bugün

elia kazan'in 1954 tarihli filmi. basrolde marlon brando var. brando yine dokturmustur bu filmde. en cok hosuma giden yani ise bu filmde ipincecik, sirim gibi delikanli. filmin temasi haksizliga karsi girisilen mucadele, sendika mendika vs.
buddd schullberg'in romanindan uyarlanmis film.
elia kazan bu saheserde brando nun kaprisli kisiliginin oldugunu , her gun terapistine gittigi * icin setlere ancak belirli saatlerde ugradigini ama herseye ragmen onunla calismanin buyuk zevk oldugunu belirtmistir.
Gücün ve zorbalığın hakim olduğu,kapitalist düzende,dok işçilerinin sendika ağalarına karşı verdiği bireysel mücadeleyi anlatan,başrölünde marlon brando nun oynadığı en iyi film ve en iyi erkek oyuncu dahil 8 dalda oscar ödülü kazanan film.
bay pipo kitabında yazılanlara göre hiram abas'ın genç bir mülkiye öğrencisiyken izlediği ve hayatının değişmesinde önemli rol oynayan film.
Liman işçileri ve onları sömüren sendika (tanıdık hikaye) konusunun etrafında dönen, Marlon Brando'nun başrolde oynadığı ve Elia Kazan'ın yönettiği ünlü film; Rıhtımlar Üzerinde. Zulme karşı direnme olgusu, vicdan hesaplaşmaları içeren (öyle derin girmemiş yönetmen ama) ve elbette ki aşk sosu sunulmuş zamana meydan okuyan bir film. Filmin sonu da pek manidar, yönetmen ya görünenin tersi bir mesaj vermiş ya da ben evhamlıyım.
bir anti nowhere league sarkisi.

put their slogans on the factory wall
the lights go down, darkness falls
on the waterfront

we appear from a world of cold and steel
discarded by the industrial wheel
on the waterfront

but down the dockland late at night
the fires of london burn so bright
no one cares, or sheds a tear
for those who live through their nights of fear
on the waterfront
we live together
on the waterfront
we stay forever
on the waterfront

they push us away, they close the door
in the part of the city that no-one saw
on the waterfront

and so we move like ghosts through a timeless zone
through the midst of the river we call our home
on the waterfront

but down the dockland late at night
the fires of london burn so bright
no one cares, or sheds a tear
for those who live through their nights of fear
on the waterfront
we live together
on the waterfront
we stay forever
on the waterfront

on the waterfront
we live together
on the waterfront
we stay forever
on the waterfront

we appear from a world of cold and steel
discarded by the industrial wheel
and no one cares, or sheds a tear
for those who live through their nights of fear
on the waterfront
we live together
on the waterfront
we stay forever
on the waterfront

on the waterfront
we live together
on the waterfront
we stay forever
on the waterfront
on üç dalda oskar almış elia kazan filmi; marlon brando ya hayran olma sebebidir.
Konusu: Joey Doyle, rıhtımda öldürülür ve kimse ölüm hakkında birşey anlatmaya cesaret edemez. Terry Malloy* ise bu limanda çalışan bir işçidir ve aynı zamanda eski bir boksördür. Terry kısa zamanda, limandaki patronların dikkatini çeker. Bu sendika ağaları limanda kendi düzenlerini kurmuştur. Ancak, Terry onların sandığından çok daha güçlü bir karakterdir...

gelmiş geçmiş en karizmatik aktörlerinden biri olan Marlon Brando'nun unutulmaz filmlerinden biridir. Elia Kazan'ın yönettiği on the waterfront, 1954 yılında En iyi Film, En iyi Yönetmen ve En iyi Erkek Oyuncu dahil olmak üzere tam 8 kategoride Oscar kazanmıştır. filmin 1954 yılında çekildiğinide düşünürsek, gerçekten başarılı bir film.

