bugün

pedro almodovar 'ın yıl 30 aralık'ta vizyona girecek yeni filmi. ''içinde yaşadığım deri!'' en son kırık kucaklaşmalar 'ı çekmişti ispanyol yönetmen.
antonio banderas 'la 20 yirmi yıl sonra tekrar yollar kesişmiş.
Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet 'in "Tarantula" romanından uyarlanan film pedro'nun klasik melodramlarından kadını odak alan çalışmalarından daha farklı gerilim türünde!
10 adet almodovar dvdsini başucumdan ayırmayıp filmleri zevkten dört köşe halde izlediğim için bu kendine has çalışmaya binaen merakım artmış durumda.
konuş onunla , annem hakkında her şey başyapıtlarıyla tanınan usta yönetmenden şöyle kariyerine yakışan/ cuk diye oturan bir çalışma gelirse tadından yenmez. 11. dvdyi de arşivimize katacağız şüphesiz de zamanı var para yok.
Gerilim türünde filmdir. kızına tecavüz eden bir adamdan intikam almaya çalışan psikolojisi bozuk bir plastik cerrahın saplantılarını ve hücrelerle ilgili yaptığı araştırmalar sayesinde yeni bir insan derisi yaratmasını konu alıyor. baş rollerinde antonio banderas ve elena anaya' nın paylaştığı film, fransız polisiye yazarı thierry onquet' in Tarantula isimli 2005 tarihli romanından uyarlandı.
pedro almodovar' ın orjinal adı the skin that i live in olan gerilim filmi. güzel de bir fragmanı var.

http://webtv.hurriyet.com...cinde-yasadigim-deri.aspx
ismi içinde yaşadığım deri olarak türkçeleştirilen, enteresan ve etkileyici bir pedro almodovar filmi.

--spoiler--

--spoiler--

elena anaya'nın gözleri bir erkeği anımsatamayacak kadar kadınsı ve de güzel. filmin hikayesini bilmeyen için ilkin o gözlerden etkilenmemek imkansız, sonrasında ise 'ulan erkekmiş bu yahu' deyip kendinden tiksiniyor insan ve fakat sonuçta bunun bir film olduğunu düşünüp rahatlıyor zihin. şimdi şunu söyleyeyim hiçbir teknoloji ile o elemandan o kadın çıkmaz arkadaş, saçı ile gözleri ile vucut kıvrımları ile allah'ım yaratmış elena'yı işte güzel bir kadın olarak. eğer bu denli bir değişim söz konusu olsa dünyanın tepetaklak olacağından şüphem yok. şimdi buna mı takıldın bu filmden sonra diyen için cevabım: hayır.( ama o ayrıntı önemli)
film için harika ötesi demek abartı olmaz sevgili dostlar. film enteresandır şunu düşündürttü bana demek ki insan deriyi seviyor ya da hatları ya da bakışları belki de komple vucudunu seviyor karşısındakinin. o derinin içindeki böbrek, kalp, ciğer ne kadar erkek iç organları olsa da dışındaki deri kadın. antonio banderas bu duruma neden olan insan olarak bile etkilenmekten kendini alamıyor (tamam o da normal bir kişilik değil filmde ama ulan eğer ki bu olay gerçek olsa o kadın -ya da adam- kimi etkilemez ki bir de).
ayrıca film, tüm söylenenler bir yana bir intikam filmi. hem de öyle böyle değil. yahu tecavüzün cezalandırılma şekli olarak cinsel organı kesmek bir yöntem olsa da o adamı kadına dönüştürmek tecavüzden beter. tabi tecavüz eden kişiye sonra tecavüz ediliyor ki bu da ilginç bir ayrıntı filme dair.

--spoiler--

--spoiler--
pedro almodovar' ın öve öve bitiremediğim filmidir bir film ancak bu kadar sade bu kadar gizemli olur kurgu muhteşemdir.
tek kelimeyle "şaşırtıcı". iki kelimeyle "rahatsız edici". üç kelimeyle "intikam intikamdan üstündür".

http://www.beyazperde.com...7/elestiriler-beyazperde/
hey sen filmin içeriği hakkında hiç bir yorum okumayan sen. bundan sonra da filme dair birşey okuma. zaten almodovar'ın nasıl bir yönetmen olduğunu biliyorsun. sorgusuz sualsiz git izle filmi. beğenmezsen gel burada bul beni. şimdi okumayı bırakabilirsin. devamı spoiler içerecek bak ona göre!

