bugün

entry'ler (348)

elhamra sarayı

ispanya'nın Granada'sında yer alan devasa saray.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, eğer sarayı gezmek istiyorsanız mutlaka 1 gün öncesinden bilet almanızda fayda var, zira elininiz boş dönebilirsiniz, çünkü ilk girişte içeriye belli sayıda insan alıyorlar. (bkz: La Caixa)isimli bankaların, saray için bilet satan otomatik makinesi var, veya şehrin belli yerlerde sarayın resmi dükkanları mevcut, ordan da bilet satın alabiliyorsunuz, fiyatları da aynı her ikisinde de. ( Temmuz'da 14 euro gibi bişi ödemiştim).O nedenle işinizi şansa bırakmayın ve bu yerlerden birinden bir sonraki güne bileti temin edin derim ben.
Bilet fiyatları da görmek istediğiniz alanlara göre değişmekte, misal sadece bahçelerini gezmek istiyorum veya bütün sarayı gezmek istiyorum gibi seçenekleri var.Biletlerin üzerinde (bkz: Nasrid s Palace) 'de olmanız gereken saatler yazıyor ve o anda mutlaka orda bulunmalısınız çünkü orda yazan saate göre alım yapıyorlar eğer ki gecikir iseniz, işiniz yaş o nedenle dikkat!
Şehrin merkezindeki katedraldan kalkan otobüslerle ulaşım sağlanıyor zira, El Hamra şehrin epeyce yükseğinde konumlanmış.Yanlış hatırlamıyor isem, saraya 3 ana giriş kapısı var, otobüsten giriş yapacağınız kapıya göre inebiliyorsunuz.
Saray, gerçekten de epey geniş ve girdiğiniz her bölüm mutlaka bir bahçeye veya başka bir bölüme geçişi sağlıyor.Duvarlarda Arapça yazılar, aşina olduğumuz türden dualar, süslemeler mevcut.Bir de simetri çok önemli imiş o dönemki eserlerde.Tepeden eski şehri izlemek keyifli, manzarası da garantisi.Epeyce bahçesi var sarayın ve de cidden görkemliler hatta bahçeler binalarından daha görkemli diyebilirim, bir de su kaynaklarına çok önem vermişler, bahçelerde mutlaka havuz yer alıyor ve bazen saray içlerinden bahçe havuzuna ulaşan, yerden bağlantıları var.
Tepeye vardığınızda, diğer kulelerini de görebiliyorsunuz. Her yeri tarih ve yaşanmışlıklarla bezeli bu kentte her an Prince of Persia veya Assasin's Creed sahnesini yaşabilirmişim gibi hissettim.
Saray çıkısında da otobüs yerine yürümeyi tercih ettik biz, tepeden aşağıya kadarki kalan arada ormanımsı bir alan var, biraz dönemeçli ama bir sürü ağacın içinden geçerek mis gibi kokular eşliğinde şehre inmek, size yorgunluğunuzu unutturacak düzeyde.

Endülüs ' e yolunuz düşerse, ne yapın ne edin bilet alıp gezin bu sarayı.Türkiye'de sarayın ve mimarinin alası mevcut ama burda başka bir tat var.

lincoln

Tarih ile çok alakası olmayan birinin bile sıkılmadan izlebileceği filmdir.Aslında bir belgesel havası taşımıyor değil ,amerikan tarihi hakkında fazla bilgisi olmayan birinin bile, ilgisini çeker diyebilirim. Herkesin de belirttiği gibi, filmin geneli köleliğin kaldırılması hakkında, daha da fazla bişi beklemeden izleyin. Müzikleri ve her daim loşluğu, 2.5 saat boyunca filme çok yakışmış.
Bir de Lincoln'un, filmin bir sahnesinde, mühendis gençten bir adamla ile konuşurken, Öklid'in geometrisine selam çakması, filmi izlerkenki ruh halimi başka alemlere daldırıp çıkardı :''Aynı şeye eşit olan şeyler birbirlerine de eşittirler.''
Fazla beklenti ile izlenmemesi tavsiye edilir.

if you go away

''but if you stay...'' diye de devam etmesi, nedendir bilinmez müthiş bir haz .
Hani sanki kalırsan bek neler vaadediyorum der gibi gibi...

insana zevk veren basit şeyler

deniz kıyısında yürüyüş yaparken, rüzgar etkisiyle çarpan dalgaların üstüme gelmesi, tuzlu suyu tenimde hissetmek., hatta tadını almak .bildiğimiz kahkaha attım...(hızlı tempoda yürürken tek başına gülen bir tip, eminim dışardan pek dehayra alamet değildir) seviyorum uleeyn bu şehri.

rock dinleyen bir babaya sahip olmak

dilerim ki benim çocuğumun dahil olacağı gruptur.

sınav öncesi yapılan ilginç şifrelemeler

sonrasında o şifrenin ne olduğunu çözebilmek de mesele. kendimden biliyorum hani.

