müzik bile anlamsız geliyor ise kulağa,
beynin ise birleştiremiyorsa artık noktaları
ama hala yaşıyorsan anlamadan ve bilmeden...
sadece tek bir şey kalmıştır seni
bu soktuğumun dünyasına bağlayan.
işte onu bul ve alabildiğine sev!
ta ki o seni sırtından vuruncaya kadar...
ve artık kalmamıştır seni buralara bağlayan,
bak ve gör!
yok artık ayağındaki zincir, bileğindeki kelepçe.
Özgürsün artık
ve öl!
en azından buldun,
sevdin,
ve öyle öldün...
bulamayan da var.

En Azından / Skips
Küsmek nedir bilir misin?
Küsmek dürüstlüktür.
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır.
Yalansızdır.
Küsmek; seni seviyorumdur.
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
Küsmek, sevdiğini söyle demektir.
Hadi anla demektir.
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır.

Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm.

Nazım Hikmet Ran
gecenin kırmızısıyla kendinden geçtiği zaman
öfkesinden kudurupta şişelerce cam içerdi
her sarhoşun diline vuran kalbine vurunca
sonrası yokmuş gibi konuşur
varmış gibi yaşardı
sonrası yok, sonrası şuan
dahası çok, bundan sonra haram

şiirimdir.
Bir şiir de değil gibiaslında ama çok hoş bu gece de ahmettelli den gelsin....

Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar
deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık
hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle
gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan
havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıyla yaktım,
jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül edip savurdum.

Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Tek örnek aldığım adam,
ilk aşkım en sevdiğim adam,
Seni toprağa vermek ne acıymış,
Dağları sırtında taşıyan babam......!!!
gece, insana yaşamayı öğretir
uyandığında neşeyle kalkmayı
sevene ayrı, sevmeyene ayrı güzel
yalnız, gece yalnızken güzel.

(bkz: tersressam)
ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır
yoktan da vardan da öte bir Var vardır
hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
o şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar .
ey canım, güzel yüzlüm
suyunda denizleri bulduğum
bilmediğim yerlerimdeki sancı
bana bir şey söyle güleyim
bir şey daha söyle
inandır
aysel git başımdan atilla ilhan.
https://www.youtube.com/watch?v=V3nXlkKw3to
ezberledin mi iskân yasasını?
birkac saat kaldi, hissettin mi sınav tasasını?
bulanik görüyorsan çalışma masasını;
bırak çalışma zaten tutmuşsun yarrağın kafasını...
Ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hala seni aldatiyorum..
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar

Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
Ne de aşktan başka bir sığınakları

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki

Onlar ki bu dünyada
Kahraman olmaya mahkumdurlar

Parça parça ettirilseler bir kartala
-ki sanırım böyle oldu sonları

Fışkırır yüreklerinden
Başarısız ihtilallerin yangınları

Derler ki, son büyük serüvenci yaralıdır hala...

Ahmet telli.

(Kısaltılmıştır).
"gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım."

