bugün

Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) filmiyle kendisine bir kez daha hayran bırakan, ulan keşke oyuncu olsam da şu adamın yönettiği bir filmde kan revan içinde de olsa oynasam dedirten dahi yönetmen.
kendisi katıldığı bir programda "ben sette oyuncularıma kendi adlarıyla değil karakter isimleriyle hitap ederim ki oyuncular kendi rollerine daha çabuk adapte olsunlar ve o karakteri benimsesinler" diyerek filmlerinin neden bu kadar güzel olduğunu ve olacağının sırrını vermiş dahi ve biraz da kafadan kırık yönetmendir.
asla büyümeyen, çocuk ruhlu ,sinema dehası...birici kural kimse bu adama kötü yönetmen diyemez. niye mi ? çünkü bu herifin herhangi bir filminde asla sıkılmazsınız. ha anlattığı şeyler nedir,önemli midir ,bir mesajı var mıdır ? anlattığı şey kovboyluktur, önemsizidir, hiç bir mesaj kaygısı yoktur. dahası bu herif ciddiyetsizin önde gidenidir.. örneğin bir der untergang filmindeki hitler e bak bi de inglourious basterds dakine.
amma ve lakin sinemanın her şeyden önce bir eğlence olayı olduğunu düşünürsek çok da irdelemeye gerek olmadığını anlarız bu olayı.

son olarak en yakın projesinin kill bill vol 3 (2014) olarak göründüğünü söyleyeyim.
tam bir orjinal, holywood'un arsız zeki çocuğu. Yönettiği bir filmi izledikten sonra farkın hemen anlaşabileceği, filmle hiç alakası olmayan bir konuyu filmin ana maddesiymiş gibi özenerek işlemesi gerçekten fark yaratan bir özelliğidir. rezervuar köpeklerindeki "like a virgin" konusu, ucuz romandaki "big kahuna burger" konusu bunlara iyi örneklerdir. peter rodrigez in biricik kankasıdır.
anlatılmaz izlenir.
ölümgeçirmez den sonra bu adamın deli olduğuna karar verdim. normal insan yazamaz böyle şeyler.
yer yüzündeki en iyi film yönetmenidir. dahada ötesidir ve tanışmak gerekir.
ismi bir hayli karizmatiktir . (bkz: john travolta)
sinemaya bambaşka bir bakış açısı getirmiş mükemmel yönetmen. bir çok ilke imza atmıştır sinema tarihinde. "kill bill" en unutulmaz intikam filmidir. tekrar tekrar seyredilesi filmler yapar. quentin tarantino öyle bir yönetmendir ki ya çok sevilir ya da kendisinden nefret edilir. ama bir kere sevildiği zaman sonraki filmini merakla bekler insan...
ayak fetişi olan ünlü yönetmen.
söylenenlere göre yönetmen ve oyuncu olmadan önce film cd'leri satan bir dükkanı varmış. yani sıradan bir esnaf. hertürden binlerce film seyrediyormuş boş zamanlarında. zaten akşama kadar işi ne? sonra da işin içine girmiş...

