bugün

STAR TV NiN SiTESiNDE TSUBASA yı gördüm heyecanlandım.

acababa tekrar yayınlar mı diye tırnaklarımı ara ara yiyorum.

zira tekrar yayınlamaya başlarsa mutlaka izleyeceğim.

hadi be show tv sende benjamin ile karşılık ver.
sabah en babasından arch enemy dinliyordum şu an türkü dinliyorum sözlük. birden dedem aklıma geldi. açtım ve dinliyorum. hay sikeyim şu ölümlü dünyayı :(
eğer bi psikaytrise 100 tl baymayı düşünüyosam ki düşünüyorum ciddi ciddi sorunlarım var demektir ki var zaten.
vay arkadaş param yoktu telefon alamıyordum, şimdi param var alacak telefon bulamıyorum. telefon almak çok zor.

*telefonlardan anlayan arkadaşlar mesaj atarsa sevinirim.
gelin/düğün arabalarının arkasına yapıştırılan iki kalp içindeki harflerin hangisinin damadın, hangisinin gelinin isminin başharfi olduğunu daha yeni keşfettim.
bu bir itiraf değil, çemkirme diyebiliriz.. firidi zibidisi hakkında ne yazsam yoğun eksi oy alıyor. derdim eksi oy değil de bu sözlükte bu kadar ibnetor sevdalısının olması.
sözlüğü her açtığımda ben butonuna tıklayıp kontrol ediyorum.
istenmiyorum açık ve net.
edit: bir de samimi değilim unutmuşum.
evet sözlük, itiraf ediyorum. ölmek istiyorum bazen. aldım beylik silahımı temizledim gene, mermileri tek, tek doldururken silahıma ölüm bir kurşuna bakıyor diye iç geçirdim içimden. insanın yaşama amacı olmaması ne kadar kötü. kocaman bir kuyudan düşerken tutunacak bir dal parçasının bile olmaması insana koyuyor be sözlük. hayatın hiç bir anlamı kalmıyor o zaman. bazen sövüyorsun içinden gelmişine, geçmişine işine de gücüne de.
Tc kimlik numaramı ezbere bilmiyorum ama kredi kartı numaramı biliyorum, internetten o kadar çok alışveriş yapmışım ki..
(bkz: #14710207) nolu girimi şimdi okuyunca anlatımımı hiç beğenmedim. olmamış bizımlesın diyemiyorum.
çocukken gerizekalıydım.
-dört yaşında aboneyim abone şarkısında dans ederken ne ara duvardaki takvimin metal köşesiyle çenemi yardım bilmiyorum
-denge gerektiren hiçbir şeyi kullanamadım,dokuz yaşındayken amcamın getirdiği pateni beş dakika sürdüm,yerde oturarak,iki tekerlekli bisikletle yaptığım sahil yolu gezisini hatırlamak bile istemiyorum
-oda parfümü sıktığım muhabbet kuşu öldüğünde çok şaşırmıştım
-anneannemin çekmecesinde bulduğum değişik renkli ruju bayıla bayıla sürdüm,kapatıcı olduğunu anlamasam da ruj olmadığını kremrengi olmasından çıkarmalıydım.
-annemin elbiselerini,ayakkabılarını,makyaj malzemelerini değil,takma kirpiklerini ilgi çekici buldum.evde misafir varsa genellikle donlarıyla ilgilendim.
-vivident ilk çıktığı yıllarda "akıllı kapak" sloganıyla tanıtılmıştı,reklamda kutuyu ters çeviriyorlardı,kapak açılmıyordu.günlerce bu sakızı arzuladım.aldıktan beş dakika sonra "anne bak akıllı kapak!" deyü bütün sakızları kaldırıma serdim.bir tane bile çiğneyemedim :(
-anneme üstünde yürüyebileceğime dair binbir türlü ayar çektiğim apartman topukluları(yaş 9) giydikten takriben 12 dakika sonra yerdeydim.
-(büyüdüğüm küçük çevrede) öğrendiğim ilk küfür ve hareketi(kolları iki yana açıp beli ileri geri sallarken nah nah nah demek) babamın kullandığı bir pick up'ın kasasında kıraathanelerin bulunduğu bir sokak boyunca yapmam pek hoş olmadı.
-şu an karşı cinse tam bir odun imajı çizen bendeniz çocukken yan apartmandaki ismail'e seslenmekten kendimi helak ederdim.ismail çıkınca bişey demezdim gerçi,bakardım aval aval.yakışıklıydı.
itiraf ediyorum. batman 3'ü izlerken batman'in motoruna binen kedi kadının götünden gözlerimi alamadım. napıyım be abla, o daracık tayt gibi entariyle uzanırsan iki seksen olur böyle. Yapacak bir şey yok.
uzun zamandır ilk defa birinden bu kadar hoşlanmıştım, her yönüyle. sevgilisi varmış. şansımı sikiyim. çocuğun tip de doğuştan ofsayt. valla lan.
küçükken ananı yiyolar ye ye diye bildiğim şarkının aslı ananı niyolaymış yenice denk geldim bir yerde. zaten dıyodum şarkıyı söylerken kımse nasıl cıkıp da dövmemıs bu adamı dıye, meğer sözler farklıymış. farklıymıs da, sankı bu yenı ögrendıgım cok daha mantıklı. ananı niyolay ne lan?

