bugün

mahalle baskisi aslinda patetes baskisidir
(bkz: #2443248)
ramazanda fırına sigara ile girip az kalsın dayak yemektir- yaşadım ondan biliyorum.
hamam yolunda elinde simit olduğu için toplu dayak yemektir.- eskişehir' de olmuştur.
başı açık diye or.spu gözüyle bakılmaktır.- bayanlar açısından.
başı açık diye ßirisine orospu gözüyle bakılsaydı ülke orospudan gecilmezdi. götünüzden atıp tutmayın.
mahalle baskısı neticesinde önümüzdeki on yıl içinde başı açıklara orspu gözüyle bakılacağı aşikardır, oruç tutmayanın dövüldüğü bir ülkede başı açık olana orspu denemeyeceğini düşünmek fazlaca lümpenvari bir iyimserliktir.*
şırnak baskınını konuşması gereken andıç medyasının her zamanki gibi ağızlarında sakız ettikleri yeni takıntı. halbuki daha düne kadar malezya'yı özgür bir ülke olmasıyla, imf'yi kapı önüne koymasıyla örnek gösterenler de yine bunlardı. ne değişti de birden çark edip iran'ın yerine malezya'yı koydunuz.
(bkz: mahalle basklısı)
aynı sorun ispanyada da varmış
olmadığını olmayacağını iddia edenler laf söylemeyi bırakmalı ve gerçeklerle yüzleşmelidir. Bugün türbanlı kişiler başlarına farklı şapkalar geçirerek derslere giriyor ve kendileri gibi insanlarla arkadaşlık edip diğerlerini üstü kapalı dışlıyorlar. buna da laf söyleyecek kişi eğer cesareti varsa benle gelir ve gerçeklerle yüzleşir.
atmosfer basıncına göre değişen bir merettir.
deniz seviyesine indikçe artar zira mayolar bikiniler filan etkiliyor tabi mahalleyi...
sadece mahallede değil ülkenin genelinde olan baskıdır.

Türkiye'de din çılgınlığı yaşanmaktadır.

ekranlarda ufacık çocuklara ilahiler okutulmaktadır.

ramazanda öğle yemeği yiyen kamu çalışanlarının listeleri çıkartılarak, insanlar fişlenmektedir.

dinsel özgürlük çığlıklarıyla hukuk delik deşik edilmektedir.

imanı kalplerinin dışına çıkaran kişiler''din'' i, tv ekranlarından, insanlara bir hap gibi vermektedir.

ülkemizde yaşanan din çılgınlığı insanlar arasına kin tohumları ekmiş, ''siz-biz'' kavramını yaratmıştır.

oruç tutanlar-tutmayanlar,

kapalı kadınlar- açık kadınlar.

dindarlar-dinsizler... gibi tehlikeli cepheler oluşturmuştur.
iyi yönde, yani çağdaş yaşam yönünde olursa iyidir. gericilik (geriye götürme, eski zamanda yaşama isteği, bit pazarına nur yağması, osmanlı özlemi, iran hayranlığı, 4 kadın istemek, imam kıyafetinin kızlara çekici gelmesini sağlamaya çalışmak) yani atatürk'ün çizdiği yolun başına dönmeye çalışmak amacı güden kişilerin kendi büründükleri şekle herkesi sokmak istemeleri yönünde olursa kötüdür.

mahalle baskısı kavram olarak çok açıklayıcıdır aslında ve kafa karıştırıcı birşey değildir. kavram zaten, bir paragrafta anlatılacak şeyleri biriki kelime ile aktarabilmektir ki bu nedenle mardin hoca 'yı kutlamak gerektir.
yer: otobüs
zaman: unknown
yağmurlu bir gündü. ıslanmıslardı.hayatin anlamini cozen bilge sağ omzundaki ısırıktan dolayi aci cektiğinden intikam almak istiyordu. ve bu yüzden esprili bir ortam yaratmaya calısıyordu. askina eskiya sağ omzundaki ağrı nedeniyle mutsuzdu. çünkü her güldüğünde o ağrıyı hissediyordu. bu yüzden ben gülemiyorsam bundan böyle buradaki hiçkimse gülmeyecek diyerekten:

hacb:abi bu t-shirt a baskı yaptırcam ne dersin? *
ae:ne baskısı mahalle baskısı mı?