(bkz: http://www.imdb.com/title/tt0047296/)
bay pipo adlı kitaptan :

1954 yılında çekilen rıhtımlar üzerinde filmi 8 dalda oscar kazanmıştı.
film, marlon brondo'nun canlandırdığı terry malloy'un başından geçenleri konu ediyordu. eski boksör terry, new york'un rıhtım bölgesinde ağabeyi charley için ufak tefek işler yaparak yaşamını sürdüren bir gençti.
ağabey charley ise, rıhtımdaki sendikanın başında bulunan, kendi menfaatinden başka bir $ey düşünmeyen, parasını da cinayet ve dolandırıcılıkla kazanan johnny friendly için çalışıyordu.
rıhtımda tüm çalışanlarca bilinen bazı kurallar vardı.
birinci kural gerçekçiydi : johnny friendly için çalışıyor ve onunla iyi geçiniyorsanız, rıhtımdaki bütün iyi işleri siz alır, az iş yapıp çok para kazanabilirdiniz.
ikinci kural ise son derece basitti : friendly7le anlaşamıyorsanız iş bulamazsınız ...
üçüncü kural ise gayet kesindi : bu sendika üyelerinin yasadışı işlerini başkalarına, mesela polise ihbar ederseniz hayatla ilişkiniz kesilirdi.
marlon brondo, yani terry, bir gün bilmeden ağabeyi charley ve patronu friendly tarafından, bir adamın öldürülmesine alet edildikten ve kurbanın kız kardeşine aşık olduktan sonra, kendi hayatını sorgulamaya, rıhtımda çalışan insanların yaşam şartları üzerinde düşünmeye başlar. mahallenin rahibesiyle konuşurken ona " eğer friendly ve adamlarını ele verirsem hayatımın hiçbir değeri kalmaz " diye yakınır. rahip barry de ona yaşamını değiştirecek sihirli cümleyi söyler " eğer ele vermezsen ruhunun ne değeri kalır ? "
ve terry tahmin edileceği gibi polise gidip tüm bildiklerini anlatır.

burada biraz duralım ve filmin senaryosuna yansıyan gerçek yaşamla ilgili bir saptama yapalım :
yönetmen elia kazan, filmi çektiği 1954'ten iki yıl önce, amerika'daki mccarthy soruşturmaları sırasanda, amerikan aleyhtarı etkinlikler soruşturma komisyonu'nun (huaac) karşısına çıkmış ve komünist olan meslektaşlarını ihbar etmişti.
işin özünde elia kazan, rıhtımlar üzerinde filminde, bu hareketinin sebebini açıklamaya çalışıyordu. kendi tutumunun özeleştirisini filmin kahramanı terry'nin davranışında gösteriyordu. yani yönetmen kazan, arkadaşlarını ruhunu kurtarmak için ele vermişti.

dipnot : aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra, 1999 yılı oscar töreninde elia kazan'a " onur ödülü " verildi. 90 yaşına merdiven dayamış yönetmen sahneye çıktığında salonda bulunanların yarısı ayağa kalkmayarak ve alkışlamayarak onu hala affetmediklerini belli ettiler. filmin çekimlerinin bitmesinden sonra elia kazan'ı bir daha görmeyen marlon brondo ise törene gelmemişti !
sayfa 53, 54.
1954 yılında elia kazan tarafından çekilen, 8 dalda oscar ödülü kazanan film. orjinal adıyla on the waterfront. ayrıca yönetmen elia kazan bu filmle 1999 yılında oscar töreninde onur ödülü de kazanmıştır. ayrıca :

#7767658
önce the godfather'ı izlemekten olsa gerek, brando'nun arada şamaroğlanı muamelesi görmesini yadırgadığım filmdir. demek ki "baba" olmaya giden yolda rol icabı da olsa itilip kakılmaya katlanılabiliniyor. sendikacı rolündeki lee j cobb ise 12 angry men'de olduğu gibi -ki bu film de on the waterfront'tan sonradır- yine asabi, saldırgan bir kişilikte rol kesiyor. peder'in malloy'u sakinleştirmeye çalışırken barmenden kendisine de bira istemesi ilginç bir enstantane olarak hafızada yer ediyor.
elia kazan'ın maksatlı duruşuna rağmen kaliteli bir yapıt çıkmış karşımıza.
işçilerin buhranı, eski boksörümüzün içinde kaldığı ikilem güzel yansıtılmış.

