bugün

yıllardır kitaplığımda duran ama bir türlü okuyup sonunu getirmeye cesaret edemediğim bir kitap var. cesaretsizliğimin sebebi ise düzenbaz bir kadın. o kadında kendimi bulmaktan korkuyorum.
sevişiyorum o halde varım.
bu arada hangi kameraya el sallıyoz?
bilardo oynarken arkadaşın sevgilisinin memesini gördüm. *
arkadaşlarla zorla evim sensin filmini izleyip bütün film boyunca sürekli bişeylere güldüm. duygusal sahnelerde duygulanmadım. ama filmin sonunda hala aşka inananlara yazınca bi morardım, bi sıkıldım. inanıyorum lan ben diye bağırmak istedim, olmadı.
karmam hiç olmadığı kadar hızlı yükseliyor. kıllanıyorum. kimsiniz lan siz?
biz cia ajanlarıyız sakin ol dostum ve klavyeni yavaşça yere bırak.
en yakın arkadaşımdan nefret ediyorum.
(bkz: gran turismo 5) oyununda yıllardır edindiğim çılgın puanları, bu akşam 1 büyük rakı ve 4 tuborg birası * yüzünden heba etmiş bulunmaktayım. kendimden nefret ediyorum ve oyunun cd sini kırmış bulunmaktayım ve pişmanım... *
Bir tek kendine edemediği itiraftır.

Ellerinden tutmuş yakamozun aç çocukları...

Yasaklanmaktan korkan bir şarkının titrek notaları...

Üzeri çizilmiş şarkı sözleri...

Sessizlikte uğruna ölemeyen bir adam...



içimdeki kin her şeyin anası

Düşmanı senden gitmelerimin, kalmalarımın ve bütün duraklama evrelerimin.

Gittiğin geceyi asıyorum her gece boş tablolara

içimdeki kin, çocuk...

Ağlak bir adamın her adımını anlatır bazen.



Yollara bükülen boynum, asılan yüzüm, sararmış ellerim...

Kalabalıklarda daralan nefesim, çarpan kalbim...

Arka cebimde, katlanan yerlerinden erimiş bir mektup



Sözünün arkasında saklı kalmış

Gidilmemiş bir adam, kalınmamış, uğranmayan bir şehir

Gel de gitme diyecek olur da bir kadın

Aklına gelmez sözleri gitmeyi içeren



Sokaktaki son insan çekilir evine

Son kapı da kapanır

Bacası tüter yalnızlığın

Bir daha sana geri dönemem
çal çal hadi kapımı
ister uykulu ister uykusuz
çal çal hadi kapımı
ister huzurlu ister huzursuz
''vazgeçmek zorundayım''

aklım vazgeçse sol yanım vazgeçmiyor, gözlerim vazgeçmiyor, ellerim vazgeçmiyor, dudaklarım vazgeçmiyor...

Biliyorum;
''vazgeçmek zorundayım''

ama vazgeç deyince vazgeçilmiyor.
Geçilmiyor...
Vazgeçemiyorum... (!)
o koca pizzanın hepsini ben yedim evet.
üniversite okurken aynı anda tükettikleri alkol sayısı ve türüyle övünen değişiklerin ağzına ajdar'ın küloduyla vurasım geliyor hıaaammına.
itiraf ediyorum bir gün boka basmışım ama haberim yok. Sonra ertesi gün okula gideceğim ayakkabılarımı bağlıyorum bir bok kokusu aman Allah'ım. Bir baktım ayakkabımın altı bok olmuş. Neyse temizlemeye çalıştım ama tam çıkmadı. O ayakkabıyla okula gittim. O gün sıra arkadaşlarımın kokuyla kafa bulmalarına neden oldum. Evet o koku benim ayakkabımdan geliyordu.
aileme kafam girsin sözlük...