edit: adamı zaten dövmüşler. adana konserinde "gözümün içine baka baka ananı yiyolar dedı ben de dövdüm" dıye savunma yapan bırı tarafından hemde. koçum benım.
kedim kör olacak korkusuyla ağlamamaktan kendimi zor alıkoyuyorum.
itiraf ediyorum sözlük.
Ben 22 senedir tüketen bir adamım.üniversite bitmedi, alttan iki tane dersim var.Yaklaşık dört aydır iş arıyorum.Buraya kadar her şey çok sıradan.Benim yerimde olan veya benden daha uzun süre işsiz kalan bir sürü insan var farkındayım söylenmeyi kes ve dinle.

4 sene önce önce:
-Abi ben bu bölümü kazandım ama iş bulabilir miyim diye düşünüyorum.Ne diyorsun ?
-Ya feza pilotu bizim arkadaş şurada müdür.Okulun bitsin seni direk işe sokarız hiç kafanı yorma işi falan düşünme sen.
-Abi ya alırlar mı beni o firmaya orası çok büyük firma sonuçta, deneyimsiz birini neden alsın ki ?
-Ya koçum herkes anasının karnından deneyimle mi çıkıyor ? illaki bir yerlerden başlayacaksın.
(amk bir yerlerden başlayacağımız kesinde üst düzey bir firma olmayacağı da ortada)
-Tamam abi ya çok sağol.

3 sene önce :

-Abi beni bu firmaya alacaklar mı ? Ne diyorsun.
-Dur daha senin önünde okulun var,okulunu bitir sen önce, işi düşünme.
-Güzel söylüyorsun da insan düşünmeden de yapamıyor.Okul bittikten sonra göt gibi ortada kalmayalım.
-Yok yok sen hiç düşünme oralarını.

arada geçen yıllarda buna benzer muhabbetlerle dolu s*ktiret sözlük.

3 ay önce :

Okulu sorumlu da olsa bitirdik.Artık alarmı kurma vakti geldi de geçiyor bile.
-Abi okul bitti bizim şu işi ayarlasan.
-Tamam görüşürüm ben pazartesi günü.

Salı sabahı:

-Abi ne oldu bizim iş.
-Ya orası olmadı askerlik falan sıkıntı dedi ama merak etme ama arayacağımız çok kişi var.
(O an göt gibi ortada kalmak ne demek anlamıştım.)