--spoiler--
terry:eğer polise herşeyi anlatırsam hayatımın hiçbir değeri kalmaz.
peder:anlatmazsan ruhunun ne değeri kalır.
--spoiler--
elia kazan' ın muhbirlik ithamlarına karşın kendini aklama isteğiyle çektiği 1954 yapımı film. 8 adet akademi ödülü sahibi bir film. gerçekten güzeldir ve marlon brando' nun harika performansıyla 1950 ve 60 ların simge yıldızı olmasını sağlamıştır. ''contender speech'' sahnesi sinema tarihine geçen filmde lee j. cobb, karl malden ve eva marie saint oldukça iyi iş çıkarmışlar.

---olası spoiler ibaresi---

kazan' ın kendini aklama çabası açısından yaklaşıldığında ise ben pek başarılı bulamadım. kazan marlon brando' yu alter egosu olarak kullanıp doğru ve haklının yanında gösterirken gerçekte durum pek de bu şekilde değildir. zira o dönem komunist avını başlatan senatör joseph mccarthy (bkz: mccarthysm) hollywood kara listesini oluşturup sinema tarihinin en kötü anılarından birini oluşturmuştur. bu cadı avına pek çok sanatçı ve yönetmen direnmiş ve eylemler yapmış(kathrine hepburn, humphrey bogart gibi isimler bunların başındadır), buna karşılık kazan bir çok meslektaşının isimlerini mahkemeye vermiştir. filmde ise brando(kazan) devlet ile işbirliği yapar fakat karşısındakiler fakir halktan yararlanan mafyadır. burada sanırım kazan kendi konumunu biraz abartmış ve savunması oldukça başarısız olmuş. ki yıllar sonra bu muhbirlik olayı kendisine sorulduğunda sadece ''üzgünüm'' diyecektir.

---olası spoiler ibaresi bitti---

neyse film kendi başına ele alındığında oldukça başarılı. hollywood kara listesi ve o dönemki olaylarla ilgili olarak jim carrey' in başrol oynadığı 2001 yapımı the majestic izlenebilir.

ekstradan (bkz: east of eden)
her zamanki gibi marlon brando'nun çok güçlü olduğu bir film... Adam resmen sinemada, büründüğü karakterde, her yönden gücünü hissettiriyor ve kişisel bişey, becerebileceğimden değil ama o film de marlon brandonun rolünü oynamak çok lsterdim...
marlon brando'nun oyunculuk dersi verdiği efsane filmlerdendir. ölmeden önce mutlaka izlemeniz gereken filmlerden bir tanesi, özellikle taksi sahnesi çok sağlamdır.

--spoiler--
Terry: We're going for the price on Wilson."You remember that? " This ain't your night!" My night! I coulda taken Wilson apart! So what happens? He gets the title shot outdoors on the ballpark and what do I get? A one-way ticket to Palooka-ville! You was my brother, Charley, you shoulda looked out for me a little bit. You shoulda taken care of me just a little bit so I wouldn't have to take them dives for the short-end money.

Charlie: Oh I had some bets down for you. You saw some money.

