bugün

“Hay huyla böyle deneyerek ömrü
Renklerin dilini, şairin hikmetini
Çözüverecektim daha”
Ey zahit, şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda, bu dünya fani
Ehline helaldir, naehle haram
Biz içeriz, bize yoktur vebali

Sevap almak için içeriz şarap
içmezsek oluruz düçarı azap
Senin aklın ermez bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali.
Bugün pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet ne karım
Toprak güneş ve ben
Bahtiyarım...
Hep gece çalar
Yalnızlıklar kapımı
Penceremi açarım
Gökyüzünde yıldızlar
Göz kirparlar yalnızlığıma
Ve bir yıldız kayar uzaklarda
Bahçemde ağaçlar yaprak döker.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın.

-Nazım Hikmet
çıkar boynundan at o ipi çocuk
salıncaklar mı yok sana
kalk hadi o soğuk betondan
yatacak başka yer mi yok sana
en sevdiklerimi verdim ölüme de
ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.
kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırıldığını ömrün
görmedim ademoğlunun dalından koparılır gibi koparıldığını
ve böylelikle umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden
ne diyeyim dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden aldıkları umut
dünya adaletsiz çocuk
dünya zorba
elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda
bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle bahara kalmaz gelirim yanına.
Gece... Sessiz karanlık.
Hayaller de biter zaten bir anlık
Sigara içmekten parmaklar yanık
Bütün bu geceye duvarlar tanık
Sabah ışığıni bekleyen gözler
Yıldız ışığında bulur ayrılık.
Deli Hasim
Saçların uzundu, omuzlarına akardı
Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
Gülerdin, içimize aylar doğardı
Görünmez dağların arkasından
Eski gülümsemeni beyhude aradım
O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

-Attila ilhan
Guzel bir çocuk masumiyeti gözlerinde
Saçları gecenin karanlığı...
Bir tatlı tebessümün dudaklarından
Avuçları denizler sarinliginde...
Lüle lüle saçlar o ahu gözler
O hayalle dalan gozleri gören
Aşkımın yüzünde ince bir hüzün
Anlamaz ki aşkım benim sevdiğim
Aradığım o değil geçmişte benim.
Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala.

En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor
Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.

Bilmem mi ellerin vardır, umuttan yuvarlar çizerler
Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan
Bir uzantıdır işte umutla insan arası
Bir yönüdür ne belli, görmekle anlaşılan
Geceden gün yapılan o sevişme yakınlığında
Şimdi bir sevdayı izliyor
Uluslararası üç polis
Deli ediyor onları sonsuzda
Çok isimli bir çay
Çok yuvarlak bir masa.

Sanki bir tarih içindeyiz, günaydın minyatürler!
Üç köle uzanık bir dünyayı imzalayaraktan
Ansızın dört köşe, ansızın ehram
En duymalı yerlerinde bir sessizlik
Güneşin çok parladığı bir arka
Başları dünyadan dışarıya sarkıyor
Bozgunda çiçekler örneği duyulmaz bağırtılarla
Şimdi bir tarih sürdürüyor
Şimdi bir tarih sürdürüyor
Yüzünun gizlerinde üç polis
Deli ediyor onları Mısır’da
Bir insan az
Bir insan inana.
Duymakla atların çıngıraklarından duyduğunu
Bir ateş akımını dağda
En korkulu çağ bu, onu altımızdaki şehirlerden çıkarıyoruz
Küflü ev süsleri, geyik durmalı bir hayvan
Bizi bakmaya zorluyorlar ayrıca
Şimdi bir aydınlığı durduruyor
Beyazlar giyinmiş üç polis
Deli ediyor onları boşlukta
Bir pencere az
Bir pencere kaybola kaybola.

Edip cansever.
kimi sevsem sensin / hayret
sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor.

-attila ilhan
Bir rüzgar bekliyorum geceden
Yarin bahçesinden esen bir rüzgar
Güllerinden kokular
Tomurcukları dan tazelik
Getiren rüzgar.
akşam

eteğini rüzgarla paylaşan kadın, alacasına
giriyor akşamın ve açık kalmış bir çekmecede
öylesine bakan çorabın masum bekleyişi.
radyoda yıllardır unutulmuş nirvana ve sakınan
adımlarıyla yastıkla buluşan bir kedi, perdenin
ardında avutuyor sabahı bekleyen beni.

akşamı erken sunuyor külün tabladaki karanlığı.
sigaranın sağlığa zararlı olduğunu unutuyorum,
yaşamanın da...
hem acılarımdan başka kaybedecek neyim varsa giriyorlar
akşamın alacasına: daktilom, kitaplarım...
nirvana'ya da aldırmıyorum artık, öylesine çalıyor
sessizliğine ne bıraktıysam odamın.

