bugün

--spoiler--
'' çöp gibi bir oğlandı, ipince,
hayırsızın biriydi fikrimce,
ne vakit görsem öldüreceğimden korkardım,
felaketim olurdu, ağlardım.
--spoiler--

(bkz: attila ilhan)
(bkz: üçüncü şahsın şiiri)
" Mecnun olup çöle düşmeyeceksen
Ne Leylâ'yı çağır, ne çölü incit.
Eğer çekemezsen gülün nazını
ne dikene dokun ne gülü incit.. "
sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin..
Ben artık yankısıyım kendi sesimin
Ağzım kaynayan bir dua kovanı
Ve çocukken takındığım vişne küpesi
Ayet gibi çınlatıyor kulaklarımı..

(bkz: Murat menteş)
ben yenildim, öyleyken de saçlarım uzarmış
anladım
hayatım ve tırnaklarım
bir cenin umuduna aldandım
yalnızım sapına kadar... ya erenler
hüznümün alnımda münhal bir arsası var
ölüm iki parsel... hayata kandım

Ahmet erhan
Gözlerim uykuyla barıştı sanma
Sen gittin gideli dargın sayılır
Ben de bir zamanlar sevildim amma
Seninki düpedüz vurgun sayılır

Yalan mı söyledin göz göre göre
Ne zaman dolacak verdiğin süre
Gönülden gördüğüm takvime göre
Aldığım her nefes birgün sayılır

Armağan ettiğin kutsal mendile
Akarken içimi dağlayan çile
Manavgat denilen çağlayan bile
Benim gözyaşımdan durgun sayılır

Ne kadar zulmetsen ah etmem sana
Her iki cihanda gül kana kana
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır..

Dünyadan bir cemal safi geçmiş,
Var olsun.
Eylül ayındayız madem.

*

Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.

-ilhan berk.
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;
Deniz aynandır senin, kendini seyredersin
Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.
Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.

Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;
Gözlerinden, kollarından öpersin, ve kalbin
Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,
O azgın, o vahşi haykırışında denizin.

Kendi aleminizdesiniz ikiniz de.
Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin;
Sırlarınız daima, daima içinizde;
Ey deniz, nerede senin iç hazinelerin?

Ama işte gene de binlerce yıldan beri
Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;
Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,
Ey hırslarına gem vurulmayan kardeşler!

(bkz: charles baudelaire)
ne kadar ayıp
ne yaptın asuman
kalbimi kırdın
yap bi pansuman
Orhan Veli kanık - son türkü.

Kaybolmak üzere suya düşen bilezik
Bak, bütün kırışıklar silindi sudan
Son saatimde mi uyandım uykudan?
Neden boş geçen yıllardan içim ezik?
Durdu beni ölüme götüren kervan
Eski bir şarkı söyleniyor rüzgarda
Duydum ki, sevmeyi bilen dudaklarda
Benim ilahilerim hala okunan
Sevgilim, ellerime dokunaraktan
Beni çağıran bir eda var sesinde
Bu muydu insanlara son nefesinde
Görüneceğinden bahsedilen şeytan?
Sular çekilmeye başladı göklerde
Isınmaz mı acaba ellerimde kan?
Ah, ne olur bütün güneşler batmadan
Bi' türkü daha söyleyeyim bu yerde.
m.c.anday:

Çok eskiden yaşadım bu anı ben
Dersiniz şaşkınlık içinde.
ilk girdiğiniz bir ev, bir merdiven
Birden güneş vuran pencere,

Ve tam sırasında tren düdüğü…
işte böyle gelmişti siz dünyada
Değilken bir gün öğle üstü
Bu renklerle bu sesler bir araya.

Yaşamak anımsamak mıdır yoksa?
Sanmam, biz de bir sestik belki
Birileri için yıllar önceki
Şaşırtıcı karşılaşmada
Yıllar önce sanırım charles bukowskiye ait bir şiire denk gelmiş idim. Şiir sevmediğim halde güzel gelmişti bana ve bir şekilde o şiirin adını içeriğini ne unuttum gitti. Araştırıp bulmaya da üşendim öylece kaldı. Gerçi şimdi bulmuş olsam o şiiri nesini beğenmişim bunu da diyebilirim..

Evet başlıkla uyumsuz..
şiirler iyi hoş da şiirden bile tiksindirdiler beni. ulan asabım bozuk yine.
“ Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni”

Cemal Süreya.
sabah oldu,
başlık düştü.
Halil cibran --- acı

Ve bir kadın, "Bize acıdan bahset" dedi.
Ve o cevap verdi:"Acınız, anlayışınızı saklayan kabuğun kırılışıdır.Nasıl bir meyvenin çekirdeği,
kalbi güneş'i görebilsin diye
kabuğunu kırmak zorundaysa,
siz de acıyı bilmelisiniz.Ve eğer kalbinizi,
yaşamınızın günlük mucizelerini
hayranlıkla izlemek üzere açarsanız,
acınızın, neşenizden hiç de
daha az harikulade olmadığını göreceksiniz;Ve kırlarınızın üstünden
mevsimlerin geçişini kabul ettiğiniz gibi,
aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de
onaylayacaksınız.Ve kederinizin kışını da,
pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.Acılarınızın çoğu sizin tarafınızdan seçilmiştir.Acınız, aslında içinizdeki doktorun,
hasta yanınızı iyileştirmek için
sunduğu "acı" ilaçtır.Doktorunuza güvenin
ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için;Çünkü size sert ve haşin de gelse,
onun elleri,
"Görülmeyen"in şefkatli elleri
tarafından yönlendirilir.Ve size ilacı sunduğu kadeh
dudaklarınızı yaksa da,
O'nun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış
kilden yapılmıştır."
Ahmet Muhip dıranas - kar.

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden.
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dört nala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin?
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi ta eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı?
Kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam..
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram.

Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır tek, tenha bir kamış.
Sırf unutmak için, unutmak ey kış;
Büyük yalnızlığını dünyanın..
Bütün saadetler mümkündür.
Şu kapının açılması,
içeri girivermen,
Bahar, kuşlar, gündüz..
Ve bütün dünya
Bir an içinde gürültüsüz.

Bütün saadetler mümkündür.
Bahtsızların biraz gülümsemesi,
Körlerin gün görmesi,
Mümkündür bütün mucizeler.
Ana, baba, evlat, bütün kaybolanlar.
Ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha..

Ölüler!
Hepimiz için yalvarın Allah'a...

Ziya Osman saba.
''sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin...''

(bkz: Turgut uyar)
Avareyim,asudeyim,yorgunum
Bilmiyorum neden sana vurgunum
Ya topla yaralı kırlangıçları
Ya da bu vefasız şarkıyı bitir
Özgürlüğe giden tutsaklar gibi
Siyah gözlerine beni de götür...
“…
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için..
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi ta eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam..
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram..”
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
...
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.

Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak.
.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana.
...

Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını

Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini.
“Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu..
iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun, içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin..
Fedakarlığımı anlıyorsun?”