--spoiler--

aslında okadar çok boyutu var ki filmin tartışılacak ama beni en çok etkileyen iki unsurdan bahsetmek istiyorum. birincisi bilim ve etik. ikincisi de filme adını da veren karşı cinsin bedenine hapsolmuş benlik.

bilim etiği olayı hep benimde kafamı kurcalayan konulardan birisi aslında. insanlığın ya da bilimin gelişmesi adına insanlar üzerinde deneyler yapılması (klonlama dahil) doğru mu yanlış mı? ya da daha vurucu olarak söylersek insalığın gelişmesi adına bazı kurbanlar vermek doğru mu? bunları sorgulamayı sağlaması bile tek başına benim filmi sevmemi sağladı.

bir ikincisi de yakışıklı bir erkek iken bir anda (tabi 5 yıl) kusursuz vucuda sahip bütün erkeklerin arzuladığı kadına dönüştürülüyorsun. can alıcı olay burda sen hala erkeksin ama bedenin kadın. işte tam burada Vicente'nin kafa karışıklığının pskilojik bunalımının içine giriyoruz ve şunlar geliyor aklımıza. "hala kadınları arzuluyorum ama bir penisim olmadığı için hiç bir zaman orgazm olamayacağım aynı zamanda bütün erkekler beni arzuluyor onlarla seks yaptığım zaman yine orgazm olamıyorum çünkü vajinam yapay. çünkü çılgın bir bilim adamı tarafından kadın bedeni içine hapsedilmiş bir erkeğim". daha da fazla şey söylenebilir tabi benlik kayması hakkında...

son olarak Vicente'nin annesinin yanına gidip ben Vicente'yim demesi nasıl bir cesarettir arkadaş. yok hacı ben kesinlikle yapamazdım mektup falan yazardım ben ölmedim iyiyim falan diye. ne bileyim ben...

--spoiler--

bir de şöyle bir şey var belki alakalıdır.

(bkz: invisible monsters)
filmi yeni izledim. başrol oyuncusu antonio banderas sanki kendini oynuyordu, muazzam bir karakter çizgisi yoktu. senaryo gereği uzun bir zaman ne olup bittiğini anlayamıyorsunuz fakat filmin 3/4 ü biterken (film yaklaşık 2 saat) ve konu anlaşılınca kendinizi filmden alamıyorsunuz. gerilimden dolayı film bittikten sonra kendime gelmem zaman aldı, zira kimse o hikayenin içinde olmak istemez.
+ beğendim mi ?
- (bkz: bir alex değil)
(bkz: seni karım yaparım) deyiminin senaryo yazılarak sinemaya uyarlanmış halidir.
bu aralar gündemde olan uzuv nakilleriyle alakalı sıra dışı bir film.
almodovar’ ın yeni fetiş filmi. temalar yine eşcinsellik ve homofobi ekseninde fakat bu filmde biraz fazla zorlanmış. her ne kadar filmin irdelediği güzel kavramlar olsa da ve yaslandığı birkaç argüman oldukça mesnetli görünse de filmin sadevari girift kurgusu absürd olmaktan kurtulamamış.

---olası spoiler ibaresi---

almodovar’ ın volver ya da todo sobre mi madre’ deki dramatize anlatımını bıraktığı bir filmle karşı karşıyayız. ve bu filmde karikatürize karakterler, ortalıkta hızla konuşan kadınlar da pek yok. kısaca almodovar’ ın pek tanıdık olmadığı şekilde gerilimli bir atmosfer söz konusu. tabi bu atmosferin içine aynı cinsel kompleksler yerleştirilmiş. bana göre çok da iyi olmuş denemez.

filmin en sağlam önermesi sadece fiziksel görünümüyle yargıladığımız ya da cinsel istek duyduğumuz ve bunun pekala yıkılabileceği yönünde. psikolojideki malum kastrasyon kompleksini erkeklere yaşatarak rahatsız edici, sarkastik bir film olması amaçlanmış. ki bunu başardığını söyleyebiliriz. filmin başında şaşırtıcı derecede vücudu sergilenen, grotesk görünümlü kaplan adam (yani insandaki dürtüsel yan) tarafından tecavüze uğratılan güzel kadının öncesinde erkek olduğunu gösterme fikri tabi buradan çıkıyor. homofobik erkek düşüncesi bu fikirle boğuşurken eminim ki çoğu erkeğin eli genital bölgesine (iğdişlik korkusu) gidiyor ve film bu bölgede amacına ulaşıyor.

