bugün

bir hakan günday şaheseri.

arka kapak;

''Topaz Jewellery Center evrenin en büyük kuyumcusudur. Temeli Kapalıçarşı'da, çatısı Antalya'dadır. Çatının altında dört kat yatar. Her biri yedi yüz metrekaredir. Topaz'ın penceresi yoktur. Havalandırma sistemi eşsizdir. Bina, var olmayan bir ülkenin büyükelçiliğine benzer, içine adım atıldığında Türkiye'den çıkılır. Dışarıdan Kabe'ye, içeriden ana rahmine benzer. Topaz, üç delikli bir kasadır. Her deliğin şifresi farklıdır. Birinci delik ana giriştir. Ön cephenin balina grisi rengindeki duvarı, hayat geçirmez camdan üretilmiş kapılar taşır. Girerken yüksek, çıkarken alçak görünmesinler diye doğu cephesinde ikizleri vardır. Topaz'ın ikinci deliği doğu cephesindeki siyah camdan kapılardır. Binanın bağırsağına denk düşen arka cephedeyse duvarla aynı renkte tokmak taşıyan balina grisi demir bir kapı vardır. Topaz'a giren birinci deliği, çıkan ikincisini kullanır. Çünkü Topaz'a girmiş olan turistle, girecek olan turist karşılaşmamalıdır. Topaz'da çalışansa girip çıkmak için, duvara gömülmüş, görünmez delikten geçer. Topaz Jewellery Center, evrenin en büyük kuyusudur."
bir makine elemanı
(bkz: ahçik)
(bkz: pörç)
(bkz: pafküf)
(bkz: meterlemek)
(bkz: mart)
(bkz: malafat)
tezgahtarlığın anlatıldığı satış üzerine kurgulu mükemmel bir hakan günday kitabı.
kendine has bir dil ile anlatılan eser, ilk başlarda okuyucuyu biraz sıksa da hakan günday fanatiklerinin şevkini kıramamaktadır. ilerleyen sayfalarda ve bölümlerde, kozan'la birlikte insan olmanın zorluğu adım adım, santim santim ortaya konuluyor.
bir tezgah dönüyor ortada. birisi harcıyor. diğeri harcanıyor. hiç kimse olduğu taraftan memnun değil. kozan, düşünüyor. öyle ki, sohbetin neresinde olduklarını müşterinin ağız hareketlerinden anlıyor.

ve "bay gerrard" diyor kozan. "efendim" diyor gerrard. hemen atlıyor kozan.

-tanri başarısız oldu.
+nasıl?
-big bang. büyük patlama. deney kapsülü elde patladı.

susuyor okuyucu gibi gerrard da. bir anlığına doğruluk payını düşünüyor. bir başka bölümde yazarın en kral ayarı ile imkansızlığı görüyor.

"tanri ile başbaşa kalmalıyım" diyor kozan. "tüm insanları öldürmeliyim. başbaşa kalmalıyız."
sonra irkiliyor kendi cümleleriyle.

"o sadece insanların tanri'sı değil ki. bitkilerin, hayvanların... hepsinin tanri'sı. başbaşa kalmamız için hepsini öldürmem lazım."

kozan yok olurken her satışta, geçmişini o kadar derine gömüyor ki dünyanın altından çıkıp uzay boşluğunda yok oluyor.