evet amacına ulasmıstı. öndeki sakat teyze imdat cekicini alıp camı kırmayı basardı. peki ya hamile kadın? bu espriyi duymustu ve bununla yasamayı öğrenemezdi. geceleri rüyalarina giriyordu.ne zaman karnına baksa o an aklına geliyordu. ve kadın cocuğunu aldırdı. kadın bu anıyla yasamaktan cocuk da iğrenc espriler yapılan bu dünyaya gelmekten kurtuldu.

askina eskiya: hala aramızda

hayatin anlamini cozen bilge: 4 yıldır aynı duvara bakıyor

teyze: psikolojisi bozuldu cekicli seri katil olarak medyayi uzun bir süre mesgul ettikten sonra kırdıgı cama yiyerek öldü.

kadın: genlerden gelen ruhsal bozukluk 2 cocuğundan hamile kalmasına yol actı.

2.cocuk: ölmeden önce cekicli teyzeyle kactı.
son 5 senedir ülke genelinde özellikle büyük şehirlerde yaşanır, varlığı inkar edilemez ancak kesinlikle mahalle ile sınırlandırılamaz.
(bkz: sessizlik sarmalı)
o kimselerin beğenmediği itiraf.com'dan alınmıştır:

--spoiler--
Türban
Türbanlıyım ve en çok korktuğum şey türbanın üniversitelerde serbest bırakılması. Ailemi üniversiteye o komik şapkayla gidebilmek için bile zor ikna etmiştim. Hiçbir şekilde kendi rızamla takmadığım şu bez parçasını hiç olmazsa okulda takmak zorunda değildim. Zaten her gün okula adımımı atar atmaz o şapkayı da çıkarıp, güzel şaçlarımı özgürce serbest bırakıyordum. Fakat şimdi her şey değişiyor. Hayatımda bana ait, sadece kendim olabildiğimbir günüm bile kalmayacak. Türbanını da çıkarırsın o zaman diyecekseniz, fakat inanın aynı şey değil. Türban takarken o kadar komik ve kötü giyinmek zorunda kalıyorum ki, o giysinin içinde saçlarım görünse de, görünmese de zaten fark etmez. Her gün ağlıyorum. Dinimden soğumak istemiyorum ama bu baskılar içimde kocaman bir uçurum açıyor. Her gün kendimle ve ailemle çatışmaktan, onlardan dayak yemekten bıktım. En büyük itirafım da, özgürce diledikleri gibi yaşayan çocukları ve onlara bu özgürlüğü tanıyan aileleri çok kıskanıyorum. Hayat hiç ama hiç adil değil...
--spoiler--
imitasyon: hangi okuldan geldin?
sistemin kurbanı: ben imam hatip lisesi cıkışlıyım. (baş öne eğilir hafif bir utanç)
imitasyon: hangisi?
sistemin kurbanı: kartal anadolu imam hatip. ama bak ben basörtülü değilim.
imitasyon: ....

işte mahalle baskısı budur. kız basörtülü olmak pkk lı olmak gibi bişeymiş gibi 'ama bak ben basörtülü değilim' demek zorunda hissediyor kendini. neden? cünkü o kadar bastırılmış ki duyguları, o kadar sen ikinci sınıfsın fikri yerlestirilmiş ki kafasına laiklik adı altında, belkide canından cok sevdiği memleketinde o kadar hor görülmüş ki... inandığı değeri söylemekten cekinir hale gelmiş. ön yargı yerim, dışlanırım, itilirim, haksızlığa uğrarım korkusuyla kendini gizler hale gelmiş.

siz neden bahsediyorsunuz? mahalle baskısı evet vardır. basörtülü bacılarımıza karsı...

