bugün

çok canım sıkılıyor; kuş vuralım istersen..
--spoiler--
tanrı bizimlede konuşur belki.
--spoiler--

(bkz: bir adam girdi şehre koşarak)
Önüme sanki bir perde gerildi. Sonsuz hayat manzarası, sonsuza kadar açık duran bir mezara dönüyor. Her şey gelip geçince, bir şimşek hızıyla kaybolup gidince, varlığına bu kadar az zamana sahip olan bir vücut akıntıya kapılıp sulara gömülerek kayalarda parçalanınca sen buna artık varlık diyebilir misin? Kendini etrafındakileri kemirip yemediğin bir an bile yoktur. Elinde olmayarak, sürekli önüne geleni yıkarsın. En masumane bir gezintin bile binlerce zavallı böceğin hayatına malolur.

Bin bir zahmetle meydana gelmiş karınca yuvalarını bozmak, küçük bir dünyayı mezara çevirmek için bir adım atman yeterlidir. Bana dokunan, dünyanın bir takım büyük felaketleri, köyleri silip süpüren baskınla şehirleri yıkan yel zelzeleleri değil. Tabiatın tümünde saklı duran, etrafındakileri ve kendini yıkacak hiçbir şey meydana getirmeyen kemirici bir kuvvet beni yıkıyor.
genç werther in acıları.
Beni öldürdüler.bir cinayetin kronolojisi (gabriel garcia marquez)
Sıkıldım bu söz yarışından. Böyle konuşmak beni yoruyor. Akıl istemiyorum. Hele parlak akıl hiç istemiyorum.

Latife Tekin- Ormanda Ölüm Yokmuş
ihtiyaçlar ortamı ortam eylemi doğurur. bitmeyen kavga - John Steinbeck
herkes onun gibi değil miydi? en az umutlanmaları gereken zamanlar en çok umarlardı.

yusuf atılgan - aylak adam
--spoiler--
Sen şuanda inşaat halinde sırça saraysın,unutma. Nasıl binalar yapılırken tabelalar koyuyoruz. Etrafa verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz, diye. Yüreğini inşa ediyorsun, sen de...

--spoiler--

Elif Şafak / iskender, sayfa 402/ 7 .
Manzaradan değildi cam kenarını sevmesi. Yanında bir insan az olması demekti. Öğreniyordu. Ne kadar az ,o kadar iyi.

az- hakan günday
Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmiycekti. Biliyordu, anlamazlardı.
ilkbaharda çoğunlukla imkansızlıktır aşkı filizleyen, besleyen. Sonbaharda ise fedakarlık...
(bkz: aşka veda)
(bkz: can dündar)
sefalette hiçbir zaman son nokta yoktur. sefiller- victor hugo
"su samuru gibi bir kadın, yanıbaşında çıplak sigara içen adama bakıyor gözünü kırpmadan. okşuyor adamı. göğsünü, saçlarını okşuyor. bazen göz göze geliyorlar. "seni çok seviyorum" diyor kadın. "gemiler" diyor adam, "buradan ne kadar küçük görünüyor". "öyle değil mi" diyor kadın. ağzını adamın boynuna bastırıyor. içine çekiyor kokusunu. gözlerini yumuyor.

odanın penceresi yok."
Sonsuza dek dostuz.
Ateşböceği yolu
"yattığım yerden doğrularak başucumua uzandım, elim ikinci hamlesinde saati yakaladı, alarmı susturdum. otobüsün kalkmasına 20 dakikadan az zaman vardı. sırasıyla işyerimin kapısı, mahmut beyin girişteki kulübesi, işyerimin karşısındaki otobüs durağı, otobüsün içi, otobüsün dışı, köşedeki gazete bayii, otobüs durağına giden tozlu sokak, apartman kapısı, apartman merdivenleri ve evimin kapısı gözümün önüne geldi. yattığım yerde döndüm, yarı açık gözlerim pencereye doğru kaydı. kapalı perdelerin ardındaki hayata karışma konusunda içimde müthiş bir isteksizlik vardı"
(hakan bıçakçı- ben tek siz hepiniz)
havyan çiftliği - george orwell
bütün hayvanlar eşittir. ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir
Cumhuriyet dediğin nevresim takımı değil, gazeteden biriktirdiğin kuponlarla alınmaz. -Isim Şehir Y.Özdil
Kadınların yaralarını erkeğin gözyaşları iyileştirir ancak. Erkekler ağlamayınca kadınların yaraları bir türlü geçmiyor.

tarık tufan - bir adam girdi şehre koşarak
“Yaşamın, kendi kendine ağırlık haline getirdiğin şeylerin altında ezilmen süreci olacak. Yaşamı “hafifçe” yaşayabilseydin, yaşamın olayları da, uçup giderler, sana yük olmazlardı - ama o zaman da uçucu, boş olurdu yaşamın.
Bu yüzden, yaşadığın her olayı “ağır”laştıracaksın ki uçup gitmesin, omuzuna çöksün; sen de onun yükünü taşıyasın.
Yaşaman, yaşamın yükünü yüklenmek olacak.
Yaşam, yükleneceğin yüktür.
Yaşamın, yükündür.”
*
"neydi aynı mahallenin çocuklarının arkadaşlığını serbest ama aşklarını imkansız kılan gelenekler böyle?" *
Kanaat Güner'in eroin güncesi' nden.
En deli zamanlarımın kitabı. içerisinde anlatılanlar beni daha da delirtmedi tabi. Hayata daha realist bakmamı sağladı.

--spoiler--

Ne yapmam gerektiğini biliyorum…

Evde yine hiç kimse yok. Hiç olmadılar ki! Küçükken, aslında bir prenses olduğumu, kral babamın iyi yetişmem için bana kocaman bir oyun oynadığını, çevremdeki herkesin oyuncu, her şeyin dekor olduğunu, sıradan bir insan gibi yetişirsem daha akıllı bir prenses olacağımı düşündükleri için bu saçma sapan şeyleri bana yaşattıklarını hayâl ederdim. Değilmiş, hâlâ kimse gelip beni sarayıma götürmedi.

Hayâl kurmak, çamaşır suyu içmek kadar zor!

Yazacak bir şeyim de kalmadığına göre… Evet, artık bitti, perde!

--spoiler--
Çoğu zaman gerçek anlamıyla söylemek istediklerimin yirmi de birini ve hatta hiç bir sey anlatamıyorum, beni rahatlatan tek şey tanrının bir gün bana o ilhami gonderecegi yüreğimdeki ve hayal dünyamda ki her şeyi eksiksizce anlatacağıma dair olan umudumdur.
kağıttan bir gemi yapıyorum.. yere bırakıyorum.. ne yüzdürecek su var ne de yelkenleri dolduracak rüzgar..sanki betondan yapılmış..hiç bir yere gidemiyor.. tıpkı göğsümdeki ağrı gibi..

elif şafak /iskender
insan bunu akıl olarak tanımlıyor ve onu sadece, hayvanlardan daha hayvani bir şekilde yaşamak için kullanıyor.
---
Herkesin görmezden geldiği kapıları kırmaya çalışarak imtihan et kendini.
"yaptığınızı, bir budalanın bunu sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sanmasından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. o zaman ortaya hakikaten budalaca bir durum çıkar."

murat menteş - dublörün dilemması