bugün

(bkz: subhanallah kardeş ibretlik bir paylaşım)
(bkz: gözlerimden yaşlar damlıyor klavyeme)
birgün bir kuş soğuktan donar ve hızla yere düşer. tam soğuktan öleceğini düşünürken inegin biri üstüne sıçar. kuş küfrederken bokun sıcaklıgı ile kanatları ısınır. kuş sevinir fakat bokun içinden çıkamaz ötmeye başlar. o sırada bir kedi gelip onu çıkarır kuş tam teşekkür edecekken kedi onu yer!...
yani neymiiiş?
*her üstüne sıcanı düşman sanma!...
*seni her boktan çıkaranı dostun sanma!..
*bokun içinde mutluysan ses çıkarma*
kendini de bi bok sanma*

kısacası: adam olun len.*
(bkz: sır kapısı)
stv deki çeşitli programlarda rastlanılan hikayelerdir.
http://www.google.com.tr/...22&ved=1t:429,r:0,s:0
(#8930243)
bugün başına bir şey gelmeyen hbbia'nın kopyala yapıştır yoluyla trollüğe devam etme çabalarıdır. ama olmamaktadır kendi klavyesinden çıkanların yeri dolmamaktadır.
#1057015
1951 yılının Temmuz ayında 17 arkadaşımla birlikte iTÜ Makine
Fakültesi'nden başarılı bir öğrenci olarak mezun oldum. O gün hayatımın
en mutlu günlerinden biriydi. Sınavlara hazırlanmaktan para getirebilecek
işleri altı aydır ihmal etmiştim. Parasızdım. Ancak Yüksek Mühendis
diplomasını kazanmış olmaktan dolayı mutluydum.. O sabah motor dersi
hocalarımız, ikisi de asistan olarak çalışan Prof. Necmettin Erbakan ve
Prof. Hakkı Öz'ün karşısında başarılı bir motor sınavı ile mezuniyete
hak kazanmıştım. Bu olayı kutlamak için bir arkadaşımla Moda'da yazın ilk
deniz banyosunu yapmayı ve kendimize bir ziyafet çekmeyi kararlaştırdık.
Mayolarımızı yanımıza almıştık. Arkadaşım Moda'ya gitmeden önce yeni inşa edilen Levent Mahallesi'nde otobüsle bir tur atıp Türkiye'de o gün için yepyeni bir olay olan bir uydu villa kenti gezip görmeyi teklif
etti. Merakla kabul ettim. Levent, alt yapısı tamamlanmış ve villaları
toparlar görünümdeydi. Yolları o zamanlar pek ender rastlanan bir şekilde tamamen asfalttı. Otobüsten inip merakla yürürken bir villanın kapısının önünde villa sahibi ile bir amelenin yüksek sesle tartışmalarına tanık olduk. Merakla yaklaştık. Bizi gören villa sahibi sanki içini dökmek ister gibi bize dönerek:
-Burada temizlenecek bir su deposu var. Tam yevmiye veriyorum
yapmıyor. Ne ister bilmem ki, diyordu. Amele ise;
-Bu iş geceye kadar sürer, kurtarmaz! Kahveye gidip yarına kadar uygun
iş ayarlarım, diyordu. Arkadaşı mla aynı şeyi düşünmüş gibi bakıştık. ikimiz
de parasız sayılırdık. Amele yevmiyesi ise 6 lira idi. Bizim o günkü
ihtiyacımızın hemen hemen iki misli. Villa sahibine bu işi yapmaya hazır
olduğumuzu söyleyince, amele homurdanarak
-Canınız çıksın da anlayın halimizi, diyerek uzaklaştı. Mayolarımızı
giydik. Deponun pırıl pırıl temizlenmesi bir saat sürmemişti. O sıcak yaz
gününde bahçede hortumla duşlandık. Havlu fabrikası sahibi olduğunu sonradan
öğrendiğimiz ev sahibi, kim olduğumuzu anladıktan sonra altışar lira ile
birer havlu hediye ederek ve birer gazoz ikram ederek uğurladı. Bu işte
kanımca tek kaybeden 'kurtarmaz!' diyen amele olsa gerek. Iş mi çoktu?
Insanlar mi tembeldi? Neyi 'kurtarmaz' idi?
Bu güne kadar da anlamiş değilim.