Terry: You don't understand. I coulda had class. I coulda been a contender. I coulda been somebody, instead of a bum, which is what I am, let's face it. It was you, Charley.
--spoiler--
Gençliğine hayran kaldığım üç aktörden birisidir Marlon Brando. Bazı filmler vardır bir oyuncu bile o filmi klasik yapmaya yeter. işte öyle bir filmdi izlediğim. inanın bana verdiği duygu 60 sene geçmesine rağmen taptazeydi. Hele ki sonlarına doğru yaşadığım heyecanı belki de okula ilk başladığımda yaşamıştım. Hayır, gerçekten abartmıyorum. Konusu çok yaratıcı.. Ancak bunu yaratmakla kalmayıp ortaya çok güzel kurgu serpmişler. Her anından zevk aldığım bir yapımdı izlediğim.

Öncelikle 'serserinin' fakir ama gururlu tavırları baştan sizin hayranlığınızı kazanacaktır. Çevresindeki insanları her ne kadar önemsemez gözükse de aslında çok daha fazlasını yaşayan biriydi. O dönemlerde halkın kağıt parçası kadar değersiz olmasını da ayrı olarak çok iyi yansıtmışlar. insanların duygu ve düşüncelerinden çok hırsın ve paranın satın alabildikleri meşhur. Ama az da olsa bizim serseri gibi yüreğini ortaya koyan birileri var. Tabii filmde kiliseninde pozitif ve adaletli gösterilişi cabası. Kötülerin peşinden giden ve bir takım sırları aydınlığa kavuşturmaya çalışan bir rahip mevcut. Terry karakterinin başkaldırışında ki temel sebep Edie'e karşı yaşadığı hisler.. Güneşi seversiniz ama güneş buluta aşık, çiçek toprağı sever fakat toprak suya aşık, kağıt kalemi sever ama kalem ellere aşık. Fakat bir insana aşık olmak mutlaka karşılıklı hislerle mümkün oluyor. Zaten onunla tanışmadan önce vurdumduymaz bir kişiliğe sahip. Ancak aşk öyle birşey ki yanında sorumluluğu da getiriyor. Vicdan mahkemesini de getiriyor peşi sıra. Bermuda şeytan üçgeni böyle oluşuyor işte kendini bir halt zannedenlere karşı. Sonunda ki o direniş sahneleri yılmamanın, sisteme başkaldırmanın getirdiği önemi vurguluyor. Film adeta susmayın diyor bize. Çünkü susarsanız bu filmde ki gibi sıra size gelecek. Gerçek bir başyapıt.
2. dünya savaşı' nın kaybettirdiği artı değeri telafi için, yoğunluklu olarak işçi gırtlaklandığı senelerde, sendikal dejenarasyon, her şeye rağmen körelmeyen vicdan üzerine bina edilen elia kazan filmi.

(bkz: marlon brando)
Yönetmen Elia Kazan'ın sinema tarzını görmek için filmi izlemek istemiştim açıkçası.Marlon Brando'nun tek başına sırtladığı bir film diyebilirim.Film başlarda biraz ağır işliyor hatta filmin başlarında biraz sıkıldığımı da söylemeliyim fakat filmin süresi ilerledikçe hem filmin temposu hem de filmin çekiciliği artıyor özellikle filmin sonlarına doğru film nerdeyse izleyeni "acaba ne olacak" duygusuyla kuşatıyor.Günümüzde bu tarz bir film yapılsa bana kalırsa başyapıt denilmezdi fakat kendi zamanına göre gerçekten başarılı bir film,şimdi izlenildiğinde de insana keyif ve güzel bir zaman geçirmesine sebep olan bir film,zaten film gittikçe sürükleyici bir kıvama gelip,zaman zaman da dokunaklaşıyor.Film zaman zaman heyecanlı zaman zaman dokunaklı bir film,zaten film sırf Marlon Brando için bile izlenir o derece iyi bir performans çıkarmış Marlon Brando,ben gerçekten çok beğendim performansını.Ruhtımlar Üzerinde aşk-vicdan-suç-sadakat gibi temaların harmanlandığı bir film.Filmin finali de gayet iyi olmuş.Son olarak ben filmi beğendim,bence bir başyapıt değil fakat en azından Marlon Brando'nun performansı için bile izlenilmesi gereken bir film diyebilirim.

