bugün

kapitalist yoldan kalkınma kararını 1923 yılında izmir iktisat kongresiyle vermiş olan türkiye cumhuriyeti'nin en en büyük idealidir;

tüccar ve sanayici kesimini türkiye cumhuriyeti dışına kaçırmış olan yeni devlet tüm gayretiyle bir türk burjuva kesimi yaratma gayreti içine girmiştir;

izmir esnaf ve ahali bankası'nı * 1928 yılında azınlıkları katmadan kurmaya çalışmıştır; bu nedenle vali kazım dirik yönetim kurulu başkanıdır ama hapishanedeki kimi türk isimler de kurucular arasındadır;

1926'da kurulan emlak ve eytam bankası * da o sırada yaratılmış bir paranoyayı diline takarak esas amaç olan türk burjuvazisi yaratma gayretini biraz maskelemeyi başarmıştır; neydi bu paranoya? batılılar durmaksızın yeni cumhuriyet'in istanbul'undan toprak satın alıyorlar. özellikle boğaz sırtlarını tercih ediyorlar. ilerde bu yolla boğazlara ayrı bir statü talebinde bulunarak boğazın denetimini ele geçirecekler... buralarda toprağı olan ve savaş dolayısıyla fakirleşmiş olan vatandaşlar da toprağını onlara satmak zorunda kalıyor; bunu engellemek ve bu insanlara kredi vermek gerekirse de bu toprakları devlet olarak satın almak için yeni bir banka kuruldu... ismiyle de bu asıl amacı gizleme yoluna girildi. ki bu paranoyanın 2008 versiyonlarını * * * her yerde görebilirsiniz.

gümrük duvarlarını yüksek tutup, amerikan yardımlarını belirli burjuva kesimlere aktarıp, devlet ihalelerini ulufe gibi kimi kesimlere yoğunlaştırıp, devlet bankalarının kredilerini aynı kesimlere arpalık olarak kullandırtan partiler, hükümetler, iktidarlar geldiler, geçtiler...

dp böyle bir yoğunlaşmanın küresel sermayeyle uyum içindeki yeni partisiydi; küresel sermayeyle ve onun önderi kimi devletlerle ilk çelişkisinde ve yerel kimi başarısızlıklarında bunun bedelini biraz ağır ödedi. devletin burjuva yetiştirme politikasını bir çeşit şaka sanıp yeterince algılamayan silahlı ve silahsız güçler bu bedeli ödetenler oldu.

onun yerini kısa zamanda ap aldı çünkü süreç esas olarak geri döndürülemezdi... yerel ve küresel tıkanmalar kimi anlarda üstüste gelir. böyle zamanlarda modernleşmenin farklı bir versiyonu olarak eskinin partisi chp zaman zaman şansını denediyse de ecevit ile bile yeterince başarı elde edemedi. soğuk savaşın da hala etkili olduğu bir tıkanma dönemde askerler geldi ve demokratik yoldan rahat yapılamayacak çok sayıdaki düzenlemeyi yaptı.

anap ortaya çıktı. hem liberal, hem muhafazakardı, hem de küresel sermaye ile uyum içinde çalıştı *. askeri dönemin kimi birikmiş tepkilerini de akıllıca arkasına rüzgar yapmayı bildi.

sosyalist sistemin çökmesi tüm dünyayı olduğu gibi türkiye'yi de değiştirdi. artık başka türlü politika yapılmalıydı. ama bunu pek az kişi başardı. aynı politikaları ısrarla gündeme taşıyanlar sağda da solda da eridi, yok oldu.

türkiye cumhuriyeti'nin kendi burjuvasını yetiştirme çabasının son halkası akp oldu; yoğunlaşmış, gelişmiş ve atak yapmaya ve ana pastadan aldığı payı arttırmaya hazırlanan anadolu sermayesinin önüne doğal olarak onların profiline uygun bir parti düştü: adalet ve kalkınma partisi

bu çizginin eski lideri necmettin erbakan aslında uzun zamandır bu doğrultuda çalışıyordu; geniş dindar kitleleri cumhuriyetin sınırları içine çekerek demokratik yollarla siyasete katması onun en büyük başarısıydı; aslında bu cumhuriyet ona olan borcunun henüz farkında değil; onun peşine takılmış olan kitleler hizbullahların ya da bin ladinlerin peşinden gitseydi, ülkemizde olacakları düşünmek bile irkiltici... ancak recep tayyip erdoğan ve arkadaşları erbakan'ın da zamanında kendisini sıkıştırdığı adil düzen çıkmazını kırıp attılar ve geniş kitlelerin istekleriyle, ülkemizin gitmesi gereken yön ve küresel sermayenin o günkü tercihleri arasında bir sentez yaratmaya çalıştılar. bunlar çok bilinçli yürümüyor elbette.... belli bir pragmatizm, belirli bir al gülüm ver gülüm, kimi uzlaşmalar, kimi eski yandaşlara verilen sus payları vs. ile birlikte yürüyor. ama önemli olan suyun üstündeki bulanıklığı temizleyip dipteki ana çizgiyi hisedebilmek.

özetle kendi burjuvasını yaratma gayretimizin son halkası akp'dir ve esas olarak cumhuriyetin idealleriyle çelişen bir yanı yoktur. ab ile uyumlu yürüdüğü sürece kendi içindeki marjinal uçlara teslim olmayacaktır. ancak bu çizgiden saptığı, tereddüt gösterdiği her an * eski çizgiler tarafından yutulmak, ehlileştirilmek tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır, kalmaktadır. ya da kendi içindeki kimi uçların, partiyi dağıtmasına varabilecek konumlara sürüklenebilir.

akp'in ihtiyacı olan iyi, tutarlı ve akıllı bir muhalefe sahip olmaması. onun her yaptığına kötü diyen bir muhalefetin ise, iktidar olma şansı olmadığı gibi akp'yi doğru çizgilerde tutması da olanaklı değildir. şu anki en tutarlı muhalefet ne yazık ki hala avrupa birliği olarak görünüyor. çünkü onlar hükümetin iyi yaptığını samimi biçimde destekliyor, kötü yaptıklarının da kararlılıkla karşısında duruyor.

ülkemizdeki kavganın laik-antilaik, sağ-sol, milliyetçi-hain eksenlerinin dışında algılanmaya, çözümlenmeye ihtiyacı var. sağlıklı yeni politikalar bu yeni kavramlar, yeni saptamalar üzerinden çıkabilir.
akp yi kapatma davası açarak şimdi de kendi yetiştirdiği burjuvayı yemek biçimine dönüştürülmeye çalışılan süreç.
2009 yerel seçimlerinde akp'nin izmir'i alması olasılığının artması ve konunun yoğun tartışılması nedeniyle ilgili olabilecek bir yazı için: (bkz: #3438133)
zorlama bir süreç ama işte karşıtlık böylesine tersten kurdurabiliyor özne nesne ilişkisini. sermaye birikimini geç tamamlamış ülkelerin kapitalizmlerini başlangıç çeşitlerinden birincisi. diğeri ise dış dinamiklerin çok daha ağır bastığı tarz vardır. o ise başka bir girdinin konusudur.
süreç kendi yetiştirdiği burjuvalardan birinin kendi kendinin başını yemesine yol açmıştır;

kimisi intihar ediyor: (bkz: banker kastelli), (bkz: #3483269),
kimisi intihara zorlandığı için teslim oluyor: (bkz: akp),
kimisi de halkın arasına iniyor: (bkz: chp) *