bugün

ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

sevmek için güzele mi bakmalı?

çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

hırsızlık; para, malmı çalmaktır?

saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

solması için gülü dalından mı koparmalı?

pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

öldürmek için silah, hançer mı olmalı?

saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?



victor hugo.
Bi gün sokağa ve şiire kusecegim.
...

Seni sevince pazara çıktım sevinçten
Enginar aldım “süper enginarlar” diye bağıran adamdan
Oturup ağladım sonra, şaşırdın.
Bu “süper” oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
Canımın acısıydın.
Ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım.

Sonra gittin.
Birlikte kışlıkları naftalinleyecektik.
Söz vermiştim unutmayacaktım gözlerini
Bir yeşil fanila gibi ipte, alıp ütüleyecektim.
Herkese iyi akşamlar demeyi öğretecektim gözlerine.
Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
Sonra gittin.
Beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.
Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.
Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.

Bıktığım Şeyler ve yeşil fanila/ didem mamak
Nice sevmis nice ovmus suleyman hurremi candan,medet ya hurrem-i devran ne sair ne suleymanim.
desen ki beni ne kadar,
sokağın tavanı kadar.
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri…
Dünden kalan düşünceler ile bir günü geçirdikten sonra;
Gecesinde, yarına uyanmak umuduyla gözleri kapatıp,
Bugüne uyanmaktır, hayat.
Baharın kapısında beklediği bir evde,
Henüz sobanın üstündeki kestanelerin çıtırdamaya başlamadığı
Bir kış gecesi,
Bilmem hangi senenin yazından kalma fotoğraflara bakmak.
Aşık olmak, yıllanmış küflü peynire,
Sadece kadeh ağzına kadar kırmızı şarap ile doluyken.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
O gözlerin içinde kendini gördüğün vakitlerde.
Tarifeli bir ada vapurunun düdüğü olmak,
Haber vermek iskelede sevdiklerini bekleyenlere;
Biz geliyoruz diye.
Ahmet Haşim dizelerinde akşam olmak,
Elif Şafak kaleminde aşktan hemen önceki kelimeye sığınmak.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Bir daha o gözlere bakamayacak olmaktan korkarak.
Ve titremek,
Krakow’un soğuk akşamlarında.
insanlar sokaklarda işe gitme telaşı ile koştururken,
Bugünden bugüne kalma,
Çakır keyfi beş geçe bir kafa.
Sokak lambalarının söndüğü vakit,
Kapanmakta direnmezken gözlerin,
Uyutmuyor olacak hislerin.
Ah o dünden kalma düşünceler,
Düşünceler gözüne uyku girmesini engeller.
Lakin hisler öyle mi,
Bir bebek gibi huzurlu uyuduğun anlarda,
Seni uyandırmaktan çekinmezler.
Hiç bir kış gecesine ait soğuk, titretmemiştir bedenini
O an titrediği kadar kalbinin.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Sadece sevmek.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan..
https://youtu.be/nV_MT-5QgGU

Şükrü Erbaş- ömür hanımla güz konuşmaları.

--spoiler--
Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım ?
--spoiler--

Ve ayrıca bu şiiri okuyan adam şiire ayrı bir güzellik katmış.
Ucu ucuna yaşarsın korkmadan,
Karanlığın kendi kendine dolaşır düşlerinde,
Aydınlığın ise kapana kısılır o ufak yüreğinde,
Korkmadan yaşar hiç korkmadan,
Akıl almaz sözlerinde..

Bir gün geçer sonra,
Bir gül daha solar düşlerinde,
Gözlerinin karasında acemice kalan hayat,
Ustaca yüreğinde atar,

Sonra zaman durur,
Kaleminde başlar yaşamaya,
Tüm düşlerin üzer seni,
Her akşam biraz daha bekletir kalbini,

Sonunda ismini bile unutursun,
Çünkü anlamsızdır artık hayat,
Yorulduğun şehirden bile bıkarsın,
Hep ama hep susarsın..
Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi.
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne kodum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce.
muhalifti, öldü.
karşı mezarlığa gömüldü.
erteleyip durduk suç ortaklığımızı
asıl mutluluğun içinde bulunduğu
bazı ben yalnıştım o yalnıştı bazı
çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu

yanıldığımız herşeyi birden istemekti
isteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu
ihtiyaç başka bir boyuta geçmekti
devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu

tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim
sararmış yaprakların usulca savrulduğu
köprüler yıkıldı artık kendimleyim
parmak uçlarımda ölümün soğukluğu

A.ilhan
öyle bir ağlasam,
öyle bir ağlasam ki çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa...!

öyle bir aç kalsam,

öyle bir aç kalsam ki çocuklar
size hiç açlık kalmasa

öyle bir ölsem,
öyle bir ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa...!

(bkz: aziz nesin)

#Viranşehir
gece; ipek dokusu çözüldüğünde
ellerim: eksik cennetim benim.

gerçek yasaktır.

"ben babamın yuvarladığı
çığın altında kaldım"

çocukluğun kendini saf bir biçimde
akışa bırakması ne güzeldi.
yiten bu işte.

