feriştah zulüm

- ahhh, kimse bilmez feriştah neler çekiyor. dışı seni yakar ama, içindeki bronz gerçeği kimse bilemez. allah seni inandırsın, tam on iki yıldır evliyiz ama, numan'la cinsel hayatımızı küçük bir kâğıda yazabilirim, hem de tüm detaylarıyla birlikte. hoş, pek detaya girdiğimiz de yok ya...

=öyle mi, numan kim?

- kocam. numan benim eşim olur. ama piştideki eşim olsaydı daha heyecan verici bir birliktelik olurdu hesap et artık.

= yaa, çok enteresan. yalnız izninizle ben odun alıp gidecektim evden beklerler.

- senin anlayacağın, gencecik bir beden ve sınırsız bir hayal gücü kıymık kıymık odunların arasında kaybolup gidiyor. üstelik bu durumdayken bu odunları seyretmek de ne kadar acı verici oluyor biliyor musun? e malûm; hayal gücü geniş, muhayyere sınırsız. . . . .

= evet anlıyorum ama ben odun almaya gelmiştim. odun.

- aslında ben numan'ı seviyorum. ama bir kediyi ya da bir balıkçeşidini sevdiğim kadar. mesela bir lüfer nasıl bağır bağır bağıramazsa, numan'dan da bazı konularda pek bir şey beklemek yanlış olur.

= hanımefendi afedersiniz ama ben buraya odun almaya geldim, siz nelerden bahsediyorsunuz. bunlar sizin özel sorunlarınız.

- peki seni hiç mi enterese etmiyor, dal gibi bir kadının dramı? yani şu güzelim feriştah tam yeşerip meyve vereceği çağında kuruyup gitsin mi?

= hayır hayır, ben onu demek istemedim!

- o vakit soruyu şöyle sorayım. biraz meyve alır mıydınız?

= ben izninizi istiyorum, iyi günler.

- ama durun, daha meyve alacaktınız, ya da odun..

= sonra alırım, sağ olun. (adam kaçar, ki kendisi engin günaydın'ın gençliğidir)

---

- allah kahretsin, adama bak. hayatının en büyük fentezisini eliyle iterken ne kadar da numan'a benzedi. fakat bu benim yazmama mâni olmamalı. nerede benim kâğıdım kalemim....

- (yazmaya başlar) adam, odun deposunun kapısında belirdiğinde, henüz akşam olmamıştı. edeleli vücudu . . . . . .

---

önceki gelişinde vukuat çıktığı için mükremin babası tarafından çalışması için bırakılır. burhan bey arkasını döner dönmez feriştah mükremine sokulur:

- mükremin....

* bak feriştah yenge, ben şimdi efendi gibi odunları kıracağım, tahrik yapıp kalbini kırdırtma bana!

- niçin böyle konuşuyorsun mükremin? sen gittiğinden beri ben çöl ortasındaki bir gül gibiyim. oysa ki benim artık harran ovasında pamuk olma zamanım.

* allah allaaaah, yahu benim bu çeşit zirai işlerle alakam yok!

- mükremin, numan memlekete niçin gitti biliyor musun?

* bilmiyorum, nerden bilicem?!

- kavga ettik. boşanma arefesindeyiz. bak burada arefe kelimesini bilhassa kullanıyorum, çünkü numan'dan ayrıldıktan sonra benim için artık bayram başlayacak. çünkü, ben onu değil başkasını seviyorum...

* yahu ceza sahama girme feriştah yenge! fifa'nın yeni kaidelerini biliyorsun, arkadan müdahale direkt kırmızı kart.

- peki benim hissiyatım ne olacak!!. . . .

--

numan geliverir

+ feriştah, ben geldim karanfilim.

- aa numan, sen de nereden çıktın? hani daha kalacaktın?

+ aramızdaki meseleyi anama açtım, o da senin için bazlama açtı. barışmamız maksadıyla..

* hah numan amca tam zamanında geldin. sen şimdi çıkar bazlamaları, biz onları yerken sen de şu odunları kır hadi.

+ yine mi cezalı bu?

- evet..

+ bu sefer öyle olmayacak mükremin bey, sen odunları kıracaksın, biz de bazlama yiyeceğiz. bak yoksa babana söylerim. hadi bakalım, hadi hadi..

* vay vay, demek sen de öğrendin bu şantaj numaralarını ha?! acaba daha derin mevzulara ne zaman uyanacaksın ben onu merak ediyorum.

+ hadi bakalım, sen işine bak, hadiii.
+feriştah, biraz içeri geçelim mi, sana bir sürprizim var.

- hadi geçelim bakalım. mükremin bey de burada odun kırsın. yemeyenin malını zimmetine geçiren biri elbet bulunur..

---

feriştah ve numan içeri geçerler, mükremin söylene söylene odun kırar....