bugün

söylenen şarkıların içinde kendinizi kaybedeceğiniz tam anlamıyla naif bir film.
müziğin büyüsü, sadeliğin getirdiği saf ve pürüzsüz mutluluk. 85 dakikanın nasıl geçtiğini anlamazsınız, işin aslı şu ki bunu 85 dakikalık bir film gibi görmeyeceksiniz zaten. hayatın içinden sanki o 85 dakika. filmin başrol oyuncularının adı filmde geçmiyor. o kadar içten ki bunu sorgulamıyor ve ihtiyaç hissetmiyorsunuz.
bir tek ben mi sevemedim bu filmi ya? aşk bu değil, size nasıl öğretildi bilmiyorum, ama aşık olsan birine oturup da ona ballandıra ballandıra eski sevgilini, ona nasıl da aşık olduğunu anlatamazsın. o varken unutursun çünkü tüm üzüntülerini. olmamış, üzgünüm. soundtrack on numara, o ayrı.
yeni bir altıncı nesil yazar. koştursun efenim sözlükte. *
hep yarım kalan hikayelerin ardına yazılır şarkılar
hep yarım kalanlar, bitmeyenler acıtır canımızı
oysa bazen yarım bırakmak lazım;

"once" hayatın ta kendisi. yaşıyoruz, yaşlanıyoruz ve bir sürü şey biriktiriyoruz evimizde, aklımızda ve kalplerimizde. yenilerine yer açmak her zaman güç geliyor. "güzel olurdu belki" diyoruz ama güzel oldurmuyoruz.

müzikle birbirine bağlanan; hiç de güzel olmayan, hiç de önemli görmeden gözümüzü, kulağımızı değdirmeyeceğimiz iki insanın hikayesi. şarkıları filmdeki karekterler tarafından bestelenmiş ve yazılmış olan harika bir film.
aşk acısı değil karşılık beklemeden duyulan sevgiyi anlatan film. soundtrackler çalmaya başladığı zaman sanki filmden ayrı bir dünyaya; geçmişe sürüklüyor kahramanları. özlem hissedildiğinde akla ilk gelen şey, geçmişinde sevgilin yüzünden çektiğin acılar oluyor ama daha sonra soundtrackler girdiğinde anlaşılıyor ki, sadece sevgilin hata yapmamış, sen de yapmışsın, belki aşkın büyüsüne kapılmışsız, elinde olmadan bir şeyler yapmışsın; şuursuzca... hayatın içindeki dengeyi en iyi anlatan müzikal filmlerden biri. belki de tektir, ben film cahiliyimdir belki, doğduğumdan beri böyle bir filmle hiç rastlaşmadık. belki rastlaşmısızdır, ben götümü dönmüşümdür, ya da beni umursamamıştır; kim bilir...
glen hansard ve marketa Irglova nın başrollerini paylaştığı muhteşem irlanda yapımı film.glen hansard imzalı müthiş şarkılara sahiptir yapım.falling slowly ikilinin muhteşem performansı ile alır götürür sizleri..sözleri her şarkının olduğu gibi mükemmeldir.

falling slowly

I don't know you
But I want you
All the more for that
Words fall through me
And always fool me
And I can't react
And games that never amount
To more than they're meant
Will play themselves out

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you have a choice
You'll make it now

Falling slowly, eyes that know me
And I can't go back
Moods that take me and erase me
And I'm painted black
You have suffered enough
And warred with yourself
It's time that you won

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you had a choice
You've made it now
Falling slowly sing your melody
I'll sing along
(bkz: pearl jam)*
milletin ballandıra ballandıra anlatıp; "ay süper film, ay şahane, böyle bi aşk filmi yok yaa" diye methetme seanslarından etkilenerek izlemeye karar verdiğim ama, sonuçta (beni) hüsrana uğratmış film. filmi, bana "izle bah izle sen seversin!" diye ısrarla izleten arkadaşıma da "mal mısın kızım sen ne bu filmi izlettin bana? hayatımın 85 dk'sını malak bi filmi izlemekle geçirdim senin yüzünden. salak karu" dedim zaten.

