bugün

fotograf makinası mutluluğı dondurduğumuz anları görüntüye döken makinadır. bazı insanlar için çok fazla şey ifade eder. duygularını çektiği fotograflarla anlatmaya çalışır o insanlar. dondurdukları an ne kadar güzelse, kompozisyonu ne kadar iyiyse o fotografçı o kadar mutlu olur... resim çizmek gibi, beste yapmak gibi, yazı yazmak gibidir fotorgaf çekmekte...fotograf makinasida bu yüzden candır. olmazsa olmazımdır.
bir çin atasözü derki ''kaç defa çekeceğini söyle sana ne işe yaradığını söyleyeyim.''
çekmeye.*
fotoğraf makinası hayattır an'dır can'dır edep yahu! yaşanılan anı bir kareye sığdırmaktır. renklerle oynamaktır. fotoğrafla uğraşan kişi için hayattır hayat!
-Hava atmak
-facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde kendini gösterme çabaları-
Aslında fotoğraf makinesi ışık ile resim çizmeye yararken günümüzde sadece ergenlerin birbirini ezmek için kullandığı bir araç haline gelmiştir.
başka bir fotoğraf makinesiyle, fotoğraf çeker gibi poz vermeye yarıyor şu zamanlarda. büyük bir saçmalığa aracılık ediyor.
Aynada kendini çekip;

''Feys(!) profili yparım herkez benim Nikon d5000 iim olduğunu öğrenir hem. Ah kalabalıklara gideyim de çoluk çocuk çekeyim. Ve fondötenli kızları unutmamak da lazım tabii.''

şeklinde düşünmeye yarar. kafa yorar, diğer insanların sizi özenmesini ve onların 'benim niye yok lan!' demesine de sebeb olur.

Diğer insanlardan biri olarak depresyona girdim sırf bu yüzden sözlük.

Benim niye yok?
(bkz: fotoğraf makinası)
(bkz: fotoğraf makinesi)
Anlık enstantanelerle kişiyi olduğundan oldukça farklı göstermeye.
iletişim fakültelerinde hava atmaya. *
ışık ile dans etmeye.
(bkz: facebook)
kucuk hasarli kaza yaptiginizda , kaza yerini araclarin durumunu fotoraf ile belgeleyerek sigorta firmasina bildirmenize yarar.
http://galeri.uludagsozlu...af-makinası-ne-işe-yarar/

Fotoğraf makinesi en çok ne işe yarar ? Yola çıkarken bu sorunun cevabını küçük bir kızın vereceği aklıma gelmemişti hiç... ben bu sorunun cevabını kendi çapımda vermeye çalışırken, küçük kız, elinde ki selpakla bu sorunun doğru cevabını vereceğinden habersizdi.

Yetenekli bir fotoğrafçı değilim, biraz da teknoloji özürlüyüm galiba. Işık, kadraj, gölgeler benim için önemsizdir. Ben o fotoğrafın bana anlattığına bakarım. Bakarken bir fotoğraf karesi görmem, dondurulmuş bir "zaman" görürüm. Ya da hayatın ta kendisini... Kaderi sadece bir deklanşör sesiyle "durdurabileceğimi" keşfetmiş olmak, tarif edemeyeceğim hazlar yaşattı bana. Fotoğraf makinası emanette olsa, duygular benimdi.

Fotoğraflar duygusaldır, kimisinin renklerinden hüzün damlar, kimisi sana masal dinletir, bakarken dalarsın. Ama insanlar gibi, anlamsız bakanlarıda olur. Önemli olan fotoğrafın gözlerini görebilmek. işte o gözlerde çok şey görürsün. O gözgöze geldiğinde yaşadığın "tedirgin" sessizlik sana çok şey anlatır. Ki anlattılar da bana. Donuk zannederdim fotoğrafları.. Tam tersi! aslında her biri hayat kadar canlı...

Hepsinin ayrı bir hikayesi var. Teker teker anlatmayacağım hepsinin hikayesini. Çektiğim fotoğraflar herkese farklı bir masal dinletisi gibi gelecek büyük ihtimalle. Kimisi "ne biçim fotoğraf bunlar, ışık ayarı falan filan vs.. yapılmamış" diyebilir. olsun. onlar içinde bir masalım var. "Fuck you (canınız cehenneme:D)". Küçük kız bana iyi bir ışık ayarı yaptı zaten. Aydınlandım sayesinde...

Küçüktü.. Hayatıda öyle.. Minnacık ayakları, sığınabileceği bir merdiven basamağına sıkı sıkı sarılmıştı. Fotoğraf makinasını görüş alanıma doğru kaldırırken aslında onun da gözleriyle beni çektiğini gördüm. Yorgun ve yılgın bakıyordu gözleri. Bastım deklanşöre ve hikayesine baktım bir saniye... Aslında fotoğraf karesi "kader"inin özeti gibiydi. Her şeyi anlatmıştı bana. Yine de onun ağzından dinlemeden duramadım.

Ayşe'ydi adı. Klasik bir isim olmasına rağmen çok sıcak gelmişti bana. Mardin' den göçmüşlerdi istanbul'un sefaletine. üç kardeştiler, Ayşe ortanca. Annesi engelli, babası o daha çok küçükken kalp krizinden ölmüş. Babası öldükten sonra onların "yaşama krizi" başlamış, bitmeyecek olan... Ara sıra eğitim masraflarını karşılamak için Taksime gelip, mendil satıyormuş.

Üzüldüm. Sıkı sıkı kavradığı babası olmak istedim bir an ,elindeki selpak yerine ... Bir selpak aldım ve parasını verdim. Utancımın son damlasına kadar... Sonra diğer hikayelerimi de hafıza kartıma yükleyip oradan uzaklaştım...

Ve anladım cevabı merak etme. O hayat renkli gözlerinden çok şey anladım.