''basörtülü kızlar derslere girerse onlara yüksek not veremem''

mahalle baskısı varmıs.

var evet.
muhafazakarlık en bulaşıcı hastalıktır.
insanın özgür düşüncesini etkiler ve bireyin hareketlerinde sınırlamalar getirir.
kamusal alanda bu tip unsurlar ön plana çıkartılmamalı.
(bkz: isteyen komşusuna gitsin)
(bkz: iran)
sanıldığı gibi yeni bir terim değildir ve hayatımıza yeni girmemiştir. düpedüz grup baskısının yeni versiyonudur.
tek laf yeter bunu açıklamak için:
''yan komşunun kızı bilmem ne gibi olma sen de''
evet budur. yan komşunun kızı üniversiteyi kazanmış, arkkadaşlar edinmiş, istediği gibi giyinmekte, erkek arkadaşları olmakta, saçını boyatmaktadır. aslında tamamen normal olan şeyler artık dinsizlik, namussuzluk örneği olarak görülmekte ve bu şekilde empoze edilmektedir. yazık ki ne yazık. istismar ettiğiniz için gururlusunuzdur. tavan yapmış yerleriniz ceylan derisi koltuklarda rahat etsin!
tek laf, pardon tek cümle yeter acıklamak için:

-camiye mi gidiyorsun? pis yobaz.
salih memecan'ın kalemi ile:
http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=658195
dediler ki mafyasına emek vermişlerce,
millet ne der korkusuyla hayat biçimi değiştirmiş kuklalarca yaratılmış yalan olgudur.
kime nedir? sen öylesin-böylesin..
kendini savunacak gücün yoksa?
ben buyum diyecek dilin yoksa?
işte millete sakız olursun..
yoktur mahallede baskı..
baskı kişinin içinde.. millet ne der diye özünü unutup şekilci olan zihniyette baskı..
önce kapının önünü süpür, sonra mahalleye laf et...
ey türk uyan... artık bilinçli ol...
millete sakız olma...
kendin ol...
evet efenim yorum yapmak için biraz geç kalınmış bir konu olsa da geç olsun güç olmasın düsturuyla hareket etmeyi seven bizler için bir sorun teşkil edeceğini sanmamaktayım. nur topu gibi olan çocuğumuza mahalle baskısı adını vermemiz, onun daha sonraki yıllarda, planlarda bir değişiklik olmazsa hızlanarak büyümesine atfen ilkolul düzeyinde bir benzetmenin sonucudur. mahalle baskısı kavramı bir sürecin sonucudur, bunu birden bire çıkmış bir olgu olarak kabul edip yorum yaparsak yanılgıya düşeriz, aynen ülkemizdeki bu sürecin sonucu olan türban sorunu ve akp gibi... mahalle baskısı türban sorununun dallandırılmış bir alt katmanıdır.

konuya girmek gerekirse nedir mahalle baskısı ?

mahalle baskısı kavramı ilk olarak olmasa da son günlerde prof. şerif mardin'in ülkemizin medyasının ortasına fırlattığı, herkesin "ulen ne ola ki bu mahalle baskısı" diyerek birbirini yemesine neden olan kavramdır. neymiş bu mahalle baskısı prof. mardin e göre :

"mahalle baskısı bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır.
türkiye'de "mahalle baskısı" diye bir şey var. jön türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. dediğim gibi "mahalle baskısı" bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. bu havanın akp'den bağımsız olarak türkiye'de yaşadığına inanıyorum.
dolayısıyla akp değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman akp de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır.

