bugün

bir demet tiyatro'daki mükremin abi karakterine asılan her daim fantazi dolu yüzünde kocaman bir doğum lekesiyle dolaşan azgın karakter.kendisi adaleli erkek hastasıdır.
"edele mülkün temelidir" sözünün sahibidir.
kendi tanımı ile "diri vicutlu feriştah".
fenteeeeezi lafını çok kullanır.ateşlidir.
" numan sen de aha şu ıspanak gibisin. nasılki ıspanak dışardan bakıldığında koccamaan haşmetli gözüküyor amma tenecere girince güççücüük kalıyor. sende dışardan bakıldığında goccamaan haşmetli gözüküyorusun amma yatağa girdin mi güççücüüük kalıyorusun." feriştah zulüm.
. . . . . . .la-dı. nokta. buraya kadar bi gözden geçirttirelim bakalım ne yazmışız.

sevgili playboy yetkilileri, ben otuz yaşlarında, güzel ve diri vücutlu, kocasına bir kıymık kadar değer vermeyen ve kendisine yatakta aşırı mesafe koyan bir kadınım. geçenlerde başımdan, ve tabi vücudumdan geçen bir olayı ayın fentezisi köşesine yazmak isterim.

"bir gün dükkanda, kocamdan yine nefret ediyordum. veee kapıdan o girdi. sonradan isminin m olduğunu öğrendiğim genç içeri girer girmez gözlerimiz birbirine kenetlendi. işte o; her şeyin sustuğu ve sadece gözlerin birbiriyle reportaj yaptığı bir ândı. daha sonra, kocamı bir bahaneyle yufka almaya yozgat'a gönderdim. ve işte başbaşa kalmıştık. önce, delikanlı çekingen yırnak darbeleriyle beni bir yokladı, ve ardından elbisemi bööyle bir yırtarcasına çektiii, ve gözlerimin içine bakaraktan üzerime üzerime, üzerime üzerime, -burayı böyle ekleyeyim- üzerime üzerime, üzerime üzerime.... (diye iştahla yazarken numan gelir)

* ne yapıyorsun feriştah, ne yazıyorsun?

- mektup yazıyorum görmüyor musun?

* mektup mu yazıyorsun, senin asker arkadaşın mı var ki?

- niye, mektup yazmak için ille askerde arkadaş mı olması lazım?

* tabiii...

- numan, hayatın sığ bir sığırlık içinde geldi geçiyor. sığ geldin sığır gidiyorsun. hani o bir şey değil, ben asıl kendime şaşıyorum seninle nasıl evlendim diye. senin için istanbul'da dükkanı var evi var dedilerdi, ben ne bileyim senin evinin gebze'nin dağlık kesiminde olduğunu?!

* niye öyle söylüyorsun feriştah, güzel değil mi muhitimiz? bizim köyün tıpkısının aynısı.

- ulan salak!..

* efendim?

- madem bizim köyün aynısı, istanbul'a niye geldik o zaman?! hadi bana bi kahve yap, hadi!

* baş üstüne feriştah.

- (işveli) numaaaan...

* haaaa?

- geçti mi ulan başının ağrısı?

* vallahi hafif bir zonklama devam ediyor.

- git, git, sinirlendirme beni!! fentezisi kilitli angut seni..

* neyi kilitli?

- yani demek istiyorum ki uman, senin bir tek cinsel fentezin var, o da sinüzit biliyor musun?

* nasıl??

- git hadi, git! beni fentezilerimle yalnız bırak, hadi..

* peki feriştahım, kızma. (gider)

- meee isimli gençle bulunduğumuz ortamda bir sürü odun vardı. yani sert ve bozuk bir zeminde karşılaşıyorduk. ama gözümüz hiçbir şey görmüyordu. mee'nin edeleli kolları beni belimden sert bir şekilde kavradı, akabinde bir hamlede elbisemiii....

-------

(mükremin gelir)

* hörmetler.

- ayyyyhhh, şu elbisemi çıkarmak da bir türlü nasip olmadı. aa, mükremin sen mi geldin? hoş geldin yiğidim..

* numan amca yok mu?

- yok. o zaten hiçbir zaman olmadı mükremin. onun varlığı yokluğundan küçüktür. mükremin, senin dikkatini çekmemiş olabilir ama, ben aslında mutsuz ve üzüntülü bir kadınım. beni bu numan ile zorla evlendirdiler. babam anamı rehin aldı, numan'la evlenmezsem anamı vuracağını söyledi. bense, teröristlerle pazarlık yapılmaz şeklinde konuştum ama, sonunda yine kabul etmek zoruda kaldım.