şu dünyada en çok istediğim şey bir kedimin olması... lanet olsun yalnızım ve mutsuzum dostum tamam mı! böyle bi kedim olsun alıp gıdısını seveyim istiyorum. mırlasın gelsin koltukları tırmalasın bok etsin falan...ve evet ben ellili yaşlarında huysuz yalnız ve bol kedili bir apartman teyzesi olucam. hepsi de bu "evde hayvan mı olurmuş"cular yüzünden.

belki şimdi benim minik bir kornişim olsa* daha huzurlu ve mutlu olucam. mutlu olunca da kendime güvenim tavan yapıcak. öyle olunca da ben huysuz beyaz saçlı peluş terlikli bi apartman teyzesi olmıcam. bunları da düşünün artık ya.
Ben de hasbelkader birşeyler yazmak istedim. Siz kızlar üniversitede efendi , çalışkan çocuklara yüz vermeyip bazı heriflerle takıldınız. O bazı herifler sizinle gönül eğlendirdi okullarını bitiremedi bir iş sahibi olamadılar. Ama o yüz vermediğiniz o efendi çalışkan çocuklar okulunu bitirip iyi iş sahibi oldular iyi yerlere geldiler. Evlilik zamanı geldiğinde senelerce takıldığınız bazılarıyla değil , iyi yerlere gelmiş çalışkan adamlarla evlenmek istediniz. Onlar da geçmişinizden dolayı sizi istemediler. Sonrada ,Türk erkekleri çok gerikafalı namus arıyor diyorsunuz. Siz senelerce bazı erkeklerle takılacaksınız sonrada evliliğe gelince işi olsun efendi olsun.
30 aralık
Aynı gün içinde üçer saatten Uyuduğum üçüncü ve son uykumdan uyandım, baktım kahvaltılık malzeme kalmamış. Prensip üzerine ev alışverişi bimden yapılır lakin öyle bir saatte uyanmışım ki Bim çoktan kapanmış.
En yakın büyükçe ve ucuzca market otobüsle beş dakika olduğu halde yürümeyi tercih ettim, malum göbek yaptı bu düzen(sizlik). Kulaklarımı takıp ağır tempo yürürken mezarlığın önünden bir vicdan muhasebesi yapıp çıkardım kulakliklarımı. e ilahi değil house dinliyordum dip tis dip tis. Şehir mezarligi da o kadar büyük ki yolun yarısında dinleyemedim müziği..
Büyükçe ve ucuzca marketten dondurulmuş pizza almak istedim ama fırın olmadan olmuyormuş. Çalışan kadına yalvardım, tava da olmaz mı iyice kızdırsak tavayı, üstüne tencere kapağı koysak fırın ambiyansını yakalayamaz mıyız falan.. kadın zar zor ikna oldu da belki olabilir dedi sonunda.
Aldım pizzayı, birde sarı kola. Sonra baktım halk çokokremin bir kiloluğu 6 lira, hemen aldım bir tane Bim den bile ucuz hemde kocaman. Benim de var alışkanlıklarım adı nutella olmasa da.

1 aralık
Hiçbirşey hatırlamiyorum yaşanmasaydı olurdu.

2 Aralık
Yine uykusuz girdim güne. Hay ben böyle uyku düzenini.. e acıktım da.. hemen koştum dolaba. Kiloluk halk çokokrem.. akşam yemeğinde israf olmasın diye pilav yanında yediğim ekmekten sadece bir parca kalmış. Ulan bu da kaşıkla yenmez ki, halk sonuçta..
Ulan.. anı dediğin dakikalar öncesini yazarsa böyle de havada kalır işte sonu.

Ne olacak benim bu tanimlayamadığım şu halim ey ahali. Param da yok değil. Ideallerim de var. Ulan aksi gibi aşk meşk adamı da değilim. Ne anarşik bir bünyem var yarabbim.

Bana kim enjekte etti ulan bu mallığı!!
küçükken ayakkabı dan mont a. kazak tan tişört e, her şey 1-2 beden büyük alınırdı. " seneye de giyersin oğlum, çok para verdik 1 kere giydin mi, 3-4 sene kullanılır bu " diye diye çocukluğumuz geçti gitti lan.
bizim jenerasyon un bir öncesi daha da ilginçti. " paramız yok oğlum, bak bakalım senin gibi varmı etraf ta bir tane daha " gençliğiydi onlar.
şu an türkiyeyi yöneten adamlar işte. garibanlıkla prim yapanlar.