okuyucuyu, son cümle ile ruhundan çivileniyor...
makinalarda kullanılan dikey eksenli millerin genel adı..
dünya üzerinde her şeyin satıldığı bir tezgahtır. satılacak bişey kalmadığında ruhlar girer devreye..
hakan günday'ın diğer kitaplarının yanında biraz sönük kalan ve kullandığı kelimeleri anlaması biraz zaman alan kitabıdır. ama her kitabında olduğu gibi bu kitabında da müthiş aforizmalar vardır.
"antalya , dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir.bu güneş ısıtmaz ama ıslatır.kanser yapmaz ama kan kusturur.ırkçı bir orospu çocuğudur.turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır."
Bir eksen üzerinde bulunan parçaları, aynı eksende tutan bir mildir.
Kuyumcuların yüzük ölçüsünü tesbit etmek için kullandıkları uzun ve demirden araçtır.
"mal kafa"nın kısaltılmışı olabilir...
mal kafa olur malafa.
*
maalesef sonu tahmin edilebilir bir hakan gunday kitabi. diger kitaplarinin tadini vermese de okunabilir yine de.
(bkz: satarsan istediğin her şeyi satın alırsın)
--spoiler--
tezgahtarsa şeytandır. bu yüzden şeytan kelimesinin ingilizcesi ''satan'' diye yazılır.
--spoiler--
malafa ile ilgili, filme çekileceği yolunda lokal söylentiler duyunca sevinmeme sebep olmuş hakan günday kitabı.
almadan önce derin bir nefes alınması gereken kitap. hakan günday tarzını bilenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.
bir solukta okunan hakan günday şaheseri.
Dot'un 17. Uluslararası istanbul Tiyatro Festivali için hazırladığı yeni oyunu:
MALAFA-MANDREL
Yazan ve Oyunlaştıran: HAKAN GÜNDAY
Yöneten: MURAT DALTABAN

28,29,30 Mayıs 2010

iksv/ Deniz Palas / SALON
30 mayıs gösterimine deliler gibi bilet aramakta olduğum dot oyunu.
30 mayıs gösterimine deliler gibi bilet aramakta olduğum dot oyunuydu. aradım. buldum. müthişti! daha iyi bir uyarlama olamazmış. dot'tan yine alternatif bir seyir.. oyuncular ve murat daltaban harika bir iş çıkarmışlar. hakan günday'ı bizzat kutlamak da bonus oldu. festival'den sonra bir yerlerde oynayacakmış sanırım. kesinlikle izleyelim!
hakan günday'ın son derece başarılı tezgahtarların hayatını anlattığı, kendini okutturan eseri.
Filmi çekilmediği için hiç üzülmediğim, beni derinden etkileyen, içinde yaşadığımız dünya'ya biraz daha kafa yormamız gerektiğini bana hatırlatan hakan günday romanı. filminin çekilmediğine neden üzülmediğim konusuna gelince; evet, ben yapacağım onu.

"Gabor: Bir insanın ilk öğrendiği şey nedir?
Mart : Yürümek mi?
Gabor: Hayır dostum, düşünmek!
Mart : Düşünmek mi?
Gabor: Evet, neden ile sonucu eşleştirmek. Bir bebeğin öğrendiği ilk şeydir. Yani düşünmek.
Peki , söyle bakalım, bir insanın ilk unuttuğu bilgi hangisidir?
Mart : Düşünmek mi?
Gabor: Zeki bir adamsın..."
bir tesadüf eseri dünya turizm gününde okumaya başladığım kitap oldu. enteresan bir rastlantı.

turizm sektörü ve tezgahtarlığı irdelemiş, para için atılan ve attırılan taklaları ilgi çekici bir üslüpla işlemiş bu kitabında hakan günday. okuduğum diğe kitapları ile mukayese olayına girmeyeceğim. her kitabın kendi ruhu vardır kalıbı aynı olsa da.
dili sayesinde başta ilerlemeyen fakat sonradan kelimelerin anlamlarını bulunca zevk alınmaya başlanan bir kitap. kitabı özetlemek gerekirse 'kimin tezgahtar olduğu tezgahın sonunda belli olur' cümlesi yeterlidir.
aklıma gelmeyeni başıma getiren hakan günday kitabıdır. hiç düşünmemiştim yazar hanesinde hakan günday yazan bir kitabı bitirmeden, kitabın satırlarının hatta sayfalarının altını defalarca çizmeden ve onu raftan aklıma düştükçe alıp çizdiklerimi okumadan öylece kaldırıp bir yere koyacağımı. dili çok katlanılmaz geldi benim gibi anlamlarını aramaya üşenecek biri için. yani bir malesef kitabıdır.