Neyse velhasıl kelam, bu adam bir s*kime derman olamadı.Değil beni işe sokmak kendisi dahi işten çıktı ve hala işsiz.
Anlamıştım fakat biraz geç olmuştu.Ben büyük bir hata yapmıştım. Dört yıl boyunca okul bittiğinde o firmada işe gireceğime inanmış, eğer olmazsa diye düşünmemiş ikinci bir alternatifin hesabını yapamamıştım.An itibarı ile göt gibi ortadaydım.

iş nasıl aranır yemin ederim onu bile bilmiyordum.O işe gireceğime o kadar inanmıştım ki kariyer.net veya secretcv'nin varlığından bile habersiz,ilgisizdim.Bir arkadaşım bana bu sitelerden bahsetti cv doldur girersin bir yere dedi.O akşam ilk işim bu sitelerde profil oluşturup cv hazırlamak oldu.Akademik takvim açıklanacak ve üniversite başlayacak diye beklerken,kendimi cv hazırlarken bulmuştum.

Ne yapıyorum ben ? Ne için cv dolduruyorum ?

Sabahın altı buçuğunda bir çalar saat sesine uyanıp yataktan fırla, giyin zorla bir şeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal.

Bunun için mi bu cv denen şey ?

Neyse tartışırız başka bir zaman.

Cv nasıl hazırlanır ?

Bir kaç örnek aradım.Biraz fikir sahibi olurum dedim ama aramaz olaydım.Adam öyle bir cv hazırlamış ki sanki dünyayı kurtarmak için gönderilmiş gavat oğlu gavat.Bilmediği program,okumadığı dergi,katılmadığı seminer,almadığı sertifika yok pezevengin.
Kendi kendime diyorum ki,lan bu adamlar atomu parçalar amk ben bu adamlarla nasıl baş edebilirim ki ? imkansız gibi bir şey.Ama biliyorum da %90 ı yalan dolan. Fakat bir ümit, kurumlar tarafından mülakata çağrılıyorlar dır.Orada da oyunculuk başarılarıyla olumlu bir mülakat geçiriyorlar yada utanç verici bir halde arkalarını dönüp geliyorlar.Sıkıntı ben iyi bir oyuncu da değilim.Ben kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken,sinekleri cezbeden bir bok parçasıyım. Evet evet ben tam olarak buyum.Ancak her ne olursa olsun geceleri eğlenebilmek için gündüzleri mi de satmak zorundayım ve buda demek oluyor ki zihnimi,duygularımı,kas gücümü para karşılığında satıyorum yani ben etik bir orospuyum.
Off neyse sözlük.Sikerim verecekleri parayı da, aldıkları prezantabl elemanı da.Götlerine soksunlar işlerini.Kaldıysa sadece biraz huzur istiyorum..
2 saat 28 dakikadır entry girilmeyen, sözlük yazarlarının itiraftan çok karalama defteri gibi olan başlık.

edit: son zamanlarda pek üstüne düşülmeyerek şaşırtıyor bu başlık 2 saat 28 dakika lan ahada 29 oldu.
Adam 20 yaşına gelmiş hala facebook'ta oyun isteği gönderiyor. Askere git evlen bi'şey yap.
ben anlamıyorum abi bu kızları çıtçıtlı saç, dolgulu sütyen, korseli çamaşır, dolgunlaştırıcı ruj kullanıyosunuz ev boyar gibi makyaj yapıyosunuz, ondan sonra vay efendim biz erkeklere güvenmiyoruz.la hangimiz pantolona patlıcan koyduk?
hayatımda ilk defa sinir krizi geçirdim bugun. sesim kısıldı kendime biliçsiz olarak vurmakten her yerim mosmor. kendimi mahvediyorum. bugun farkında oldum bunun.
Bu yazıda anlatılanları, haricimde sadece tek bir insan bilmekte. Bu, şuana kadar, en azından atlatana kadar, sadece kendime sakladığım sonunda biriken bir takım hislerin göğsüme vuran ağır sızılara ve duygusal krizlere dönüşmesinden dolayı dayanamayarak güvence açısından en müsait kişiye açtığım zaman olarak kısa süren ama bol satırlı bir anıdır, satırların bereketi bu halimle yaşadıklarımdır, ama hepsini yazamayacağım...
başlamadan önce; seni öldürmeyen şey güçlü kıllar. Öyledir.

