bugün

-sonunu çok öncesinden tahmin ettiğim bir şeyi o kötü son gerçekleşesiye kadar yapmaya devam ederim ve sonunda iki kat acı çekerim.
-insanlara alışmayı hiç sevmem çünkü alışıp da kaybettiğimde daha çok üzülüyorum o yuzden soğuk biri gibi görünüyorum uzaktan.
-ciddi anlamda insanları kaybetme korkusu yaşayan biriyim.
-aslında çevremdekilere karşı hallolmaz bir güvensizliğim ve çok çabuk inınıp güvenişim vardır. bu da kendimi ruh hastası gibi hissetmeme yetiyor.
-insanlara söylediğim şeyler söylemediğim şeylerden daha azdır.
-bazen kendım olarak uyumak ve istediğim kişi olarak uyanmak istiyorum. tabi ki bu karekter bakımından , çünkü ben dışarıdan bakıldığında güçlü gibi görünen fakat içerde hiç bir zaman işleri yoluna girmemiş biriyim.
-bazen daha doğrusu çoğu zaman gitme arzusundadır kalbim. çünkü kalarak savaşmaya yetecek kadar cesaretim yoktur.
-insanlara söyleyemem genelde , onları ne kadar sevdiğimi , aslında ne kadar üzgün olduğumu , kızdığım kustuğum asıl seyi. başka 'daha inandırıcı' şeyler bulurum ve inandırırım.
-hayatım boyunca birine sırılsıklam aşık olamamaktan , binlerce yazarın , şairin anlatmaya çalıştığı o duyguyu yaşayamamaktan korkarım en çok.
-insanları affedemem.
-karşımdaki insana karşı takındığım bir maskem vardır her daim yüzümde. sadece çok sevdiklerimin yanında gerçek anlamda ben olurum ve işte o zaman problemler çıkar.
-ve son olarak bunları buraya yazıyorum çünkü bütün bunları söyleyebileceğim yakınlıkta kimse yok çevremde. sadece benimki beni tanımayan insanlara karşı gösterdiğim gerçek ben.
itiraf ediyorum.

Ben hiç bir şeyi itiraf edemiyorum.
aha bu başlık 00:00 ı bekleyen insanlarla dolmamış. *
valla şaşırdım lan. uludağ sözlük bir yaşına daha girdi yeminle.
arya stark gibiyim. Ciss, maç hakemi, seyirciler. Ciss, maç hakemi, seyirciler. Ciss, maç hakemi, seyirciler. Bilen bilir muhabeti.
tam bir orospu cocuklugu ile karşı karşıyayım.
planlı iş yapmayı severim.

bu gece ağlamayı planlıyorum.
uzun bir aradan sonra ilk defa ilanıaşk ettim.. cevap yok diye düşünürken ansızın sms geldi.. sonu 'seni çok seviyorum'la biten yazdığım mesaja gelen cevap 'ciddi misin ?' oldu..

ben değil kuzenim yazmış dicem..
vazgeçmem lazım. çoğu şeyden yakın zamanda vazgeçmem lazım.
bugün günlük tutmaya başladım.
günlüğüme bir isim bile taktım ''jonathan'' yazmaya başlarken
''merhaba jonathan, ...'' diye başlıyorum ve içimden ne geçerse yazıyorum oraya.
günlük dediğim de kırtayesiyeden aldığım telli büyük boy çizgili defter yalnız.
ve yazdıktan sonra şunu fark ettim, hafiflediğimi hissettim.
içimdeki sıkıntıları yazdım ve sanki rahatladım.
artık ne zaman sıkılsam, kırılsam, üzülsem, sevinsem hepsini yazıcam ve jonathan benim en yakın konuşamayan arkadaşım olacak.
iyi ki varsın jonathan... beni bırakma.
son iki haftadır her gün iki extra çakıp geziyorum. amına koyum atanmayı garantilemişim. dünya sikimde değil.

ah ulan hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
arkadaşlar sevemiyorum.
Birçok insanın hayalini kurduğu bir hayatım var ama mutlu değilim. Bilmiyorum bir şeyler eksik. Hayat tad vermiyor. Yarın başlıyorum alışkanlıklarımı kırmaya...
aşık olsak ya.
allah belanı versin...

sen kim olduğunu biliyorsun.

(#21019519)
maç günleri sözlük çingenin amı gibi oluyor.
şu ankara yı beğenmeyenlere, eleştirenlere kafam çok bozuluyor sözlük.
sarilmak sanki her seyin cozumu gibi.
huzur verici..
yine eski hataları, pişmanlıkları yâd ediyorum...

yaktım pişmanlıklarımı da sigaramla beraber içiyorum birama meze diye..
daha zaman var edilmeden öncesine dayanan oluşumlarını günümüzde de var ettiğine inandığım bir kaç konudan biridir şarkılar. her saatin her duygunun her anın bir şarkısı vardır.
kendimi iyi yada kötü hissetmek istemediğim zamanlarımın da şarkıları var. bir dost gibi yanımda olan. susmayı bilen sadece çalan şarkılar.
sözlü, yaslı, huzurlu, intikamcı, aç, ölümcül, neşeli, sözsüz, soluksuz ve zamansız şarkılar..
tarz ayırt etmeksizin ağzınıza sıçan şarkıları ezberleyen beyniniz değil kalbiniz olduğunda müziğin kıymetini anlıyor insan..