7/10
işçilerin sendikayla imtihanını anlatan kaliteli film.
https://www.uludagsozluk.com/e/34820664/

Niye akplilere koyun veya ahmak diyoruz onu temsilen bir entry girmiş yazar.

Her şeyi geçtim, olayı çok basit seviyeye indirgiyorum, daha bugün benzine 16 kuruş, mazota 11 kuruş zam geldi. Hem de brent petrol fiyatı üç aydır aynı düzeyde iken. Bu zammın nesi hayırlı faydalı acaba? Hadi diyelim sen araba kullanmıyorsun senin yediğin içtiğin sebze meyve et süt her şey nakliyeyle; nakliyeciler zam yapacak, onun üzerine hal zam yapacak, onun üzerine manav zam yapacak veya toplu ulaşıma taksiye metroya zam gelecek benzin zammı yine senin bir tarafında patlayacak. Sen mazoşist misin? Bunu hayırlı bir şey olarak mı görüyorsun?

Daha yatırımlardan, özel sektörün devasa borçlarından, merkez bankasının kuşa dönen rezervleri yüzünden kıpırdayamamasından, yatırımcının önünü göremediği için yatırımlarını ertelemesinden, dolarizasyon ülkesi Türkiye'de birikimlerin dolara kayıp TL'nin daha değersizleşmesinden, ülke bonolarının satışı için faizlerin çift hanelere vurmasından, ithal ürünlerin fiyatının patlamasından söz etmedim bile.

ihracat cak cak diyeceksen hiç deme biz dolar üzerinden ham madde makine alıp dolar karşısında ezilen euro üzerinden ihracat yapan bir ülkeyiz. Turizm hiç deme turist gelmiyor ülkeye.

Sizi parayla mı veriyorlar bu sözlüğe? Belirli bir IQ eşiğinin altında olmak şartı mı var sözlüğe üye olmanız için?

Beri yandan üye oldu olalı kimse bir yazı yazmamış hakkında, belki kendini göstermek için böyle cahilce entryler giriyordur reklamın iyisi kötüsü olmaz hesabı.
istanbul doğumlu yönetmen Elia Kazan'ın 1954'te yönettiği film başrolünde ise Marlon Brando var film bir çok dalda ödül almıştır konusu ve işlenişi gayet başarılıdır sinema severler mutlaka izlemelidir.
başrollerinde marlon brando ve eva marie saint'in oynadığı, 1954 yapımı harikulade bir elia kazan filmi.

yine elia kazan'ın yönettiği a street car named desire filminin mitch'i bu filmde father barry(papaz)'yi canlandırır.
12 angry man'in jüri üyelerinden birini canlandıran lee j. cobb ise filmde johnny karakteri olarak çıkar karşımıza.

görsel

"o rahibeler nasıl da acımasızca döverdi beni. dayakla beni eğitebileceklerini sanıyorlardı, ama onları kandırdım.
- belki de seninle nasıl başa çıkacaklarını bilmiyorlardı.
sen nasıl başa çıkardın?
-biraz daha sabır ve şefkatle. insanlar bu yüzden zalim ve sorunlu olur. kimse onları umursamamıştır."

görsel
görsel

elia kazan ın bu filmi kendini aklamak için bile çekmiş olması filmin güzelliğine gölge düşürememiştir.

1954 yapımı dok işçileri ve sendikal hareketlerinin anlatıldığı film, Marlon brando'nun en iyi erkek oyuncu ödülü dahil toplam 8 oscar ödülü almıştır.

Marlon brando'nun oyunculuğunun ve çekiciliğinin zirvesi sayılabilecek ve Pazar günü izlenebilecek güzel bir filmdir rıhtımlar üzerinde.

ve Bu da en güzel karesidir fikrimce.