Üzeyir GARiH

alıntıdır.
sevgili güzin abla ben 17 yaşında bir kızım internette kendime yeni bir
erkek arkadaş edindim. onu çok seviyorum.
o da beni seviyormuş. bana seni ailemle tanştırıcam dedi. buna çok
sevindim. beni evlerine davet etti. ailesiyle tanştırmak için. evlerine
gittiğimde evde kimse yoktu. bana birazdan gelirler dedi. onları beklerken
birer kola içelim dedi. ben de olur dedim. odasına geçtik, kolamızı
içerken erkek arkadaşım birden uyumaya başladı. güzin abla sence
erkek arkadaşımın hastalığı ne ???

güzi̇n ablanin cevabi:

-kızım seni anan kadir gecesi dogurmus....
Zamanın birinde; adamın biri kasabanın tam ortasına bir çeşme yaptırmış... Üzerindeki mermere de şöyle bir yazı yazdırmış: Bu çeşmeden herkes su içebilir ama Müslümanlar asla!Müslümanlar şaşırmış... Çünkü çeşmeyi yaptıran bir Müslüman ama o yazıyı yazdıran da aynı Müslüman!

Çıkmış biri Kadı Efendinin huzuruna ve şikâyet etmiş adamı... Kadı hazretleri ertesi gün yaka-paça getirtmiş adamı: 'Be adam bu ne densizliktir! '
Adam: 'O yazıyı yazdırmamın bir sebebi var' demiş ve hikmetin anlaşılabilmesi için kendisine tutuklama yetkisi verilmesini istemiş. Hikaye bu ya... Kadı da merak etmiş işin nereye varacağını... Ve istenen yetkiyi vermiş.

Adam dönmüş kasabaya... Aldığı yetkiye dayanarak önce kasabadaki Haham ı tutuklamış!... Bütün Yahudiler ayağa kalkmış... Gürültü-patırtı tepki protesto derken varmışlar Kadı Efendi nin huzuruna: 'Hahamımızı isteriz!' Haber salmış Kadı Efendi kasabaya... Haham "serbest" bırakılmış. Birkaç gün sonra bu defa kilisenin Papazını tutuklamış çeşmeyi yaptıran adam. Bu defa Hıristiyanlar ayaklanmış... Doğruca Kadı Efendinin huzuruna: 'Papazımızı isteriz!'

Uzatmayalım... O da "serbest" bırakılmış. Çeşmeyi yaptıran adam bu defa kasabanın tek imamını tutuklayıp atmış zindana. Bir gün geçmiş iki gün geçmiş üç gün geçmiş.... Ne bağıran var ne çağıran!... Kadı Efendi beklemede... Ne gelen var ne giden!... Dayanamamış kendi düşmüş yollara... Gelmiş kasabaya. Gelirken de karşısına çıkan kasabalılara sormuş: 'Sizin bir imamınız vardı duydum ki tutuklanmış acaba suçu neydi? '
Dudak bükmüş kasabalı: 'Devlet tutuklamışsa vardır bir sebebi!... Zaten son günlerde ileri-geri lâflar ediyordu... Çeksin cezasını zindanda!!! '

Kadı Efendi aldığı bu cevaplardan sonra gitmiş çeşmeyi yaptıran adama... Kucaklamış onu: Haklıymışsın!... imamlarına bile sahip çıkmayan insanların o çeşmeden su içmeye hakları olamaz!...

O yazı bir ibret levhası olarak kalsın çeşmenin üzerinde!
Bir palyaço varmış herkesi güldürürmüş bir gün bir adam yoğun ağlama şikayetiyle doktora başvurmuş. Doktor demişki git o palyaçoyu bul o seni güldürür. O da demiş ki o benim.
profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı.
herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu.

-"bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?"
-50gm!' ... '100gm!' ... '125gm'..diye öğrenciler yanıtladı.
-"bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem, " dedi profösör, "ama, benim sorum şu ki :"bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?"
-'hiçbir şey' diye yanıtladı öğrenciler.
-"tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?" diye sordu profesör bu kez.
-"kolunuz ağrımaya başlardı efendim" diye öğrencilerden biri yanıtladı
-"haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?"
-"kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!".

tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

-"çok iyi. peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?"diye sordu profesör.
-"hayır." diye yanıtladı herkes.
-peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?

öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

-"acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?"diye tekrar profesör sordu.
-"bardağı bırakın düşsün!" diye öğrencilerden biri yanıt verdi.
-"kesinlikle! " dedi, profesör.

"hayatın problemleri de böyle bir şeydir. onları kafanda birkaç dakika tutarsın. bir sorun yokmuş gibi görünür. uzun bir süre düşünürsün. başınız ağrımaya başlar. daha uzun düşünün. artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, fakat daha önemli̇si̇ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!