yine aynı kabilden insanların duygulanım ve beğenilerinin salt fiziksel olduğunu ve duyduğumuz isteğin vera’ nın tv’ de izlediği kaplanlardan (kaplan adamı hatırlayalım yine) farklı olmadığını görüyoruz. fikri olarak bu iki farklı yöne çekilebilir. birincisi bunun hayvansı olması ve insani bir değer taşımadığı için aşağılandığı fikridir. ikinci olarak ise bu hayvansal dürtünün içimizde olmasının bizim elimizde olmadığı, bir kaplanın başka bir kaplana tecavüzünü ne kadar yargılayabilirsek elimizde olmayan bu dürtüsel davranış için kendimizi de o kadar yargılayabileceğimiz düşüncesi.

aslında almodovar genelde daha naif anlattığı için ikinci fikri absürd bulabilirsiniz ama çoğu filminde sakatlık, kaza, felç gibi olayları fon olarak kullanan yönetmenin ciddi bir ampute fetişi olduğu (bkz: attraction to disability) bilinir. tabi biz buna benzer hikayeler anlattığımızda recm tatbikine uğrarken almodovar çift yönlü ve hafif perdeleyerek anlattığında alkışlanıyor. bu noktada almodovar’ ın ciddi şekilde parafiliye sahip olduğunu söyleyebilir, film içerisinde ayrıca odipal kompleks, post elektral etki ve matricide-patricide civarına uğrayan içerikler olduğunu belirtebiliriz.

filmin bir diğer sağlam önermesi ise tanrısal lanetleme oluyor. bu noktada post travmatik etkiyle kızının dolaylı olarak ölümüne sebep olan erkeği kadınlaştırıp ırzına geçen baba figürüyle klasik hristiyan tabiri ‘baba’ arasında analoji kurarak tanrının da seçme şansı tanımadan bizi cinsiyetlerimiz, dolayısı ile bedenlerimiz içine hapsetmesini, cinsel kimlik seçmemizi imkansız kılmasını karşılaştırıyor. tabi burada kendi eşcinselliğinden yola çıkarak tanrıyı aldığı subjektif kararlar ve yarattığı beden ile verdiği ruhu çelişkilendiren bir psikopata benzettiğini de (kızının intiharına engel olamayan babanın yarattığı kadını sürekli ekranlardan izlemesini de işin içine katalım) söylemekte fayda var. lanetlenen tanrı figürü!

dediğim gibi bence bunlar filmin sağlam önermeleri ve üzerinde temellendiği esas fikirler. lakin almodovar bunu çok daha basit anlatabilirdi diye düşünüyorum. marquis de sade seven biri olarak ona fazla öykündüğünü söyleyebilirim. ama sade gibi bunu salt itkisel tutup sonunda katastrofik olarak nitelemeyip intikam amacındaki bir psikopat olarak gösterme yolunu seçmiş. ikisinin de samimiyetten biraz uzak olduğunu söylemek gerekir. almodovar’ ın içindeki parafilik eğilimler ve düşüncelerini böyle maskelediğini ve legalize ettiğini düşünüyorum. (bu alanda başka bir başarılı örnek de luc besson’ un geniş kitlelere ulaşan harika filmi leon: the professional’ dır. filmde 40 lı yaşlardaki kiralık katil ile küçük kızın hikayesi güzel bir macera-samimiyet ekseninde aktarılır ve toplumun pedofiliyi nasıl kaldırabileceği kaşıkla yedirilir. ki bu filmde pedofili olduğunu düşünüp rahatsız olan henüz görmüş, duymuş değilim. sanırım bu başarı demektir.)

demek istediğim şey, almodovar bu hikayeyi karısıyla dürtüsel olarak yatan kardeşinin, kızına bir şekilde tecavüz eden erkeği kadınlaştırıp tecavüzünü haklı gösterip, sonra onu öldüren ve yarattığı kadınla ilişkiye girerek intikam alan, fakat yarattığı frankenstein’ in aslında bunu kabullenmemesi ile yaratıcısını (tanrısını) öldürmesi gibi saçmalıklar kumpanyası şeklinde anlatmasına ne gerek var? ya da izleyicinin kafasını bu kadar bulandırmak gerekli mi?

içinde bulunduğu beden ve ruha ne kadar baskılansa ya da manipülasyon edilse de ben hala hissettiğim kişiyim diyen ve bunu annesine söyleyip konuyu demagojiyle kilitleyen bir film yapmak için bu kadar konuyu zorlamaya gerek olduğunu düşünmüyorum.