şimdiki nesil ise daha bir rahat. kredi kartı ek kartı okul bursu derken yedikleri önden yemedikleri arkadan * .
şimdi ne güzel lcw var defacto var.100 liraya baştan aşağı giyin.
burger da menü 5 lira.

yanlız o sanayağ ın üstüne sürdüğümüz salçanın tadını, nutella dahi vermiyor ak. bilez oynarken aldığım zevki, ps3 başında almıyorum mesela. ışıklı spor ayakkabılarımla sokakta gezinirken aldığım zevk, en güzel kıyafetler içinde dahi olmuyor. ya da sokaktaki bakkal ali amca dan aldığımız plastik topla, çocuk parkında yere taşlar koyup kale niyetine şut atmak. hayat ne tuhaf lan vapurlar falan.
(#17567645) Evet sözlük en başından beri özel histoloji dersini seçmemeliydim.Fazla abartmanın lüzumu yoktu.Bu seferde raporu götürmeyi unuttum.Lakin hastahanedeki hemşire ablamız 10 iş günü deyip,9. iş günü arkadaşın hatırlatması ile götürdüm.Öğrenci işlerindeki amca kuruldan olumsuz karar çıkar dedi.Cuma akşamı da derse son devamsızlığımı yaptım.
Hoşçakal Özel Histo zaten ilgimi çekmiyordun!Kolay geçiliyor diye seçmiştim.Dokuları okul dışından belki Tıpın dokusever hocaları anlatsa belki dokusever bir şahıs olabilirdim.Lakin okulumuzun zorunlu seçmelileri diye seçtim.
Burdan okuluma tüm dersleriniz bok gibi lan!Hiçbirini sevmiyorum.4 sene bitecek totalde sevdiğim 5 ders var.Dönemde en az 13 ders aldığımı düşünülürse.ikinci dönem bir de yeni dersler açıcaksınız güya.O derslerede siz gireceğinizden ötürü saçlarımız yolup derse getireceğiz.Dersin adı güzel olup içeriği dehşete düşürecektir eminim.Seçmelileri de kredi tamamlansın diye seçiyorum.Öyle bir zorunluluk olmasa seçmeyip okula gelmem lan!
bu sabah Köpeğin yanından geçerken düşündüklerim; Saldırırsa cidden anasını sikerim, amkodumun çocuğuna tekme atarım, hiç olmadı kaçarım amk.
Sevgilim "biraz kilo al." dedi, artık yemeği yemekle, yemekleri ekmekle falan filan yiyorum. Aşk böyle bir şeymiş.
david gilmour, john frusciante, joe bonamassa, eric clapton, bb king, vaughan, omar rodriguez- iyi ki varsınız.
geçen ay, bir arkadaşım astım krizinden hastaneye yatmış, niye haberimiz olmadı diye ev arkadaşının saatlerce başının etini yedik, ertesi gün elini kolunu sallaya sallaya okula geldiğinde öğrendik çünkü.
geçen hafta bir arkadaşım ameliyat oldu, boğazı kesildi, kist alındı, üç kişi biliyor.
geçen sene bir arkadaşım kanser oldu. kanser ulan, yazabilsem büyük harflerle.. ölüp ölüp dirildik, iyileşene kadar bir kere bile bunun muhabbetini yapmadı, iyileştikten sonra da işi espriye vurdu.
ve o arkadaş benim aşık olduğum insan olunca kaçınılmaz bir şekilde yüzüme felç indi. haftalarca evden çıkmadım, kimseye söylemedim. korktum ama geçiciydi, onunla birlikte ben de iyileştim.

bunları anlatmamın sebebi, "hastalığına üzülme, sağlığın kıymetini bilme" kisvesi altında; hastaneye her yolu düştüğünde, burnu her aktığında gerek fotoğraflarla gerek yazılarla facebook ve twitter'dan bunu duyuran insan.
ben sana saygı duyamıyorum arkadaşım, hastalığına üzülmüyorum, acı çektiğine inanmıyorum. bir iyilik perisi gelse, "bundan sonra kesinlikle ne ilaçla, ne serumla, ne doktorla işin kalmayacak." dese kabul etmeyeceksin, öyle kendini kaybetmişsin. herkesin yolu hastaneye düşmüştür, o an neler hissettiğinizi düşünün, hanginizin aklına geldi fotoğraf çektirmek, tweet atmak, hastaneyi etiketleyerek check in yapmak? sen bunları düşünebildiğine göre turp gibisin, korkuyormuş gibi yapmana gerek yok.
bazı şehirlere yağmur çok yakışır.
bazı şehirlerde gece çok güzeldir.
yağmurlu geceleri güzel olan az şehir vardır.
neyse ki onlardan birindeyim.
ölsem ya bu şehirde.
gitsem ya.
ama doğru, bu havada gidilmez.
güncel Önemli Başlıklar