bugün

kapitalizmin ayakta kalma prensibi:
kitlelerin küçük bir kesimi çok zengindir büyük bir kesimi de hayatını idame ettirecek kadar kazanır. bu yığınlara 'umut' aşılayarak 'birgün siz de şu ünlü gibi olabilirsiniz' yerleştirilir. tüm bunlar kitle iletişim araçlarıyla yapılır. bu bilinçli bir sunuştur. bu büyük kitle kendi yaşamını yeniden üretirken kapitalizmi de yeniden üretir. kendi vücudunu onun için üretir aslında.(bunu bilmeden) bu kapitalizmin işleyiş prensibidir. kapitalizmin 'iyi' ya da 'kötü' olduğu kişilere göre değişir ama kapitalizm budur. özetle söylemek gerekirse; kapitalist sistemde zenginin parasını fakirler korur.
http://tr.wikipedia.org/w...alist_Sistem_Piramidi.gif
bu piramitte daha iyi görülen yöntemdir.
(bkz: fucking poor people)
(bkz: muhahahahaaaaaa)
daha çok tüketmek kapitalist sistemi en iyi şekilde ayakta kalabilmesine olanak sağlar.tüketmek için çağdaş köleler haline dönüştürülür insanlar.ve insanları yalnızca umutla besler.
doğa kanunlarıdır, büyük balık küçük balık hesabı.
türkiye şartlarında akp kapatılmayarak.
ekonomik,siyasal ve kültürel bir toplumsal düzen olan kapitalizmin yüzeysel bir biçimde ele alınması bir takım yanlışlara sürükler kişiyi. öncelikle vurgulanması gereken şey kapitalist düzenin nasıl işlediğidir? bu işleyişe karşılık kapitalist sistemde egemen sınıfın toplumu nasıl yönlendirdiğini ele alabiliriz.

konu kapitalizmin çelişkilerine rağmen uzunca bir süredir ayakta kalabilmesinin yöntemleridir aslen. buna karşın, gene de kapitalizmin nasıl bir işlerliğinin olduğunu anlatmakta fayda var. öncelikle kapitalist sistemde, üretim araçlarına(fabrikalar, tarlalar, bankalar, ulaşım araçları vs...) sahip olan sermayedar ile üretim araçlarını kullanan emekçiler serbest piyasa da özgürce karşı karşıya gelirler. burada emekçinin sermayesi emek gücü'dür. emek gücü ile emek arasındaki fark emek fazlası olarak ortaya çıkar. ödenmemiş emeğe ise kapitalist sınıf yani sermayedar el koyar.(özgür anlaşma olan iş anlaşmaları gereği) haliyle bu noktada bir sömürü ortaya çıkıyor ve bir çelişki beliriyor. hiçbir şey üretmeden malın sahibi olan bir sınıf ile her şeyi üretip yalnızca hayatının devamını ve üretim fazlasının tüketimini sağlayabilecek bir para olan emekçi arasında...

bu çelişkiyle beraber bu iki sınıfın çıkarlarının da farklı olduğu zamanla birlikte görülüyor. kapitalistin karı arttıkça el koyduğu ödenmemiş emek yani sömürü artıyor. görünürdeki artan ücretlere rağmen satın alma gücü de bunun getirdiği bir sonuç olarak azalıyor. haliyle ulusal çıkarlar denilen olgu yalnızca egemen sınıfın çıkarları haline dönüşüyor. bu nedenle, iki uzlaşmaz sınfın çıkarlarırı aynı kanaldan akmıyor.

uzunca bir kapitalizm açıklamasından sonra konumuza gelecek olursak, yukarıda belirtilen emek-sermaye çelişkisinin hareketlendirdiği kitleler kapitalizm de bir dinamik olarak çıkıyor. fakat bu dinamik kapitalist sistemde egemen sınıf ile diğer sınıflar arasındaki çatışmanın dozajına bağlıdır. emek mücadelesinin yükseldiği, kapitalist sınıfa karşı kendi bilincini ve ideolojisini yükselttiği anlarda, sermaye sınıfı baskı silahına sarılıyor. bu baskı silahı kendini faşizm olarak kendini gösterir. burada bir parantez açmalıyım. faşizm, yalnızca belli bir coğrafyaya ya da belli bir tarihsel döneme ait bir silahtan öte bir araçtır. kapitalist sınıfın kendi iktidarını, dönemsel krizlere girdiği anlarda, güçlendirmek için ve emek hareketini bastırmak için kullandığı bir ideolojidir.

buna karşılık emek hareketinin zayıf olduğu koşullarda egemen ideoloji kendini yeterince gösterebilme yeteneğine sahip oluyor. bir yandan medya ve kitle iletişim araçları ile ideolojik bir bombardımana tutulan işçi sınıfı, diğer yandan emek ve meslek örgütleri ile manipüle edilmeye çalışılarak iktidara bağlanıyor. haliyle kapitalizm en verimli olduğu çağları bu anlarda yaşıyor.

bunlara karşılık kapitalizm kendi içinde çözülen ve çöken bir apartmana benziyor. kendisi yükseklere ulaştıkça babil kulesi gibi temelleri çöküyor. çürüdükçe toplumu da çürütüyor ve bir ikileme saplıyor: ya sosyalizm ya barbarlık! bir yüzyıl öncesinin sloganı hala güncelliğini koruyarak toplumun karşına bir yol ayrımı olarak çıkıyor.
normal zamanlarda
- kitlelerin zengin olabilme umudu

zora girdiginde
- dini rejimler (son zamanlarda tum dunyada artan dindarlik ve din catismasina dikkat)
- askeri-burokratik diktatorlukler (abd'de ve avrupa'da kisitlanan haklara ve antidemokratik uygulamalara dikkat)
(bkz: PARA PARA PARA)
(bkz: kriz)
(bkz: savaş)
(bkz: ölüm)
hırslı insan doğası; diğerinin üstüne basarak gelişme isteği.
senin güçlü iradeni bile pazarlayacak nitelikte çakal olması.