zamandan önce vardılar, zamanımda varlar, zamanımdan sonra da var olacaklar..
seks gibi.
uyuşturucu gibi.

müslüm gürses / nilüfer mesela. bir zamanın şarkısı değildir. zamansızdır. arkadaki yaylılar kalbinizi parçalar. bir klasik müzik sevende dinleyebilir, şaşırabilir ve zilyon kere tekrar tuşuna tecavüz edebilir.

sevişmek mesela, müziksiz ekmek kadayıfı gibidir. tatlıdır o kadar. müzik başlayınca kaymaklı ekmek kadayıfı gibi olur, tadı damağınıza nakşolur. diliniz sürekli oraya dokunur ve sürekli o tadı arar. yaşamayı bilen kadın adamının tenini her karesine bir nota bir söz sığdırabilir. diliyle okuyup zirveye çıkartabilir, nakarat bölümü seksin en şiirsel kısmıdır. yavaşlar ya da hızlanabilir. şarkının son bölümü vücudunuzun gerildiği, kalbinizin hızlı atmaktan göğüs kafesinizden çıkacağını düşündüğünüz, omurganızdan aşağı süzülen ter damlasını hissettiğiniz bölümdür.
şarkının son sözü ise boşaldığınız andır. keyfini yaşan insan için ölümsüzdür.
her şarkıyı duyduğunda yer ayırt etmeksizin aklına düşecek olmanızda cabasıdır.

bitmeyecek bir zamandan bahsetmek istiyorum aslında.
arzuladığım bir zamandan.

otuzlarının başında bir adamdan. yalandan arınmış, aşk ve sevgi kelimelerini çoktan gerisinde bırakmış, sadakat, huzur ve zevke hayatını adamış, gamzeleri, beyaz büyük dişleri, kocaman ve gece gibi karanlık gözleri, ateş gibi yakıcı bakışları, kuzguni siyahlığa sahip saçları, düşük bel siyah eski kotu, kemersiz, yırtık, üstünde önü açık siyah keten gömleği, göğsünden göbeğine ince bir çizgi gibi inen vücudunu daha da seksi yapan tüyleri, kalbinin üstünden omzuna oradan da sırtının büyük kısmını kaplayacak büyüklükte ki dövmesi, kirli sakalı, çıplak ve damarları belli olan ayakları ile küçük bir dağ evinin kocaman bahçesinde çimlerin arasında uzanmış bir adam.
adamdan öte, insandan ziyade, bir nefes gibi bir adam.
elinde 5li arap kağıdına sarılmış otu. yarısına gelmiş, kokusu tenine sinmiş, dumanı beynini uçurmuş, gökyüzünde yıldızlardan kendine dünya kurmuş.
onu izliyorum, üstümde uzun beyaz bir elbise saçlarım omuzlarımdan dökülüyor, göğüs uçlarım rüzgardan dikleşmiş, yüzümde huzurun resmi, gözlerim gördüğü adamı beynime kazıyor.
uzun beyaz bir elbise..
yanına uzanıyorum, bir 3 lüde ben yakıyorum, hiç konuşmadan aynı dünyayı kuruyorum, kafasını yakalayıp ona kendi dünyamı sunuyorum.

zamansız ve bizsiz bir dünya.

ne siyah ne beyaz.

bütün bir evi, bütün bir bahçeyi, bütün bir dağı, bütün bir geceyi, bütün bir zamanı saran bir şarkı çalıyor..

spem in alium the 40 part motet by thomas tallis.

dokunmanın, hissetmenin, zevkin, sadakatin, huzurun cenneti burası.

itirafımdır.

müziği dinden, dilden, ırktan, siyasetten soyutladım.

itirafımdır.

müziğin olmadığı bir hayat ölümümü getirir.

itirafımdır.

müzikten anlamayan erkek, seksi bilmez.

ve

seks sadece bir bedenin içine girmek demek değildir.
uzun zamandır yalnızım, etrafa çaktırmamaya çalışıyorum ama bu durum sinirimi bozmaya başladı.
sürekli bizde kalan malum akrabam hem tv'yi hem holün ışığını açarak kanepede sızıyor. kendi evinde 12de tüm ışıklar söner.
sabah kahvaltısıyla duruyorum hala da acıkmadım.
itiraf ediyorum küçükken elimi sıcak muhallebiye soktuğum için bileğimle hala bir yanık lekesi var. işin garibi onu çok seviyorum. sağımı solumu ayırt etmeme yardımcı oluyor.
- sözlük itiraf ediyorum
- ben aşık oldum
- şaka şaka nerede o günler ...
buralarda son gunlerim, sonra malum dershane, hazirlik, denemeler...
güncel Önemli Başlıklar