nobel ödüllü portekizli yazar jose saramago nun kurgusu muhteşem kitabı. bir sabah uyanıp, yola çıkan bir adam trafikte; arabasının içinde aniden kör olur. yalnız değildir.
canetti' nin körleşmesiyken amacım karıştırıp aldığım jose saramago kitabı. cahillik insanlara mahsus. ama yazarında söylediği gibi
--spoiler--
ne mutlu ki, mutlulukların felaket getirdiğinden pek söz edilmese de felaketlerin mutlu sonuçlar doğurmasına sık rastlanıyor.
--spoiler--
insan nasıl hayvanlaşır. ya da ne kadar ileriye götürebilir bu durumu. bir insan ne kadar iyi kalabilir. içimize dönüp baktığımızda aynadakine ne kadar benziyoruz vs vs. bu kitapla 1998 nobel ödülünü alan yazar, kitabı yazmaktan yorulup da bir anda bağlayıp bitirmiş gibi durması dışında kişisel gelişim kitaplarında boşuna aradığımız çoğu şeyi bağışlamış bize.
jose saramago'nun romanıdır. arabasında yeşil ışığın yanmasını bekleyen bir adam aniden kör olur. körlüğü başvurduğu doktorada bulaşır. bu körlük tüm kente yayılır. öldürücü olmasada tüm kentin ahlaki değerlerini çökertmeye başlar. cinayetler ve tecavüzler kentte artar. sadece güçlü olabilenler ayakta kalır...
ayrıca kitapta hiç bir karakterin ismi yoktur...
daha sonra filmi de çekilen kitapta; ay pardon
--spoiler--
bir kişi ile başlayan daha sonra şehirlere yayılan körlük, insanların hayvani duygularını öne çıkartacaktır. iyiler ve kötüler arasında dengeler değişir, kadınlar köle olur dünya cehenneme döner ve tüm bu karmaşa içinde gören tek bir kadın, gördüüğünü gizleyerek hem kendisi hem de arkadaşları ve kocası için hayatta kalmaya çalışır.