* allah allah, yani hikâyenin enteresanlığı benim şaşkınlığımdan daha büyük. neden öyle yaptı peder?

- numan'a borcu vardı. saçlarını boyadığı için belli olmuyor ama bu numan benden yirmi yaş büyüktür mükremin. aslında, bizim cinsel hayatımız bir bitkisel hayattan farksızdır. ben ona gardaş diyorum, o da bana bacı. komşular ise bize karı-koca diyorlar.

* tamam feriştah yenge tamam, ben hususi hayatınıza daha fazla girmeyeyim. ondan sonra evde anlatıyoruz, rivayet sanılıyor. ben şurada bir miktar odun kıraym, sonra gideyim.

- mükremin, sana dair bir şeyle yazdıydım, şöyle bir okumak istemez misin?

* nedir bu?

- oku da gör...

* yozgat'a yufka almaya mı? akabinde elbisemi? ne??!

- daha bitmedi, asıl bitirince yazacağım.

* peki buradaki m kim oluyor?

- aman mükremin sen de bi tuhafsın, kim olacak... seviyorum ama kimi, en tatlı birisini, nasıl anlatsam sana, ilk harflerine baksana..

* tamam feriştah yenge tamam, bu senin bana yaptığın adam adama markaj, olmuyor. sonra evde anlatıyoruz, dinleyen yok. sanki ilker yasin maç anlatıyor. bırak bu ayakları diyorum, ben behçet nacar değilim. bak sonra ters yapıcam olmayacak. hem numan amcaya karşı. . . . . .

-------

(numan kahve elinde gelir)
+ kahven hazır feriştah. oooo mükremin, hoş geldin. kahve yapıyorudm geldiğini göremdim.

* bu hâlâ kahve ile uğraşıyor. yahu numan amca, sen içeride kahve yaparken, feriştah yenge burada kendi etiyle bize kebap yapıyor.

+ kebap mı yapıyor?

- numan, evde bi damlacık yufka kalmamış. sen bi yozgat'a kadar gidip yufka alsan?

+ baş üstüne (der, gider ama az sonra geri döner) * yozgat'a mı?

- heee, topkapı'yı dışarıdan kapat numan, hadi hayırlı yolculuklar, hadi...

*
- ahhh, kimse bilmez feriştah neler çekiyor. dışı seni yakar ama, içindeki bronz gerçeği kimse bilemez. allah seni inandırsın, tam on iki yıldır evliyiz ama, numan'la cinsel hayatımızı küçük bir kâğıda yazabilirim, hem de tüm detaylarıyla birlikte. hoş, pek detaya girdiğimiz de yok ya...

=öyle mi, numan kim?

- kocam. numan benim eşim olur. ama piştideki eşim olsaydı daha heyecan verici bir birliktelik olurdu hesap et artık.

= yaa, çok enteresan. yalnız izninizle ben odun alıp gidecektim evden beklerler.

- senin anlayacağın, gencecik bir beden ve sınırsız bir hayal gücü kıymık kıymık odunların arasında kaybolup gidiyor. üstelik bu durumdayken bu odunları seyretmek de ne kadar acı verici oluyor biliyor musun? e malûm; hayal gücü geniş, muhayyere sınırsız. . . . .

= evet anlıyorum ama ben odun almaya gelmiştim. odun.

- aslında ben numan'ı seviyorum. ama bir kediyi ya da bir balıkçeşidini sevdiğim kadar. mesela bir lüfer nasıl bağır bağır bağıramazsa, numan'dan da bazı konularda pek bir şey beklemek yanlış olur.

= hanımefendi afedersiniz ama ben buraya odun almaya geldim, siz nelerden bahsediyorsunuz. bunlar sizin özel sorunlarınız.

- peki seni hiç mi enterese etmiyor, dal gibi bir kadının dramı? yani şu güzelim feriştah tam yeşerip meyve vereceği çağında kuruyup gitsin mi?

= hayır hayır, ben onu demek istemedim!

- o vakit soruyu şöyle sorayım. biraz meyve alır mıydınız?

= ben izninizi istiyorum, iyi günler.

- ama durun, daha meyve alacaktınız, ya da odun..

= sonra alırım, sağ olun. (adam kaçar, ki kendisi engin günaydın'ın gençliğidir)

---

- allah kahretsin, adama bak. hayatının en büyük fentezisini eliyle iterken ne kadar da numan'a benzedi. fakat bu benim yazmama mâni olmamalı. nerede benim kâğıdım kalemim....

- (yazmaya başlar) adam, odun deposunun kapısında belirdiğinde, henüz akşam olmamıştı. edeleli vücudu . . . . . .