çok kullanılmış bir zamanın gözlerini kapattım.*
Ey milletim 
Ben Mustafa Kemalim 
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim 
Hala en hakiki mürşit değilse ilim 
Kurusun damağım dilim 
Özür dilerim 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Özgürlük hala 
En yüce değer 
Değilse eğer 
Prangalı kalsın diyorsanız köleler 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı 
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı 
Baş tacı edebiliyorsanız 
Sanatın içine tüküren adamı 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Yetmediyse acısı şiddetin savaşın 
Anlamı kalmadıysa 
Yurtta sulh dünyada barışın 
Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Özlediyseniz fesi peçeyi 
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi 
Hala medet umuyorsanız 
Şıhtan şeyhten dervişten 
Şifa buluyorsanız 
Muskadan üfürükçüden 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek 
Karaçarşafa girsin diyorsanız 
Yobazin gazabından ürkerek 
Diyorsanız ki okumasın 
Kadınımız kızımız 
Budur bizim alın yazımız 

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 

Fazla geldiyse size 
Hürriyet cumhuriyet 
Özlemini çekiyorsanız 
Saltanatın sultanın 
Hala önemini anlayamadıysanız 
Millet olmanın 
Kul olun 
Ümmet kalın 
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın 
Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi 
RAHAT BIRAKIN BENi.
Birden hatırlarsın,
O da seni - - birden bazan:
Nerde, ne yapar şimdi
Parlar bir özlem anılar arasından.

Bu akşam ne garip sözcük
Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
Akşam. Bilmem bulur muyum
Yollara baksam?

Söner yangın birazdan
Yatışır özlem.
Bir gün karşılaşırız
Bir gün, bir yarım akşam.

behçet necatigil
acı, hassasiyetini kabuklastiriyor insanın
ölmek galiba bu.
ayrılığa alışmış gibiyim
tevekkül, teslimiyet.
ve heyecanların gün geçtikçe kararan parıltısı...alışkanlıkların insanı pestile çeviren çarkı
artık yanarak değil tüterek yaşıyorum
nemli bir tomar gibi
kanatlarım hergün bir parça daha ağırlaşıyor
galiba ihtiyarlıyorum....
(bkz: cemil meriç)
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Nazım Hikmet Ran.
öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.

Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.

öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
Gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:

Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.

öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.

Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.

öyle günler gördüm ki, tabanca şakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi

Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
...
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

cahit külebi
Yayını kalbime ayzıt asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.
ve bu yorgun,
bu hüzünlü yüreği;
benim değilmiş gibi
hiç kimse görmeden,
şöyle bir yol kenarına bıraksam.
Bana istanbul'u Anlat
Dur! bırak kaynasın kahvenin suyu,
Bana istanbul’u anlat nasıldı?
Bana boğazı anlat nasıldı?
Haziran titreyişlerle kaçak yağmurlar ardı
Yıkanmış, kurunur muydu yine o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak bir güneşle

insanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste,
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be…

Dur! bırak, kalsın, açma televizyonu
Bana istanbulu anlat nasıldı?
Şehirlerin şehrini anlat nasıldı?
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp
Köprüler, Sarayburnu, minareler ve halice öv
Diyiverdin mi bir merhaba, gizlice

insanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be…

Dur! bırak, kımıldama, kal biraz öylece n’olur
Kokun istanbul gibidir, gözlerin istanbul gecesi
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gökkubbenin altında orada da beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretimin çölünde sanki bir pınar gibi

insanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be…

-nazım hikmet ran.
VUSLAT
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
Görmezler ufuklarda şafak söktüğü anı.
Gördükleri rü'ya,ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka,
Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez,
Gül solmayı,mehtab azalıp bitmeği bilmez;
Gök kubbesi her lahza bütün gözlere mavi,
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hulyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi bir fıskiye ahengini dinler.

Bir ruh o derin bahçede bir def'a yaşarsa,
Boynunda onun kolları,koynunda o varsa,
Dalmışsa,onun saçlarının rayihasiyle.
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle;
Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık,
Bir mu'cize halinde,o gözlerdedir artık;
Kanmaz en uzun buseye,öptükçe susuzdur.
Zira susatan zevk o dudaklardaki tuzdur;
insan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan,
Bir sır gibidir az çok ilah olduğumuzdan.

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün, nereden,hangi tesadüfle gelirler?
Aşk onları sevk ettiği günlerde,kaderden,
Rüzgar gibi bir şevk alır oldukları yerden;
Geldikleri yol... Ömrün ışıktan yoludur o:
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh,ufku görürler daha engin.
Simaları gittikçe parıldar bu zaferle,
Gök her tarafından donanır meş'alelerle.

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar,
Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykularından,
Baştan başa,her yer kesilir kapkara zindan.
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak,
Günden güne hicranla bunalmış gibi yanmak.
Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık;
Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık;
Ey vuslat! O aşıkları efsununa ram et!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!

Yahya Kemal BEYATLI