bugün

Yaşadığımı işitmek istiyorum
Bir ses uzaktan yakından ya da içimden
Düşen yaprak örneğin
Kağıt hışırtısı olsun
Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
Bir inilti derinden
Damlayan su
Bir elektrik düğmesi çıt diye
Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ses
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımıYaşadığımı görmek istiyorum
Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
Sesindeki pırıltıya
Gözündeki ışıltıya benzer
Bir kibrit çakımı
Bir yanıp sönse yeter
Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
Ya da gün batımı pembesi dudak
Bir yıldırım hızında çizilsin
Bir şimşekçe yazılsın karanlığım
Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
Bir yıldız parlayıp sönen
Dişlerinin aydınlığını
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ışık
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımıYaşadığımı duymak istiyorum
Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
Tenine ilk dokunduğum zamanki
Elini ilk tuttuğum
Yüreğimi kanatlandıran o titreşim
Kanı geçiyor kanıma sandığım
Öyle bir değdin ki varla yok arası
Ve yanarken ateşten ellerim
Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
Ve sevgiyi sende bulduğum ilk
O ılıklığa değinmek yerine
Uzak düşlerde olsa da yeter
içindeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir değini
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımıYaşadığımı koklamak istiyorum
Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
Kulak memelerinde şebboy
Saçlarında o koku
Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
Her yel estikçe getirir düşlerime
Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
Bir yel esmiş mi esmemiş mi
Bir kıpı dal oynasa
Bir yaprak kıpırdasa
Duyulur duyulmaz olsa da
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir koku
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımıYaşadığımı tatmak istiyorum
Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
Ağzımda dilimde damağımda
Bir buruksu mutluluk sandığım
Salt benim diye aldandığım
Kendi yalanlarıma kandığım
Arttı yaşadıkça duyduğum acı
Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir tat
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Acılı gecenin bitiminde
Aziz nesin.
"
gen;

seni kahve gözlü,
beni kahve gözlüye âşık eden.
"

(c.a / 1996)
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.

iç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses…
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.

Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah…dedim sonra
Ah!

(bkz: Didem madak)
bir dağ yüceliğinde sevgilim;
sana olan varılamaz çokluğum
ey maviyi örten gamlı gece;
gelme üstüme; vermem dilimden bir hece.

yüreğim sana koştukça yorulmuyor
ama nasıl yorulmuyor sen varsın diye
biz bir öyküye ilham olurduk seninle
sonunda bir akordeon çalardı neşelice

gülüşünde en canlı sevinçler vardır
tel tel saçlarının her biri orkide ihtişamı
ellerin kardelen dokusundan biçilmiş
Yakamda bir kadının beyaz kokusu var
nasıl eder de saklarım ciğerlerimde onu nefes almadan.

el ele tutuştuğumuzda
tam ortasında bir kalp çarpardı ellerimizin
ben akşam güneşi gibi tutuşurken;
sen bir eserdin ki deniz soğuğu gibi yüzüme
adı sevdaymış, ateşmiş, dünyanın kirli yüzleriymiş unuturdum
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız,
Aşikare,
Yağmur misali?

Neylersin alışkanlık
için kan ağlarken yüzün güler
Dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine.

Nazım Hikmet Ran.
zülfünün bu-i nigarı rahatü candır bana
aruzun tertaze güllerle gülistandır bana
olmuşam di-ü rakibin mekrü şerrinden emin
dağı gam sinemde san mührü süleymandır bana

kimi amber, kime cember görünür zülfi dost
çeşmime her tarıanun marusubandır bana
ey muhibbi, gün yüzüne şöyle hayran olmuşam
kim göre bu halimi elbette hayrandır bana.
Ben sana mecburum Atilla ilhan.
"Yaprak ağaçtan sıkılmıştı,
Sonbahar bahaneydi.
Sen benden sıkılmıştın,
Mesafeler bahaneydi..."

