bugün

Muğlalı (Mustafa) Türk Asker (Muğla 1882 - istanbul 1951).

Harp Okulunu (1901), Harp Akademisini (1904) bitirdi. Balkan Savaşında görev aldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Adana bölge Komutanlığı kurmay başkanlığı yaptı. Tümen Komutanı olarak Kurtuluş Savaşına katıldı. (1921). 1922'de albay, 1927'de tümgeneral, 1931'de Kor general ve 1942'de or generalliğe yükseltildi. Genelkurmay başkan yardımcılığı yaptığı sırada Kubilay olayından sonra yakalanan gericilerin yargılanması için görevlendirilen askeri mahkemenin başkanlığına getirildi (1930). Birinci Kolordu Komutanlığı (1931-1939), iki kez yüksek askeri şura üyeliği (1942-1943, 1945-1947); Üçüncü Ordu Komutanlığı (1943-1945) yaptı. Son görevi sırasında Doğu Anadoluda Özalp dolaylarında çıkan olaylarda 33 kişiyi yargı kararı olmadan kurşuna dizdirttiği gerekçesiyle yargılandı; 20 yıl hapse mahkûm oldu (1950)... Orgeneral Mustafa Muğlalının verdiği bir emir yüzünden emekli olduktan (1947) 3 yıl sonra Genelkurmay mahkemesi tarafından yargılanarak yirmi yıl hapse mahkûm edilmesi (mart 1950). Muğlalı, korgeneral rütbesiyle Üçüncü Kolordu komutanıyken (1943-1945) Van'ın Özalp ilçesi yakınlarında çıkan olaylarda yargılanmalarına gerek görmeden otuz üç kişinin kurşuna dizilmesi için emir vermişti. Bu olay sonradan muhalefet tarafından TBMM gündemine getirildi ve yoğun tartışmalara neden oldu. Emekli generalin yargılanması kararlaştırıldı. Muğlalı mahkûm olduktan bir yıl sonra hapishanede öldü.

mustafa muglalı, Balkan Savaşı'nda, Birinci Cihan Savaşı'nda, Ve Kurtuluş Savaşı'nın hemen her cephesinde savaşmış,Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşıdır.

1997 yılında Tsk Muğlalı Paşanın itibarını iade eder.Naaşını şehitliğe naklettirilir ve kahraman Türk komutanlarının heykellerinin yer aldığı Genelkurmay bahçesindeki Ölmezler Yolu'na O'nun heykelini diktirilir.
silahlı kuvvetlere dahil olduğu 1901 senesinden beri memleketine sadakatle hizmet etmiş, balkan harbi'nden birinci cihan harbi'ne, kurtuluş savaşı'na kadar bir çok savaşta aktif komutada yer almış devlet büyüğü. kurtuluş savaşı'nda yavuz grubu olarak bilinen ve kuvayi milliye'ye silah sağlayan grubun lideri. şehit asteğmen kubilay olayında kurulan gericililerin yargılandığı divan-ı harbin başkanı. Van'da 1943 senesinde 33 kişinin yargılanmadan öldürülmesine karar verdiği gerekçesiyle 1949'da idamla yargılanıp 20 sene hapis cezası alan emekli orgeneral. 1951'de hapishanedeki ilk yılından sonra vefat etmiştir.

ve bence en önemlisi ben dahil her muğlalı'nın her gün içinden geçtiği iş hanına ismi verilen ve insanların acaba bu kimmiş bile demediği kişi. sorun, size ayrıntılı cevap verebilecek çok az sayıda insan vardır. neyse artık umarım daha çok okuyup öğreniriz.

Peki paşa neden yargılandı?