kült filmlerin usta yönetmeni olmayı başaran biri. bunlardan en iyileri pulp fiction, desperado, rezarvuar köpekleri bana göre en iyi filmleri. son zamanlarda ise saçmalamaya başladı. hayal kırıklığına uğradığım filmlerinden biri ise ölüm geçirmez . artık sıkı bir takipçisi değilim.
27 mart 1963 doğumlu yönetmen, senarist ve kendine biçtiği kısa rollerin sempatik oyuncusu.
tarantino ilk filminden itibaren farkını göstermiş ve aynı çizgide, yönetmenlik ve senaristliğini devam ettirmiştir. bu öyle belirgin bir üslupturki tarantino yu bilen iyi bir film izleyicisi, onun filmini gördüğü anda 'bu bir tarantino filmidir' diyebilir. tıpkı tim burton filmlerini izlerken ki farklı bir film bekleme durumu aynen onun için de geçerlidir.
trajikomik filmlerin rakipsiz yönetmeni, aynı zamanda oscar ödüllü bir senaristtir.
pulp fiction ve reservoir dogs gibi akıl kokan filmleri izlememizi sağlayan bu mükemmel adamı, umarım daha çok izleriz.
--spoiler--
tarantino, popüler kültürü ciddi ve anlamlı bir birikim olarak kullanıyor filmlerinde: sanat gibi, mezhep gibi, hatta aşk gibi.. onun tipleri, akılları fikirleri kadınlardaymış gibi davranan ama erkek erkeğe olmaya bayılan ellilerin tipleri.. amerikan western pozunda, kendilerini bir şey sanan, bulduklarını kültleştiren tipler.. tarantino figürleri; sıradan, alışıldık, normal insanlar olmaya uğraşan figürlerdir.. hakiki x kuşağıdırlar bir bakıma.. her şeyin çoktan olmuş olduğunu, artık eskileri türünden yeni bir dünya savaşının olmayacağını, smiths'lerin bir daha gelmeyeceğini bilmektedirler; yine de profesyonellikleriyle gurur duyarlar, sadece anne babalarının, dedelerinin vahşi, çılgın düşlerinden ibaret bir dünyada seve seve ondan hoşlanarak yaşarlar.. hayat ile film, tarantino için aynı şeyler gibi görünürler..

pulp fiction basın bülteninde şöyle der tarantino: "diyelim ki polisler peşinde ve arabadan birini çıkartıp atmak ve arabasıyla kaçmak istiyorsun. ne var ki tam o sırada emniyet kemeri açılmıyor, ya da arabanın senin bilmediğin bir vites sistemi var. gerçekten eğlendirici olan işte bu küçük, kirli şeyler."

işte inglorious bastards'ta da tarantino'nun sözünü ettiği bu küçük, kirli işler ve aksilikler büyük dertler açıyor alışıldık insanların başlarına.
--spoiler--
filmlerinde ki diyalogların enteresanlığı, bu enteresan diyalogların aynı zamanda gereğinden fazla sahici oluşu, ilk başlarda birbirinden bağımsız gibi görünen partları, büyük bir ustalıkla birleştirip zirvede kapatışı, seyirciyi gündelik hayatta hiç kafa yormadığı fakat hayatın içinde olan, detaylar üzerine düşündürmede ki becerisi.hayatın içinden enstanteneleri, film akışı içerisinde kusursuz işleyişiyle dahi bir yönetmendir. anlatım tarzıyla sinemanın çehov'udur bence. iyi oyuncularla çalışır, filmlerinde, önemsiz sayılabilecek rollerde boy göstermesi ona ve filme farklı bir şirinlik katar. filmleri, sanki; tarantino'nun karmaşık bilinçaltının şekillenip su yüzüne çıkmış hali gibidir.''pulp fiction'' kanımca en başarılı yapıtıdır. fakat tüm filmleri görülmeye değerdir.
kendisi yerinde olsam bir dahaki sefere yapımcılarımla anlaşıp oscar'a film falan göndermezdim.

the hurt locker gibi vasat ötesi, inandırıcılıktan öte, tek amacı "yaşasın amerika, yaşasın ordumuz" olan bir filmin en iyi film oscarı aldığı bir gecede kendisine o heykelcik layık görülmüyorsa, bir daha gitmezdim o geceye.

oscar'dan bir kez daha nefret ettim. en son benjamin button yerine slumdog millionaire seçildiğinde nefret etmiştim, çok uzak değil yani. siyasetinizi sanata karıştırmayın orospu çocukları, çok sıktınız artık.
eğer bir gün oscar'ı alırsa, konuşma yapacağı sırada akademiye "academy, fuck you all," demesini istediğim yönetmen. oscar'ı en çok hakeden insanlardan biri demek isterdim kendisi için ama oscar dediğin ne ki lan? saçma sapan filmlere, oyunculara, yönetmenlere giden bir ödül.