yakın kitabevi

şehre gelişimin zamanları. üniversite için şehir değiştirmişim bi nevi köyden indim kenti durumu.( birazcık abartıyım caaanııım) ilk zamanlar malum tanıdık arkadaş da yok bi de hani kenti keşfetme arzusundayım filan... ders biteer ben hoooop alsancak semalarındayım.eskiden beridir hobi haline geldi kitapçı gezmek, hiçbir şey almasam dahi mutlaka bir yarım saat geçirmek iyi gelir ruhuma. kaldı ki büyüdüğüm şehirde böyle büyük çaplarda kitapevleri de yoktu.o yüzden büyülenir gibi tek başıma gezinmeyi pek severdim.( aslında hala öyleyim )

kitapçılardaki kitap dizilimi, mekan kullanım biçimi beni acayip etkiler, yakın kitapevi de işte öyle bir yer. bir kere ferah mekan, geniş alanından dolayı içim sıkılmadan vaktim de varsa en az 1 saat gezinebilirim. maalesef ki izmirlillerce yeteri kadar kıymeti bilinmiyor bence, sadece meraklısına hitap etmekle kalıyor sanırım ama sahibi/sahiplerinin bu durumu da taktıkları yok gibi gibi.çalışanları da cidden yardımsever ve kitaptan anlayan cinsten, bu iş zaten bir merak, bir ilgi işi.

sevgiliye son defa sarılmak

son olduğunu bilerek sarılmak bile bir şanstır...
ya ona sarıldığında son olduğunu bilmiyorsan?

uyuyamama nedenleri

bir şeyi kafaya takıp, kurmak da kurmak.

eski fotoğraflara bakarken hissedilenler

Hiç üşenmeden bilgisayarımda var olan (nerdeyse) bütün albümlere tek tek baktım.
O anki ruh hallerimi hatırlamaya çalıştım, giydiğim kıyafetleri inceledim, o karelerin olduğu yerleri hatırlamaya çabaladım, fotoğrafın hangi tarihte çekildiğini hesaplama çalıştım, o zaman diliminde kimlerle neler yaptığımı & hangi anıları paylaştığımı hatırlamaya çalıştım...
Ve farkettim ki sanki ben eskiden daha bi mutluymuşum, sanki daha farklı bakan gözler, daha eğlenceli filan...Hem saçlarım da epey çokmuş o zaman son 3 - 4 yılda epey azaldılar ...
Üniversite bitimine yakın ve daha sonra çekilmiş fotoğraflarımda, sanki ben daha bi hüzünlüyüm, sanki keder taşıyorum içimde, bakışlarım donuklaşmış, saçlarım eksilmiş, artık beyazlamaya da başladılar zaten, hani derler ya sanki üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi , tam da o ruh halimdeyim gibi gibi...
Okul bitti, aşık oldum, ayrıldım, çalışmaya başladım,ayrıldım... nolduysam oldum ama artık cidden ''aslıma'' geri dönmek istiyorum ((:

mert fırat

ilk kez yamulmuyor isem (bkz: testesteron)da izlemiştim.Geçtiğimiz aylarda, Oyun Atölyesi'nin Antonius ile Kleopatra'sında izledim.
Oyunda nasıl oluyor da oluyorsa, 2 saat boyunca dimdik, tabiri caizse sopa yutmuş gibi duruşu ve oturuşuyla dikkat çekmiştir, ayrıca ses tonu gerçekten çok güzel...Kelimeleri kullanış şekli, tok sesiyle birleşince bu adam hep konuşsun diyorsunuz, bir de bu oyunda o kadar çok yüksek sesle konuştu hatta yeri geldiğinde avaz avaz bağırdı ( rol gereği tabiki) ki, adamın ses tellerine bir şey olmasından endişeliyim :( Şaka bir yana, cidden nefes & ses eğitiminin ne kadar da önemli ve gerekli olduğunu anlıyorsunuz...
Ayrıca öyle ahım şahım bi tipi yok hani ergen kızlara sesleniyorum ammavelakin adam karizmatik...

en zayif halka

bir zamanlar böyle bir yarışma programı vardı, suratsız kısacık biçimli kesilmiş saçları ve kemik gözlüğü ile yarışmayı sunan hatun ise hala gözümün önünde... lise yıllarımızda bize gani gani malzeme olmuşluğu vardır.

vega

sadece 1 kez canlı izleme fırsatı buldum.. yanılmıyor isem, birkaç ay önce izmirde (bkz: opus) adlı mekanda idiler. o gece ya mekanda bir ses sorunu vardı ya da grupta bir sıkıntı vardı artık bilemicem resmen ne söyledikleri anlaşılmıyordu. hani sözleri bilmesem dicem ki bunlar ne diyo yahuu...
Gene de severek dinlemeye devam ama hani artık yeni bişiler yapsalar...

ne hissettiğini bilememek

çoğu şeye aklıyla yaklaşmaya çalışanların sık karşılaştığı durumdur. içten hissedilen ile beynin söz düellosuna tutuşması gibi bişi, karmaşık olmaktır.

