgiyi de adam ediyor

Özdemir ASAF
necip fazıl kısakürek;sakarya, bir ölünün odası, kaldırımlar..

mehmet akif; çanakkale, tükürün.

yahya kemal; sessiz gemi.
Ahmet selçuk ilkan - bunu bana yapmayacaktın.
iSYAN ETMiŞiM

Aya öfkelenmişim ben,
işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.
Padişaha kızmışım,
çırılçıplak bir yoksul olmuşum.

Güzeller sultanı gel demiş,
evine çağırmış beni.
Ben bir yolunu bulmuşum,
yola baş kaldırmışım.
Sevgilim baş çeker, naz ederse,
gamlara atar, kararsız korsa beni,
bir kez olsun ah demem, inad için.
Ah'a da kızmışım ben.

Bir bakarsın altınla aldatır beni o.
Bir bakarsın şanla şerefle aldatır beni.
Oysa altın falan istemiş değilim ondan,
şanla şerefe hele çoktan boş vermişim.

Ben bir demirim,
Mıknatıstan kaçıyorum.
Bir saman çöpüyüm ben,
mıknatıslara yan çizmişim.

Ben öyle bir zerreyim ki,
bütün âleme isyan etmişim.
Havaya, toprağa isyan etmişim,
Ateşe, suya isyan etmişim.
Altı yöne isyan etmişim.
Beş duyuya isyan etmişim.

Hava, toprak, ateş, su da neymiş ki,
altı yön de neymiş,
beş duyu da ne.
Benim hiçbir şey umurumda değil.

[Mevlânâ Celâleddin Rumi]
bedirhan gökçe-baba anneme iyi bak

Baba; anneme iyi bak olur mu?
Benden sana evlat vasiyetidir
Baba; anneme iyi bak!
Akşam büyük bir heyecanla televizyon izlerken sen
Şöyle gözünün ucuyla bir kez anneme bak
Yaşanmışlıklarını göreceksin o çocuksu bakışlarında
Yaşattıklarını yaşatamadıklarını
Sana adanmış koskocaman bir ömrü göreceksin bakışlarında
Akşamları geç geldiğinde boğazına dizilen yiyemediği lokmaları göreceksin
Bizim ağzımızı kapatmalarını
Yüreğinin ağzına geldiği zamanları göreceksin
Baba; anneme iyi bak…
Hanım ben gidiyorum dediğinde sen merdivenleri inene kadar ardından bakan insana
Bir kez durup merdivenin 5 basamağında sende bak
Gözlerinde sen daha gitmeden seni özleyen bir kadın göreceksin
Sokakta gördüğün arkadaşına sarıldığın gibi bir kez sarıl ona baba
Sıkıca… Sevgiyle!
Saatlerini harcadığın kahve sandalyesinde yudumlarken bardağından çayını
Hiç birinin tadının annemin çayının tadına benzemediğini fark ederek
Evde senin için yemek yapmanın telaşında olan o kadını düşün
Koyarak üç beş kuruş yarım bıraktığın bardağın yanına en hızlı adımlarınla koş baba
Bırak kahveyi orda burada eğlenmeden oyalanmadan koşarak evine gel baba
Seni terk eden annen gibi
Ardından bıçaklayan dost sandığın arkadaşların gibi
Senin kıymetini bilmeyen evlatların gibi değil
Ne zaman düşsen canın acımasın diye düştüğün yere çimen olan
Her bayramda senin elini evimin direği diyerek öpen o kadına iyi bak baba
Ne kadar usulca çıksan da merdivenleri
Senin geldiğini daha ilk basamakta anlayan kadına
Yüzün asıksa mutfağında sessizce ağlayan
Ama sana soğanın ne kadar acı olduğunu söyleyen kadına
Sen hastaneye yattığında ağlarken uyuyan uyanınca ağlayan
Bu ev çok büyük geldi bana diyen anama iyi bak baba
Onun gözlerinde sana adanmış koskocaman bir ömür göreceksin
Şimdi sarıl şu güzel günde boynuna
Kim ne der diye düşünme baba
Tut ellerinden öpüver
O kadın benim anam baba
O kadın benim anam
Ve deki ona
Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye
Bir sen kaldın ve ben bir tek sana kaldım hanım
Bir tek sana kaldım
Anneme iyi bak baba, anneme iyi bak baba
Yüzümde hüzünden gölgeler varsa,
O hüzün yüzündendir olsa olsa.

Bilmiyorum, bu yaşamın çoğu yaşanmamışsa,
Yaşanmadığı okunur, şimdi, daldımsa.

Özledikçe yalnız durup-susup baktımsa,
Sorulacakken nedeni nasıl sormadımsa.

Geldiğini umudumla umudla umdumsa,
Geleceğini görüyor-biliyordum, anlattımsa.

O geçip-gitti ora\' sına, ben göremedim,
baktıysa.
Derim ki şimdi, bir daha gelse de, sorsa.