çemberine sığmayan ilk harfi kalıyor geriye
pencerenin pusunda saklanırken akşamın!

zafer ekin karabay
Derinlerde gözlerim.
Göresim gelmedi, der yine de özlerim.
Tutulur dilim, gitmez olur dizlerim.
Hayat boştur, isyankâr çirkin sözlerim.
Daha da kıramaz ya! Silinsin adım, izlerim.
Yansın yürek, belli etmem, közlerim.
Tarumar etmiş bizi çirkef, gözyaşımı gizlerim.
Ettiğin bi' yere kadar; yeter! Galiz küfürler derim.
son zamanlarda herkesi birbirine karıştırıyorum.
belki de karıştırmıyorum.
belki de insanlar aynı oyunları oynuyorlar,hayatlarını birbirine benzer oyunlarla geçiriyorlar.
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin

ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin..

-Attila ilhan
Efsaneyi hatırlayalım.

görsel
Gece... yalnızlık
Leyla ... karanlık
Sevgilinin saçları gibi
Gündüz aydınlık
Sevgilinin teni gibi
Her türkü aynı zamanda bir şiirdir. Buraya Neşet Usta'mın gönlünden kopan bir şiirini bırakıyorum:

Ey garip gönüllüm, dertli yoldaşım
Niye belli değil baharın, kışın?
Var mıdır sormazlar ekmeğin, aşın
Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fakirsen ya abdal derler ya cingan haşa

Kim onun halini sormuş demezler
Cahilin gözünde hormuş demezler
Gairpler ekmiş, vermiş demezler
Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fakirsen ya abdal derler ya cingan haşa

Sende bir insansın, insanlar gibi
Haksız kazançla sürme bu demi
insanlığın kuralları böyle mi?
Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fukaraysan ya abdal derler ya cingan haşa

O hakkı tanımaz kul kandıranlar
insanlığın ne olduğunu ne anlar
insanlık varlıkla olur sananlar
Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fakirsen ya abdal derler ya cingan haşa

Boş durmak günahtır, çalışmak sevap
Çalış ne duruyon, sen de bir şey yap
Çoğalır dostların, gör nice ahbap
Zenginsen ya abdal derler ya paşa
Fukaraysan ya abdal derler ya cingan haşa

Garibim en ol, uyma cahile
Şeytanın kazancı ah ile hile
Sana ad takarlar, üzülme bile
Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fakirsen ya abdal derler ya cingan haşa!
Bir akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

-Ahmet erhan
Yıldırımları taşıyorum avuçlarımda
Kan damlıyor gözlerimden uçmağa
Develer parmak ucunda çatımda
Benden önce varıyor sona kaplumbağa

Denizin ortasında avare bir kayık
Ne güneş doğuyor ne de fırtına diniyor
Sarhoşlar yürüyor, yorulanlarsa ayık
Yetmiyor dedikleri, senin yanında uzuyor.
Hep Bahar bekler gönül
Mevsim kısa dönerken
Güller açsın ister gönlünde
Bir taraftan yaprak dökerken.
ismet özel in karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak tan sonra en güzel şiiri:

KUŞUN ÖLÜMÜ

Kuş damdan düşünce
sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün
bir yağmurdur açılan kuraklığa
bir yağmurdur kulübesi nisandan
ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü
kansız yüzleridir diri kuşların
kuş düşünce damdan

kuş düşünce damdan
kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler
uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda
kuş öldü herkes mi arıyor
gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor
onun gözlerini satılan çarşılarda
kuş öldü kanadının altındaki o yara
yağmurun karanlığını getiriyor geceye
yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye
kuş öldü
küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce.

öldü, kim ısıtır artık onun ellerini
suların aynasında üşüyen ellerini
suların saygısıyla üşüyen ellerini.
daha az seviyorum seni,
giderek daha az
unutur gibi seviyorum
azala azala?
aramızdaki uzaklığın karanlığında
geceler kısalıp gündüzler uzuyor
böyle olunca?
daha az seviyorum seni,
kendini iyileştiren bir yara gibi
daha az ve zamanla
sen geceyi tutuyorsun
ben nöbetini,
uzak dağ kışlalarında
görmüyoruz birbirimizi
usul usul iniyor
kopmuş yollara,
ışığı hafif
uykusu ağır koğuşlarda
üzerini örtüyorum senin
bir çığ gibi uyuyorsun rüyalarımda,
sevgilim
yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
nöbet kadar
yalnızken öğreneceksin bunu da.
artık daha az seviyorum seni
unutur gibi, ölür gibi daha az
yeniden ödetiyorum kendime
onca aşkın öğretemediğini
kolay değildi
yalnızca sevgimi değil
evladımı da kaybettim ben
kaç acı birden
imtihan etti beni
bir tek gece vardır
insanın hayatında
ömür boyu sürer nöbeti
bu da öyleydi
iyi ol, sağ ol, uzak ol
ama bir daha görme beni.

gece nöbeti ~ murathan mungan

Genenist isimli yazarı hatırlatan başlık.