not: ödül için istisnalar var tabii.
aşırı subjektif yönetmen, senarist v.s.
filmlerindeki subjektiflik kimseden esinlenmeden tamamen kendi tarzıyla yaptıklarından kaynaklanır.
şimdiye kadar çektiği tüm filmleriyle oscar ı çoktan hak eden, fakat pop-kültür ateşiyle yanan akademi jürisini buna bir türlü ikna edemeyen, er ya da geç o heykelciği kaldıracağına inandığım yönetmendir.
(bkz: tarantino adam değil)
artık bir oscar'ı hakeden yönetmen, senarist ve oyuncudur. marjinaldir, yaratıcıdır, filmleri genelde olmayacak şeyler içerir ama yinede güzeldir. her filmi ayrı bir aksiyon ve heyecan içinde izlenir.
alias'ın 1. sezon 12. ve 13. bölümlerinde hayranlıkla seyrettiğim oyuncu, senarist, yönetmen. misafir oyuncu olarak katıldığı bu bölümlerde de yine piskopatlığını konuşturmuştur.
(bkz: roger avary/#7537000)
bana bacanak olsaydı da, aramızdaki mesafeyi şimdikinden öteye geçmirmeyeceğim usta yönetmen.
inanılmaz gariplikte replikler yazan yönetmen ve senarist. gerçek hayatta da bu tarz bir konuşma stili varsa oturup saatlerce dinlenilesi.

ayrıca filmlerinde oynayan oyuncuları tanrılaştıran bir yönetmen. boşuna demezler ''oyuncuyu oyuncu yapan yönetmendir'' diye. misal christoph waltz. o replikler olmasa, hatta geçtim replikler aynı kalsın; onu yönlendiren yönetmen tarantino olmasa yine alabilir miydi oscar'ı? süpheli...

bir de size de oluyor mu bilmem dostlar ama, ben her filmde biraz sıkılıp gözümü perdeden veya ekrandan ayırma ihtiyacı hissederim bir süreliğine. lakin bu herifin filmlerinde öyle bir kamera kullanımı var ki; saniye kaçırırsam geri sarasım geliyor filmi. lafı uzattım ama bir örnekle açıklamak istiyorum.

izleyenler bilir, death proofda bir sahnede kızlar yuvarlak bir masa etrafına toplanmış muhabbet ediyorlardı gündüz vakti bir mekanda. nereden baksan 15-20 dakika boş boş konuştular ama saniye gözünü ayırmadan izledin sen de o sahneyi ilgini çeken bir konu olmadığı halde. çünkü tarantino abimiz kamerayla dans etti, saniye durmadı kamera. bir sağa tur attı masanın etrafında, bir sola. bir masanın üstündeki birayı çekti, bir konuşan kadının dudaklarını.

lafi nereye bağlayacağımı bilemedim ama sinopsisi yakalamışsınızdır. büyük yönetmen vesselam.
sinemanın kendi içinde barındırdığı dramatik yapıdan bihaber olan yönetmen. sinemada bütünlüğü çok ilginç yorumluyor. yani yok galiba onun kitabında bütünlük. yeni dalga filmi mi çekiyor anlamak mümkün değil. ki yeni dalga bile bir şey anlatıyor. yaratıcılığına el sürmüyoruz, şimdi genç tarantino severler kızmasın. ama ne yaratıyor ki? onu da ben eski sinema hayranı genç olarak anlamıyorum. tamam diyaloglar iyi güzel, kalabalık replikler.. ama çöplük gibi: anlatmıyor.
eşi benzeri bulunmayan son derece psikopat,kaliteli,ilginç,eğlenceli yönetmendir.

efsaneleşmiş eseri;
(bkz: Pulp Fiction)