"bardağı yere bırakın bugün''
bir gün bir gün bir çocuk
eve de gelmiş kimse yok
açmış bakmış dolabı
şeker de sanmış ilacı
yemiş yemiş bitirmiş
akşama sancı başlamış
kıvrım kıvrım kıvranmış
yaptığından utanmış.

*o ilaçları yüksek bi yere koysana siktimin malı .
Radyasyona dayanıklı olan, kafası olmadan iki hafta yaşayabilen, su altında yarım saat durabilen hamam böceğini terlikle öldürebiliyorsun.
eskiden bir ülke varmış ve bu ülkeyi bir padişah yönetirmiş.padişah,güzeller güzeli karısı sultan ve de onlara hizmet eden bir sürü hizmetçi çok büyük ve görkemli bir sarayda yaşıyorlarmış.bu sarayda padişaha hizmet eden ahmet adında biri varmış ve sultana hayranmış,özellikle de sultanın göğüslerini yalamak konusunda bir takıntısı varmış.zamanla bu takıntı bi hastalığa dönüşmüş ve gidip derdini haremağasına açmış.haremağası onun bu derdine çare bulacağını,ama sonra da 100 altın alacağını söylemiş.ahmet kabul etmiş bunu.

haremağası bir kocakarıdan özel bir ilaç almış,sultan banyodayken onun giysilerinin göğüs bölümüne iyice sürmüş.sultan banyodan çıktıktan sonra giysilerini giymiş ve göğüslerinde bir kaşıntı,bir yanmadır başlamış.saray doktoru birşey yapamamış durum karşısında,padişah çaresizmiş.haremağası padişaha şöyle demiş:
-efendim,bunun bir çaresi vardır.
-neymiş çaresi?
-sizin hizmetliniz ahmet'in tükürüğü her derde devadır.sultanın göğüslerini yalarsa kesin geçer.
-neee??

padişah önce olmaz demiş,ama karısının çektiği ızdıraba daha fazla kayıtsız kalamamış ve izin vermiş en sonunda.ahmet,sultanın odasında,sultanın göğüslerini doyasıya yalayarak amacına ulaşmış.ertesi gün haremağası ahmet'in yanına girmiş ve şöyle bir diyalog geçmiş aralarında:
-eee ahmet,amacına ulaştın.sultanın göğüslerini yaladın sayemde.artık şu 100 altını ver bakalım.
-altın maltın vermem.ne de olsa gidip padişaha şikayet edemezsin çünkü sen de bu işin içindesin.hadi bakalım uzaaa.

haremağası,bu cevap üzerine manyak öfkelenmiş.sonra da ,padişah banyo yaparken,aynı kocakarı ilacını padişahın donuna iyice sürmüş.
bir gün güzel ve çirkin birlikte bir nehirde yüzmek için buluşmuşlar. kıskanç çirkin güzeli nehirde kandırıp aniden karaya çıkmış ve güzelin elbiselerini giyip oradan kaçmış. bu durumu gören güzel de ne yapsın çirkinin kıyafetini giyip hayatına devam etmiş.
o gün bu gündür derler ki; insanlar güzelle çirkini ayırt edememektedirler.
Bir gün zapumapu land'de sıçrıyordum. sıçradım sıçradım sıçradım. Ve zapumapuzoru gördüm. devamını istediğin gibi kurgulayabiliyorsun. Her bölüm sıçrarken önüne zapumapulu bir şeyler çıkıyordu. * *
bir gün bir şey olur ve bir daha hiçbir şarkı aynı kalmaz kulağında.
Bir üniversitenin kütüphanesinde oğlan kızın masasına yaklaşarak yavaşça sorar: "Yanınıza oturabilir miyim?"
Kız, yüksek sesle yanıt verir:
"GECEMi SiZiNLE BERBAT ETMEK iSTEMEM!.."

Kızın sözlerini herkes duymuş, başlarını kaldırmış,
dik dik ayaktaki oğlana bakmaktadırlar... Oğlan çok utanır ve hiçbir şey
diyemeden,şaşkın şaşkın kendi masasına geri döner...
Birkaç dakika sonra kız yerinden sessizce kalkar, oğlanın masasına yaklaşır ve ona yavaşça şöyle der:
"Ben psikoloji öğrencisiyim; demin,şaşıran bir erkeğin nasıl
tepki vereceğini öğrenmek istemiştim; bu arada sizi de herkesin önünde biraz
utandırdım sanırım, özür dilerim!"