1943 senesinde van'da işler iyice karışmıştır. iran ve turk sınırında kurt-turk sürtüşmeleri yaşanmaktadır ve çapulculuk olayları baş göstermiştir. Yerel yönetim bunu kendi halletmeye çalışır ve yazılanlara göre biraz da van-özalp kaymakamının yanlış karar ve sözleri nedeniyle iş kızışır ve olanlar yerel yönetimi aşar. bu sırada ikici dünya savaşının verdiği sıkıntıyla rus askerlerin hudutlarımıza dayandığı haberi üst makamlara iletilir. sonuçta 40 kişi bu olaylardan dolayı tutuklanır. duruma el koyması için bölgeye muğlalı paşa yüksek disiplin ve deneyimi nedeniyle üçüncü ordu ve sıkıyönetim komutanı olarak gönderilir. paşa geldiğinde bu 40 kişinin 35'i salıverilmiştir. paşa bunların tekrar tutuklanmasını, bölgede keşif yapılmasını, kaçmaya veya saldırıya yeltenirlerse silah kullanılmasını emreder.bu 35 kişiden ele geçirilen 33'ü getirilirken askerlerimiz atlı bir grubun saldırısına uğrar, çıkan karışıklıkta tutuklular kaçmaya ve bazıları da askerlerimize saldırmaya çalışır. emir gereği silah kullanılır ve bu insanlar öldürülür. fakat olayın nasıl cereyan ettiği konusunda fazla bir yazılıp çizilen yok. Paşa "gerekirse silah kullanılsın" emrini verirken kendi sonunu hazırlamıştır zannımca. işte bu olaydan 6 sene sonra iktidarda olan demokrat parti üyeleri hali hazırda emekli olan paşanın yargılanması için dava açarlar ve mahkeme suçlu bulup paşayı 20 yıla mahkum eder.

http://www.turkcu.net/mustafamuglali.gif

menemen olayındaki divan-ı harp üyeleri:
görsel
1-Miri-liva birinci kolordu komutanı Mustafa Paşa (sonraları orgeneral Mustafa Muğlalı Paşa)
2-26.Topçu Alay Komutanı Miralay Ata Bey
3-176.Alay Kumandan Muavini Erkanı Harp Kaymakamı (o zamanlar yarbay olarak da kullanılır) Ziya Bey
4-40.Alay Kumandan Muavini Kaymakam Baha Bey
5-57.Fırka 1.Şube Mülhakı Binbaşı Hüsnü Bey
6-26.Topçu Alayı 2.Tabur Komutanı Binbaşı Neşet Bey
7-Fotoğrafta bulunmayan üye: topçu Albay Ali Demir Bey
bir rivayete göre mustafa muğlalı yargılanması esnasında "evet o emri ben verdim" diyerek suçunu kabullenmiştir. zaten kendi idamla yargılanmış cezası düşürülüp 20 yıla mahkum edilmiştir. ahmet arif33 kurşunadlı şiirini bu olaya atfen yazmıştır.
http://www.milliyet.com/2...12/22/yazar/civaoglu.html
van'ın özalp ilçesinde 33 masum köylüyü hunharca kurşuna dizen şahıs.
ismi 6 Mayıs 2004 tarihinde Van, Özalp 6. Hudut Alay Komutanlığına bağlı 2. Hudut Tabur Komutanlığına verildi. Bir nevi iade-i itibar, katliamı onaylama!
dönemin cumhurbaşkanı ismet inönü tarafından;
"Muğlalı Doğu'nun kralıdır. Ben, onun burada bulunması sayesinde rahat uyuyorum." şeklinde tarif edilerek onurlandırılan, belki de güneydoğu'da bir kürt devletinin(o dönem için) kurulmasını önleyen dirayetli paşa. nur içinde yatsın.
lakin bu kahraman paşamız ne yazık ki 3-5 tane kürde şirin gözükmek isteyen demokrat parti iktidarının hedefi haline gelmiş ve 1951 yılında hapiste iken vefat etmiştir. daha sonra kendisine iade-i itibar yapılarak ismi van özalp ilçesindeki jandarma taburuna verilmiştir.
günümüzde de terörle mücadele eden kahraman subaylarımız da keşke mustafa muğlalı paşa kadar direyetli ve inisiyatif alabilme yetisine sahip olabilseler. bakın o zaman tek bir askerimiz şehid olur mu?
1882 yılında Muğla'da doğdu.
1898 Yılında harp Okulu'na girdi.
1943'te 3. ordu Komutanı oldu.
1947'de emekli edildi.
33 Kurşun olayı için önce idamla yargılandı, sonra 20 yıl ceza aldı.
1951 yılında mahkumiyeti sırasında rahatsızlanarak GATA'ya kaldırıldı ve orada vefat etti.