zaten, ben açık konuşayım filmi 3 seferde izleyebildim. ilkinde 15 dk tahammül edebildim. 2.sinde tam 45 dk daha izleyebildim (baştan almadım kaldığım yeri). 3. seferde ise son 20-25 dk filan kalmıştı o kısmı bitirdim. filmi izlerken de "hay ben sizin amınıza koyim salaklar yaa" diye söylendim zaten biçok defa. bi kere aşk filmi desen değil, duygusal filan da değil. ben böyle boktan filmler izledim de bu kadar da tahammül sınırlarımı zorlayan sakinlikte bi film görmemiştim lan. ben ki bin-jip * gibi bi filmi soluksuz izlemiş adamım ama buna dayanamadım arkadaş. bu ne yavan bi film? konusu da boktan. neresinden tutsan dökülen bi film.

--spoiler--

adam mal gibi eski sevgilisini anlatıp duruyor kıza. kızı eve atmaya filan çalışıyor. kız da kezban gibi bi şey zaten. bozuk atıyor sonra adama.

adam sokaklarda şarkı söylüyor, kızla o şekilde tanışıyor. etkileşim oluyor aralarında ama tık yok. adam, özürlü gibi eski sevgilisine takmış kafayı. kafa ütüleyip duruyor. kardeşim, eski sevgilini özlediysen git ona. ne malakça konuşup can sıkıyorsun? hayır, amacın ne? abazan gibi kızla odadayken "bende kalsana, takılırız. istersen burda benle kal" diyorsun aç köpekler gibi, ondan sonra da kız da senin abazan olduğunu anladı tabii. zaten o da frijit, bi şey yapmazdı da neyse..

--spoiler--

hayatımda izlediğim en kötü filmler listeme eklediğim bir yapım oldu kısacası. yapmasalarmış da olurmuş yani. 2 tane şarkıyı beğendim sadece. diğerleri beni bayılttı. odaya annem kolonya eşliğinde gelmese bayık kalacaktım gecenin bi vakti. zaman kaybı bi film. hem kendileri zaman kaybetmişler hem beni küfrettirerek günahlarını almamı sağladılar. hoş şeyler değil bunlar.

"ıaa bu filmden ne anlar? sen ne anlarsın kızııaam, bazı malların anlayamacağı kadar süfer film" filan gibisinden ayar vermeye kalkan olursa da, şu entryi üşenmem editlerim. editlerim hepinizi.

bu filmi çeken yönetmenin sanat anlayışına, senaryo anlayışına ... bu filmi beğenmem ben güzelim. bin jip, lost in translation gibi bu tarz filmleri zevkle izlemiştim ama bunun ciddi manada izlenebilirliği yok bence. müzikleri de bi boka benzemiyor. hiç hoşlanmadım, tiksindim ama sonuna kadar izlediğim için bu yorumu yapma hakkına sahibim. film oscar almış olabilir müzikleriyle filan ama beni sarmadı. çevremdeki herkese "sakın izlemeyin lan boktan beter bu" diyeceğim filmlerden. yani öyle işte...

edit: allahın malı, salağı ve de öküzüsün biliğyor muğsun?
hiçbir beklentim olmadan izlediğim, soundtrack'ini günlerce dinlediğim unutulmaz film.
2 tane handycam ile 3 haftada çekilmiş olmasına rağmen divine tadda müziğiyle oscar'ı haketmiş film. şarkıları öyle duygulu yazmış ki amcaoğlu bi kere dinlemek yetmiyor, bir kere daha ve bir kere daha diye diye bir bakmışsınız gün bitmiş başka şarkı dinleyememişsiniz.