bu havanın iran devrimi'nde çok etkili olduğuna inanıyorum. türkiye'de de çıkabilir bir gün. 10-20 sene öncesine kıyasla daha az şansı var ama bugün o havayı pompalayan başka şeyler, tuhaf oluşumlar, birtakım olaylar var. bazı islami alt-çevreler ortaya çıkıyor. mahalle havası dediğimiz şeyin bu islami alt-çevrelerle yeni bir şekil almış olduğuna inanıyorum. bu yeni şekil akp'yi döver. demem o ki akp uzun vadede, eğer böyle bir hava gelişirse ona biat etmek zorunda kalabilir."

evet efenim, mahalle baskısının iran devrimindeki rolü yadsınamaz bir gerçektir. iran devrimi sırasında, yönetimin tamamen mollaların eline geçmeden önceki dönemler önemlidir. yapılan devrimde mollalar ve sosyalistler birlikte hareket etmişlerdir ve fakat mollaların gittikçe artan baskılarına demokrat kesimin umursamazlığıyla kimse dikkat etmemiştir. dönemin sosyalist sendika başkanının şu yorumu önemlidir :

önce içki konusunda baskılar yapıldı, bizler bunu önemsemedik. ne de olsa devrim gerçekleşmişti, herkese daha fazla özgürlük gelecekti. bunları istisnai olaylar olarak görüyorduk. daha sonra kadınlara baskılar gelmeye başladı, giyimlerinde düzenlemeler gerçekleşti. bizler yine aynı düşüncedeydik, bunlar istisnai durum diyerek yorumlar yapıyorduk ama fark ettiğimizde ise çok geç kaldığımızı anladık.

prof. mardin'in iran devriminde vurgulamak istediği konu da tam burada devreye girmektedir. yaratılan havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa akp nin de bunu durduramayacağı, tersine biat etmek zorunda kalacağıdır. mahalledeki baskı, yönetimden bağımsız tamamen küçük tarikatlerin ellerinde olan baskıdır. daha geçen günlerde gazetelerde okumuşsunuzdur fatihteki bir tekel bayiinin reyonlarını gazeteyle kaplamasını, ya da oruç tutmayan gençlerin yedikleri sopayı ya da mini etek giyen kıza atılan tokadı ya da ya da ya da...bu gibi olayların son yıllarda ne kadar arttığını kanıtlamaya çalışmak kadar gereksiz ve de komik bir durum olamaz. hangimiz söyleyebiliriz bu olayların abartıldığını ya da son yıllarda artmadığını, hangimiz söyleyebiliriz bunların olmadığını.

en son kendimden bir örnek vererek kapatıyoruz efenim.

liseyi okuduğum ilçe 80 öncesine kadar küçük moskova diye adlandırılan manisa'nın akhisar ilçesiydi. ve akhisar doksanlı yıllarla birlikte ılımlı islam havasına girmişti. lisedeyken, okul çıkışlarında arkadaşlarla eve gitmeden, ender de olsa bir bira içip öyle giderdik eve, özellikle ramazan aylarında hiçbir tepkiyle de karşılaşmazdık parkta bira içerken, ne de olsa mahalle bizi ve öğretmen olan ebeveynlerimizi tanırdı. tam iftar vakti, iftar telaşesinde evine gitmekte olan oruçlu vatandaşlarımız bizleri gördüklerinde "afiyet olsun gençler" der biz de "sağolasın, sizinkini de allah kabul etsin" diyerek gayet normal bir konuşma yapardık. ilerleyen yıllarda aynı yerde aynı insanlar bizleri gördüklerinde o eski hoşgörünün yerini yavaş yavaş bir nefretin aldığını fark etmek hiç de zor olmadı. artık bakışlar bizlere "kafirsiniz olm siz, gidin başka yere" demeye başlamış ve selamlar kesilir olmuştu. en son örnek ise beni en çok üzendir. geçen haftalarda yaptığım aile ziyaretinde yine arkadaşımla aynı eskiden yaptığımız gibi bir bira keyfi yapalım dedik aynı yerde, eski zamanları ve anıları yad etme amacıyla. nny* ve arkadaşı yıllardır alışveriş yaptıkları tekel bayiinden biralarını alırken şu yorumla karşılaşmışlardır :

abi istersen içme, olaylar çıkmaya başladı, mahallede laf söylemeye başladılar. bir genci geçenlerde dövdüler.