1998 yılında Muğlalı'nın büstü, Harp Akademileri'ndeki "Kahramanlar Geçidi"nde Atatürk ve Fevzi Çakmak'ın yanına yerleştirildi.
2004 yılında Van'ın Özalp ilçesi'ndeki 3. Hudut Tabur Komutanlığı'na orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası adı verildi.
Muğlalı TBMM tarafından da istiklal Madalyası ve takdirname ile ödüllendirildi.
Muğla'da adını taşıyan bir iş merkezi bulunuyor.

isfendiyaroğulları'ndan Ömer Bey'in oğlu olan Mustafa Muğlalı 1904 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı'nda, 1914-1918 yılları arasında da Birinci Dünya Savaşı'nda görev aldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuva-yı Milliye'ye bağlı olup sonradan adı Yavuz grubu olarak değişen Zabitan grubuna komutanlık yapmıştır. Ancak bu görevleri sırasında gösterdiği bazı tedbirsizlikler de gözlerden kaçmamıştır. Örneğin Hintli müslümanların temsilcisi sıfatıyla Ankara'ya gelen ama aslında ingilizler adına casusluk yapan ve Mustafa Kemal'e suikast girişimi suçundan idam edilen Mustafa Sagir'in yolculuk belgelerinin üzerinde Muğlalı Paşa'nın mührü bulunmaktadır.

1922'de zaferin kazanılmasından 1926 yılına kadar Albay rütbesiyle 18, 13, 10, 3, 11 ve 41. tümen komutanlıklarını yapan Muğlalı paşa'nın yıldızı devletin 1926 yılındaki Dersim yöresindeki isyanlardan sorumlu tuttuğu Koçuşağı aşireti'ne karşı yürütülen "Tedip Harekatı" ile parladı. Harekatın icrası için, bir piyade alayı, bir bölük, üç dağ bataryası, 6 tayyare temin edilmişti. bunların yanısıra jandarma ve milislerden oluşan oluşan gruplar da seferber ilan edildi. 6 Eylül 1926 tarihinde başlayan harekatın ikinci günü akşamı Koçuşağı Aşireti'nin ileri gelenleri teslim bayrağı çekmişlerdi bile. Fakat Muğlalı paşa bunu samimi görmeyerek hareketa devam kararı aldı. 30 eylül'de Koçuşağı isyancılarından bir grup Mustafa Muğlalı Paşa'nın Amutka'daki Mıntıkasında çadırları basınca harekat 30 ekim'e kadar sert bir biçimde devam etti ve isyancılar saklandıkları mağaralarda teker teker öldürüldü.

Mustafa Muğlalı paşa'nın bundan sonraki görevi ise 1925'teki Şeyh Sait isyanı'ndan sonra civarındaki yerlere yayılan ve burada sağa sola saldıran eski isyancıları imha etmekti. Haziran 1927'de bölgeye gelen Muğlalı Paşa'nın emrine verilen kuvvetler 7. Kolordu'dan 62. ve 63. Piyade alayları (bir tabur eksik), 40. süvari alayı, 7. Seyyar Jandarma Alayı, bir muhabere, bir sıhhıye birliği, 8. Kolordu'dan 12. ve 19. Alay (Bir tabur daha sonra Bingöl'den geldi), 3. Seyyar Jandarma Alayı, 3 dağ bataryasıydı. Ayrıca devlete sadakatleriyle tanınan Hezanlı Şeyh Selim Efendi Milisleri, Şeyh Selamet Köyü milisleri, Bicar milisleri, Lice Milisleri, hani Milisleri, Bingöl'den katılan milis grupları ve gökdere milisleri de kendilerine yardımcıydı. 3 Kasım'da Bicar Tenkil harekatı bittiğinde 280 kadar köy yakılmış, 2.000'den fazla asi de kurşuna dizilmişti.

