bugün

(bkz: kiraathane) kisaca kahve denilen yer/mekan.
sözlük varken gerek duyulmayan yer/mekan.
geneLlikLe mahaLLe araLarında buLunan yerLerdir...varoş oLan yerLerde kumar biLe oynanır...masaLarın üzerLerinde geneLLikLe bordo ve yeşiL masa örtüLeri buLunur...bunLar zamanLa cafe-pub gibi isimLer aLarak bir evrim oLayına girmişLerdir...
kahve içilen yer.asıl adı bunların eskiden kıraathane idi ki bu da okuma salonu yerine geçiyormuş. osmanlı zamanından günümüze gelmiş ve kesinlikle osmanlılar bizden daha fazla okudukları için bu tür salonlara toplanma yerlerine ihtiyaç duyarlarmış. kıraathaneler böylelikle olusmus ve biz tembel sonraki nesil kıraathaneyi kahvehane ,okey tavla vs bilumum kağıt oyunları oynanan köhne yapılar haline getirmişiz o güzelim durumu katlederek ....
pazar günleri sabah 9'da prime time'ını yaşayan mekan. bir pazar sabah'ı erkenden kalkın. evinizin yanındaki kavheye gidin. sabahın dokuzunda kahvenin bomboş olmasını beklerken şok olacaksınız. kahvede bütün masalar kapılmış. şok, posta, bulvar gibi gazeteleri bulabilenler gazete okuyor, bulamayanlar ise büyük hararetle kağıt oynuyor. ne muhteşem manzara allah'ım. lakin bu manzara ile karşılaşınca dehşete kapılmamak lazım. bir çay alıp masaya oturmalı, onlardan biri gibi davranmak gerekir.
osmanlı zamanında arabistan' lı iki tüccar tarafından ilk olarak kanuni döneminde tahtakale' de açılmıştır. o zamanlar kahvehaneler şu an olduğu gibi boş boş vakit geçirilen, pişpirik oynanılan yerler değildiler.

o zaman kahvehanelerde kitaplar okunur, memleket meseleleri konuşulur ve tabi ki ismine uygun olarak da çeşit çeşit kahveler tüketilirdi. hatta çocuklar için kahvehanenin belli bir köşesinde tiyatro oyunları bile oynanırdı.

16. ve 17. yüzyıldan sonra da satranç ve tavla da oynanmıştır. avrupa ülkerindeki kahvehanelerde her ne kadar kağıt oyunları da oynansa da o zamanlar türkler tarafından bilinmemekteydi.

kahvehaneler dörde ayrılırdı:

*esnaf kahvehanesi
*mahalle kahvehanesi
*sabahçı kahvehanesi
*köy kahvehanesi
sevdiklerimizden daha çok zaman ayırdığımız ucube yer.
halk arasında;

kıraathane-> kahvehane-> kaave-> kafe

evrimini geçiren yer.

evrimin ikinci halkası.
şifreli yayın yapan kanalların, genelde açık bir şekilde izlendiği mekanlardır.*
komedi sohbetlere ortam sağlayan mekanlardır.

-La sen vergi veriyonmuki ?
*Benim vergi vermemem gerek
-Abilerim kusra bakmayın niye la sen padişahın sol daşşağımısan.

-Hz. isanın amcasını tanıyormusun?
*Sen babanın amcasını tanıyormusun ?
zaman denilen hazinenin kıymetinin hiçe dönüştüğü mekandır.
salah birsel'in kahveler kitabı adlı eserinden ;

doğrusu, bir yürekliliktir kahvelere övgü döşenmek. hiç değilse 1940'larda. onun için sadri ertem'in 1940 eylülüünde " küllük " dergisinde yaptığı bu i$i hep birlikte alkışlayalım.

anadolu köyünün gerçek tapınağı kahvedir.
kahveci, tapınağın teşrifatçısı,
kahve, er meydanıdır.
mahsüllerin gidişi kahvede konuşulur.
kız kaçırma haberleri kahveye gelir.
filanın vurulouğu kahvede duyulur.
vergi memuru kahveyi ziyaret eder.
tefeci kahvede işini uydurur. muhtar kahvededir.
....
tarihte tekkelerin biricik ciddi rakibi kahveler olmuştur.
1940 savaşı, türk köylüsü tarafından kahvenin
hoparlörlerinden dinlendi.
haber saati yaklaşınca çömelip dünyada olup
bitenleri dinledikten sonra köylü tarlaya gider.
kahve harman zamanı, ekin zamanı boşalır.
kahveci çokluk hem berber hem şairdir.
lafın kısası kahve köyün stratejik merkezi.
divan edebiyatı - halk edebiyatı savaşında kahve
halk sanatının saraya karşı kalesi olmuştur.
tanzimattan beri aşık tarzı(saz şiiri) kahvede dinlenirdi.

sayfa 21, 22.
bana bir çay. yakışıklı olsun.