---

önceki gelişinde vukuat çıktığı için mükremin babası tarafından çalışması için bırakılır. burhan bey arkasını döner dönmez feriştah mükremine sokulur:

- mükremin....

* bak feriştah yenge, ben şimdi efendi gibi odunları kıracağım, tahrik yapıp kalbini kırdırtma bana!

- niçin böyle konuşuyorsun mükremin? sen gittiğinden beri ben çöl ortasındaki bir gül gibiyim. oysa ki benim artık harran ovasında pamuk olma zamanım.

* allah allaaaah, yahu benim bu çeşit zirai işlerle alakam yok!

- mükremin, numan memlekete niçin gitti biliyor musun?

* bilmiyorum, nerden bilicem?!

- kavga ettik. boşanma arefesindeyiz. bak burada arefe kelimesini bilhassa kullanıyorum, çünkü numan'dan ayrıldıktan sonra benim için artık bayram başlayacak. çünkü, ben onu değil başkasını seviyorum...

* yahu ceza sahama girme feriştah yenge! fifa'nın yeni kaidelerini biliyorsun, arkadan müdahale direkt kırmızı kart.

- peki benim hissiyatım ne olacak!!. . . .

--

numan geliverir

+ feriştah, ben geldim karanfilim.

- aa numan, sen de nereden çıktın? hani daha kalacaktın?

+ aramızdaki meseleyi anama açtım, o da senin için bazlama açtı. barışmamız maksadıyla..

* hah numan amca tam zamanında geldin. sen şimdi çıkar bazlamaları, biz onları yerken sen de şu odunları kır hadi.

+ yine mi cezalı bu?

- evet..

+ bu sefer öyle olmayacak mükremin bey, sen odunları kıracaksın, biz de bazlama yiyeceğiz. bak yoksa babana söylerim. hadi bakalım, hadi hadi..

* vay vay, demek sen de öğrendin bu şantaj numaralarını ha?! acaba daha derin mevzulara ne zaman uyanacaksın ben onu merak ediyorum.

+ hadi bakalım, sen işine bak, hadiii.
+feriştah, biraz içeri geçelim mi, sana bir sürprizim var.

- hadi geçelim bakalım. mükremin bey de burada odun kırsın. yemeyenin malını zimmetine geçiren biri elbet bulunur..

---

feriştah ve numan içeri geçerler, mükremin söylene söylene odun kırar....
(yazmaktadır)

gecenin geç bir vaktiydi, ve uçağa bir sessizlik hâkim olmuştu. bu benim malta'ya ilk gidişimdi ve yanlış hatırlamıyorsam milli takımımız en kötü zamanında bile malta'ya üç-beş atıyordu. tam uyuyacağım sırada, birden, sonradan adının mükremin olduğunu öğrendiğim pilot yanıma geldi. "hanımefendi, uçak fazla sallanmıyor, değil mi?" dedi. ardından "hayır, yol biraz kasisli de." şeklinde ebsürd bir espri yapmayı da ihmal etmedi. esprili oluşu, ve de edeleli vücudu hemen dikkatimi çekmişti. derken birdenbire uçağın ışıkları söndü, ve de pilotla ikimiz sarmaş olduk. tam dolaş olmamıza ramak kalmıştı kiii. . . . . . .

(numan gelir)

+ yumurtan hazır feriştahım.

- aa, sen yumurta mı yaptın numan?

+ heeee.

- peki senin için yumurtayı kırıp yağın içine atmak zor olmadı mı?

+ yok canım, bu tip işler benim için çocuk oyuncağı.

- biliyorum numan, senin için evlilik de öyle.
- numan, biz niçin uçağa binmiyoruz?

+ ne uçağı feriştah, hem biz uçağa niye bineceğiz?

- numan, ben de tıpkı emmanuella* misali uçakta iki kişilik yerde tek başıma oturmak istiyorum. yalnız bu tek başınalığım geçici bir süre olsun istiyorum, tıpkı emmanuellanınki gibi...

+ kim bu emmanuella feriştah?

- sen tanımazsın. bu, sosyal içerikli bir film kahramanı. uçakta yalnız seyehat eden bir kadının sorunlarını hicvettiydi bir filminde.

(mükremin gelir)

* öff, hörmetler.

- a, hoş geldin mükremin.

* hoş bulduk feriştah yenge.

+ geldi yine yedi sekiz bela mükremin.

* gerçi bu isim de fena değil ama, biz yine de delikanlı mükremin'i tercih ediyoruz numan amca.