Bu olaylardan sonra Mustafa Muğlalı Paşa Tümgeneralliğe yükseltildi. 1927-1928 yılları arasında 3. ordu Kurmay Başkanlığı, 1928-1929 yılları arasında genelkurmay 2. Başkan Yardımcılığı, 1929-1931 yılları arasında da 57. Tümen Komutanlığı görevlerini icra etti. 23 Aralık 1930 tarihli "Menemen Olayı" nda, Asteğmen Kubilay ve 2 Bekçi'yi katledenleri yargılamak üzere kurulan Divan-ı Harb'e Mustafa kemal tarafından başkan olarak atandı ve 2.200 kişiyi tutukladı, 606 kişiyi yargıladı, aralarında Nakşi Şeyhi Esat Hoca da olmak üzere 28 kişiyi idama mahkum etti. Bu kişileri de halka gözdağı vermek için şehrin değişik yerlerinde (Tuz pazarı, istasyon, Hükümet Meydanı, Sinema Önü) astırdı.

1931 yılında korgeneral rütbesine yükseltildi. 1931 - 1939 yılları arasında 1. Kolordu Komutanlığı, 1939 - 1943 yılları arasında da istanbul'da bulunan 3. ve 10. Kolordu Komutanlığı yapmıştır. 25 Şubat 1942 yılında Orgeneral Rütbesine yükseltilen Muğlalı 1942-1943 yılları arasında Yüksek Askeri Şura üyeliğine getirildi ve 25 Şubat 1943 yılında 3. Ordu Komutanı oldu ve görev bölgesi olan van'ın Özalp ilçesine gitti.

24 temmuz'u 25 temmuz'a bağlayan gece Van Valisi'nin evinde aralarında Muğlalı'nın da olduğu generaller devletin itibarını zedeleyen Mehmedi Misto'ya haddini bildirmek için casusluk yapma suçundan dolayı yakalanmış olan 33 kişinin öldürülmesine karar verdiler. 30 Temmuz 1943 günü kutur Deresi Çiili Gediği'nde götürülen 32 kişinin infazı gerçekleştirildi. Buna katliam demek daha doğru olur çünkü öldürülen kişilerin elleri arkadan bağlıydı. fakat aralarından kurtulan ve çatışma sırasında öldürüldüğü söylenen bu kişilerin aslında ne şekilde katledildiklerini bir mektupla abisi ismail Özay'a anlatan ibrahim Özay sonucu olayın seyri değişti. ismail Özay 15 eylül 1943 tarihli bir telgrafla durumu meclise bildirdiyse de cevap alamadı, arkasından da 20 Aralık 1943 tarihli bir dilekçe ile başvurdu ama yine sonuç çıkmadı. Ancak 3 Aralık 1948'de çok partili dönemin yeni partisi Demokrat Parti'nin Eskişehir Milletvekili ismail Hakkı Çevik, bir soru önergesi vererek 1943 yılında Van'ın Özalp ilçesinde neler olduğunu sorunca olay yeniden alevlendi. Önergede Mustafa Muğlalı'Nın adı geçmiyordu. Ama Demokrat Partililer bunun CHP'yi yıpratmak için iyi bir manevra olduğunu keşfetmişlerdi. Ayrıca Menemenli esat Hoca'Nın intikamını almak isteyen Nakşilerde bastırınca 19 Ocak 1949'da Mustafa Muğlalı'nın soruşturulmasına başlandı. genelkurmay Askeri Mahkemesi 23 Kasım 1949'da görevsizlik kararı vererek Mustafa Muğlalı'yı tahliye etti. Görevsizlik kararı, 9 Ocak 1950 tarihinde Askeri Yargıtayca bozuldu. 2 Mart 1950 tarihinde verilen nihai karara göre Mustafa Muğlalı idama mahkum edildi, sonra bu ceza yaşı nedeniyle 20 yıl hapis cezasına çevrildi. Olay sırasında Mustafa Muğlalı ile birlikte yargılanan diğer askeri personelin beraat etmesinde Mustafa Muğlalı'nın "Ben emir verdim, subay ve memurların bir suçu yoktur" şeklinde emir vermesinin de etkisi olduğu söylenir.