testosteron

bilenler bilir izmir de her sene tiyatro festivali olur, istanbuldan birçok özel tiyato gelir oyunlarını sergilemeye.işte o 10 gün içerisinde tiyatro görmemişler gibi saldırırız biletlere, zira biletler hem çok ucuz hem de kaliteli oyunlardan dolayı, ilk birkaç gün içerisinde birçok oyuna bilet kalmamış olur.

işte o festivalin 2009 yılındakinde izlemiştim oyunu.Emre karayel mert fırat ... gibi oyuncu kadrosu vardı, o kadar eğlendiğimi, çılgınlar gibi alkış aldıklarını, yapılan açık saçık esprilerin, edilen küfürlerin cuk oturduğunu hala hatırlıyorum. Geçen gün gazetenin ekinde aynı oyunun halen daha farklı kadro ile oynandığını okudum, keşke tekrar izmir'de izleme fırsatımız olsa...

Burdan da yetkililere selam ederim...

dot

alternatif bir tiyatro topluluğu. Sadece istanbul da oynamasalar keşke.

adalet sizsiniz

Yakın zaman içerisinde izleme fırsatım oldu.
öncelikle rutkay aziz ve taner barlas ın oyun içindeki paslaşmaları güzel olmuş, birbirlerine söyledikleri tatlı-sert lafları oyuna, sanki bir sohbetteymişiz havası vermiş ki kimileri bunu sevmez, bence yakışmış.

Temsili 500 ler meclisi, din & kilise & bilim üçlemesi hepsi çok güzel aktarılmış, aynı zamanda sokrates idamından tam 2411 yıl sonra Atına 'da kurulan temsili mahkeme tarafından suçsuz bulunmuş. ayrıntılar için (bkz: ) http://www.ntvmsnbc.com/id/25352718/

Her bölümden sonra ''Adalet, Sizsiniz'' vurguları da cuk oturmuş.

Gidiniz , izleyiniz...

silver linings playbook

nicedir izlemek istediğim filmdi, yeni izlemiş biri olarak taze taze sözlüğe de yazıyım istedim. Klasik, en baştan en sonunu bildiğimiz filmlerden evet...Ama yine de ben hiç sıkılmadan izledim. Pat ın eşini yeniden kazanmak için delileri gibi kitap okuması, sürekli koşup durması ve alyansını hiç çıkarmamış olması ( sürekli diğer insanlara da gösterek aslında evli olduğunu eşiyle arasında mükemmel bir kimya olduğunu iddia etmesi ) takdire şayan.Tam bir romantik ideal erkek profili ki kadınlar böyle tiplere bayılırlar. Tiffany nin de eşini saçma bir kazada kaybetmesi ancak duruma alışamaması ve kaderin ağlarını örmesi falan filan....

Sıcacık güzel bir film olmuş, bir de insanı dansa özendirmesi yok mu *

Bir de Tiffany,adamın okuduğu (bkz: sineklerin tanrısı) (adamın eşiyle ilgisi var tabi kitabın) adlı kitabı öyle bir ezdi ki, yapma etme diyesim geldi, bi de sonra tuttu kapıdan dışarıya fırlattı .

insanın içini ısıtan hayaller

hiç bilmediğin bir yere yolculuk, yurt dışına olursa daha keyifli olabilir.doğuya veya batıya olmasının hiçbir önemi yok, yeter ki yeni olsun, keşfedilmeyi beklesin.
Akşam internetten nereleri görmem gerekiyor güzelce planladıktan sonra, sabah elimde haritam, rahat kıyafetlerim & güneş gözlüğüm & foto. makinem, cadde isimlerini takip ederek, haritamla da teyit ederek, kaybolarak,ve tabi ki ona buna sora sora varacağım yere ulaşma başarım... sonaki hedef bir diğer görmem gereken yer.Arada tabi bi yerlerde durup soluklanmak da lazım, yerel içeçekler veya duruma göre sütlü neskafe yanında tatlısıyla.Her yere yürüyerek gitme arzusu, günün sonunda yorgun beden ama çok mutlu bir ruh, kocaman bir gülümseme ile uykuya dalma, uyanmak yeniden hevesle yeni yerlere gitme telaşıyla....
Dakik trenle yetişmek için hızlı adımlar, yine harita önümde açık...Kalacak uygun bir yer arama telaşı ücretsiz bir kablosuz bağlantısı olan bir kafeden...Gidilen yerlerde karşılaştığım ama hiç bilmediğim , araştırılacak kategorisine aldığım notlarım...
Yolculuk yapmak istiyorum yepyeni bir yere, hiç görmediğim, benim için keşfedilmeyi bekleyen...
Yanımda kimse olmasa da olur ama hayalim sevgili ile birlikte keşfetmek.
Evet, ucuza uçak biletleri bakıyorum, özellikle vizesiz giribileceğim ülkelere. Turist hayatı özledim ve yine yeniden yaşamak ,tatmak istiyorum...

şirin soysal

elimde şarabım, yanımda çerezim durmadan dinliorum, neden bu kadar geç kalmışım diye de hayıflanmadan edemeden. çok da pozitif sımsıcak bir enerjisi var, o zaman sarsın her tarafı...