Sonuç olarak dengeler birden bire yeniden değişir; körlük dalgası geldiği gibi giderken ardında kalıcı körlüğe yakalanan tek bir kurban bırakacaktır.
--spoiler--
görme yeteneğinin kaybolmasıyla, toplumdaki mecazi körlüğü resmeden roman.
filmi için (bkz: blindness)
dip not: yazarı geçtiğimiz hafta vefat etmiştir.
günlük hayata ya da çizgileri farkında olmadan çok kalınca çizilmiş normal e dair algılarımızın tek bir değişkenle nasıl alt üst edilebileceğinin üstüne bir deneme “körlük”
görme duyusunun kaybının aslında bir medeniyet duygusunun da kaybı anlamına gelebileceğini ve aslında bizim bugün medeniyet dediğimiz şeyin de bir öz den daha ziyade bir makyaja tekabül ettiğini düşünebiliriz kitabın sonunda. körlük saramago için hem gerçek bir konu ,hem bir metafor olarak ikili bir işlev görüyor romanda. gözlerini kaybeden bir toplumun yaşamının nasıl zorlaşacağını, günlük hayatın basit gereksinmelerinin bile ne kadar zorlaşabileceğini ve yaşamın devamının imkansızlaşabileceğini bir somut durum olarak görüp, diğer yandan ötekine kapalı bir gözün de bir körlük olduğunu ve mevcut durumda da insanlığın beyaz bir körlükle imtihanını vurguluyor.
kitapta kadınlara aslında devrimci bir rol veriliyor, gözlerini kaybetmeyen tek kişi olan doktorun karısı aslında bir nevi yeni dünya düzenini olması gerekeni, özgeciliği, kadirşinaslığı temsil eden bir kadın peygamber . normal dünyada fahişe olarak görülen koyu renkli genç kız ise kitaptaki ikinci melek, gerek kendi yiyeceklerinden küçük şehla çocuğa pay vermesi gerek yaşlı adamla birlikte yaşama isteği kötü yoldan ayrılıp azizeye samimi bir dönüşümün göstergesi. bu anlamda romanı şöyle de okuyabiliriz. mevcut düzen yani birbirini görmeyecek derecede maddiyatın kölesi olmuş bu düzen eğer yeni bir düzene evrilecekse bu düzenin kadın eliyle olabileceği imajını da hissettiriyor saramago bize. kadınlar körler dünyasında bile zulmün öznesi haline gelebilen, felaket anlarında bile erkeklere göre iki kat daha acı çeken , daha fazla bedel ödeyen ve bu durumda olmalarına rağmen zihinsel olarak erkeklerden daha güçlü kalıp yeni bir dünyaya, aydınlık bir dünyaya geçişi kolaylaştıran bu yükü yüksünmeden taşıyabilen ikili bir roldeler.
romanın biçimsel olarak konuşma çizgisi kullanmadan diyalogları yansıtması kitabın biçimine de sirayet eden bir körlük halini yansıtıyor. yine kitabın içeriğiyle uyumlu bir biçimde kişilerin adlarının bir anlam ifade etmemesi ve romanda hiçbir karakterin ismi olmaması da içerik düşünüldüğünde son derece anlaşılabilir. felaket anlarında normal hayatta kullandığımız pek çok şeyin -bizden ayrılmasına imkan olmayan ismimiz dahil- nasıl anlamsızlaşabileceğini ve bu medeniyet kaybının insanın bütün dünyevi sıfatlarını bir çırpıda silikleştirebileceğini görüyoruz. saramago bir distopya olarak medeniyet kaybından, ilkel bir topluma dönüşümünden bahsederken aslında bahsettiği distopya riskini bugüne de dayandırıyor. kitabın sonunda zaten aslında daha önce de kör olduklarını belirten doktorun ağzından insanın içindeki şiddetin, canavarlığın harekete geçmesinin, bir anda ötekini umursamayan tamamen kendi bencilliği peşinde koşan bir canlıya dönüşmesinin sadece bir zaman sorunu olduğunu duyumsuyoruz. bir tek değişkenle alt üst olan şeye medeniyet demek ne kadar gerçekçi ve yaşadığımız dünyanın ideal olduğuna inanmak ne büyük bir yalan. gözleri hala kapalı bir insanlığı aydınlığa davet etmek diye de okuyabiliriz bu romanı.
okunması gereken güzel bir kitap.. tavsiye edilir.
günlük hayatta sürekli etrafa bakarken hiç farkına varmadığımız gözlerimizin, günü kurtardığının farkına olmamızı hatırlatan kitap. sadece gözlerimiz için değil vucudumuzdaki tüm organ için yaradana tekrar teşekkür etme isteği uyandıran kitap.
okuyup hayran olduğum kitaptır. bir şeyler yazmak üzereyken bu entrynin (bkz: #8765455) benim düşündüklerimden de fazlasını benden çok daha iyi ifade ettiğini görünce susmayı tercih ettim.
hakkında siyaset bilimine giriş dersi final sınavımda; birinin bu romanda bulacağı ahlaki ve siyasi temalar nelerdir? şeklinde bir sorunun sorulacağı kitaptır.

yardım edebileceklerin yardımı esirgememeleri herkes için iyi olacaktır.
bir kör olarak okuduğum kitaptır. bir de tüm insanların kör olduğunu düşünüyorum şimdi, inanılması güç bir şey... kitapta yazanlar eksiksiz gerçekleşirdi herhalde bir süre sonra. insanlar yiyecek bulamaz, yağmur sularıyla beslenir ve daha pek çok berbat şeyi yapmak mecburiyetine katlanırlardı.
muhteşem bir liberalizm eleştirisi.

