bugün

(bkz: john locke)
bir steven knigt filmi.
http://berrakyazilar.blog...film-festivali-1-gun.html
başrolünde tom hardy'nin oynadığı, tek mekan tek adam ayağına bi depo benzinle çekilmiş tuhaf film. filmde kullanılan bmv'nin de emanet olduğunu düşünüyorum çünkü tertemiz gitti geldi, "al abi aracı içinde çeyrek depo benzin var" diyerek iade etmişlerdir muhtemelen.

film ile ilgili ilginç bulduğum tek şey, tom hardy çekimler esnasında cidden gripmiş, burnunu silmesi felan gerçekmiş yani.
bu tip filmleri hiç sevmeyen ve sıkılan biri olarak çok hoşuma giden film. tabi tom hardy'nin etkisi büyük.
(bkz: nuzlocke)
yanlış tercihlerin insan hayatını nasıl etkilediğini yalın bir hikaye ile aktaran uzun bir yolculuk film..

şu hayatta hangimiz hata yapmayız ki! hata yapar da bu hatayı kabullenir miyiz peki ve sonuçlarına katlanır mıyız? yoksa görmezden gelip, imrenilen hayatımıza devam mı ederiz? hem erdem dediğimiz şey hata yapmamak mıdır, yoksa yapılan hatayı sonuçlarıyla beraber kabullenmek mi? ve o ana kadar tüm yapıp etmelerin sonucu kazanılanların tamamını silip atmayı kaç kişi göze alabilir?

siz sizin olun sikilmiş sıpaya dönmeden önce iyi düşünün..
başrolde tom hardy' nin oynadığı steven knight filmi. zaten film bir arabada geçtiği için yan karekterlerin sadece sesini duyuyoruz.

bundan sonrası filmin içeriğiyle ilgili olabilir. hatta izlemeyen ve izlemeyi düşünenler okumasın bence.

ilginç bir filmdi açıkçası. hayatında hiç büyük hata yapmamış bir adamın yaptığı tek hatayı üstlenmesini konu alıyor. yaptığı işe, betona aşık bir adam. tek mekanda geçmesine rağmen insanı bunaltmayan bir film. her an acaba ne olacak diye bekledim durdum. çok mu heyecanlıydı? hayır. ama yine de izleyiciyi bağlayabilen bir film.

tom hardy özellikle çocuklarıyla konuştuğu sahnelerde işte bu dedirtti. oyunculuğunun yüzünün güzelliğinden önde olduğunun kanıtıdır bu film. o oynasın biz izleyelim.

filmle ilgili en büyük problem finaliyle ilgiliydi. ne oldu nereye bağlandı anlayamadım. tamam çocuk doğdu. ivan zaten oraya gidiyordu. karısı ne oldu, çocukları ne oldu, beton ne oldu beton?

öyle ahım şahım bir film değil ama vaktiniz varsa izleyin. çünkü zaman kaybı da değil.
izlenmemesi gereken filmler arasında ilk sıraları zorlayan filmdir.

sanat, derinlik bla bla bla diye yaklaşan elemanlar da olmuş da ne alaka lan. ben, en dandik filmleri bile bi' umut deyip sonuna kadar izleyen ben, resmen ileri sardım bir saat dayandıktan sonra. gerçi baktım ki değişen pek bir şey yok son on dakika da. sikimsonik telefon konuşmalarıyla örülmüş dümdüz bir film.

hadi anladık yeni bir tarz deneniyor bir süredir. gerçek zamanlı, tek oyuncu odaklı, mekansal olarak tek merkezli vs. ama bu tarz bir film için accayip enfes bir diyalog örgüsü ve accayip bir konu bulmak lazım. güzel bir örnek için (bkz: 127 saat)
yoksa şekil a'daki gibi sıçarsın. hiç öyle karizmatik ve başarılı bir adamın kendiyle yüzleşmesi falan deyip bu filme olumlu yorum yapamayacağım. neyse lan sakinim bir an kendimi kaybettim. yanıp giden zamanıma yanıyorum...
Tom Hardy nin fimde oynadığını gördükten sonra konusunu falan okumadan merakla bekledim.hayal kırıklığına uğratmadıda.

