bugün

küçükken kendimi büyücü sanıyordum. kafamda inanılmaz kurgular yapıyordum. annemle babamın bana söylemek için büyümemi beklediklerini dahi düşünüyordum. hatta bir keresinde sofrada çorba içerken annem, kaşığın altını tabağa sıyırttırırsam çorbanın kaşıktan dökülmeyeceğini söylemişti. artık neyin kafasını yaşıyorsam ilk büyümü öğrendiğimi düşünmüştüm. denileni aynen uyguladım ve kaşığı çorbayla doldurup ters çevirdim. sonuç hüsrandı tabi.
eski filmleri izlemekten bıkmadım sözlük.
çok eğlenceli bi şey buldum şimdi. google translate i açtım. okumaya üşendiğim uzun bi entyi kopyalayıp yapıştırdım dinle kısmına tıkladım. oturdum dinledim. ehe çok saçma oldu.
not: deliriyorum galiba yada canım çok sıkıldı. bi psikologa mı danışsam?
ona ne hediye alacagimi sevgili sozluk sayesinde buldum. maneviyati yuksek cok ozel bir sey olacak.
her şeyden vazgeçen şu kalbim senden vazgeçemedi bir türlü. her sabah uyandığımda ilk seni düşünmek istemiyorum artık. yolda gördüğümde ne yapacağımı şaşırmak, başka biriyle olduğunu öğrendiğimde ağlamakla ağlamamak arasında kalmak, arkadaşınmış gibi davranmaya çalışmak, gözlerine bakamamak, iyiymiş gibi görünmek, senden başkasını sevememek ama seni de sevememek. kısacası git hayatımdan. yaşamama izin ver yalvarıyorum. benden uzağa git çünkü gitmediğin her dakika daha fazla seviyorum seni.
beğendiğim birinin hemen doğum tarihini öğrenip burç uyumumuza bakıyorum. burçlara da inanmam ama kendime engel olamıyorum.
sevgilim olup içime sindiremediğim insanlar var hayatımda.
zamanında nefret ettiğim tarihe şimdi bayılıyorum. kpss sağolsun o olmasa asla bu kadar bilgi donanımına sahip olamazdım. öylesine seviyorum ki tarihi seneye açıköğretimden okumayı düşünüyorum. o derece yani.
Karşımdaki insan yeteri kadar çatlak, hastalıklı ve dengesiz olduğu sürece bağlanma problemi çekeceğime inanmıyorum kankutlarım.
kendimden yaşça büyük kasiyer bayana öylesine bakıyodum sözlük. ama galiba aşık oluyorum. her gün gidip geliyorum, saçma sapan şeyler alıp kolay gelsin diyorum. yıllar sonra birinden hoşlanıyorum ve belki beni küçümsüyo. paslanmışım, özgüvenimi yitirmişim be sözlük.
sevdiğim zaman çok salak oluyorum. öyle böyle değil beni tanıyamazlar. hatta insanlar onları sevmediğim zamanlardaki halimi seviyor ve aşık oluyorlar.
Sex esnasında partneri tatmin etme olayını abartıp uzatmaları bile 90 dk ya taşıyorum. (bkz: I need to slow down fellows)
facebook anasayfam hep aşık kızlarla dolu be sözlük. bıktım onların saçma salak laf sokmalarından aşk cümleleri paylaşmalarından. ne biçim ruhları var ya beni bıktırdılar valla.
cok gaz cikariyom sozluk bildigin gibi degil.
bir sevgilim var sanırım benimle tartışmaktan zevk alıyor, günlerdir kavga ediyoruz.
Aşırı lüks arabalara binenlere önyargılı değilim, kimseyi ilgilendiorospu çocukları.
Bir ara sigara içiyordum. evet, kötü bişey. alışkanlık olmadan da bıraktım zaten. gizli gizli içiyordum. çekiniyordum çünkü insanlardan.
hani bir keresinde Chuck dizisinde Jane Bentley chuck a 'insanların seni sevmesini takıntı haline getirmişsin. bunsuz yapamıyorsun'' gibi birşey demişti ya, işte öyle.

sigara kötüdür. yapmamalıyım. ama o dönemleri hatırladıkça sigara içtikçe, o dumanı içime çektikçe kendimi daha iyi hissediyordum. o karanlıkta dumanı havaya üflerken kendimi daha iyi, daha güvenilir hissediyordum.

kimsenin yanında içemedim. marifet sanki. en yakın arkadaşım her daim bana 'sigara içen kızlardan iğreniyorum yeaa' dediği için belki de. beni sevsin diye belki de.

sevgilimin yanında içemedim. yanında tuvaletimi yaptığım insanın yanında yapamadım. ya beni farklı gözle görürse? diye düşündüğümden.

ailemin yanında zaten içemezdim.

dayanamadım ve en sonunda sevgilime söyledim. ondan saklayamadım. evet o dönemler sigara içtiğim için pişmanım ama o an yapacak başka, beni sakinleştirecek başka birşeyim yoktu. sevgilim benden çok uzaktaydı. yüzmek beni rahatlatıyordu(bu konuya daha sonra gireceğim.) ilaçlarımı kullanmayı çok çok önce bırakmıştım.