yazarın konuşma çizgisi kullanmadan metni yazması o kadar zekice bir iş ki bir yerden sonra siz de tıpkı kitabın içindeki karakterler gibi kör oluyorsunuz, kimin konuştuğunu üslubundan, anlatmak istediği şeyden, olaylara bakışından yakalamaya başlıyorsunuz neredeyse.
liberalizm eleştirisinin yanında sadakat, ahlak gibi pek çok tartışmalı kavrama da değiniyor kitap.
nasıl bir şey olduğunu anlamak için, bir kaç günlüğüne gözlerin bağlanarak yaşanması gerekir.
Basima gelmesinden en cok korktugum hadise. Bilakis gozlerim kapali birkac saniye dayanamiyorum. sonsuzlugu dusunemiyorum bile.
Pek çok düşünürün alamet-i farikası. Bazıları için körlük en ayırt edici özeliktir aslında. Mesela, kitap okumakla aradaki engelleri, bir masa üstüne sandalye onun üstüne de lamba ile aşmayı sağlayacak bir iradeyi de verebilmiş bir hadisedir. Bu halde aşık da olunabiliyormuş. Bazıları görmeden aşık oluyormuş. ibn-i Hazm Tavkul Hamame'de bundan, aşkın bir çeşidi olarak bahseder. Belki de bir engelden çok sessiz, sakin, saf, dış etkilerden uzak olarak düşünmeye bir araçtır. Dünyada.
insanın en büyük korkularından biri olan körlüğü daha ilk sayfada bir çip gibi kullanarak beyninize yerleştiren. sonra sizi bir robotmuşsunuz gibi rahatça kontrol eden, korkutan, umut veren, düşündüren ve sonunda delirten bi kitap.
--spoiler--

”yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra raslantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak; aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yerde çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık.”

--spoiler--
alınacak kitaplar listesine eklenen kitaplardan birisi. jose saramago'yu tanımak için de güzel bir fırsat.
Eskil Vogt'un yönetmenliğini yaptığı film. Elbette körleşme durumunu birebir ifade edemem. Lâkin kendi kendimize gözlerimizi birkaç dakikalığına kapattığımızda bulunduğumuz mekânlara dair dönüşümü, belirsizliği anında hissederiz. Foucault'nun heterotopia kavramı bu filmin ruhuna işlemiş durumda. Filmdeki asosyal karakterin, arkadaşıyla buluşup bir şeyler içerken kafe, tren ve otobüs dönüşümleri inanılmazdı. O an için kişiler bulundukları mekânları sandıkları, zannettikleri - daha doğrusu- zannettikleri mekânlar farz ediyorlar. Sonradan kör olan ikinci kadının söylediği yalana inanması da mekânı dilsel bir hale getiriyor; yani doğru olan o an orada olan, olunan yerken o kadın olduğu yere değil de başka bir şeye, yalana inanıyor. Kesinlikle izlenmesi gereken bir başyapıt...
saramago'nun kurgusal olarak çok begendiğim fakat işleniş olarak sıkıcı buldugum kitabı. bir noktadan sonra çok fazla tekrarlayan ve alt metni olmayan detaylardan kitabı bitiremeyeceğim hissine kapılsam da bitirdim. tavsiye ederim.
bazen oturuyorum, hic yasamadigim bi durumun ne kadar zor oldugunu anlamaya calisiyorum. gozleri goren bi insanim, haliyle bunlari da yazabiliyorum. gece uyandigimda lavaboya ya da mutfaga giderkeb uzun bi koridordan geciyorum. her gun gectigim artik ezberledigim koridor. ama isik yakmadan girince koridora bi tedirginlik oluyor. dengemi kaybediyorum. koridordaki nesnelere carpip takiliyorum. bu anlattiklarimi her gun her yerde yasayanlar var. ellerindeki beyaz sopayla carpmadan dusmeden yuruyorlar. ne buyuk bi cesaret. ankaranin sokaklarina o sekilde cikmak ne buyuk bi cesaret.

aklim almiyor. bazen gozlerimi kapatiyorum ama hissedemiyorum. buyuk zorluk. cok buyuk. benim goren gozumle yaptigim isleri gormeden yapmak zorunda.
Bazen romanın konusundan tamamen bağımsız bir konuya dalıp yazarın kendi kendine bir şeylere kızışına ya da alakasız bir konuyu uzun uzadıya irdelediğine şahit olduğunuz kitap. Bu durum romana kısa esler verip kafanızı dağıtmanıza ve eğlenmenize sebep oluyor.