Tayy-ı mekan, bast-ı zaman... cismani öfkeme ve beni ölmekten kurtaran isimsize atfen;


Şizofrenik bir dönem geçirdim, pek aktif olmayan. Direk söylemek gerekirse, şimdilerde zihnim duru, bedenimde ufak izlerini taşıyorum, mutluyum.... Ama hayallerle yaşadığımı ilk fark ettiğimde, hayali müsveddelerimi ilk görüşüm çocukluğuma kadar gidiyor, birisine açma ihtiyacını da bundan dolayı doğmuştur.

Mahallesinde neşeli insanlar olan, büyük bahçeli tek katlı, arsasında bir kerpiç birde tuğladan yapılmış iki güzel evi, birde dam dediğimiz içinde hayvan barındırdığımız bir mekanda büyüdüm. Ne mahallede bir yaşıtım, nede içine kapanık birisi olduğumdan dolayı ilk okulda bir arkadaşım vardı. kısacası, ne ailesinden bir yüz bulmuş, nede arkadaş edinebilen ufak veledin tekiydim.

Çocukluğumda, koyun ve inek gütmüşlüğüm var, aslında hatırladıklarım arasında en çokta bu zamanlarda peydah olurdu muhayyel taslaklar. En çokta, beni seven bir abi figürü.

Çok geniş hayal dünyamda ki abimdi, elimi tutup geniş merada bana eşlik eden, bir özlem miydi olmayan abime, ya da ölen abimin sürekli yasını tutan, bu yüzden evde kasvetli matem havasını eksik etmeyip beni görmezden gelen ailem mi, bunu söylemek zor, ama en ağır basanı ailemin sorumsuz davranışlarıdır olacak ki bu kadar güzel tanımlayabiliyorum bu başıboş büyüyüşümü.

Ben pek konuşmazdım. Yaramazdım, ailemin şikayet edercesine nasihatlarine bile sadece kafamı sallayarak cevap verirdim. Dilimin tutulduğunu sanıp, hocaya bile götürmüşlerdir*. Ama nafile, sadece şu hayalle konuşurdum, onun sözünü dinlerdim. Genelde ağaçlara çıkar, bol bol saçma şeylere güler, yara bere içinde bazende kırık bir kol ve birisinin kucağında kırık bir bacakla dönmüşümdür eve, hep de birilerinin bahçelerinden birşeyler aşırırken olmuştur bunlar hep de yakalanmışımdır zaten, benden önce kaçardı abim, dayağı hep yalnız yerdim, hırsızlığa karşı ilahi bir uzak tutma gibi. Ama, acıyı pek hissetmezdim ben, hayalin verdiği narkozdan mıdır yoksa yediğim tonla dayağın bağışıklığı mıdır bunuda pek bilemiyorum.

Çocukluk dönemimin tamamı, camilerde geçmiştir bilinçsizce, gider üç beş okunur, sonra havluda deli gibi koştururdum hoca, bizim nineliğe vaziyeti arz ederkene. Bu ziyaretlerin çoğu tedavi amaçlıdır, bazılarıda ibadet ama en çok tedavi, babannemin yönlendirmeleriyle. Birden filmlerin kopup, hiç alakasız biryerde başlamaları, koyunları merada başka biryerde bırakıp ben ters bir istikamette uyuklarken bulunmalar vs. vs. vs... Bir bakıma, çocukken yediğim bütün dayakların sorumlusuydu hayallerim, dayaklarıda hep yalnız yerdim amına koyayım. Çocukluğum, bu bir yerde kopup, bir yerde başlamalarla geçti karbon kağıdının altına aktarılan yazılar gibi 15 koca sene, 15 heba olmuş sene.

99 dönemi... Deprem, hayal dünyasının kurgu değişikliği, bir takım ilklerin yılıydı benim için. Liseye başlıyordum.
Nihayet lise dönemine gelişim, televizyon film endüstrisi ile ilk kez tanışığım, ilk kez gerçek* kafa dengi ve hala süregelen arkadaşlıklarım, ilk kız arkadaşım*... Filmlere karşı bir zaafım olmuştur hele fantastik, bilimkurgu ve olasılığı zor şeyleri anlatanlara karşı. Bol aksiyonların hayal dünyamı karanlık bir şekilde geliştirmesi. Nedense bu hikaye tam da burda şaka gibi bir tesadüfle kesişiyor, Fight club filminin çıkış yılı, Karakterle kendimi pek özdeştiremem, durumla da, ama şiddet eğilimimin dışa vurumu bu filmden sonra başlamıştır.