en kötüsü de ne biliyor musun sözlük? sigara içmek istiyorum ben.

fakat biri yanımda içince sanki bok kokuyormuş gibi geliyor. kokusu çok feci geliyor bana. ıyy.
sensizlikten mi kıvranıyorum yoksa yalnızlıktan mı bilmiyorum ama acıdan eriyorum , bitiyorum ben.
Nazım hikmete alternatif memleketler başlıgını görünce agladım, elimde degil türkçeye ülkesine aşık biri yıllarca bunlardan mahrum kalıyor, siz geyige vuruyorsunuz.
nazım belki hayalperestti komünist oldugu halde onlar bile çekindi ama, en azından hayalleri vardı, başkasının hayaline köle olmamıştı.
gerçekten çok karamsarım lan. en ufak olayda bile en kötüsünü falan düşünüyorum. ya bu sagopa ve pesimizm beni böyle yaptı ya da ben böyle olduğum için seviyorum sagopa'yı ve pesimizmi. her halükarda bir pesimistim.
ergenken halıya attırıp yoğurt döküldü demişliğim var.
"Birisinin" kafasından iki elimle tutup "Sen kim oluyorsunda başkalarını yargılıyorsun!" diye yüzüne bağırasım var.
garson zannedip sipariş verdiğim bütün insanlardan özür diliyorum sözlük. inanın ben de çok yıprandım.
tribalwars'taki köylere saldırı var diye 1 haftadır doğru dürüst uyumuyorum. gerçi 2 sene önce yine bu oyunu oynarken 7-8 ay boyunca uykusuz kalmış, günde 2 saat uyku ile idare etmiştim. ama olsun, yaşlandım mı ne 26 yaşında anlamadım.
ilkokul birinci sınıfa yeni başlamıştım, okumayı daha önceden bildiğim için sınıftaki cahillerle bol bol dalga geçiyordum. hatta öğretmenimiz arkadaşlara hecelemeyi yeni yeni öğretirken ben ayşegül serisini bitirmiş, ayşegül'e çıkma teklifi etme düzeyine gelmiştim.

neyse işte, gel zaman defol git zaman, bir yasa çıktı nedense okulda. ''artık andımızı birinci sınıflar okuyacak'' bunu diyen müdürün ta kendisiydi, acımasız, vurduğunu öldürebilecek güçte bir adam, abartmıyorum! ilkokul çocuğuyuz amk öldürür tabi.

her gün yeni yeni yüzler sahne alıyordu o devasa kürsüde, kimi söylemeyi unutuyor, kimi ağlamaya başlıyordu, biz de glüyorduk tabii büyük abilerimiz ve ablalarımız ile birlikte. ileride başımıza gelebileceğini düşünmeden, orada ağlayan yasemin'in gözyaşlarına ortak olacağımızı bilmeden, gülüyorduk.

ben ise bırakın andımızı istiklal marşını bile okurum edasıyla bağıra bağıra söylerdim tören alanında andımızı, taa ki öğretmenimiz;

'' yarın andımızı abcdefgyumusakg okuyacak '' diyene kadar.

işte o heyecan... andımız abi, türküm doğruyum çalışkanım! bunu binlerce kişiye haykıracaktım. yapabilir miydim? yapardım tabii, ne de olsa ezbere biliyordum.

kürsüye çıkmıştım, o kadar küçüktüm ki 1 metre falan mikrofonu alçaltıp gülmüştü müdür, ben mikrofonu tutmuş, karşımdaki kalabalığa bakıyordum, annem bile oradaydı, önemliydi tabii, ilk kez kürsüye çıkıyorum boru mu? karşımdaki ortaokullu ibneler gülmeye başlamıştı bile, kalbim duracak gibiydi, ve o ses;

+ türkiiiiüüüiim
- ahahaha

diye bir gürültü koptu alandan. sesim o kadar incelmişti ki nolduğumu şaşırmıştım, evde anneme babama haykıra haykıra söylüyordum hani lan! suratım kızarmış, göğsüme bir yumru oturmuştu, dokunsalar ağlayacaktım ama yılmadım.

+ doğruyum, çalışkanım...

sesim yavaştan toparlanmıştı ama karşımda gülenleri düşündükçe sözler aklımdan uçuvermiş, ilkemden ülküme saniyelik geçiş yapıvermiştim, tüm tören alanı, yanımdaki müdür, herkes gülüyordu, annemin suratında da buruk bir ifade vardı ama o da gülüyordu, ben zar zor andımızı bitirmiş, ağlaya ağlaya sınıfa gidiyordum, sınıfta herkes alay ediyordu benimle, öğretmen ''nasıl okuyamadın'' diye söyleniyordu, hiçbir şey değildi de koyan; bilmiyor tavırları koyuyordu bana.

biliyordum ulan mna kodumun ibneleri, gülmeyeydiniz iyiydi tabi.