sevgiliniz varsa ya da sevdiğiniz birisi varsa ya da sevmek istiyorsanız izleyin. sonra müziklerini bulunu dinleyin, hepsi birbirinden şukela. birazcık duygusallık varsa bir yerlerinizde belki bu film çıkartır ortaya.
anlamadığım bir şekilde bir sıcaklık barındıran ve benim gibi bir oral seks müdavimi ruhlu bir bünyeye bile romantizmi fazlasıyla yaşatıp, film boyunca beni gülümseten 2006 yılı yapımı muhteşem bir soundtrack filmi. glen hansard'a bu film sayesinde hayran oldum ve iyi ki de olmuşum diyorum çünkü akabinde soundtrack albümünü edinip, dinlediğimde başka diyarlara gittim. zaten bu filmi izleyip o albümüm edinmezseniz ayıp ederseniz!
--spoiler--
otobüste giderlerken ki adamın eski sevgili hakkında 'fuck her' deyip sonrasında klasik gitarda

fuck her,
fuck her,
fuck her she's gone forever
she fucking fucked it up

bu sözleri söylerken çaldığı heavy metal riffi beni koparmıştır.
--spoiler--
filmin en iyi parçaları ise kanımca ''falling slowly'' ve ''when your mind's made up''tır.

iyi seyirler...
muhteşem bir soundtrack filmidir.
albümde yer alan hepsi birbirinden harika,hepsi birbirinden sıcak şarkılar şunlardır;
1. falling slowly
2. if you want me
3. broken hearted hoover fixer sucker guy
4. when your minds made up
5. lies
6. gold
7. the hill
8. fallen from the sky
9. leave
10. trying to pull myself away
11. all the way down
12. once
13. say it to me now
dinlemek için buyrun buradan;
soundtrack
film hakkında, beni yerlere yatıran şöyle bir yazı var:
[http://kabakci.blogspot.c...mleri-1-once-vermedi.html]
film değil. şarkı bu. bildiğin upuzun bir şarkı. ses değişiyor bazen, söz değişiyor, mekanın da değiştiği oluyor ama duygu aynı. incelikler silsilesi. ne beklediğine bağlı bu filmi beğenip beğenmemek. beklentisiz izlemek en güzeli zaten her zaman. o şarkı çok güzel, üstelik bir buçuk saat.

--spoiler--
esas oğlanın çekçe anlamadığı kısımda "onu seviyor musun?" a verdiği yanıt "seni seviyorum" imiş. *
--spoiler--

hamiş: glen hansard aynı bkm şahin lan.
2006 yapımı John Carney filmidir.

Öyle bir film ki, en "baba" müzikaller bile bu denli etkileyici olmayı başaramadı gözümde, zamansız ve şov amaçlı parçaları, yok yere dansa başlayan milyon dolarlık şöhretleri ile. Oysa ki irlanda'dan çıkıp gelen bu filmde The Frames isimli grubun solisti olan Glen Hansard'ın gitarı ve sesi ile halihazırda bir piyanist olan Marketa irglova'nın tuşlara dokunuşunun tarifsiz bütünleşmesi insanı şarkıları tekrar tekrar dinlemeye, dinledikçe daha bir bağırarak eşlik etmeye teşvik ediyor. Filmin bu denli sıcak ve doğal olmasının önemli bir nedeni de iki başkarakterin de oyuncu olmaması. 1 saat 26 dakika gibi kısa bir süredeve basit bir hikaye etrafında, üstelik bu sürenin yarısını -belki daha fazlasını- birbirinden güzel parçalar ile geçirerek bu denli sıcak bir film yaratmak gerçekten inanılmaz.