---olası spoiler ibaresi bitti---

genel olarak beğendiğim, almodovar’ ın görsel olarak yine döngüsel kurgu ve yarı pilot çekimler ile yuvarlak nesneleri imlediği, tablo ve heykeller ile konuyu desteklediği filmi. ama almodovar’ ın ilk 5 filmi arasına büyük ihtimalle sokmam sanırım. belki biraz demlenirse durum değişir. izleyin
enteresan bir konunun işlendiği sürükleyici film.
beğendiğim almodovar filmi. gayet iyiydi.
ama acayip sürpriz bir sonu var diyenlere şaşıyorum. yönetmen belli, filmin adı belli; ne olacaktı ki...
brazzerstaki kel adama benzettiğimiz kaplan dan ciddi anlamda korktuğum ve böylesi güzel bir yapımın içinde neden bu kadar çok sevişme sahnesi olduğuna şaşırdığım filmdir.

bazı filmler kötüdür, iki meme bi göt koyar filmi kakalarsın, oysa bazı filmlerin buna hiç ihtiyacı yoktur. tıpkı la piel que habito olduğu gibi. yapımcı ve sanaristler okuyorsa lütfen değiştirsinler.

bilemedik dedemle oturup izledik olum, utançtan kanepenin altına girmiştim.
baş rolünü elena anaya ve antonio banderasın paylaştığı sıra dışı bir film. filmin yarısına geldiğinde konusu anlaşılmaya başlıyor. bu film sayesinde bir erkeğin başına gelebilecek en kötü olaya tanık oldum. adamı kaçırıyor sonra zilyon tane ameliyat yapıyor ve adam bildiğin taş gibi hatun oluyor. bu yetmiyo bir de aşık olup adamı yani kadını beceriyor. pskolojim alt üst oldu amk.
çok methedilen ama bir türlü izleme fırsatını bulamadığım film. ne kadar konuları çok farklı olsada, gözlemlediğim kadarıyla filmin sonunda alınan tat biraz irreversible'a benziyor.
güçlü bir kurguya, zayıf oyunculuklara sahip film.
intikam, aşk, cinsellik ve ebeveyn olma durumunu sağlam kurgu ve oyunculuklarla pekiştirmiş pedro almodovar'ın son harikasıdır.
batı medeniyetinin cinsellik konusundaki paradigmalarını gözler önüne seren bir film daha. ancak batı dünyasında cinselliğe yaklaşımın medeni ve insan doğasına uygun kabul edildiği görüşü devam ettikçe bu tür filmler hiç bitmeyecek. bize ise, cinsel şehvetin peşinden gidildikçe yaşanan ve yaşanılacak olan tanımsız felaketlerin hikayesini dinlemek düşecek.

filmde detaylar oldukça yoğun. ve bu kesinlikle kaliteyi artırıyor. robert ledgard'ın kızının cenazesinde meslektaşına gösterdiği tepki bir nevi robert'in işine olan bağlılığını ve kusursuzluğu amaçlayan bir doktor portresi. böylesine özgün bir hikaye ile karşılaşmak, tek başına filmi izlemek için yeterli sebep. kaldı ki film yüklendiği işi fazlasıyla kotarmış.
gece gece arkadaş tavsiyesi üzerine izleyeceklerin, bir de konusunu araştırmadan izle dediyse bu arkadaş, dikkatine:

-Film gece gece amına koyuyor adamın. o ne biçim bir kasvet, karamsarlık, gerilim, seks, brazzersdaki kel adam bile var.

derim ki gündüz izleyin. ama ailenizle değil.
Thierry Jonquet'in Tarantula adlı romanından esinlenmiş Pedrocuğum Almodovarcığım.
izlenmesi gereken mükemmel bir filmdir kendileri. 25 fps ise her saniyede 25 defa merak uyandırıyor.
rahatsız edici filmler kategorisinde kafayı zorlayabilecek yapımlardandır.
hakkında yazılan bir şey okumadığım için, filmi sonuna kadar ağzım açık izledim. o nevresim şahane siyah saten, o süpürge şahane, o tablolar, şişman ve çirkin kadınlar, gene öyle. en küçük ayrıntıları bile kaçırmamış, intikam duygusu öyle güçlü ki, derinden, hiç bir heyecana izin vermeden yoluna devam ediyor. senaryo müthiş. aslında vincente tecavüzü hatırlamıyordu bile, normayı hemen unutmuştu, yalnız kendi de kaplanın tecavüzüne maruz kaldı, yalnız mutlu muydu ne. film tek kelime ile şahane.
sonu beklenmedik biten film. uzun yıllarca saklanılıp kediye dönüştürülmüş bir aslanın tebiyecisini kendi silahıyla vurarak yok etmesi gibi. aslında filmin sonu da mutlu bitti. adamın sevgilisi zaten lezbiyendi, yeni haliyle şimdi onu seveceğini düşünüyorum. neyse fazla anlatmayayım da izleyecek olanlar finalde şaşırsın.