--spoiler--

Filmde var olan tek mekan bir araba, sürpriz oldu benim içinde.

içi boş bir film olmamış, hayatın ilginç bir döneminin, ilginç bir kişiyle, o kişinin tercihleri ile nasıl şekillendiğini anlatmış.kişinin geçmişi, sahip oldukları, karekteri, acıları gayet dolu dolu anlatılmış.

Katrinaya otobanda olduğunu ve hız limitinin olduğunu söylemesi, elinden geldiği kadar çabuk oraya ulaşacağını söylemesine rağmen, orta şeritte kalması, bir tarafatan avrupanın en büyük işiyle uğraşması, babasının yaptığı hataları yapmamaya çalışması.

Hayatı boyunca doğrulardan şaşmayan bir adamın, bir tercih, yada zayıf bir andaki seçimleriyle, emek harcadığı şeyleri kaybedebilicek noktaya gelmesi.

Aldatılan bir kadının verdiği tepkiler, şöyle birşey söyledi seninle yattıysa herkesle yatmıştır.yıllarca eşin olarak kabul ettiğin bir insana bu sözü söylemezsin, kadınların düşünce ve tepkilerini asla mantıkla çözemiycem.kadının birkezle hiç arasında çok fark var, demesi, kabullenememesi.iyile kötü arasındaki silik o çizginin varlığı.adamın iş seyahatinden döndüğü andaki yüzündeki sırıtış, normal olmaya çalışıyordum demesi.eşinin öteki kadının çocuğu gerçekten doğurucağına inanmadığı söylemesi, benim aklımdan gerçekten o ihtimal hiç geçmemişti.o da benim saflığım belki.sanki evimize hırsız girdi demesi.senden arınması için herşeyi 10 kere yıkayacağım demesi..adamın verdiği doğru yanlış kararlar., belkide film bu yüzden hoşuma gitti.arada bırakıyor insanı.tekrar düşündürüyor.herzaman bir ihtimal daha olabiliceğini anımsattı bana.başka bir insanı anlamaya çalışmayı, o insanın yaşadıkları.bir insan hakkında bir kanıya varıp, onu yargılamak.aslında film harika sorular ve anlarla dolu.izlenmese bir efsane kaçmış olmaz fakat izlense daha bir hoş olur herşey.

--spoiler--
imdb de nasil 7.1 puanı olduğunu anlayamadığım filmdir. 1 buçuk saatimi bana geri vermesini dilerim. bmw nin filmi çekmiş olması pek muhtemel.
Aklı boş bir levhaya benzeten filozoftur.

(bkz: boş levha)
(bkz: tabula rasa)
(bkz: john locke)
Açıkçası biraz önce izledim bu filmi ve filmi açmadan önce içimde bir tereddüt vardı. Filmin yalnızca arabada gectiğini biliyordum. Durgun filmlerden pek hazetmediğim için izleyip izlememek konusunda git gel yaşadım ve sonunda filmi açıp izledim.

Film hiçte beklediğim gibi durağan değildi. Sürekli olarak acaba bunu nasıl çözecek şu arayan kim, ne diyecek diye merak ettirdi. Ivan locke isimli karakterimiz işi, eşi ve çocuğunu doğuracak kadın ile arasındaki problemleri yolculuk esnasında sadece telefonla görüşerek çözmeye çalışıyor. Araçla çocuğunu doğuracak olan kadının yattığı hastaneye giderken gelişiyor bütün olaylar.

Garip bir film, hayatın bir hatayla ve bu hata üzerine gelişen tesadüflerle nasıl bir anda bombok olabileceğini anlatıyor. izlenilebilir bir film bence. Hoşuma gitti bile diyebilirim.
az önce bitirdiğim film, bir kaç şeye değinmek isterim.