Hüküm Muğlalı tarafından temyiz edildiği sırada mahkemece Mustafa Muğlalı'nın Gülhane Askeri hastanesi'nde yapılan muayenesinde ileri derecede akli yetersizlik tespit edilmiş, Muğlalının tahliyesine karar verilmişti. Muğlalı 27 Eylül 1950 tarihinde tahliye edildiyse de konuyu meclis gündemine getiren DP Diyarbakır milletvekili Mustafa Ekinci 3 kişinin ölüm kararı ile suçlanan Mustafa Muğlalı'nın neden dışarıda olduğunu soruyor, eğer deliyse tımarhaneye, aciz ise Darülaceze'ye , sağlam ise de hapishaneye götürülmesini istiyordu. Basın bu olayın tam üzerine gideceği sırada 11 Aralık 1951 tarihinde Mustafa Muğlalı 69 yaşında iken vefat etti. Edirnekapı şehitliği'nde toprağa verildi. Vefat neden ile dava düştü.
(Taraf, Ayşe Hür, Habertürk, Vikipedia)
o zamanki derin devletin ,iş tutan, eli kanlı, kudretli neferlerinden..sonradan elinde patlamıştır o ayrı. ama 27 mayıs cuntacıları, muğlalı'nın acısını da dp hükümetinden çıkarmış, bir nevi intikamını almıştır.
Balkan savaşının,1. dünya savaşının, kurtuluş savaşının ve sonrasında da devrimin kahramanlarından biridir.

kaçakçılara yaptığı muamele askeri yargı tarafından suç olarak adledilmiş ve bunun üzerine de cezası infaz edilmiştir.
1951 yılında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

Lakin Ordu tartışmalı hatta siyasi bir karar da olsa suçuyla değil Balkan savaşında, 1.dünya savaşında ve en önemlisi Kurtuluş savaşındaki kahramanlıklarına saygı duymaktadır. Türk Milleti için de bu geçerlidir. Kimse Kuvvayi milliyenin kahraman bir subayının isminden rahatsız olmaz olamaz da. Bu Milletin ona büyük minnet borcu vardır ve ismini yaşatarak vermektedir. Kaldı ki Kaçakçılarla uğraştığı devirlerde de Oraların dağlarında Bugünkü gibi eşkıyalar cirit atmaktadır ve o şartlarda kimin ne olduğunu nasıl bir çatışma meydana geldiğini, nasıl eşkıyalarla karşılaştığını bilemezsiniz. Ordu'nun o devrin vefasız savcılarının, hakimlerinin onu günah keçisi gibi suçlu ilan etmesi Onu Türk Ordusu geleneğinde ve Türk Irkının gözünde suçlu ilan etmez.