NFK.
gariptir ya sevmek
yüreğinin hop oturup hop kalkması
sabahlara kadar sigara, çay
bir de o puşt şarkılar
ah şurda olsa
gözlerinde kaybolsam dersin
dersin demesine de...
neyse boşver bunları
yeşilçam müziklerini bilirsin
hani şu fakirlik mi umutsuzluk mu belli olmayan şarkılar
ihsan yüce, münir özkul
kafasını kaşıyan genç zeki...
öyle sevgi istiyor insan
varsın para pul olmasın
sonra sabah oluyor
sigara bitik ben bitik sen yitik
uykusuzum huzursuzum sensizim...
neyse boşver bunları
yarın gece görüşürüz yine.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
(bkz: Pablo neruda)
huzurun karmaşık yapısını algılamak.
büyümek biraz da bu.

yalnızken büsbütün sessiz mi olunmalı?

yoksa harikulade bir delilik mi huzur denilen.

bütün tamamlanmamış yargıların,
[gençliğin o berrak azmi düsturu içinde]
ben sana geç kaldım ödün veririm ödül zehirim asar giderim seni ruhumun en metruk köşesinde.

tamamlanan hikayenin bitişini kabullenmem ki ben
akşam ezanında eve çağrıldığımda bir kurşun yük binerdi küçük gövdemin en dayanıksız yerine

sen de giderken beni böyle acıt olur mu?
duygunun mizanseni olmasın son sözlerin
bizzat vur!
en keskin kılıcını
ikiye böl
içimin bana ait kısmıyla yetineyim.

sen git ki ben kendimi sevebileyim.
Gül biraz; bunca keder, bunca gözyaşı dinsin, gül biraz; şu gök kubbe kahkahanı işitsin.

Her gidenin ardından koşmaya değmez hayat, gelecekleri bekle, gidecek varsın, gitsin.

Ümit Yaşar Oğuzcan
Soren Kierkegaard

ya evlenin ya da evlenmeyin
ya da her ikisi için de pişman olun.
dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
pişman olun.
onun için ağlayın
ve yine pişman olun.
seyreyledim eşkal-i hayatı,
ben havz-ı hayalin sularında

bir aks-i mülevvendir anınçün,
arzın bana eşcar-ü nebatı.

ahmet haşim'den
ulan adam ne yazmış be hem çok içten hem çok keskin

GERi GELEN MEKTUP

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

Hüseyin Nihal Atsız
...Hiç düşünmesek yarını
Sonra unutsak sıkıntısını günlerin..
Her nefes alışta duysak yaşadığımızı
Sonra kaybolsak bu özgürlükte.
"Bütün kapılar kapandı, dışardayım
Birden karşıma çıkmayın korkuyorum
Uykusuzum fena halde, sokaktayım
Karanlık bastırdı mı bozuluyorum

Fena bir yerimden koptuğum doğru
Kendimden çok fazla yaşamaktayım
Nereye bağlanacak bu işin sonu
Aslında ben kimim meraktayım

Bütün kapılar kapandı, sokaktayım…"
"Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum"

Attila ilhan.
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
uçurumun kenarındayım hızır
vir dilber kalesinin burcunda
vazgeçilmez belaya nazır
topuklarım boşluğun avcunda
derin yar adımı çağırır
kaldım parmaklarımın ucunda.
Kesinlikle bu şiirdir.
görsel
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Kızım Torosların ardında
Almış dağları kirpiklerinin ucuna
Annem bir top ağaç bozkırın alnında
Kendi rüzgârıyla ırgalanıp duran
Çok oldu babam öleli..

Çekilmiş evlerin derinine
Karım, oğlum ve kedimiz
Akşamı karşılıyoruz
Bölünmüş ayrılığa ve ölüme.

Bir durgun sudayız, konuşsak da
Kuş uçmuyor içimizdeki ormanda..
(bkz: Şükrü erbaş)
“..Yasak bir alfabeyle yazıyorum şiirlerimi.
Anarşist çiçekler kokluyorum.
Devlet sınırlarını ihlal eden
kuşlara yardım ve yataklık
yapıyorum.
Umudun propagandacısıyım.
Bütün sözcükleri örgütlüyorum.
Artık halkların değil,
Aşkın şarabın ve sevginin
ayaklanması var.
ilk eylemde sınır dışı oluyorum.
Bana gözlerini yurt eyle.
Mültecin olayım.
Kendi adına bir kimlik çıkart.
Ben biraz da sen olayım…”

( mehmed uzun )
dünya’nın eksen eğikliği kadar eğilsem sana,
yine dönmezsin etrafımda bilirim.

senin ateşin bana,
karanlığın bana,
tutulman o’na.

bilirim.