bugün

(bkz: deniz gezmiş)
(bkz: yusuf aslan)
(bkz: hüseyin inan)
(bkz: mahir çayan)
(bkz: ulaş bardakçı)
(bkz: hüseyin cevahir)
(bkz: taylan özgür)
(bkz: sinan cemgil)
(bkz: kadir manga)
(bkz: alpaslan özdoğan)
(bkz: harun karadeniz)

ve daha niceleri..
edit : eksilere rağmen unutmadık, unutmayacağız..
ruhlarınız şadolsun kahramanlar.
kime ait olduğunu bilmediğim bir söz gibi; "beni hayallerimin bittiği yere gömün."
şu kocaman peluş çizgi dizi kahramanlarının kostumünü giymiş, ve tek amacı "para kazanmak" olan çünkü bence bu iş pek de sevilerek yapılamaz, çocukları eğlendirmeye çalışan kişiye, bir çocuğun * kuvvetle vurması.
şimdi pek çok kişi ne var bunda çocuk işte diyebilir ancak çok inca bir ayrıntı var ki;
o yaşta tahminen 8-9 yaşlarındaydı bir çocuğun bu kadar öfkeli olması gerçekten iç burkucu.
asıl en acıklısı çocuğunun bu davranışını gören anne baba ikilisinin ahahahahaa diye böğürerek çıkardıkları efektleriyle, kostümlü kişinin 100 kişi içerisinde çocukları tarafından aşağılanmasına ve küçük düşürülmeye çalışılmasına gülmeleri.
saatler önce karşılaştığım olaydır. genelde büyük cadde kenarlarında insanların kullanmadığı ya da eskidiğini düşünerek elbiselerini attıkları kutular var. işte bu kutuların birinin önünde 16-17 yaşlarında bir genç kız kutunun içine iyice eğilmiş içinde elbise çıkarmaya çalışıyordu. bir taraftan da sürekli etrafına bakınıyor, kendisini kimsenin görmediğinden emin olmak istiyordu. içeriden iki büyük poşet çıkardı. elbise doluydu. poşeti karıştırmaya başlamıştı ki benim geldiğimi farketti hemen poşetleri eliyle kenara itip orada öylece oyalanmaya başladı. utanmıştı, yüzüme bir bakışı vardı ki içim cız etti. bilmiyorum sadece ben mi böyle görüyorum ama bir genç kızın yüzündeki hüzün kadar başka hiçbir yüzdeki hüzün daha acı değil. bir an kızdım kendime uzaktan görmüştüm oysa onu. diğer taraftan yoluma devam edebilirdim. hiç aklıma gelmemişti utanacağı. geçtim gittim önünden. o benden utanmıştı ben kendimden.
askerliğin ilk ayıdır. her gece yorgunluktan yatağa kendini zor atan asker, o gece uyuyamaz olmuş. içinde muazzam bir sıkıntı. yatakta bir ordan bir buraya dönmek artık sıkmıştır askeri. kalkar o gece sigara üstüne sigara içer. yatağa tekrar girer ama uyku hala yoktur. nefes bile alamıyordur. off, püff sesleriyle sabahı sabah eder asker. sabahın köründe komutan bir anda askeri çağırır ve " annen aradı" der askere. asker "evet komutanım, hayırdır" der. komutan "5 dakika sonra annen tekrar arıcak" der. telefon gelir ve anne der ki " oğlum babanı hastaneye kaldırdık. komaya girdi istersen gel bi gör "der. askerin o an gözlerinden yaş gelir ve babanın öldüğünü anlamıştır, ama içinde yinede bir umut vardır. asker otobüse biner ve 960 km yol yaptıktan sonra eve gelir. askerin içindeki o azıcık umut evin önündeki arabaları görünce tamamen biter. bahçeye oturur bi sigara yakar ve yol boyunca yaptığı gibi yine ağlamaya başlar.* * *
güneşli güzel bir tatil gününde gezintiye çıkan orta sınıf bir ailenin hanımının kocası ve iki küçük erkek çocuğu ile fotoğraf çektirirken bile düşük omuzları, solgun gözleri ve bükük boynuyla hayatın unutulmuş bir köşesinde yerini alması. her zaman alt sınıftan olmaya alıştırılmış ve bu durumu kabullenmiş olmasının verdiği boşlukla sırtına yüklenen yüklerin altında sessizlikte kaybolması. hayır asla hakettiği bu değil, yaşamdan alabileceği daha iyi bir karşılık olmalı. ona öğretilenler onu daha değerli kılmalı, hakları olduğunu-değerli olduğunu bilmeli ona hissettirilmeli bu. bu hayatta varolma amacı çimenlerden çok daha farklı olan bu kadıncağız ve nicelerinin gözündeki ışığa anlam katmanın mümkün olmaması.. keşke demekten başka insanın içinden bir şey gelmemesi..
ayakkabım yok diye üzülüyordum, ayakları olmayan bir çocuk görene kadar.
(bkz: an bu andır)
(bkz: şükür etmek)
çaresizlik.
üniversite kampüsünde, 40 küsür yaşlarında bir adamın öğrencilerin yere attığı sigara paketlerini, umarsızca etrafa saçtıkları gazete parçalarını, kağıt mendilleri yerden elleri ile toplaması, bir yandan belini tutması, o sıcakta boncuk boncuk terlemesi, ve bu suratında işi yapmak zorunda olduğunun o vurucu ifadesi.
nihat doğan...***
her gün geçtiğiniz parkta bir başına kimsesiz duran berduşun hali yüreğinizi parçalar. içinizden kim bilir nasıl bir hayatı vardı, ne çileler çekipte kafayı sıyırdı diye düşünüp garip bir ruh haline bürünürsünüz. sonra ya bende onun gibi olursam, ya bende ailesiz, sevdiceksiz kalırsam gibi düşünceler hayat sevince güzel gibi kelimelere küfretme katsayımı her seferinde daha da pekiştiriyor.
nazar boncuğu bozdurmaya gelen yaşlı teyze. boncuğu çıkarıldıktan sonra kalan fiyat 5 ytl. hakikaten bu memlekette keyifler keka .sözlük jargonunca söylemek gerekirse ben bugün bunu gördüm ...ne yapacağınızı bilemediğiniz anlar .
normalde dilencilere hiç acımam ve para da asla vermem ama, bu kişi yaşlı bi teyzeyse ve de sizi görür görmez allah'la başlayan cümleler kurmazsa, onun gerçekten ihtiyacı olduğunu düşünürüm ve gerçekten içim burkulur, yanımda para varsa muhakkak veririm, hatta evlatları onu yalnız bırakmıştır da ondan bu haldedir diye de sağlam bir de söverim çocuklarına her ihtimale karşı.
ailesinin bir ferdinin ölümcül hastalığa sahip olması, elden birşeyin gelmemesi,
yoksul ve engelli birinin çaresizliği,
okula gitmek yerine sokaklarda çalıştırılan çocuklar,
çocuklarına ekmek götürebilmek için vücudunu satan anneler,
ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmekten erken yaşlanan babalar,
yıllarca baktıkları evlatları tarafından sokağa atılan yaşlılar
ve sürekli iş arayıp, bulamamanın çaresizliğiyle eve gidenler.