evet mahalle baskisinın nasıl yıllar boyunca sessiz sedasız içten ve derinden ilerlediği ortadadır ve tehlikeli olan ise insanların bu mahalle baskısı denilen olguya karşı seslerini çıkarmak yerine, kafir ya da dinsiz yaftası yeme korkusuyla aciz ve suskun kalmalarıdır.

büdüt : bir sene önce yazılmıştır. bir yanlışlık eseri silinmiş. daha genişletebilirdim ama orjinaline kıyamadım.
şimdilerde istanbul'da beltur aracılığı ile yapılan hede.

istanbul büyükşehir belediyesi, bilimum halka açık işletmeleri beltur yönetimine vermekte ve beltur yönetimi de "halktan öyle bir talep gelmediği için" alkollü içki satışını kesmektedir. tabi olay kesmekle bitmez, bahsi geçen kafeterya yakınlarında dahi denize karşı bi bira' içme keyfiniz engellenmekte, eğer ki yapmak isterseniz, çevik kuvvet başınıza dikilebilmekte ?!

linkin günün birinde tarih olması ihtimaline karşı, haberin tam metni şu şekilde;

Yalçın Bayer, 31 Ağustos Pazar, Hürriyet

Moda iskelesi'nde ahlak bekçileri nöbet tutuyor

EĞER dün (önceki) gece Kadıköy Moda iskelesi'nde olup da oraya yığılmış zabıta ordusunu, güvenlik güçlerini ve hatta Çevik Kuvvet timini görseydiniz acaba bir terör olayı mı var, diye düşünmekten kendinizi alamazdınız.

Meğerse amaç, beş-on vatandaşın ellerinde biralarıyla rıhtıma çıkmasını engellemekmiş. Ve ne yazık ki, bu görevlilerden bazıları özellikle bayanlara karşı son derece kaba davrandılar. Protestocular olarak niyetimizin iskeledeki kafeteryaya değil, işletmenin herhangi bir hak iddia edemeyeceği ve halka açık olması gereken rıhtıma çıkmak olduğunu açıklasak da işletme (Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beltur) ve güvenlik görevlileri bir mahkeme kararı ya da herhangi bir belge göstermeye gerek duymadan karşımıza birer beton gibi dikilerek engellediler. Bir ara kaba kuvvet kullanmaktan bahseden güvenlikçiler dahi oldu ve bunun üzerine babası yaşındaki bir vatandaş, "Yoksa bizi denize mi dökmeyi düşünüyorsunuz" deyince sustu. Protestocular olarak bizler de bu hakkımızı tepemizde dikilen güvenlikçilerin önünde rıhtıma oturup biralarımızı içerek kullandık.

Acaba Malezya olur muyuz, derken çoktan iran olmuşuz da haberimiz yok. istanbul'un en güzel tepelerini, en manzaralı sahillerini sadece belirli bir yaşam tarzına sahip olan insanlara açarak, bir bardak soğuk bira içmek isteyen diğerlerine bilinçli olarak kapatan zihniyet yüzünden yakın bir gelecekte insanlar tıpkı iran'daki gibi sadece evlerinde, dört duvar arasında gizli gizli içkilerini içmek zorunda kalacaklar.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9785688.asp?m=1

yukardaki örnek belediye elinden yapılırken bir de devlet elinden bir örnek verelim;