Mekanı Cennettir.
Hatta ve Hatta şehittir.
33 insanı öldürmüş katil. katil lan bildiğin ne şehidi. divanı harp zalimliği hiç açmayım.
30 Temmuz 1943 günü akşamüstü, Van'ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsü, gözaltında tutuldukları sınır kar...akolundan alındılar ve içlerinden 32'si kırsal bölgede kurşuna dizilerek öldürüldü. Katliamdan ku...rtulan tek kişi, bir taşın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemişti. Aslında köylüler olaydan birkaç gün önce gözaltına alınmışlardır ve suçları sınırı izinsiz geçerek hayvan ticareti yapmaktır. Daha sonradan TBMM Soruşturma Komisyonu'nun saptadığına göre aslında kaçakçılıktan hisse alan bir devlet çetesi başından beri vardır. Anlaşıldığına göre deniliyor raporda, iranlı çapulculara misilleme yapmak için sorumluluğu olmayan çeteler kurmak fikri şu üç kişinin kafasından çıkmış bulunmaktadır: Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter. Bu üç resmi memur söz ve fiil birliği halinde çeteyi kullanmakta ve iran hudutları içerisine sokarak hayvan talan ettirmektedirler. Bu talan operasyonlarından birinde askerler iran sınırından içeri girip Mehmedi Mısto isimli aşiret reisinin hayvanlarını gaspettiklerinde, Mısto, önce güzellikle hayvanlarını geri ister. Aldığı yanıt: Gelir karını da alırız olur. Bu kez harekete geçen Mısto, sınırdan içeri girer ve hayvanlarını geri alır. Böylece aslında o gün katliam kararı alınmıştır bile. Önce olay, Rus askerleri sınırı geçti diye sağa sola abartılarak bildirilir. Sonra operasyon başlar ve Mısto ile birlikte 40 köylü gözaltına alınır. Ancak Özalp Sulh Mahkemesi sanıkları suçlu bulmaz ve serbest bırakır. Ancak iş bu kadarla kalmaz, artık olaya 3. Ordu Müfettişi Mustafa Muğlalı da karışmıştır. Muğlalı, 24 Temmuz günü Van'a ulaşır ve daha orada generallerle yaptıkları toplantıda bu köylülerin yeniden gözaltına alınıp öldürülmeleri kararı alınır. 25 Temmuz'da biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, biri kıtasından izinli gelmiş muvazzaf çavuş ve biri de hava değişimli er olmak üzere 33 kişi yakalanıp Özalp polis karakoluna konulur. Bu arada, içişleri Bakanlığı müfettişi Avni Doğan, bu kadar açık bir cinayet kararından biraz rahatsız olur ve Muğlalı ile görüşmek ister. Ancak general, bu talepleri reddeder. Daha doğrusu yine komisyon raporuna göre, Muğlalı, 'Memleketin çıkarı için babamı bile asarım, Avni Doğan bu işe karışmasın, onu kırbaçlarım'' gibi bir yanıt verir. Özalp'te yanındakileri dairede bırakıp tutukluları görmeye giden Avni Doğan'dan gözaltındaki köylüler yardım istediklerinde, Şükrü Tüter, Efendim, bunlar casusturlar, ordunun konuşunu düşmana bildiriyorlar, Harp Divanına verileceklerdir'' diye müdahale eder. Bu cevap karşısında müfettiş işin büyüdüğünü anlar ve geri çekilir. Artık karar kesindir. Ertesi gün, Muğlalı Özalp'tan ayrılır ve geride bir yazılı emir bırakır. Emir aynen şöyledir:Van Mıntıka Komutanlığına 1. Özalp mıntıkasındaki teftişlerimde Özalp hudut mıntıkasını çok iyi tanıyan ve sık sık memleketimiz içlerinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan ilişik listede isimleri yazılı kişilerin çeşitli gruplar halinde, subay ve erlerin beraberliğinde hudut mıntıkasına götürülerek kendilerinden esaslı bilgi alınmasını ve iran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden gelmesine elverişli yol ve patikaların öğrenilmesini çok faydalı buluyorum. 