daha iç burkan birşey olabilir mi?
anneler gününün geliyor olması, çünkü mezarlığa çiçekten başka bir hediye götürülemiyor, hatta hiç gidilemiyor 20 yıl geçmesine rağmen..
anıların içinden çıkabilen detaylardır.

hayal meyal gözümde canlanan, okul sonrası yapılan piçlik aktivitesi bir nevi.

yer olarak ziraat bankası önü hatta bizzat camına, araba camına yapışan vantuzlu oyuncaklar gibi yapıştığımız öğleden sonraları. keşfetmemiz; bankanın mesai sonuna rastgelen akşam çıkışı. süslü püslü rüküş çalışanların arasında öyle baba bir rüküş ki keşfettiğimiz, şişe dibi gözlükleriyle dalga geçmeye başladığımız bir memure. bundan sonrası zavallı ergen yaşantımıza renk katan bir ayrıntı. nasıl olduysa kadının hiç evlenmemiş olduğu falan geldi kulağımıza. küçük yerlerde yaşamanın avantajı, istemesende kişiler arası bilgi alışverişi neticesinde öğrenilenler. adı sanı herşeyi bellidir insanların buralarda.
bizde;
"eee evde kalması normal, otur buruna bir masa at, kendi gibi devasa dudaklara karşı çay iç."
falan gibi gevelemeler, kıkırdaşmalar, kıkırdaşırken yılışıkça birbirimizin omuzuna vurmalar falan. ağızdan akan salyalar. şimdi burdan bakınca pek yazığı geliyor insanın kendi haline. gel zaman git zaman kadıncağızın cenaze anonsunu duyduk, belediye anonsundan. gelinliğini tabutun üstüne koymuşlar.
"yaaa" dedik, kalakaldık öyle ağzımız açık. sonrası sus pus..
ailece oturulan pazar kahvaltısının abuk subuk yanlış anlaşılmalardan sonra sadece beş dakika sürmesi.
(bkz: dialog eksikliği)
babaannenin bir türlü ölmemesi.
şudur mesela o detaylardan biri;

