bugün

nelson mandela'nın gardiyanının gözünden mandela'nın 28 yıl süren hapishane dönemini anlatan film. türkçe'ye "özgürlüğün rengi" ismiyle çevrilmiş bir almanya-fransa-belçika-italya-güney afrika ortak yapımı. hem gerçek bir hikayeden uyarlanmış olması hem de dünya tarihinde yer etmiş bir insanın hayatını konu almış olması nedeniyle izlemeye değer bir yapım.
ne yazık ki, tanıtımı iyi yapılamamış tarihi film.
mutlaka izlenilmeli dediğim film.
bazen sanat toplum içindir ve bu adamı, o dönemi anlatan bu güzel hikayeyi herkes görmeli.
bir günah çıkarış olarak filmize edilmiş bir olayın sineması. ama başarılı bir film olmuştur.
--spoiler--
özellikle nelson mandela ile bizim esas oğlanın sopa oyunu en etkileyici sahneler arasındadır.
--spoiler--
apatheid üzerine başarılı bir film lakin nelson mandela'yı canlandıran oyuncunun * saçlarının filmde yıllar geçtikçe yaşlanma göstergesi olarak rakun, zebra arası bir tonda beyazlatılması karakterin bütün karizmasını resetlemiş. o değil 1990 yılında mandela'nın tahliye olduğu günün fotoğraflarına da baktım adamın saçları gayet normal beyazlamış. filmdeki duştan köpükle çıkmış gibi saçlarla alakası yok.
filmi izleyen dikkatli gözler daha iyi anlayacaktır.
bu orijinal mandela: görsel
görsel

bu da her on yıl için bir avuç daha fazla köpüklenen saçlarıyla Dennis Haysbert:
görsel
(bkz: özgürlüğün rengi)
gerçek yaşam öykülerinin sinemaya aktarımı sanırım bir yönetmen için kurgu senaryodan daha zor... öncelikle "hakikate" sadık kalınmalı, eğer mevzu bahis bir dönemi veya süreci anlatmaksa, can alıcı noktaları etkili bir şekilde izleyiciye verebilmeli; tabii ki bütün yaşananları iki saatlik bir gösterime sığdırmak mümkün olmadığından aynı zamanda da anlatılanlar izleyiciyi sıkmayan bir akıcılıkla, akılda kalıcı bir şekilde anlatılmalı...

bob graham ve james gregory* nin kitaplarından derleyerek senaryoyu hazırlayan grag latter ve yönetmen bille august, bu konu da çok iyi bir iş çıkarmışlar; ne gerektiğinden fazla, ne de yetersiz...

diane kruger yine-yeni-yeniden hayranlığımı kazandı bu filmde, joseph fiennes i de orta çağ kıyafetlerinin dışında izlemek ayrı bir deneyim... * *
güney afrika da yakın tarihde yaşananları görebilmek, biz "dünyadan bihaber" insanlar için filmler dışında neredeyse mümkün değil, bu yüzden bu tarz filmleri izlemek biraz olsun vicdanımı rahatlatıyor... en çok içerlediğim ise, dünya üzerinde yaşamış en büyük devrim liderlerinden biri olmasına rağmen, hala mustafa kemal atatürk hakkında dünya vizyonlarına girebilecek nitelikte bir sinema çalışmasının yapılmamış olması... sanırım "beyaz adamlar", türklere yeterince zulüm etmedikleri için, özür dilemeyi lüzumsuz buluyorlar, ya da atatürk onlar için "yeterince" despot ve zalim bir lider değil; hitler gibi...

güney afrika nın yakın tarihi ile ilgili benzer bir film izlemek isteyenler için başrollerde samuel l jackson ve juliette binoche nin oynadığı in my country adlı filmi tavsiye ederim...
Joseph Fiennes ve dennis haysbert'in üstün performanslarının yanı sıra güzel kurgusuyla arşive alınmayı hakeden pek sağlam bir filmdir.
dokunaklı ve bir o kadarda sarsıcı bir film.senaryoyu gözümüz bir yerlereden ısırıyor sanki!

(bkz: türk-kürt)
(bkz: şii-sünni)
(bkz: müslüman-hristiyan)
(bkz: vs-vs)
sadece nelson mandela'yı canlandıran aktör uymamıştır. kafaya takmazsak filmin geri kalanı ağızda güzel bir tat bırakır.
çok etkileyici bir film,herkesin izlemesini tavsiyesi ederim. En azından beyaz adamın~~ siyah insanlara karsı yaptığı zulmün 1980lerin sonuna kadar sürdüğünü görmenizi sağlamak için.
güney afrika halkının özgürlük savaşçısı olarak kabul ettiği nelson mandela'nın hayatının bir bölümü içermesi sebebiyle biyografi sayılan, 2007 yılında yılında gösterime giren, bille ağustos'ın yönetmenliğini yaptığı film.

filmde, faşist gardiyan olan james gregory (joseph fiennes) mandela'nın sorumluluğunu üstlenmesiyle insanlara, özellikle de ırksal farklara olan bakış açısında değişiklikler başlar. hele ki, o dönemde ülkede yasaklanan özgürlük beyannamesi'ni bir kütüphanede gizlice okuması ve bir sayfayı yırtarak sürekli cebinde taşıması, faşist bir gardiyan için fazlasıyla düşünce değişimi demektir. james gregor'in eşi rolünde diane kruger'ı (gloria gregory) görüyoruz. ve elbette mandela rolünü üstlenen dennis haysbert'ın oyunculuğu konusunda bir çok eleştiri alması, filmin 2007 yılında berlin film festivalinde barış film ödülü almasına engel olmadı.