Bu kez oğlan onu yüksek sesle yanıtlar:
"BiR GECELiĞiNE 200 DOLAR MI?.. ÇOK PARA!.."
Oğlanın dediklerini de yine herkes duymuştur ve bu kez ayaktaki kıza dik dik bakmaktadırlar ki, oğlan şoka girmek üzere olan kızın kulağına yaklaşıp şöyle fısıldar:
"Ben de hukuk öğrencisiyim: çevreye birini suçluymuş gibi nasıl gösterebilirim öğrenmek istemiştim, özür dilerim!"
bir gün bir çocuk eve gelmiş kimse yok açmış bakmış dolabı şeker sanmış ilacı yemiş yemiş bitirmiş akşama sancı başlamış. * *
Gerçektir.

Bir adam Microsoft şirketine iş için konuşmaya gidiyor. Girmek istediği iş de tuvalet temizleyiciliği. HR menajeri ile görüşüp tıkanmış bir lavaboyu temizleyip testten geçiyor. HR menajeri adama testi geçtiğini, hangi gün saat kaçta iş başı yapması gerektiğinin kendisine e-mail yoluyla gönderileceğini söylüyor. Adam, bilgisayarı olmadığını dolayısıyla e-mail kullanmadığını açıklıyor. HR menajeri: "Üzgünüm ama e-mailiniz yoksa siz sanal olarak var sayılamazsınız ve bu yüzden sizi işe alamayız." diyor. Adam çaresizce dışarıya çıkıyor ve "Ne yapsam, ne etsem!" diye düşünürken cebindeki 10 dolar ile 20 kilo kiraz almaya karar veriyor. Kapı kapı gezerek kirazları satıyor ve 2 saat içinde sermayesini 2 katına çıkarıyor. "Bu şekilde ekmek paramı çıkarabilirim." diyerek her gün sabah erkenden kalkıyor ve kapı kapı dolaşarak kiraz satıyor. Her gün sermayesi büyüyor. Derken küçük bir kamyonet alıyor ve satışa devam ediyor. Az bir zaman sonra büyük bir kamyon ve birkaç küçük kamyonet alıyor.

5 sene geçiyor...

Bu adam şu anda Amerika'nın en büyükleri arasında yer alan bir nakliyat şirketinin sahibi. Bir gün ailesinin geleceğini düşünerek sigorta yaptırmak istiyor. Sigorta şirketi kendisinden bir e-mail adresi istiyor. E-mail kullanmadığını söylediğinde sigortacı: "ilginç, e-mailiniz olmadan büyük bir holding kurmuşsunuz. Bir de e-mailiniz olsaydı neler yapardınız!" diyor. Adamın cevabı: "E-mailim olsaydı şu an da Microsoft'ta tuvalet temizliyordum."
mekke... yaşlı bir adam ve genç bir delikanlı bir köşede oturup konuşmaktadırlar.önlerinde iyi giyimli bir adam belirir.genç olanın önüne bir kese altın koyar.
genç:
-sağol,paraya ihtiyacım yok.
+olsun ben sana veriyorum,ister sen harca ister fakirlere ver.
genç fazla ısrar etmez.kesei alır hemen hepsini ihtiyacı olduğunu bildiklerine dağıtır.
yaşlı adam aynı akşam genci bir başkasından yardım isterken görür ve sorar:
-niçin o bir kese altından kendine ayırmadın?
genç:
-akşama kadar yaşayacağımı düşünemezdim.
ibretlik bir hikayedir:

''bir ârifin hanesinde, üç tane zevcesi var idi.
birincisi:

- ne de çirkinim, dedi. beni kim sever ki! kapkara bir yüzüm var. üstelik yaşlıyım. hem, burnum da kocaman.

ikinci zevce:

- âh, seninki de dert mi, dedi. doğru dürüst ne etim var ne budum. kimse bakmıyor bana, sıskanın tekiyim.

üçüncü hanım ise:

-şükür, dedi. yüzüm de özüm de güzel. tadım âlâ, yaratılışım özel. hem lezizim, hem ilâcım, biiznillah. kendime saygım da tamdır, çünkü yaratanım allah! niye öyle baktınız ki, maşallah deyin maşallah!

o esnâda ârif geldi, hanımlara hikmet nazarıyla şöyle bir göz gezdirdi. tebessüm ederek üçüncü zevcesine uzandı. bismillah, dedi. ve sikti."
Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir.

"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"insanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. insanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar

Kimse Kimseden Üstün Değildir. Herkes Yerini Bilecek