Örnek verecek olursak "elinizin altında yiyecek var mı, hayır hepsini bitirdim dedi yaşlı kadın kör gözlerinde beliren kuşku ifadesiyle . Bu gibi durumları anlatmak için kullandığımız değişmez bir deyiş bu tabii ki, yoksa gerçekle ilgisi yok. Çünkü gözler yani sözcük anlamıyla aldığınızda göz denen organ hiçbir ifade taşımaz. Oyulup alınsa bile gözler cansız iki bilyeden başka bir şey değildir. Çeşitli görsel güzellikleri ve incelikleri taşıyan insanları gözler hakkında güzel sözler söylemeye çağıran yalnızca kaşlar ve kirpiklerdir. BÖyle olduğu halde parsayı her zaman gözler toplar."

Ayrıca Roman için her ne kadar yoğun liberalizm eleştirisi dense de ben ideolojik bir kaygıdan çok insanın hayvanileşmeye ne kadar meyilli olduğunu gördüm . Hele ki gözyaşı yalayan köpek imgesi insanların bazen hayvandan bile daha aşağı inebileceğini bas bas bağırıyordu. Çünkü doktorun karısını Roman boyunca ilk kez avutan ve hatta kollayan köpekti. Kocası doktor ise genel itibari ile kayıtsız soğuk bir hava çiziyordu karısının özverisine karşı. Kısacası romanda hayvan çiftliği vb. Lerindeki gibi yoğun bir ideolojik eleştiri yoktu bana göre. Zaten romanda geçen körlüğü salt bir metafor , imge olarak ele alırsak bu durumda romanın yaklaşık yüzde doksanını açıklayamaz hale geliriz ki romanın yüzde doksanında bahsedilen gerçek manada bir körlüktü.
Jose saramago' nun nobel ödüllü kitabı. Kurgusu çok güzel dili için ağır, sıkıcı demişler ama ben gayet akıcı da bulmuştum dil olarak. Kurgusuna diyecek yok zaten.
Bir de görmek diye bir kitabı var bu yazarımızın daha okuyamadım. Ama beklenti yüksek.
okumak için delirdiğim ancak bir türlü bulamadığım kitaptır.
elinde olan varsa yeşillendirsin de bilgi alışverişi yapalım arkadaşlar.
kısaca tanımlamak gerekirse jose saramagoya 1998 yılında nobel edebiyat ödülünü kazandıran roman.

kitaba gelirsek, son zamanlarda okuduğum en vurucu romanlardan biri. saramago bence bu eseri kaleme alırken biraz kafkanın dönüşümünden birazda albert camusnun vebasından etkilenmiş. fakat iki kitabından ötesinde çok güzel bir kurgu ortaya koymuş.

yazar kitapta körlük üzerinden, insanların yeri geldiğinde nasıl ilkelleşebildiğini nasıl zulümler yapabildiğini bize gösteriyor.

ve tabiki kitaptaki kadınlar, bu noktaya ayrıca değinmek istiyorum. kitapta bir felaket anında kadınların yine yaşamın her anında olduğu gibi erkeğe oranla daha fazla bedeller ödediği ve daha fazla acılar çektiği çok iyi resmedilmiş. ve yine saramago bize doktorun karısı üzerinden kadınların felaket anlarında nasıl toparlayıcı ve bütünleyici oluşunu, düzlüğe çıkmada erkeklere nasıl yön verdiğini anlatmış.

saramagonun tarzı * ilk başta okuyucuyu yorsa da -ki zamanla alışılıyor- kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.