kabilesinin ileri gelenleri tarafından madiba lakabıyla anılan mandela'nın hayat hikayesinin yine bir bölümü 2009 yılında gösterime giren the invictus(yenilmez) filminde de anlatılmaktadır.

filmdeki oyunculuk konusunda çok fazla bir şey söylemek mümkün değil. hatta vasat denilebilecek kadar kötü çekilmiş sahneler izlemek mümkün. filmin başrolünü gardiyan james almış gibi görünse de, mandela'nın etkisi göz ardı edilemez. biraz daha gerçekçi olalım, eğer ki film önce güney afrika'nın daha sonra tüm dünyanın barış elçisi olarak kabul ettiği nelson mandela'nın hayatını içermeseydi, bırakın bu başarıları, adından bile söz edilmeyen bir film olurdu.

***

filmi izlerken bazı sahneler sebebiyle ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz koşulları anımsamamak için ülkeyle hiçbir bağınızın olmaması gerekir. özellikle filmin başında mandela'nın bir adada(robben adası) özel bir odada diğer mahkumlardan ayrı tutulması hemen akla abdullah öcalan'ı getiriyor. yine filmin devamında hapishane şartlarının iyileştirilmesi, sonrasında bir takım görüşmeler yapmasına müsaade edilmesi, filmin sonuna doğru hapis adı altında mandela'ya sağlanan lüks yaşam şartları, avukatları ve taraftarlarıyla görüşmeleri, bu görüşmeler sırasında gardiyanların ve devlet görevlilerinin onlara hizmet etmesi hiç yabancı gelmiyor. hele ki, filmin sonunda azılı terörist olarak yıllarca hapis yatan mandela ile devlet başkanının yaptığı görüşme son zamanlarda -özellikle 12 eylül referandum sürecinde- başbakan erdoğan ile öcalan arasındaki gizli görüşmelerin yapıldığı dedikodularını değerlendirmeye almanıza sebep olabilir.

güney afrika'da zencilere yapılan faşizan davranışlar, işkenceler, kimliğin ve ırkın silinmesi yönündeki insani olarak kabul edilemeyecek onca davranış, hiç alakası olmadı halde ülkemizde terör eylemleri içinde bulunan pkk'nın kendilerine yapılan baskıyla bir tutulması oldukça enteresan. öcalan ve pkk destekçileri mandela'nın vermiş olduğu mücadeleyi kendilerine örnek olarak aldıklarını söylüyorlar, hem de hiç hadleri olmadan. mandela, zencilere yapılan işkencelere karşı haklı dücadele veren, sosyalist ideolojiyle birlikte her insanın eşit olması gerektiğini savunan bir liderdi. öcalan'ın mandela'ya benzetilmesi sadece pkk'nin kendilerine yine yandaş çekme çabasından başka bir şey değildir. asla öcalan ve mandela karşılaştırılamaz, bir tutulamaz.

filmin sonunda mandela 1990 yılında, hapisten çıkıyor ve büyük coşku ve kutlamalarla karşılanıyor. yaşamının geri kalanında özgürlük savaşçısı olan mandela, 1994 yılında güney afrika'nın ilk siyahi başkanı olarak seçiliyor. mandelanın hapsolduğu süreçte olanlar, ona sağlanan imkanlar, daha önce gizli olarak ve sonunda da resmi olarak devlet başkanıyla olan görüşmeleri hükümetin öcalan'a jestleriyle birebir örtüşmekte.

mandela filmin sonunda hapisten çıktı ve devlet başkanı oldu. öcalan için de planlanan geleceğin bu olduğu senaryoları ağızdan ağıza dolaşırken, öcalan'ın ülkenin başına gelme olasılığını düşünmemek elde değil. hatta, bu konuşmalar acaba öcalan'ı hapisten çıkarmak ve hükümette ona yer vermek için halkı buna alıştırma senaryoları mı? zira, halka bir şeyi tepki vermeden kabul ettirmek istiyorsanız, o şeyi önceden yavaş yavaş konuşmalarla hazırlamanız gerekir. işte siyaset budur. her türlü rezilliği yapabilirsiniz, lakin öncesinde buna zemin hazırlarsınız ülkenin en iyi adamı olursunuz.
harika bir biyografi filmi.
içinde bulunduğumuz durumlar için biraz sarsıcı korkutucu. ama çok güzel bir film.
biraz önce tv2 de ikinci defa seyrettiğim film.

bazıları g.afrika ile türkiye yi karşılılaştırıyor ama hiç alakası yok.
g.afrika da eşitlik sorunu vardı. bir siyahi bir beyaza eşit değildi, yasalar bile farklıydı.
türkiye de türkler ve kürtler eşit. bazı kürtler biz eşit olmak istemiyoruz özerk, ayrı olmak istiyoruz diyorlar.
zaten mandela ve öcalan da eşit değil.
mandela gerçekten özgürlük savaşçısı idi, şiddeti halkının çığlığının duyulmaması üzerine kullandı.
öcalan ise teröristin önde gideni. işe önce kendi çevresindeki kürt örgütleri öldürerek başladı, sonra türkiye halklarını.
mandela sorunu çözebilecek bir başkan geldiğinde hemen anlaştı çözüme gitti, öcalan (ekibi) çözüm sürecinin içine etti.
çok vasat bir biyografik film.