Hayali abimle, köyden şehire yatılı okumak için geçerken vedalaştım en son. bu vedadan sonra tek bir kez gördüm onu... Bundan sonraki hayali versiyonla, otobüste şehire giderken uzun bir yolculukta samimiyeti kurdum, hayallerle konuştuğumu da bu çift kişilik otobüs bileti sayesinde bulmuştum, bileti alan babama soruyu vaktinde soramadım neden çift kişilik aldın diye ama belli ki içine kapanık birisi olarak gözüktüğümden dolayı rahat yolculuk etmemi istemiştir, hayali abimle de en son cenazede karşılaştım ben ağlamadım, üzülmedim, hissedemedim, ismini bilmiyormuş gibi sadece baba dediğim adamın cenazesinde... O, gözleri bir pınar sarıldı durdu tabuta. Neyse.

Otobüste tanıştığım kişinin belli bir kimliği vardı, hayali abim gibi sadece abi sıfatını ve şeklini değil, herşeyini biliyordum. akın benden 2 yaş büyük, lise son öğrencisi ağır abi edalarında, babası 12 eylül furyalarında kayıplara karışan koyu bir solcu, annesinden habersiz ablasıyla yaşıyan birisiydi. Bir çok konuda bana nasihatler vermiş, hayatımın o yaşlardaki kilit noktalarında yanımda durmuş (ilk yumruk, ilk flört, ilk sigara, ilk ot, ilk alkol, ilk yaralama/yaralanma) ki bunların hepsi kötü şeylerdi, ve kötü şeylere dönüşmüştü birileri.

lafı bu kadar uzatmak yeter, gelelim ilk kilit noktasına anım bu kilit noktaları kadar, onlarıda olabildiğine kısa kesicem, sondan başlayarak gideceğim. ilk yaralama/yaralanma, değerli bir dostumu yitirmem.
O gün hayatımdaki aklımda bulunan en belirgin gündür, dünü unutsam o günü hafızamdan asla silemem şüphelerimin de başladğı gündür aslında. bazen uzun bazen kısa olsun bazı zamanlar ortadan kaybolurdu akın haber alınmazdı, içimi kemirirdi ondan uzak kalmak, onunla konuşamamak, böyle zamanlarda oda arkadaşımla ve diğer samimi arkaşlarla* takılırdım. bizler, yüksek tahsilini nerelerde yapacağına karar vermeye çalışan son sınıf lise öğrencisiydik neticede, okulun kapanışınada epitopu 2 ay kalmıştı, cüneyt kameraman, türkçesi ve kelime dağarcığı ve kompozisyonları hepimize bin basan metin, senarist, filmlerin müzikleri benden diyen tek kabiliyeti sırayı darbuka gibi kullanıp ritim tutmak olarak gözükse de dinlemesi hoşumuza giden recep, en yakışıklımız muratta baş artistimiz ve tek geliştirebildiği yetenek resim çizmek olan, kenarda kalmamak için tüm grafik, afiş işleriniz benden diyen mahçup bir bendeniz...
Odada oturup hayaller kurarak, metinin kaleminden hayallerimizin raksını izliyoruz, film kopuyor, Bir yerde tekrar birleşiyor... yerde baygın metin, baya hırpalanmışız, elimde çakı, karnımda bir tok acı, sağımda beni körükleyen akın arkamda korkulu gözlerle bizi izleyen cemile*, recep, murat, "Cüneyt nerde" diye soruyorum alakasız, güçlü gözükmek isterken çıkan titrek hırıltı sesimle. susuyor herkes garip bakan gözlerle, karşıma bakıyorum akının arkadaşlarından bazıları, ve tanımadıklarım yere kapaklanmış cüneyti kıskaçlamış tekmeliyorlar. körüklemesine saldırıyorum, çakıyı körlemesine savurup... sonra hastanede açıyorum gözlerimi, kırık kaburga, çıkık bilek, karında iki delik göğüste bir derin çizik. Cüneyt ciddi bir komada, travmatik halime en alışkın olan cemileye soruyorum, noldu diye.