+ seni iki saat evvel baban aradı, belli ki yine kandırmışsın adamı.

* bizim aile içi durumlarımız seni âlâkadar etmez numan amca. iç işlerine karışıcı uzun cümleler odun sahibi insanları bozar. kısa kes, sayfada fuzuli yer işgal etme.

- numan, hadi sen git bize uçak bileti al, hadi.

+ uçak bileti mi?

- ya da istersen çay yap. ama çay da kısa sürer, sen git bize içli köfte yap, hadi hadi.

+ ama ben içli köfte yapmasını bilmem ki feriştah.

- öğrenmek için dünya kadar vaktin var numan.

+ bileydim içli köfte istediğini, yumurta yapmazdım feriştah.

- çabuk ol hadi, bir sürü işin var, hadi hadi...

+ peki canım, peki. (yumurta tepsisini de alır gider)

* gidiyor, gidiyor angut yaa! hayatının ilk nezlesinde bunun beyni burnundan akıp gitmiş. valla. ilk selpak bunun beynine mezar olmuş haberi yok lavuğun.

- mükremin, bırak şimdi numan'ı. sen nasılsın?

* iyiyim, ve odun kırıcam.

- mükremin, sen hiç uçağa bindin mi?

* uçak mı, binmedim.

- ben de binmedim, ama emmanuella bindi biliyor musun?

* hah, mevzuya girdik. bak feriştah yenge, bugün bizim evde soba kuruldu, ve buna bağlı olaraktan bir miktar odun ihtiyacı hasıl oldu. ben de bu yüzden buradayım, sylvia kristel mevzulara girmeyelim.

- hayır mükremin, şey diyecektim, ben bu aralar yüksek rakım fentezilerine alıştırıyorum da. . . .

* yahu feriştah yenge anlasana, sen evli ve de bark sahibi bir insansın. tamam, numan amca duran toplara vuramıyor olabilir, belki de yanlış mevkide oynatılıyor da olabilir, ama bunlar beni âlâkadar etmez!

- eksik söyledin mükremin. evet benim bir kocam var, ama şurda duran balta ondan daha dirayetli. içerideki tartı aletiyle mukayese bile kabul etmez. o benim gözümde bırak kocayı, eşya bile değil mükremin. allah'ım şu edelelere bak (diye mükremini mıncıklamaya başlar)

(asuman gelir)

= iyi günler!

* asuman, senin ne işin var kızım burada?!

= randevulaşmıştık ama, senin burada olduğunu söylediler! tabi rahatsız ettiysem gidebilirim. gördüğüm kadarıyla meşguliyet olayı... mükremin, bu kadın yine sana taciz olayıne devam mı ediyor?!!

- mükremin kim bu kadın?

* anlaşılan şimdi sizi taammüden tanıştırmak icâp edecek. bu feriştah yengemiz, bu da asuman, benim manita oluyor.

- neyin oluyor?

* yani davam, dalgam, sevdalım, şu bu ...

- bunlar ne sevimsiz kelimeler mükremin, sen sevda hücrelerini bu yer elmasıyla mı etkisiz hâle getiriyorsun, yazıklar olsun sana!

= mükremin, bu acayip kadın ne diyor?!

- demek bu şekilde anlamıyor, o zaman aynı olayı bir de baltayla anlatayım. seni gidi güliver'in yer cücesi seni. . . .

(birbirlerine girerler, biter)
diri vucut güzelidir.
Demet Akbağ'ın rolünü canlandırdığı edele ile kafasını sıyırmış ablamız.

--spoiler--

feriştah mükremin'e mektup yazmıştır ve Mükremin okumaktadır.

feriştah iç ses: evet mükremin intihar benim için en güzeli olacak. Çünkü bir aşkta erek yoksa o aşka gerek de yoktur.

--spoiler--
bir demet akbağ karakteridir.
nam-ı diğer hükümet kadındır.
Fentezilerin kadını, edeleli mikremin'den başkasını istemeyen saplantılı aşıktır.

Lakin bir ahşapla evlidir. *
Kendisinin Kadınlar gününü kutluyorum.

'Bir aşkta erek yoksa, o aşka gerek yoktur.'
Ne zaman aklıma gelse kahkaha attırır bana.
Durduk yere de aklıma gelmiyor. Sözlük ortamlarında bolca var feriştah taklitleri. Kadın erkek fark etmeksizin şöyle diri vicıdım var, böyle süper sevişiyorum tarzı yazan yazarları okudukca “sen feriştah mı oldun da bize hayal dünyanın kapısını araladın” diyesim geliyor. Ama hiç bir şey söylemiyor sadece gülüyorum.
görsel