Edit : http://youtu.be/ioQW1ubLEv0 .
Yalnızlığın saatlerinde
yelkovan gibi kaçarken akrepten,
saat tam 12 de üst üste gelmiştik.
hiç bu kadar yakın olmamıştım sana..
ama yine bir dakikan bir dakikanı tutmuyordu...
çekip gitmiştin ardına bile bakmadan.
sana yetişmek için hep daha hızlı koşuyordum,
ama bilmiyordum saatin tersi yönündeymişim
meğer...
1. şimdi sen olsan...
ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli dertleştik
ben camın önündeydim o arkasındaydı
sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin
dünden bugüne çektiklerin eksilmedi dedi yağmur bana
eksilmeyecek dedi bugünden yarına
bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin
sual sorduğun herşey senden sual soracak
bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksın
yağmurun altında insanlar biçimsizdiler
şimdi sen olsan ortalık şenlenecekti
sanki birdenbire ışıklar yanacaktı
oysa ben içimdeki kandili söndürecektim
2. gözlerimi kapasam
gözlerimi kapasam
akşam
bir karanlığın dibinden gözlerin ağzıma bakıyorlar
ellerimi yüzümü yıldızlarla yıkayorum
saçların boynuma sarılıyorlar
gözlerimi kapasam
sen boylu boyunca yanıbaşımdasın
dişlerinin arasında bembeyaz bir nilüfer
alevleri bile öpebilirmiş gibi
güçlü ve gururlu ağzın
beni öptüğün zaman erkek seni öptüğüm zaman kadın
yanıbaşımdasın
gözlerimi kapasam
senin için bir mısra tasarlasam
bir renk düşünsem
başımı senin dizine koyduğumu uyuduğumu düşünsem
çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını
kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını
bir yağmur şehrin bütün seslerini öldürse
sen ve ben günün yirmi dört saatını öldürsek
boğazlasak
ellerin göğsüme girse avuçlayıp kalbimi koparsa
sımsıcak ben senin kanına girsem
kalbine kurulup otursam
gözlerimi kapasam
rüzgârın kapıları derhal açılacak
dağbaşlarının temkinli sessizliğiyle sonsuzluğu
dinleyeceğiz
kendimizi inkâr edeceğiz
hele inkârımızı büsbütün inkâr edeceğiz
bütün münkirler günde beş vakit bizi inkâr edecekler
bir kibrit aydınlığında çatılmış kaşlarını göreceğim
jiletle çizilmiş gibi keskin
ince
içimde kanlı bir ihtilâl kopacak
dudakların bir akşam üstü dudaklarıma değince
kadehim kırılacak
münkirlere müminlere küfredeceğim
3. iki elin kızıl kanda
sökülüp
salkım salkım leylekler gelirse ilkbahar olur
kül mavinin yanına kirli sarı gelirse
sonbahar
sen benim yanıma gelirsen
kıyamet olur
bir damla gözyaşı okyanus boşluklarını doldurur
senin gözyaşların beş kıtayı eritirler
hünerli ellerin yeni bir dünya yaratırlar
gözlerimden milyonlarca yıldız çoğaltırsın
milyonlarca defa bakabilmem için
geceleri sana bir saniyede
parmaklarımdan istifhamlar çoğaltırsın
her ağacın dalına bir istifham asarsın
ölüme mahkûm eder beni asarsın
ben tutar seni asarım
karanlıkta kalmış çocuklara döneriz
artık ben diye bir şey kalmamıştır
sen diye bir şey yoktur
hiç gelmemişe döneriz
korkarız
gözlerine baktığım zaman
sonsuzluğu görebilmeliyim
parmaklarım dudaklarında dolaşırken
sonsuzluğa dokunmalı
konuştuğun zaman
sonsuzluğun sesini dinlemeliyim
bir istifham gibi eğilip
seni bir istifham gibi öpmeliyim
elimden ne gelirse yapmalıyım
bir tevrat bir incil bırakmalıyım
beni bir dağ başına koymalılar
başıma bir dağ koymalılar
anama avradıma sövmeliler
sen duymalısın
iki elin kızıl kanda olsa
gelmelisin
4. sen olmadığın vakit
sen olmadığın vakit büyük yalnızlığım var
dalgaların kendilerini taştan taşa vurmaları
sonbahar yıldızlarının sessiz sedasız çırpınmaları
ve büyük yalnızlığım var
biliyorsun hani o
rüzgârın gözüne karanlık bir yelken gibi açtığım
içimsıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım yalnızlığım
sen olmadığın vakit o denizde
şarabım tuzlu bir lezzet kazanıyor
avuçlarımda bir ateş yanıyor
bir çift insan gözü
hırsızı iti uğursuzu
köpek gözü toz ve toprak
bir kadeh quantro bir kadeh rom bir kadeh yağmur
avuçlarımda ve çırılçıplak
sen olmadığın vakit ben de olmuyorum
o denizde gördüğüm sen
benim için bir şarkı söyleyecektin
hazırdın gitarını bir çocuk gibi dizlerine yatırdın
kanada'lı üç tayfa tezgâhın içine girdiler
karanlık kıllı kollarıyla şarkının içine girdiler
kavga çıktı birbirinin çenesini kırdılar
o denizde gördüğüm sen
benim için bir şarkı söyleyecektin
ağlayacaktın
görecektim
sıradan bir şarkı söyleyecektin
kanada'lı tayfalar kahrolup öleceklerdi
ben de ölecektim
5. değil mi ki...
şehrin üstünde tozlu bir ay silkinmektedir
mevsim yaz olmuş sonbahar olmuş ne umurum
değil mi ki o büyük istifham üzerindeyiz
birbirimizi seviyoruz
ve sevgimizden şüphe ediyoruz
Hissizlik değil elbet,
Susmak değil,
Öfke hiç değil...
Bizimki tek kelimeyle;
"Teslimiyet"
Uzaktan seviyorum seni!
Kokunu alamadan,
Boynuna sarılamadan.
Yüzüne dokunamadan.
Sadece seviyorum!
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Elini tutmadan.
Yüreğine dokunmadan.
Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
Şu üç günlük sevdalara inat,
Serserice değil adam gibi seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni,
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Kırmadan,
Dökmeden,
Parçalamadan,
Üzmeden,
Ağlatmadan uzaktan seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni;
Sana söylemek istediğim her kelimeyi,
Dilimde parçalayarak seviyorum.
Damla damla dökülürken kelimelerim,
Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.
beyler daha gece olmadi sakin olundur.
ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce.
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.

(bkz: orhan veli kanık)
Atlar dörtnala koşuyor çimenlerde
Kelebekler çok yalnız uçarken
Çimenler beyinlere benzer bir yönden
Bir çok hayvan otçuldur !
Aldanma insanların samimiyetine
Menfaatleri için gelirler vecde
Allah vaad etmesiydi cenneti
Ona bile etmezlerdi secde.
Mehmet Akif Ersoy
Bir uçurum hüzünü belki aşk
Paramparça yere çakılacağını bile bile
Sanki elini uzatsan avuçlarında
Sanki kilometrelerce uzak
Öyle imkansız öyle mümkün..

Paramparça şiirinden..
bir geceyarisi yaziyorum bu mektubu
yalvaririm onu okuma carsamba gunleri.
nedense bugünler hatırlayacağımız küskün bir çocuk,
kızdığımız, ağlattığımız...
dünü düşünmeden kararttığımız bir sahne,
ışıklarına taş attığımız...
hiç yoktan yere öldüğümüz bir sabah,
yıkılıp öylece yere...

nedense bugünler unuttuğumuz bir anı olacak...
çünkü biz bugünü yaşanabilir hale getirmeden,
bugünler;
yarının ışığına muhtaç;
yeni yelkenlere aç;
ölümü bekler gibi sığınıp ezilmeden,
yaşamaya çalıştığımız soğuk günler olarak kalacak.

-lu-