ek:
----

Cemile, esnaf yardım etti de şu halinizle bile iyi kurtuldunuz, noldu ali, asıl ben sormalıyım. Ne işiniz var sizin onlarla, bilmiyor musun onlar kuduz köpek gibiler. şu, haline bak bi nolucak şimdi. Polisler uyuşturucudan falan bahsediyor, ne işine girdiniz ne yapıyorsunuz siz? Son cümlelerle kulaklarımda durmaksızın bir sinyal zihnimde akının gözlerinden bakıyorum geçmişe. Elimde ufak bi kese, dalaştıklarımız arasındakilerin en forslusuna uzatıyorum elimdekini, sonra beni geri ittiriyor, arkadan cüneytle metin koşuyor. Uyandığım da odada akın, gece olmuş içersini ayın ve monitörün ışığı aydınlatıyor, akın karanlıkta kalıyor sadece sesini duyuyorum zaten kalkacak vaziyette de değilim. iki üç nefesle dirseklerimden kuvvet kaldırıyorum kafamı, akın ayakta.
arkası dönük kapıya meyilli omuz arkasından bana konuşuyor, Başım dertte, gitmek zorundayım alican. Herkesle aram bozuldu, işten ayrıldım, çevrende pek dikkat çekmez yokluğum, seni karıştırdığım her olay için özür dilerim, beladan uzak dur. Kızı kolla... Dur lan nereye gidiyosun! diye bağırıyorum, Sen her fırsatta insanların farklı yollardan gidip aynı noktada kesişeceklerini söylerdin, uzun yada kısa mutlaka. Heh, başta ne saçmalıyo bu lavuk demiştim. Şimdi onca açıklamana rağmen daha iyi anlaşılıyor dostum, dediğin gibi aynen, iki kişi arasındaki mesafe çapı hayat olan bir daire gibi. Sen bana göre ters yoldasın, ama hızlısın. Merak etme, görüşeceğiz görmemiz gereken hesaplar var... Ve düşüş. Uyanıyorum, durumumun daha iyi olduğuna kanaat getiriyorum, en azından serum çıkarılmış. Bir kaç saat olanları düşünüyorum, nafile en son aklımda kalanlar yurt odası ve hayal sanıp önemsemediğim akının gözlerinden gördüğüm sahne.
cemile geliyor öğlene doğru 11 gibi sağolsun, emeği bende büyük cemilenin. Aradığım herşeye sahip bir kızdı, en çok aradığım şey telkinler de, yönlendirilmeye muhtaçtım, akar sular gibi yola muhtaç, o bana yolu verirdi, bir çok belaya bulaşmamı engelledi. Ruhu şâd olsun... Atlatacağız diyor ilk olarak, gülerek evet diyorum geleceği ortak paydada planlar gibi bakarak. Daha iyisin ya şimdi, polis senden ifade almak istiyor daha iyisen diyor. Tamam diyorum, ama pek hatırladığım birşey yok. Hatırladığın kadarı lazım zaten, biz ismlerini nerede bulabileceklerini falan söyledik ama seni yaralayan ve cüneyti komaya sokanlardan bazıları bulunamadı henüz, inşallah yakında yakalanırlar... Sadede gelirsek, hatırladığım kadarını polise ifade veriyorum doktor müşahedesi altında, zaten pekte yazılmaya değer birşey yok, doktor hafızamı zorlamamam gerektiğini zamanla düzeleceğini söylüyor, kafamdaki darbeler sebebiyle beklenen bir tanıymış hatırlayamamam.
Bir kaç güne, raporla yurda çıkıyorum. Cüneyt hala eksik, içimi kemiriyor çocuğun uyanamayacağı onca ortak hayalimizi denemeden çöpe atmak. Artık refakatçi olarak ailesi gelmiş, biz olabildiğine uzak durmaya çalışıyoruz ailesinden. Uzun sürede öyle oldu, neyse ki cüneyt uyandı, ama uyanmadan önceki muhabbetti mesafeli kaldı ailesinin telkiniyle, allahtan sorumluluğunu derinden hissedeceğim bir şekilde ölmemişti... Bende yavaştan toparlandım, metinle aram herzaman iyi, iyide kaldı. ama recep ve murat bu olaylardan sonra uzak durmayı tercih ettiler, ki doğru olan da buydu.