--spoiler--
sanat filmi veya herhangi bir derinlik içeren bir film değil. sanat filmlerinde bol bol alegorik anlatım kullanılır ki bunda herhangi bir örneği yoktur. karakter ve olaylar başka bir şeyi temsil etmez.

anlayamadığım nokta bütün hayatını gayrimeşru çocuğunun doğumuna yetişmek için mahveden biri, doğuma yetişememe pahasına sürekli hız sınırı şu hız sınırı bu diyip duruyor.* biraz olmamış gibi geldi.

çocuklarla geçen konuşmaları olmuş diyebilirim, izleyiciyi duygulandıran anlardı.

sürekli hayali baba ile konuşması da hoşuma gitmedi. uzun uzun "senden daha iyi olacağım çünkü sen sefil bir adamdın" temalı konuşmalar bir süre sonra baymaya başladı.

sonu bir yere bağlanmadı denmiş, bağlanmasına gerek yok, bu bir durum filmi. aldığın bir yanlış kararın kelebek etkisiyle bir hayatı yerle bir etmesini anlatıyor. zamanında birdman'de "sonu bir yere bağlanmıyor yieaa" diye eleştirilmişti. bu da tıpkı birdman gibi bir durum filmi.

tek mekan filmleri yönetmen için büyük bir risktir. eğer tek mekan kullanılacaksa oyunculuklar, senaryo ve kurgu çok iyi olacak ki mekana takılmasın kimse. maalesef senaryonun ekstra bir çekiciliği yoktu, bu da izleyiciye mekandan sıkılma lüksünü veriyor. allahtan film nispeten kısa bir film. 2 saat falan sürse bir de o iki saat de arabada geçse iyice işkence halini alır ama bu durumda "ortalama bir film" sınırında kalmış.
--spoiler--

---yanılıyor da olabilirim görüşü---

he alegori yok dedik ama yaratırız da, belki de vardır da ben kendim yaratmışım gibi davranıyorumdur ama yazayım gene.

bir mühendis olduğu için her şeyi analitik zeka ile çözmeye çalışan bir abimizdir ivan locke. hayatı bir bina gibi görmektedir ve kendi temelini sağlam atamayan babasının aksine, gayrimeşru çocuğunun temelini sağlam atarak bir nevi "kendi yeni binasınının temelini" sağlam atmak istedi. böylece kendisine babası gibi olmayacağını kanıtladı. zaten ivan'In geçirdiği gecenin de sebebi bu "kendini kanıtlama telaşı" değil miydi?

---yanılıyor da olabilirim görüşü---

enteresan film vesselam. nereye çeksen gelir. bu yazdığım yanılıyor ya olabilirim görüşü de mantıklı biri ama bunu yazmadan önceki vermek istediğim puan

6/10

he gel gelelim değişmeyen düşüncem tom hardy olmasa izlenmezdi o ayrı. filmi de zaten bir tom hardy sever olarak izledim.

boş zaman varsa izleyin derim.

iyi seyirler.
Şimdi izlediğim ve tek kelimeyle "vurucu" olarak özetleyebileceğim bir film. Mekan olarak sadece bir arabanın içinde geçmesine rağmen akıcı olmasıyla benzerlerinden ayrılıyor. Tabii filmi yaşamak ve hissetmek istiyorsanız şoför koltuğunda oturan kişinin yerine kendinizi koymalısınız. Gerilim filmi kategorisinden ziyade dram olarak nitelendirilmesi gerektiğini de söylemeliyim.
adam film boyunca sadece araba kullanıp telefonla konuşuyor ama başına gelmeyen kalmıyor. bütün hayatı değişiyor. kulağa sıkıcı gelmesine rağmen gayet kendini izlettiren, akıcı bir film.
görsel
Film sadece araba da geçiyor ve tek kişilik dev kadro resmen. Tom Hardy büyük oyuncusun...
18.yy'ın önemli düşünürlerinden bir tanesi. Düşünce özgürlüğünü, eylemleri akla göre dizayn etme düşüncesini yayan ilk filozoftur.
vasat film. imdb puanı 7.1, benim puanım 6.3
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar