bugün

iÇERDE

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...

Ahmed ARiF
içerik bulunamadı.
ah şu duvarlar bir inlese,
ramazan 69 yapmaktan vazgeçse.
be hey dışardaki cıbırlar
bu garibin elleri dolu nasırlar.

a
a
b
b

örgüsü ile yazdığım şiirdir.
*
______

AF

duvar duvar duvar
sana ne desem ki ah
incitmeden gözlerini mahkûmun
her taşını kırmalı bir bir
gerisi laf-ü güzaf

Nevzat ÇELiK
(bkz: hasretinden prangalar eskittim)
______

GÖRÜŞ GÜNÜ

Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba !
izin olsun hapisane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam

Enver GÖKÇE
ben içeride, sen uzak yollardasın
yollarda çamlarla, çınarlarlasın
yollarda uğuldayan rüzgarlardasın
gardiyanlar koğuşta sayım yaparken
efkarımla birlikte sayılmaktasın
ömrümde bir hazan yaprak dökerken
özlemin o esrik tadındasın
ben çürüsem ben ölsem de bu taş odalarda
bilirim önce sen asıl sen yanımdasın.

oysa dünya ne geniş koğuşum dardı,
bıraksalar martılarla randevum vardı.

(bkz: yılmaz odabaşı)*
______

Hapishanedeki Arkadaşıma Ulaştırılmayan Not

1971'de yazılmış bir nihat behram şiiri. hayatımız üstüne şiirlerden...

"sevgili kardeşim:

belli ki
gömleğinin yakasında kuruyan ter
bu bahar
tarlaların tozunu taşımayacak
kasketinin gölgesi
küçük üzümleri andıran gözlerini
bir selvi yaprağı gibi korumayacak

sana
tomurcuklu bir dal yollamıştım

bir kaç kitap
bir kilo portakal
ve
"dostları özlemle kucaklamayı unutma" dizesini
almadılar

geçen yaz-hatırlarsın-
ilk meyvasını veren bir fidandan
ham zerdaliler toplayıp
uzun yollar boyunca
esaret ve zafer üstüne
marşlar söylemiştik

yaşadığın günlerin hesabını soranlara
bildiğin marşları söylemeyi unutma"

Nihat Behram
Akşam erken iner mahpushâneye
Ejderha olsa kâr etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun,
Kâr etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushâneye.
iner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe
Karşıda duvar dibinde.
Üç dal gece sefâsı,
Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdâdadır
Gökte bulut, dalda kay'sı.
Başlar koymaya hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
Kürdün Gelini'ni söyler maltada biri
Bense voltadayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada.
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz, halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti...
ilk nefeste yarılanır cigaram,
Bir duman alırım, dolu.
Biliyorum, "Sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpushâneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
çıldırasıya.

ahmed arif
Hapishaneler

Fakat, sen,
ey sokaktaki Portekizli,
aramızda konuşalım,
kimse işitmez bizi burada,
bilir misin nerededir
Álvaro Cunhal?
Hisseder misin
o cesur Militãosun
yokluğunu?
Portekizli kız,
Dans edersin
Lizbon'un
gül kızılı sokaklarını dolanarak,
fakat bilir misin
Bento Gonçalves nerede düştü,
o en saf Portekizli,
denizinin ve kıyılarının ünü?
Bilir misin
isla de la Sal adında
bir ada
olduğunu
ve Tarraffala
gölgeleri attıklarını?
Evet, biliyorsun, ey kız,
evet, biliyorsun, ey delikanlı!
Sessizlikte
dolaşıyor söylenti, yalnızca
Portekizde değil, ama bütün dünyada.
Evet, biliyoruz,
uzak ülkelerin halkları olarak,
biliyoruz mezar gibi delinmez
ya da mezarlık yarasalarının tunikleri gibi
bir taşın nasıl otuz yıldır
boğduğunu hüzünlü çığlığını senin, ey Portekiz,
işkencenin damlalarıyla
lekeliyor şirinliğini
ve koruyor gölgeden kubbelerini.

(bkz: Pablo Neruda)
bugün pazar
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum
sonra, saygı ile tprağa oturdum
dayadım sırtımı beyaz duvara
bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga
ne hürriyet
ne karım
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım.

nazım hikmet.
Çankırı Hapishanesinden Mektuplar V

Saat beşte akşam oluyor :
insanın üstüne doğru yürüyen bulutlarla.
Yağmur taşıdıkları belli.
Birçoğu
elle tutulacak kadar alçaktan geçiyorlar...
Bizim odanın yüz mumluğu,
terzilerin gaz lambası yandı.
Terziler ıhlamur içiyorlar...
Kış geldi demektir...
Üşüyorum.
Fakat kederli değilim.
Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır :
kış günleri hapisanede,
sade hapisanede değil,
bu kocaman
bu ısınası
bu ısınacak dünyada
üşüyüp
kederli olmamak...
Nazım Hikmet
kandıra (f tipi ) türküsü

şu kandıra yolları çamurdandır geçilmez
kaynar amma suları ateştendir içilmez

penceresi açılır kapıları açılmaz
dört duvar arasında atlası var biçilmez

oysa düşman önünde gözyaşları saçılmaz
bize derler "salihun" bizden ala koçulmaz

bizi biz olan anlar - "bu savaştan kaçılmaz"
sırrımız sırdaş bilir nadanlara açılmaz

anadan geçilir de bizde yardan geçilmez
kadrimiz dağda gezer düz ovadan seçilmez

bizim lugatımızda kalem yazar yanılmaz
hüküm müebbed olsa kelle gider sanılmaz

kandıra'nın adına mahpusluktur denilmez
"suda biter bir ottur" - çiğnemeden yenilmez!

not: kandıra bir bitkidir; suda biter...

bir peri masalı - selim gürselgil
türkiye'deki en sağlam temsilcilerinin sabahattin ali ve ahmed arif oldukları düşünülen şiirlerdir.
Dar Mapuslara Çekilirim

Süngüye çekilirim
Dar mapuslara
Çırılçıplak düşlerimle
Akşama
Dar vakte kadar
Sigara dümanına
Bırakırım mahzunluğumu

Artık vakit yaklaşır
Kara bir örtü gibi
Çekilir üzerime gök
Garip olur saksıda çay çiçeği
Canıma uzar
Canıma uzar burukluğu

Kutu içinde beş ranza
Beş ranza içinde mezar çukuru
Can sızlar
Uzanırım içine ölümüne
Azap melekleri gelir
Açar defterini geçen zamanın
Ve okunur künyem

Önce kimliğim bocalanır
Sonra doğduğum yer
Ve menkıbem
Sancılanır yürek
Ayrılıklar geçilir önüme
El vermeden hasretlik
Komadan nabızlara namussuzluk
Sevdam sevdam bulutlar getirir
Yağmurlar yağdırır gözlerimden

Kutu içinde beş ranza
Beş ranza içinde mezar çukuru
Soğur geceleri
Üşür fidelerim
Payımda yoksun bir bahar
Tutunamıyorum salkımlarına
Parmaklıklarına penceremde boy veren
Benzi tedirgin ışığa...

Ozan Deniz Sarıtop

(bkz: Ozan Deniz Sarıtop)
ne o?
utanıyor musun,
bir zamanlar
'asıl ben buyum' dediğin
kendinden...?

vicdanın kırıntıları,
nefsinin azgınlıklarına
dur diyemiyor değil mi?

şimdi utanan bir taraflarını da sakla!
yazık bir zamanlar o yüze deli olanlara da sana da!
Çankırı Hapishanesinden Mektuplar IV

Sıcaklar bildiğin gibi değil
ve ben ki yalı uşağıyım,
deniz ne kadar uzak...

ikiyle beş arası
cibinliğin altına uzanarak
ter içinde
kımıldanmadan
gözlerim açık
dinliyorum sineklerin uğultusunu.
Biliyorum :
şimdi avluda
duvarlara çarpıyorlardır suyu,
kızgın, kırmızı taşlar tütüyordur.
Ve dışarda, otları yanmış kalenin eteğinde
bir kezzap aydınlığı içindedir
simsiyah kiremitleriyle şehir...

Geceleri birdenbire rüzgâr çıkıyor.
sonra kayboluyor birdenbire.
Ve karanlıkta canlı bir mahluk gibi soluyup,
yumuşak, tüylü ayaklarıyla dolaşarak
bizi bir şeylerle tehdit ediyor sıcak.
Ve zaman zaman
ürpermelerle duyuyoruz derimizin üstünde
bir korku halinde tabiatı...

Bir zelzele olabilir.
Zaten üç günlük yere geldi,
salladı çapanoğlu Yozgad'ı.
Ve yerlilerin kavlince :
altı tekmil tuz madeni olduğundan
yıkılacak Çankırı şehri
kıyametten kırk gün önce.

Yatıp bir gece
başın bir kalasla ezilmiş,
çıkmamak sabaha...
Ölümün bu kadar körü ve mendeburu...
Ben yaşamak istiyorum biraz daha,
daha bir hayli yaşamak.
Bunu birçok şey için istiyorum,
birçok
çok mühim şeyler.

(bkz: Nazım Hikmet)
Ranzalar belimi acıtıyor anne
güneşimi kapatıyorlar...
Dayanamıyorum artık
Nerde dost, Nerde akraba
Gardiyan Işıkları kapatma
Mahkum arayamaz
Özgürlüğünü karanlıkta...
Ey gönül kuşa benzerdin
Kafesler sana dar gelir
Bir yerde durmaz gezerdin
Hapislik sana zor gelir.

Ey gönül acayip huyun
Boğazımdan geçmez tayin
Acır testindeki suyun
Aklına nazlı yar gelir.

Ayağında gezen itler
Başının üstünden atlar
Hapise düşen yiğitler
Yarı dışarda kor gelir.

Gözlerin uzağa bakar
Kimden ne beklediğin yar
Yar semtinden esen rüzgar
Seni unuttu der gelir.

(bkz: sabahattin ali)
Sabahattin ali - aldırma gönül.
Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushaneye.
iner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,
Bense volta'dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım, dolu,
Bir duman, kendimi öldüresiye,
Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya...

Edit: Ahmed arif - aksam erken iner
Ahmed arif-suskun.
Ahmed arif-uy havar.