Okulun kapanmasında son 4 hafta kala, kardeş gördüğüm metinle eski günleri yâd ediyoruz. lise 1 den beri. Nasıl tanıştık diye soruyor, Hatırlamıyorsun sanki diyorum, her satırını ezbere biliyorum diyor.
Biz bununla tesadüfen aynı yurt odasına düşmüş, aynı sınıfta olan ilk başlarda birbiriyle rekabet eden iki farklı taraftık sınıf çapındaki haftalık kompozisyon yarışmalarında, sonra zıtlık birbirini tamamlar niyetiyle bir satır ondan bir satır benden yazarak geçindik bir süre...

Bu, bi senden bi benden olayı olmadan önce, baya çekişmeli satırlarımız olmuştu baya da eğlenceli geçerdi bunları okuma saatleri. Daha sonra yabancılığı bırakıp çok samimi iki erbap olduk, bir süre birbirimize eşlik eden satırlarımız oldu, sonrasında ben kendimi daha az başarılı hissettiğim kompozisyon işini bırakıp çizerliğimin üstüne düştüm, o dönemlerde okulumuzdaki öğrenci gazetesinin sayfalarini düzenlerken bir yandan metinin kompozisyonlarını yayinlardim bir yandan da ufak da olsa bulduğu fikirleri karikatür babında resmeder insanlarin beğenisine sunardım, bu yaşa kadar insanlara hep 1,76 uzak olan ben okulun goz bebeği olmuştu bu vesileyle. Öğretmenlerin taktirleri ve başari dilekleri bir yana, tahammülü zorlayan töleranslarına şahitlik ettim. Bölgesel yarişmalarda çizerlikte ben Şiirde ve kompozisyonda metin okulumuzun diğerleri arasinda kulturel bir itibar kazanmasinda buyuk rol oynadi. Tabii bunların verdiği rahatlıkla yaptığımız taşkınlıklar göz ardı edilirken, götümüzün kalkmaması zordu...

Metin, fevri bir insan, hala öyle. Bir çok kavgaya girdik onunla büyük küçük, kavga da ettiğimiz oldu. En iyi arkadaş, arkadaşının herşeyini bilendir, biz pek rast gelmese de dünya üstünde yumruklarının tadını bilen arkadaşlardandık. Bu yüzden, bununla samimiyetim bitmemiştir halen. Ama, alengirli geçmişimden bihaberdir.

Ben, akın, cemile, recep, murat, cüneyt, metin.

akından habersiz geçen uzun süre ardında geldi çattı öss. Üniversite sınavı sonuçlarıyla yıkılan bir tek ben olmuştum, bu kafilede. Cemile mimarlık, murat kimya, recep iletişim, cüneyt televizyonculuk, metin ise edebiyat, herkes meyilli olduğu şeyleri elde etmişti haricimde. Bu yalnız kalacağım anlamına geliyordu, bir kaç ay kadar kaldım da...

Anlatmaya başladığım ilk kilit notkasının sonu. Bundan sonrakiler çok kısa satırlar olacak sonrasında bu sohbetin sonu.

----

Sona az kaldı.
bazen haksız yere trip atıyorum ve bundan zevk alıyorum.
bu aralar itiraf yazar oldum hep..
belki de içimde ki şeyler kendini dışa vurmak istiyor kim bilir,
Yalnızlık..
aslında daha da ötesi dostsuzluk..
+hadi hazırlan buluşalım lan
diyebileceğim kimse yok
çok koyuyor be..
itiraf ediyorum: boktan bir gün geçirmenin vermiş olduğu hazla mutluluktan uçuyorum.*