(bkz: akıl la bilinç arasındaki farkı yitirme)
Çökmeyecek tek sistemdir,kendi kendini ayakta tutar,ek yollarak gerek kalmaz.
kapitalizmi ayakta tutan en önemli etken demokrasidir. demokrasiye paradan ve insandan daha fazla ihtiyacı vardır. demokrasi kapitalizmin tanınmamak için kullandığı bir maskedir, acı ilaçtan önce ağza çalınan bir parmak bal gibi...
kapitalizm zaten ayakta kalmıştır. bunu da küreselleşerek başarmıştır. bugün amerikadaki bir genç ile dünyanın herhangi bir yerindeki gencin giyiniş şekilleri, dinledikleri müzikler, vs hep aynıdır. bir nevi evrim geçirmiştir adı küreselleşme olmuştur. kapitalizmin olayı budur.
iktisadi , sosyal , siyasi ve kültürel boyutları ile alınması gereken burjuva sınıfının proleterler üzerindeki sınıf baskısının yöntemleridir.

Ulus devletler arasından emperyalist sömürüde daha fazla pay elde eden uluslar kendi tekelci burjuvazilerini oluşturur.
Öncelikle üretim araçları bu tekeller tarafından işbirlikçi büyük sermayedarlara artı değerin tekelci patronlara teslim edilmesi koşuluyla satılır . Bu işyerlerinde insanlar düşük ücretlerle süre gözetmeksizin eşekler gibi çalıştırılır.
Makine ve montaj sanayisi ile hızlanan süreçte fabrikalarda seri üretim yoluyla hazırlanan ürünler istiflenir ve piyasadan çekilir ; bunu adına kıtlık yılları denir. insanları kredi almaya ve tekelci bankaların kontratları ile hayatlarını ipotek altına vermeye zorlanırlar . işleri biraz daha iyi gidenler borsa ve faiz yoluyla zengin olmaya çalışır . Şans oyunları ile ufak da olsa insanlara zengin olabilirsiniz umudu aşılanır. Bazen de üretim fazlası mallar düşük fiyatlara yurtdışına ithal edilir.Çiftçinin tohumlarına yüksek fiyat konulur , tarım çökertilir ve en verimli topraklarınızda yetiştirebileceğiniz malları ithal etmek zorunda bırakılırsınız.

Dilin soyutluğundan yararlanan kapitalist sistem kavramları burjuva sınıfının menfaatleri doğultusunda değiştirir. Bir bakmışsınız ki terör denilen şey birden sizin kutsal savaşınız olmuştur. Demokrasi , özgürlük denilirken kendinizi din ve milliyetçilikle çevrili bir kısır döngü içerisinde buluverirsiniz.Burjuva sınıfının değerleri burjuvazinin elindeki basın , yayın kuruluşları ve tekelci medyalar tarafından halka sürekli pompalanır ve halk sisteme angaje edilir , ajitasyonlar ve kavram saptırmalarla gündem sistemin sorunlarından magazinsel boyuta aktarılır. Burjuvazi halka sürekli korku pompalar , bir korku kültürü ile kurallar ve kanunlar oligarşinin kolluk kuvvetlerine ve anayasasına karşı halkın boyunu kıldan ince eder.

Seçim sistemleri ile parlementer demokrasi kavramları ile muhalefet aslen burjuvazinin hizmetindeki muhalefsiz seçimde ezilen halkı sisteme angaje etmeye ve politik açıdan sindirmeye çalışır.Mecliste her zaman tekelci burjuvazinin çıkarlarına hizmet edecek komprador partiler iktidar yapılır . Böylece sistem millet iradesi ve tercihi gibi yarım yamalak seçim sistemi ile özgür irade demagojisi yaparak kendisini halk üzerinden meşru kılar. Eee halk seçmiştir ya artık her boku yemek de özgürdür.

Sistem eğitim yoluyla burjuvazinin genç nesillerini yetiştirir. Din ve milliyetçilik dogmaları ile sözüm ona bilimellik iç içe geçmiştir. Eğitim sistemi paralı hale getirilir . Aynı şekilde insanları sağlık gibi ulaşım gibi temel hak ve özgürlükleri burjuvazinin finans kapital ihtiyaçlarına göre budanır.

Kapitalizm göreceli refah oranından bir miktar halka dağıtarak insanlara sus payı verir . Susmayanları darbe ile susturur , polisin işkencesine , askerin kurşununa hedef yapar .

Son olarak demokratik ve sosyalist sendikaların içine sızarak devletle işbirlikçilik yapan ve neo-liberal politikalarla masa başında toplusözleşme ile anlaşmaya hazır bürokrat sendikacılar yetiştirir.

Olmadı bunlar da kesmez diyenlerin ise kafasına bırakır füzeleri ya da ortadoğu'da olduğu gibi kızıştırır diğer ülkeleri hammaddesini bolca sömüreceği ve düşük ücretle çalıştırabileceği köleleri toplayabileceği ülkeleri hedef tahtası haline getirir . Böylece bolca savaş oyuncağı üretir , bolca savaş oyuncağı satar , kurduğu nükleer santrallerle , füze rampalarıyla , askeri üslerle eşeğin a.ına su kaçırır. *
sömürgelerden elde edilen aşırı kârlardır. batı bu aşırı kârdan mahrum kalmadıkça, avrupa işçi sınıfının kapitalist düzeni yıkması mümkün olmayacaktır.