--spoiler--
Umutsuz bir aşkın peşinde Londra'da sürüklenen ve annesinin ölümüyle Dublin'e, babasının yanına dönen delikanlımız -ki filmde bir isim geçmiyor- babasının dükkanında elektrikli süpürge tamir ederken bir yandan da sokaklarda şarkılarını söyleyerek yaşamını kazanıyor. Çek Cumhuriyeti'nden Dublin'e kızı ve annesiyle,kocasını geride bırakarak, göç etmiş kızımız -o da isimsiz- ise aynı sokaklarda çiçek satarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Ve bu iki dünyanın bir akşam kesişmesiyle iki ilişki mağlubu, hayat mağduru , ki isimsiz olmalarının temel nedeni de bu durumdaki her ademoğluna sesleniyor olması bence, zevk aldıkları şeye, müziğe sığınarak bize bol bol ziyafet sunuyorlar. Tabi öyküye tanıklık ettikçe sevginin illa ki bir öpücük ya da beraber olmak değil; doknumadan öte, aynı havayı solumanın, aynı kaldırıma oturmanın verdiği mutluluk olduğunu hatırlıyoruz.Filmin sonu da bizi sevgi denen kavram hakkında düşünmeye mecbur bırakıyor zaten.
--spoiler--

alıntı : http://antifa-kutay.blogs...dogru-insan-kac-kere.html
bir albümün uzunca bir klibini andıran, naif film.

ayrıca;

--spoiler--

onu seviyor musun?
hayır, seni seviyorum.

--spoiler--
--spoiler--

mesleğini eline alacaksın
--spoiler--
(bkz: aile vaazları)
çok samimi bir filmdir. film boyunca çalan şarkılar öylesine büyüleyicidir ki, beğendiğiniz şarkının yer aldığı sahneyi başa alıp alıp dinlersiniz. izleyeni ağlattığı da görülmüştür.
mükemmel gitar riff'i , harika sözleri ve yine harika acılı vokaliyle çok lezzetli bir pearl jam şarkısı.
en'lerim arasına girmiş bulunan film.müzikleri filmi bidaha izlettircektir zaten size.kısacası hoş ötesi bi film tavisye edilir.

--spoiler--
bazen yanlış zamanda doğru insanı buluyorsun .
--spoiler--
pearl jam in ten albümünün açılış parçasıdır.

I admit it...what's to say...yeah...
I'll relive it...without pain...mmm...
Backseat lover on the side of the road
I got a bomb in my temple that is gonna explode
I got a sixteen gauge buried under my clothes, I pray...
Once upon a time I could CONTROL myself
Ooh, once upon a time I could LOSE myself, yeah...

Oh, try and mimic what's insane...ooh, yeah...
I am in it...where do I stand?
Oh, Indian summer and I hate the heat
I got a backstreet lover on the passenger seat
I got my hand in my pocket, so determined, discreet...I pray...
Once upon a time I could CONTROL myself
Ooh, once upon a time I could LOSE myself, yeah, yeah...

You think I got my eyes closed
But I'm lookin' at you the whole fuckin' time...

Ooh, once upon a time I could control myself, yeah...
Once upon a time I could lose myself, yeah, yeah, yeah...
Once, upon a time I could love myself, yeah...
Once upon a time I could love you, yeah, yeah, yeah...

Once (4x)
Yeah...once, once...yeah, yeah...
Yeah...yeah, yeah...yeah, yeah...oww...
bir kere izledikten sonra ikincisinin çok da uzak olmadığı filmdir.
defalarca izlenir, her seferinde farklı hissedilir.
"how often do you meet the right person?" sorusunun cevabı olan film.

bazen "o"nun "o" olduğunu düşündüğünüzde emin olamazsınız bir türlü, konuşmadan onunla olmaya devam edersiniz. birlikte mutlu mesut zamanlar geçirip şarkılar söylersiniz, hatta yazarsınız da. kirletmeden, kaybetmeden masumiyeti, iç ısıtan bir doğallıkla seversiniz birbirinizi. kalbinizi yaralayan ayrı insanların bıraktığı yaralar derinleşse de birbirinize ilaç olursunuz, yolunu açar, aydınlatırsınız.

işte öyle bir film "once". basit sözlerle karmaşık duyguları çözümleyen, insana iyi hissettiren, soğuk bir havada sizi ısıtan bir film.
(bkz: if you want me)