--alıntı--

Bugün 1 Mayıs.. Çalışanların günü.. Emeğin kutsandığı bir gün. işte tam da bugüne özel bir haber düştü ajanslara.

Erzincan'da bir kadın elinde bıçakla çevreye korkulu anlar yaşattı. Günlük 10 YTL'lik yevmiyesi 15 YTL'ye çıkması talebi reddedilince olay çıkardı.

Sadece o değildi burnundan soluyan. Onu gibi 20 kadın vardı, hepsi de sigortasızdı. Görevleri bodrum katta akşama kadar fasülye ayıklamaktı. Karın tokluğuna çalışıyorlardı. Çoğusu da evliydi.

Patronundan 5 YTL'lik zam istediler. Sözcüleri de 32 yaşındaki Sakine Alkan'dı. işletme sahibi 78 yaşındaki Nuri Güntürk'ün o sözleri çok acı gelmişti..

-10 YTL'ye işine gelen çalışır işine gelmeyen çalışmaz. Zorla kimseyi çalıştırmıyorum.

--alıntı--

http://www.internetgazete...asp?bolum=149&uyeid=0
(bkz: brooks was here)
sevdiğinizin herkesin gittikçe sona yaklaşıyor olduğunu bilmek. bir de henüz 3 yaşında olan oğlunuzun düğününü, çocuk sahibi olduğunu düşünürsünüz, bi mutluluk, bi heyecan duyarsınız, düğün günü yaşayacaklarınızı hayal edersiniz. işte o kahreden soru gelir aklınıza ansızın: "annem ve babam nerde olurlar acaba?" kalbiniz sıkışır, gözleriniz dolar; çünkü şu anda 70 yaşına yaklaşmış anne ve babanız o gün büyük olasılıkla aranızda olmayacaktır.
çoğu insanın başkasına aşık olduğu halde aşık olmadığı insanlarla evlendiğini, aşık olduğuyla evlenenlerin de inanılmaz mutsuz olduğunu görmek...****
iç burkan mı desem, huzur veren mi...sanırım ikisi de.
iş çıkışı... merketten bi poşet gereksiz şey almışım eve doğru yürüyorum müziğimi dinleyerek ve yere bakarak.
hava da yağmurlu.
önümde yürüyen bir çift var, önce kızın terlikleri dikkatimi çekti, bildiğiniz plastik terlik, mecbur kalmış ki giymiş yağmurlu havada. sonra eşinin elindeki poşet dikkatimi çekti, beyaz bir poşet işte, içinde ne oldugunu görmek için uğraşmaya gerek yok. çay, şeker, makarna ve yag... gereksiz hiçbir şey yok. yaşamak için yenecek şeyler.
en son elleri dikkatimi çekti, öyle kenetlenmiş birbirine. etrafta elele gezen bi sürü çift var, ama öyle bi kenetlemişler ki, öyle bi huzurla yürüyorlar ki, öyle gerçek ki sevgileri hiç bitmeyecek gibi. keşke dedim "parayla saadet olmaz" cümlesini yalan yapsanız, keşke sizi yıpratmasa hayatın zorlukları ikinci plana atmasa sevginizi...içimden kopa kopa istedim bunu, huzur verdiniz bana bi yandan da burkuldu içim, daha fazla şeye sahip olun istedim ama sahip degilken de mutlu kalın hep.
sokakta yaşayan adamın, soğuk kış aylarında ısınmak için kanalizasyon kapağının üzerinde uyuması.
Bir babanın çocuğunun istediği oyuncağı alamaması
Bir ayyaşın şarap alabilmek için binbir takla atması
Bir berduşun çöpleri karıştırıp bulduğu ekmeği ağzına götürüşü
Bir hastanın sabaha kadar sancıdan sonra son nefesini verişi
Bir haciz işlemi ile evin boşaltılış anı
güncel Önemli Başlıklar