2. Bu adamların her ne kadar görevi yerine getireceklerine söz vermelerine rağmen sözlerinden dönmeleri ve fırsat bulurlarsa kaçmaları her an olanaklı bulunduğundan müfrezelerin çok uyanık bulunmaları gereğinin müfreze komutanlığına bildirilmesini, şayet bu hale cüret edenler ve erlerin silahlarını almak amacıyla üzerlerine saldıranlar bulunduğu taktirde derhal silah kullanılmasının hiçbir zaman unutulmamasını önemle rica ederim.Bu, kesin bir öldürme emridir. Gerçekten de 33 Kürt köylüsü karakoldan alınıp Çilli Gediği denilen bölgeye getirildiklerinde karar uygulanır ve biri dışında tümü kurşuna dizilir. "Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit Baktı kolları vurulu Cehennem yurekli bir yiğit Bir garip tavşana Bir gerilere." Daha sonra da kaçarken vuruldukları yolunda tutanak düzenlenir. Orgeneral Mustafa Muğlalı ise Genelkurmay Başkanlığı'na raporunu şöyle yazmaktadır:Özalp mıntıkasındaki teftişimde, Özalp mıntıkasını çok iyi tanıyan ve iran topraklarında akrabaları olup sık sık memleketimiz içinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan kişilerin çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına götürülerek esaslı bilgi alınması ve iran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden hududumuza girmelerine elverişli yolların öğrenilmesini ve bu mıntıkada öteden beri meydana gelen çapulculuk olaylarının önlenmesi bakımından çok faydalı buldum. Emir üzerine subay komutasında çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına sevkedilen 32 kişi Çilli Gediği mıntıkasına götürülmekteyken hududumuz dışında gruplar üzerine ani olarak açılan ateşle beraber bir kısmı korunmalarına memur edilen süvarilerin hayvanlarını almaya ve diğer bir kısmı da hududu geçerek kaçmaya teşebbüs etmişlerse de derhal silah kullanmak zorunda olan muhafızlarla, hududun dışından açılan ateş arasında kalan ve kısmen hududun dışına çıkmayı başaran kişilerin çarpışma sonucunda firarlarına meydan verilmeden tamamen imha edildiklerinin tahmin edildiği; çarpışma gruplarının birine komuta eden subayın elinden yaralandığını ve grupların görevlerini çok iyi bir surette yaptıklarını Van Mıntıka Komutanlığı'nın bilgilerine atfen arz ederim.Oysa, TBMM Komisyonunun raporunda olay şöyle özetlenir:30 Temmuz 1943 Cuma günü sabahleyin nezarette bulunan 30 sivil ve iki asker dışarı çıkarılmış elleri arkalarına ve kişiler birbirlerine iplerle bağlanmak suretiyle adı geçen iki teğmenin komutasındaki takımın önüne; katılarak Çilli Gediği yönünde sevkedilmişlerdir. Bu sırada zaten öldürüleceklerini bilen elleri bağlanan mağdurların yalvarıp yakarmaları, feryadı figanları çok yürekler acısı bir sahnedir. Kafile Çilli Gediğine geldiğinde ikiye ayrılmış, işaret mangasının havaya ateş etmesi üzerine, iki teğmen emirlerindeki mangalara ateş emrini vermişler erler piyade tüfekleri ve hafif makinalı tüfeklerle 32 masum vatandaşı yaylım ateşi altına alarak katletmişlerdir. Bundan sonra yine Şükrü Tüter'in evvelce verdiği sözlü emir gereğince mağdurların üzerleri aranıp para ve saatleri gaspedilip kişilere dağıtılmıştır.` Daha sonradan; o süreçte ordunun oligarşi içindeki yeri ve konumunun, bugünkü düzeyinden oldukça uzakta olmasının da etkisiyle, biraz da Demokrat Parti'nin popülist politikaları sonucu başlatılan yargılamalarda, 1950'lerin başında Muğlalı idam cezasına çarptırıldı ve bu ceza 20 yıl hapse çevrildi. 1951 yılında cezası infaz edilirken kalp krizi geçiren general Muğlalı cezaevinde öldü. Böylece sömürgeciliğin tarihindeki en kanlı olaylardan birinin üstü de kapanmış oldu. Bu olayda katledilen köylülerin çocukları ve torunları hala aynı köyde yaşamaktadırlar. Geçtiğimiz yıllarda ÖZalp merkez kışlasının adı bir kararname ile MUSTAFA MUĞLALI KIŞLASI olarak değiştirildi. Develet-i Alimiz burada yaşayanlara bu olayı unutturmamak için hala elinden geleni yapıyor. Olayda katledilenlerin çocukları torunları bu ismin buraya verilmesini büyük tepkiyle karşıladılarsa da karar aynen uygulandı...
"Kürtlere ilişkin davranışları normal kurallar altında çözmek imkansızdır." gibi bir cümle kurmuş gerçek bir vatan evladı hemde ileri görüşlü.
osmanlı zamanından beri ilkelliğiyle, kaçakçısıyla, eşkiyasıyla, türk halkının başına bela olmuş bir bölgede yaşanmış bir cinnet olayının baş sorumlusudur.
dönemin chp genel başkanı;
"muğlalı orada olduğu için bizler rahat uyuyoruz"

