bugün

"ben böyle tasarım yapan mühendisin.." diye sövdüm içimden, hareket sensörü içeride kimse yok diye düşünüp tuvaletin ışığı söndürme kararı aldığında. alaturka ofis tuvaletinde, malum pozisyonda durmaktaydım ve hareket sensörü kabinin içini göremeyecek bir yere takılmıştı, gerçi içerisini görse ne olacaktı ki; o iş esnasında danseden, kıvırtan değil sabit duran bir adamdım, öyle bir tanıdığım da yoktu, ya da belki de vardı, ben bilmiyordum zira henüz bir tanıdığımı tuvalette röntgenlememiştim.

önce tek elimi kaldırıp salladım, hareket sensörü beni farketmedi, tıpkı garsona el ettiğinizde görmediği gibi elimi kafamın arkasına götürüp kafamı kaşıyor gibi yaptım. bozulmuştum beni görmemesine, bu tip durumlarda en mantıklı hareket buydu. tuvalette kafasını kaşıyan adam iğrençti, hele bir de sensör tarafından bile görmezden geliniyorsa.

iki elimle denedim bu sefer, sanki ben denizdeyim, plaja gelen 3-5 ahu gözlü plajda beni arıyor "aa experimental nerde acaba", "experimental'siz de tadı çıkmıyor plajın yahu" diyorlarda, ben onlara denizden "buradayım çisemler, buradayım çisiller, gelin deve güreşi yapalım" dercesine ellerimi kafamın üstünde iki yana sallamaya başladım. sensör yine görmedi beni.

biraz doğrulayım dedim, malum kafam büyüktü, muhtemelen hareket sensörü, sensör oldu olalı böyle bir kafa görmemişti. fakat yine işe yaramadı, kafamı salladım hafifçe, rock konserlerinde headbang yaptığım günler aklıma geldi. gerçi tuvalette müzik yoktu, moda giremiyordum, sifonu çeksem onun sesine sallasam kafamı diye düşündüm, ama mantıksız geldi, arada bir de olsa mantıklı düşünebildiğimi farketmem beni mutlu etti.

son çare olarak zıplamaya karar verdim, eller önde, bacaklar katlanmış zıplarken, bir kurbağaya ne kadar benzediğimi farkettim. minik değildim, kuyruğum yoktu, zıplıyordum tuvalette.

acaba beni o pozisyonda öpüp, prens yapacak bir prenses çıkar mıydı, diye düşündüm.

zıplamaktan yoruldum en sonunda, ışık yanmamış, prenses gelmemişti, pes ettim.

karanlıkta cılız bir sesle "vrak" dedim.

kermitedit: ömrümü yedin ofis tuvaleti* !! Vrak artık peşimi !!
apartman boşluğunda ayağımı merdivene koymuş ayakkabı bağlarken ışığın sönmesiyle ellerim ayağımda iken hareket sensörünün görebildiği tek yerim kıçım olduğundan kıçımı bir sağa bir sola sallamamla başlayan, karşı komşunun kapıyı açması ve benim rezil kepaze olmamla sonuçlanan durumdur.

bir düşün, apartmanın delikanlısı apartman boşluğunda domalmış götünü sallıyo, hemde hülya avşar gibi.
sevgili hareket sensörü,

herkesi görüyosun, herkese göz süzüyorsun, herkesle kesişiyorsun, bana neden bakmıyorsun. her zaman mı apartman merdivenlerinde karanlıkta, lavaboda eli sabunlu kalır, her zaman mı marketten girerken kafasını cam kapıya çarpmaya, asansörde bacağını kapıya sıkıştırmaya, tuvaletten elleri ıslak çıkmaya mecbur bırakılır bir insan. kocaman adam oldum ben be hocu, cüsseme yoksa bari yaşıma saygın olsun.

varoluşumu sorgular, jean paul sartre'ın pis suratını zihnimden yokedemez oldum sayende. varım ben be hocu, varım, kaşık da var, gör artık beni.

eksper-i mental

ekzistansiyalisedit : sartre abi gaza geldim sana da pis dedim, yoksa güzeltronik bir abimizsin sen de. hey benim sartre'ıma be.
eğer kısa boyluysanız ve bir pisuvar başındaysanız hepten boktan bir durumdur.
(bkz: tuvalette el sallamak)
hareket sensörü ile aydınlanmaya çalışan! bir apartmanda yaşıyorsanız balerin olma ihtimalinizin her geçen gün artacağına emin olabilirsiniz.

Bende epey bir gelişme var.
toy story adlı pixar filminde vardı böyle bir şey.
http://i36.tinypic.com/255hn3n.gif
aynı anda elde poşetlerle akşamın bir saati anahtar deliği bulmaya çalışmak eziyet haline gelir.
tuvalette meksika dalgası yaptıran durumdur.
bobilerin yaran bir karikatürle olayı özetlediği durumdur.

http://www.bobiler.org/karikatur_m197283n
saçma sapan el kol gerekirse ayak hareketleri yapmak.
zıplanır, el kol kaldırılır.
hayır anlamıyorum bu nasıl bi durum. hayatta insan hep mi kendini göstermek kanıtlamak zorunda ya? çin malı sensörüne bile el ayak oluyoruz. kanıtlamadığın zaman sözünde dinlenmiyor ayrıca. bu başlığın altına bu konu çok saçma oldu ama bu geldi aklıma gene sinir oldum. ben bir de sevmedim mi karşımdakini çok gıcık bir insana dönüşüyorum. acık saygılı anlayışlı olsa herkes kimse ilk dakikadan kendini gösterme çabasına girmez.
türkiye'de üretilenler, iki elle yapılan "nah" hareketini hemen algılıyolarmış.
Eskiden hareket sensörümü vardı, her katta ışığın tuşuna bir kere de değil birkaç defa basardık sanki o birkaç defa basmamız enerji üretecek son kata kadar bizi aydınlığıyla eşlik edecek!

Şimdi ise hareket sensörü denen lanet birşey çıktı bu daha da fena!
Ayakkabı bağlarken kapı önünde insan dans etmezse yanmıyor daha da kötüsü bu dansların karmaşası sonucunda can bonomo dansı ortaya çıkıyor!
zıplayarak el salladığınızda bile ışığı yakamadıysanız bilin ki bozuktur o. denedim çünkü ordan biliyorum. meğersem bozukmuş.
genelde market çıkış kapılarında olur. tam çıkacaksın gavatın oğlu kapanır sik gibi beklersin paşanın keyfi gelsinde açılsın. sensörünü siktiiim.
yıl 10 sene öncesi apartmana yaptırdık işte heves ettik. bizim apartman da dul kadınlar apartmanı gibi, doğru dürüst 3 tane aile var. kimse yaptırmak istemedi başta. bitane hacı tayze var 'elimle basıp açıyorum işte suyumu çıktı elimin' falan diyo. neyse ikna oldular ama toplanan para az ondan mıdır bilemem, merdivenden çıkarken yanması gereken ışık, tam altında durunca yanıyo. merdivende saçma sapan hareketler yap yada biraz ilerisinde veya gerisinde yap aynı şebek hareketleri, yine yanmıyo yine yanmıyo. neyse sonra daha iyisini yaptırmıştık. buda böyle bi anım.
ismail abiye ruh ikizi olmaya çalışmaktır. (bkz: hoopp ismail aabiii ne yaptınn)
(bkz: türklere özgü davranışlar)

entry burda.
Denemeyen var mı da ?
michael jackson dansina donusur.
senin yapacağın tasarrufun amk dedirtir.
Marketten çıkmak bu kadar zor olmamalıydı oysa ki.