çay gelene kadar anlatmaya çalışayım bari bu ortamları. bu entryi kahveci bir babanın sıradan bir oğlu olarak yazıyorum. benim çocukluğum kahvehanede geçti. iskambil kağıtları, okey, sigara dumanı, küfür kıyamet kaç kişiye çocukluğunu hatırlatır bilmem ama bana hatırlatıyor işte. lan, çocukluk deyince insanın aklına parklar, bahçeler, elma şekerleri gelir. gömmeli batak gelir mi alüminyum! ne çileli çocukluğum varmış.

ilkokulda, sabahçı olduğum zamanlarda, kahveyi erkenden babamla beraber gidip açardık. ben yarı uyur yarı uyanık okulun başlama saatini beklerdim. o zamana kadar sabahçı tayfa yavaş yavaş damlardı dükkana. sabahçı tayfadan zarar gelmeyeceğini bilirdim. işinde gücünde olan, sabah poğaçasının yanında çayını içmeye gelmiş mülayim adamlardır sabahçı kahvehane tayfası. poğaçasını, böreğini paylaşırlar, icabında okula gittiğini görünce üç beş kuruş da harçlık atarlardı. severdim o insanları. sabah sabah sigara falan da yakmazlardı pek. geçinir giderdik.

ama öğlenci olduğum yıllarda ömrüm çürüdü. yaşlandım. bildiğin yaşlandım. asimile oldum orta yaşlı-ihtiyar amcaların arasında.
öğlenci olduğum zamanlarda okuldan çıkıp kahvehaneye giderdim. işini bitirene kadar babamı beklerdim. sonra da beraber eve dönerdik. ama babamın işi bitmek bilmezdi. saatlerce kahvenin en vahşi saatlerinde onu beklerken hayatımın kalan kısmına yön verecek şeylere tanık oldum. şöyle bir muhabbete kulak misafiri olmuştum mesela. hay kulağıma sokayım.

-bak kardeş. sene 1983'tü en son. o zamandan beri karılara karşı bir soğukluk vardı bende.
+doğrudur abi, olur öyle.
-ama dün gençten bir kız gördüm. seneler sonra ilk defa bir titredi. bir hareket oldu. canım öyle bir istedi göreceksin.
+doğrudur abi, olur öyle.

ikinci şahsın robotik tepkilerine fazla değinmek istemiyorum. başka ne denilebilir ki? ama diğer yaşlı amca çocukluğumun içine etti. ben daha cinsiyet ayrımını yeni yeni kavramaya başlamışım. bizdeki malum organın varlığıyla kızlarda aynı organın olmayışını "muhahaha bizde var sizde yok" gibi saçma ötesi tepkilerle dile getirecek kadar sığdım cinsel bilgi açısından. ama bu amca kuşunun ötüp ötmeme maceralarını yüksekçe bir sesle dillendirince bir anda ufkumun nasıl genişlediğini bir düşünün. cinsel hayatı ilk defa anlamlandırdığım ana bak lan. o günden sonra cinsel ilişkiyi de karşı cinsi de kendi cinsimi de her aklıma getirdiğimde zihnimde o amcanın hafızama kazınmış suratı beliriyor. her şeyden soğuyorum. hayata küsüyorum. şimdilerde damacana revaçta diyorlar. bir de onu deneyeceğim.

çaylar iki oldu kahveci. bir de elli iki getir bakalım.

ne diyordum? ha, kahvehane anılarım diyordum herhalde. aslında anlat anlat bitmez hacı. neler neler var. ama madem başladık çaylar gelene kadar biraz daha konuşalım.

kahvehanelerden bahsedip de oyunlara, oyunculara değinmeden olmaz. standart bir kahvehane masasında dört oyuncu, sınırsız sayıda da yancı bulunur. sınırsız diyorum çünkü oyunun ciddiyetine göre ondan fazla yancı olabiliyor. ben bunu gördüm. dört adam oturmuş, on dört adam da ayakta bunları izliyor. sanırsın masa tenisi oynanıyor. kafalar sürekli hareketli. dört kişi arasında gidip geliyor. şöyle diyaloglar hatta poliloglar döner mutlaka.

-muhahaha, gömdüm.
+düzgün konuş lan kepçuk ağızlı.
*aamet aga, nasıl gömdü sana mustafa.
+sen de sus lan mınakoduğumun yancısı. görmüyor muyum ben bir saattir kaş göz yaptığını?
*yok aga ne kaş gözü.
+a siktir lan ordan. gidiyorum ben mınakoduğumun pezevenkleri.
-muhaha, gitti adam. kahveci, oyun yarım kaldı.
<geldim geldim.

görüldüğü gibi oyun sırasında ortam her an gerilebilir. ve neredeyse tüm oyunlarda o masadan biri kalkar. işte o sırada olaya kahveci müdahale eder. kahveci bir nevi yedek futbolcudur, nöbetçi golcüdür, istepnedir. çayın şekeri, gitarın teli, yazın sıcağı, kışın ocağıdır. ana, baba, bacı, acımın ilacı, her şeydir kahveci. babam diye söylemiyorum çok mühim adamdır. yani kahveciyi al, çıkar o kahveden tüm düzen bozulur. öyledir yani.

kahvehane ne midir? tanım diyorsun yani? e anlattık ya bir saat. güney afrika'da bir köydür alüminyum.

kahveci çayları tazele. bir de oralet getir yegenime.