şimdiki chp başkanı;
"muğlalı adı bu kışladan silinsin"

(bkz: ha siktir diyoruz ha siktir)
üç tane kürdün oyunu alıcaksın diye bu memleketin kahramanlarına sırt çevirmek...
ancak siyasetle uğraşan çakalların işidir.

muğlalı zamanında muğlalı'nın sağlığında yüzüne karşı neden söyleyemediniz ulan tüm bunları.
çakallar...
van, özalp'taki kışladan isminin kaldırılması için bizzat rte tarafından genelkurmay başkanı ışık koşaner'e ricada bulunulan kahraman türk paşası...
işin garibi genelkurmay da bu isteğe olumlu yaklaşmış ve "değiştirebiliriz" yanıtını vermiştir.
yazıklar olsun.
ulan, seçim öncesi üç beş oy alabilmek için bu tezgahı kurmak...
neyse birşey demiyorum.
33 kurşun katliamının baş sorumlusu faşist general.
mekanı cennet olası, kahraman türk generali.
faşistmiş... allah kimseyi cehaletle sınamasın, anlamını bilmedikleri kavramları kullanıyorlar.
hoş ,varsın kullansınlar. muğlalı paşalar bu orduda bitmez. amcalarınızı, dayılarınızı temizleyecek; bu pisliklerden vatanı arındıracak kahramanlar muhakkak yetişir.
biraz önce mustafa armağan'dan kemiklerinin edirne kapıdaki mezarlığından alınıp, ankara devlet mezarlığı'na gömüldüğünü öğrendiğim kişi. burası öldükten sonra, devlet açısından bakıldığında, en büyük şerefi hakedenlerin gömüldüğü bir yer. öyle tabelalardan isim kaldırmakla, caddenin ismini değiştirmekle falan olmuyor demekki bu işler. bunu yapan zihniyeti de muğlalı'yla birlikte gömmeden değişmeyecek.
(bkz: 33 kurşun)
rahatlıkla filmlere konu olabilecek türden bir hayat hikayesi ve hadisenin sorumlusu.

işin ilginci o dönem de bu rütbe de ki bir paşanın cumhuriyet mahkemelerince yargılanabilir olmasıdır.
avrupa ve dünya faşist rejimler altın da inlerken düşündüren bir mahkumiyet.
30 Ağustos'un 89uncu yıldönümünde sevgi, saygı ve itaatle andığımız kuvva kahramanı, eşkıyalara kök söktüren kahraman Paşamız.

Diğer dünya'da cennetten bilsin ki "Hala emrindeyiz Paşam".
(bkz: 33 kurşun)

apoletli katillerden.
bir takım şalvarı boklu eşkiya artığı soysuzun aziz hatırasına çamur atmaya çalıştığı şerefli ve namuslu "türk" subayı. zannetmeyinki çaldığınız karalar ya da attığınız iftiralar bu adamı unutturabilir ve zannetmeyiniz ki başka muğlalı paşalar çıkaramaz bu millet. öyle zannedenlerin hepsi tokadı yedi gene mustafa paşalar çıkarırız gene basarız osmanlı tokadını haddinin bilmeyen tebaya, reayaya...

bazı ayaklar baş olduk zannedip osmanlıya sahip çıkmaya kalkmasınlar osmanlı türktür ve cihan imparatorluğudur. çadırının içine sıçan göçebelerin efendisidir ortağı değil.
faşizmin türkiye uyarlaması olan kemalist şeflik döneminde van'da işlenmiş cinayetlerin faili.