Sözümle, yüzümle, gözümle dedim, duysa.
Bense buramda onu bekledim oysa.

Yüzümde hüzünden gölgeler kaldıysa,
içimde örülen duvardan düşmüştür, çatladıysa.
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Be Mustafa Kemal'im hey...
Ben Mustafa Kemal'im

Büyük büyük denizlerim vardır benim
Özgürlüğü içmiş dalgalarım
Özgürlükle kabarmış dalgalarım vardır benim
Ben Mustafa Kemal'im hey...
Karanlığı deler gözlerim

Dalgalara binip gelmiş kahraman
Gökçe gözlerine türküler yaktığımız
Hani bir güneş doğmuştu ya Samsun'dan
işte benim... Ben...
Mustafa Kemal

Kara gözlü kızları yurdumun
Alileri, Velileri
Dağları taşları denizleri
Sen ey Mehmet
Aslan yeleli ışığı sınırlarının
Tutun ellerinden güneşin
Sevgilerinizi boşaltın üzerime
Sevgilerinizle beni yıkayın.

Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından gelir sesim
Sevdiğim bir tanem Türkiyelim
Sen var oldukça belli ki
Ben Mustafa Kemal'im.

VURAL VAHiT SUiÇMEZ
ihtiyarlik ile gençlik diyerek,
su hayati ikiye böldürme!
ey büyükten de büyük allahim,
benden evvel sikimi öldürme!

Neyzen Teyfik
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

attila ilhan.
DALGA iLE KIYININ AŞKI
Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga seven, kıyı sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga.
Ve döner hep geriye,
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya,
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca,
işte, ben de seni böyle severim yar.

Yar, bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini...
Sevilmeyeceklerini...
Koklanmayacaklarını...
Okşanmayacaklarını...
Ama inatla açarlar; aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını,
işte, ben de seni böyle beklerim yar.

Yar, ipek böceğini bilir misin?

Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını,
Bilir o ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını,
Ama aşkına feda eder kendini.
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca,
işte, ben de kendimi böyle veririm sana yar.

Yar, ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin ?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için,
Öyle zorludur ki ayrılmaları,
Verir meyvesini ağaç,
Meyve tohum olur, tohum kök olur,
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden.
işte ben de böyle yar;

YOK OLMAYI GÖZE ALDIM TEKRAR SENDE DOĞMAK iÇiN...
ya zamandan çok erken gelirim
dünyaya geldiğim gibi
ya zamandan çok geç
seni bu yaşta sevdiğim gibi
mutluluğa hep geç kalırım
hep erken giderim mutsuzluğa
ya herşey bitmiştir çoktan
ya hiç bir şey başlamamıştır
öyle bir zamana geldimki
yaşamın ölüme erken sevgiye geç
yine gecikmişim bağışla sevgilim.
yolların sonu

bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

ister düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
Düştüğü yer uzakta “DiLEK” adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
“Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek.
(bkz: beni bir kere dövdüler)
Türkiye’de istanbul ne ise,
istanbul’da gece ne ise,
Gecede yürümek ne ise,
Yürürken düşünmek ne ise,
Seni unutamamacasına
Düşünmek ne ise,
Unutamamanın anlamı ne ise,
Seni sevmek ne ise,
Saklayayım, yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise.
Her neyse....
çok şiir okuyan biri değilim ama mona roza dır.
cahit sıtkı tarancı - desemki
cahit sıtkı tarancı - abbas
ümit yaşar - rıhtımda
ümit yaşar - bir gün anlarsın
nazım hikmet - gözleri siyah kadın
nazım hikmet - bugün pazar.
(bkz: beklenen)
Ayrılık Sevdaya Dahil / Attila ilhan

açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın

rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan

ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili

telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle

sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız.
(bkz: belki bir gün) *
(bkz: sevgilerde)
(bkz: kaldırımlar)
(bkz: zindandan mehmete mektup).
Sen yoksun.
Boşuna yağıyor yağmur. Birlikte ıslanmayacağız ki.
Boşuna bu nehir çırpınıp pırpırlanması.
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki.
Uzar uzar gider.
Boşuna yorulur yollar.
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki.
Özlemlerde ayrılıklarda boşuna.
Boşuna yaşıyorum.
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki.
Aziz nesin.
Yaşamak ne güç şeymiş
Kadınlar öğrettiler bana
Başta anam
Hamamda kaynar sular dökerek başımdan...
Onlar uyandırdılar beni çocukluktan
Erkek olup üstlerine çıkayım diye...
Bu öyle bir esastır ki
Hem yesir tüccarı olacaksın, hem yesir...
Ve vücutlarının akkağıtlarına yazdığım o şiir değil,
met-cezir...
Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra
Gine onlar öldürecekler beni aşktan
Bağırta bağırta...

Can YÜCEL
Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...

 

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

incir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
seni öyle çok seveceğim ki,
ölsen bile bunu hiç bilmeyeceğim.
(bkz: sessiz gemi) (bkz: kadınım)