DPT *, personeline ramazan boyunca yemekhanelerin kapalı olacağını haber vermiş. e, yani, personelin geneli oruç tutuyorsa yemekhaneyi boşu boşuna çalıştırmanın ne gereği var ?! ziyan, israf !?
hasta olanlar ve diğer nedenlerle tutmayanlar içinse bir yemekhane açık olacak ve kullanmak isteyenler isim yazdıracaklar. e, elbette, hasta arkadaşlarımızı bilelim *, gerekirse yardım edelim ?!

haberin kısa metni, bi gün bakarsınız link yokolur diye, şöyle;
Ramazan geldi, yemekhanelerde tadilatlar başladı! Devlet Planlama Teşkilatı yönetimi, personeline ramazanda yemekhanenin kapalı olacağını duyurdu. Hastalık ve benzeri nedenlerle oruç tutamayacaklara ayrı yer gösterildi.

Kamu kurumlarında her ramazan ayında yemekhanelerin tadilata alınması ve oruç tutmayacak personelin listelerinin yapılması dikkat çekerken, bu yıl Devlet Planlama Teşkilatı tartışmalı bir icraata imza attı. DPT Genel Sekreteri Zeynettin Kasımoğlu'nun personele yayımladığı genelgede yemekhane ve kafeterya hizmetlerinin ramazanda verilmeyeceği bildirildi ve Hastalık ve bunun gibi nedenlerle oruç tutmayacak personel için 3. kat yemekhanesinin açık olacağını duyurdu. Hastalık gibi gerekçesi olmadığı halde oruç tutmayacak personelin durumlarına açıklama getirilmezken, Genel Sekreter Kasımoğlu'nun sayı değil isim listesi istemesi de tepki çekti.

DPT Genel Sekreteri Kasımoğlu, 1 Eylül pazartesi günü ramazan ayının başlayacağını anımsattığı genelgesinde bu yıl iftar vaktinin mesai bitiş saatinden sonra olması sebebiyle de yemekhane ve kafeteryanın kapalı olacağını belirtildi.
Sayı değil isim listesi
Genel Sekreter Kasımoğlu, oruç tutmayacak personelin durumuyla ilgili yapılacak düzenlemeyi de şu şekilde ifade etti:
Ancak hastalık ve bu gibi nedenlerle oruç tutmayacak elemanlarımız için 3. kat yemekhanesinde yemek hizmeti aynen devam edecektir. Bu sebeple, söz konusu hizmetin devam edebilmesi için ramazan ayı boyunca öğlen yemek hizmetlerinden istifade etmek isteyen elemanlarımızın aşağıda belirtilen telefon numaralarına en geç 29.8.2008 Cuma günü Saat 17.00'ye kadar isimlerini yazdırmaları gerekmektedir.

Daha önce Emniyet'te uygulanan ve oruç tutmayan personelin, Fişleniyoruz, diye tepki gösterdiği yöntem, Devlet Planlama Teşkilatı çalışanlarının tepkisine neden oldu. Personel, isim listesi yerine sayı toplanması gerektiğine işaret ederken, kafeteryanın kapatılmasına da tepki gösterdi. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ramazanda yemekhaneye olan talebin düşeceği gerekçesiyle yemek sarfiyatı olmasın diye oruç tutmayacak personelin sayısını tespit etmek için çalışma yaptı. Bayındırlık Bakanlığı yemekhanesini tadilata alırken, Sağlık Bakanlığı'nın son birkaç yılda uyguladığı kapalı yemekhane uygulamasını bu yıl da sürdürmesi bekleniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Diyanet işleri Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı gibi bakanlıkların da ramazan boyunca öğle yemeklerine ara vereceği öğrenildi. Ramazan ayında yemekhanesi kapanmayan ender bakanlıklardan biri Dışişleri Bakanlığı olurken, Dış Ticaret, Hazine gibi kuruluşlar da öğlen yemeklerine ara vermiyor.
TSE, TÜiK gibi kurumlarda da ramazan boyunca öğle yemeği çıkmıyor.
(Radikal)
http://w9.gazetevatan.com...d=196354&Categoryid=1
mahalle başkasına olur.