elli iki de gelmiş. ee, napıyoruz bugün? batak mı yine?
işsiz,sapsız bireylerin zaman geçirmek adı altında çay,kahve içip okey,bilimum kart oyunları oynayarak vakit geçirdikleri yerdir.mahallede geçen olayların nabzı burda atar.
(bkz: osmanlı kahvehaneleri)
2010 yılına girilmeden görüldüğü üzere ;
Sürekli loş bir ışık, masa etrafına serpilmiş insanlar ellerinde 51 kağıtları ve ıstakalar bir yandan sigara dumanıyla seks yaparcasına ciğerlere çeken insanlar bir tarafta sürekli gelip giden tavşan kanı çaylar ve en kötüsüde o küçük tuvaletlerin sanki orta çağdaki fransız evlerini andıran bok çukuru gibi etrafa yayılan insanı hayattan soğutan iğrenç ötesi kokular.
kıpkısaca kave olarak bilinen dinlence-oynanca mekanı...
gidersek daha çok iyi şeyler mi kötü şeyler mi öğreneceğimiz belli olmayan mekan.
16 yy başlarından itibaren yayılan sömürgecilik hareketlerinin bir sonucu olarak yayılmaya başlayan şehirleşme ile birlikte tüm dünya da aynı anda ortaya çıkan ve adeta bir salgın gibi tüm dünya şehirlerini saran mekanlara verilen ad.
osmanlıda tam karşılamasada ilk örneklerini 15.yy da tarikat mensuplarının ibadetlerine yoğunlaşmalarına katkı sağlayan bir olgu olarak kullanmaya başladıkları kahveyi tükettikleri mekanlar olarak görürüz. kahva kullanımının yaygınlaştığı 16.yy da kahvehane sayılarında da patlama olduğu görülür. kahvehaneler 16.yy sonlarında yapılan esnaf sayımlarında, osmanlı esnaf hayatının en önemli parçası olduklarını kanıtlarlar. 16. yy sonlarına ait esnaf kayıt defterlerinde sadece istanbulda 1700 den fazla kahvehane olduğu görülmektedir. en yakın rakipleri ise 1000 civarı olan berberlerdir.
kahvehaneler zamanla kahve tüketiminin ötesinde sosyal ve kültürel mekanlar haline gelmiştir. hatta 17. yy da önemli şehir siyaset olaylarında rol üstlandiklerini de görüyoruz. kahvehane toplumsal fonksiyonuyla, kendisinden önceki sosyal buluşma mekanları olan cami ve tekkelerin yerini almıştır.
yeniçerilerin önemli sosyal buluşma alanlarıdır. 16.yy sonlarında istanbuldaki kahvehanelerin yarıdan fazlasının yeniçeriler tarafından işletildiklerini görüyoruz. işte bu kahvehaneler çalışanları ve müdavimlerininde iştiraki ile yeniçeri isyanlarının fitilinin ateşlendiği mekanlar olmuştur. kabakçı isyanında üstlendikleri rol tarihi kaynaklardan takip edilebilir. isyan bir yeniçeri kahvehanesinden tüm istanbula yayılmıştır.
kahvehaneler sosyal hayatın bir parçası olarak varlıklarını hala sürdürmektedir. dikkatli okunduğunda toplumun büyük bir bölümünün siyasi kanaatleri bu mekanlarda şekillenmektedir.
televizyon ve gazeteden takip edilen siyasi ve sosyal gündem, sıcak çay ve kahve ile birlikte yorumlanır ve şekillenir, sıcak sıcak sokağa servis edilir.
sabahın köründen gece yarılarına kadar bir tahta sandaliye üzerinde oturup sürekli demli çay içmek ve gazetelere göz atmak için yapılmış mekan.
onsekizinci yüzyıl ingilteresindeki seçkinler için, dedikodu ve siyasal entrika merkezleriydiler. zaten bilinen anlamıyla Kahve, hiçbir zaman batı kültürünün bir motifi olmamıştır. sadece Sömürülen toplumlardan yansıyan adetler ve hazlara dair bir donedir.
genelde masa örtülerinden leş gibi sigara kokusu gelen (sigara yasaklanmışken bile bu vardır) sahibini boynundaki havludan tanıyabileceğimiz, genellikle nietzsche bıyıkları olan insanların gittiği, emekli mekanı sosyal paylaşım alanıdır.
empati yapmak için birebir yerlerdir. girersiniz, okey oynayan bir masaya yancı olursunuz, şöyle etrafta boşboş kağıt oynayanlara bakar, kendinizi onların yerine koyar, "nasıl bir hayat ki bu?" dersiniz sonra da, "allahtan böyle bir ortamım yok" deyip, içinizi rahatlatırsınız
kağıt oynayıp çay-sigara içmeye yarar.
aslına bakarsanız bir tür kültürdür bu. düzenli olarak gittiğiniz bir kahvede doğal olarak kendinizi yabancı hissetmezsiniz amma velakin arkadaşınızla şununla bununla başka bir kahveye gittiğinizde kendinizi orada eğretiymişsiniz gibi hissedersiniz.

gariptir, vesselam.