bugün

bayramın ilk günü erkenden kalkılır ve ailecek kahvaltı edilir. önce kime gidilecek sorusu babanın otoritesi koyması ile babaanneye gidilecek şeklinde cevaplanır. çocuklar bayramlıklarını giyer, baba takım elbisesini, anne ise en sevdiği kıyafetlerini... ve başlanır akraba ziyaretlerine. eli öpülür önce babaannenin, sonra tüm ziyaret edilen akrabaların. babaanne bayram mönüsüyle karşılar torunlarını, mendilin arasına koyduğu bayram harçlığıyla uğurlar. zamanla bu verme adeti kağıt vermeye dönüşmüş, şimdilerde ise ortadan kalkmıştır. her şey kullan at olmadı mı zaten? neden kullanılsın mendiller yıkanıp bir daha, bir daha...
artık akrabalar ziyaret edilse bile büyük bir lütuf sayılmakta, bayrama sadece tatil olarak bakılmakta. oysa bir sene görülmeyen akrabalarla görüşmek için bir fırsattır bayramlar. hatırlandığını/sevildiğini hissetmek ve hissettirmek için vesiledir... ahhh nerede o eski bayramlar.
duyulan özlem genellikle cocukluğun sorumsuz günlerine duyulan özlem olması muhtemel bayramlardır.
(bkz: kurban bayramı)
(bkz: ramazan bayramı)
(bkz: mendil)
harçlık aldığım bayramlardı * . vermiyolar artık para
eskiden akrabalar vardı gidilecek. şimdi varolan tek şey yalnızlık, insanlar değişiyor ve dünyada. bu değişim içerisinde değişmez kalmak, hem çok zor hem de insan üstü bir çaba istiyor. eski bayramları anıyorsak demek ki, değişimden nasibimizi almış ve mesafeler koymuşuz. neye göre, kime göre...özlüyor insan köyde koyunların peşinden koşturduğu günleri, herkesin birbirini sevdiği günleri. o zamanlar kıskançlık, kırgınlık yoktu lugatımız da oysa şimdi bunları dinlerken masal gibi gelen şeyler... uzak ama insanların ürettiği bir uzaklık...hayatta ve yaşıyorken sevdiklerinizin kıymetini bilin. geçen günler bir daha asla gelmeyecek
her yeni bayramın vazgeçilmez geyiğidir. bu konu olmadan yeni bir bayramın hayrı bereketi olmaz.

-hey gidi hey, eski bayramların tadı yok şimdi mihrim.
+ önceleri ağızda buruk bi tad bırakan bobiler, şimdilerde eskimiş şalgam suyundan farksız....
-yok o değil de, eskiden kızların eteklerini deynekle kaldırır arkadan bakardık, yaşımız geçti artık, onu diyorum ben...
+kaç kaç...
heyecandan uyuyamadığım, hep kıyafetimi birisi alıp götürücek korkusuyla on dakikada bir yerinde mi diye kontrol ettigim bayramlar. ama cok mutlu oldugum oldugum bayramlar.
çocukluğundaki bayramlardır. bayram sadece çocuklara güzeldir.
Eski bayramlarda olup da şimdiki bayramlarda yaşanamayan durumlardır.

Bunları şu websitesinde olduğu gibi açıklayabiliriz

http://http://www.werderweremem.com/?p=171
yeni pabuçları başucuna koyup uyumak.
bir iki gün kala mutlaka çarşıya çıkılmalıydı çocuk aklımca. o yeni kıyafetler, kıyafetlerin kokusu burnuma değmeliydi. bir keresinde bir şey alınmadı. benim için artık ne bayramın ne de yiyeceğim sekerlerin bir anlamı kaldı.

“hıh… sanki aynı kıyafetlerle bayrama mi girilirmiş?”

girilirdi tabi, girilmez miydi? ama sen gel onu bir çocuğun hayallerine anlat. zanaatın en zorundandır bu.

erken kalkmanın payını bir tarafa koyarsak günler, hele o ilk gün hep daha uzun geçerdi benim için. aslında rota hep aynı. önce dedemlere gidilecek, ardından halalar, amcalar toplanacak ve beraberce çıkılacak mezarlıklara. çıkılacak diyorum… trabzon'da çıkılmadan gidebilecek bir yer var mıdır meydan civarından başka? gidilecek ya da dönülecek yerler için ya inilecektir denir ya da çıkılacaktır hep...

“dedem en çok beni tutuyor.” diye düşünürdüm torunlar arasındayken. hep en çok harçlık bana verilirdi. ya gerçekten veriliyordu ya da ben öyle sanıyordum. gidip ne mi alırdım bu harçlıklarla? lazlıktan mıdır nedir; bazen çikolata, hep istenmiş ama alınamamış oyuncaklar... hele bayram günü de açıksa o yer, koşarak gidip daha annemler günün hasılatını sormadan hemen alıverirdim günlerce hayalini kurduğum ne varsa.

“ne işi olur bir çocuğun o kadar para cebinde? bak burada saklıyorum paranı. ileride bir şey alırız sana onunla.”

baklavalar, börekler, çikolatalar ki karesinin, yuvarlağının, üçgeninin hep ayrı bir tadı olurdu sanki, tadılırdı her ziyaret edilen evde. kilo alma derdi de yoktu o zamanlar. beğenilmeyenler cebe, beğenilenlerse hemen mideye inerdi.

çocuktum ve hep özeldi benim için bayram sabahları. hep heyecanlı kalkardım. daha farklı bakardım çevreme hep, isteklerim daha da farklı olurdu sanki.

ev halkı bayramlaşmak için önce babanın gelmesini beklerdi bayram namazından. ilk onun bayramı kutlanılırdı. sanki gün baba eli öptükten sonra başlardı ya da çocukluk akli iste en azından ben öyle düşünürdüm...

“hadi oğlum bayramın kutlu olsun... senin de babacım...”
“al bakalım bu ilk harçlığın olsun.”
“ama baba, ben büyüdüm artık! ne parası.”

bayram sabahı en sıcağından önce anne kucaklanır, sonrasında da kardeşler. yapmayanınız var mıdır bilmiyorum ama, benden küçüklere el öptürürdüm hep harçlık vermek için onlara... “hadi öp elimi, öpersen para vericem” öyle mutlu olurdum ki para verirken... “artık büyüdüm ya, harçlık bile veriyorum işte”

hele kahvaltı… offf offf… ramazan bitince olunca kahvaltıda hep sıcacık bir trabzon ekmeği -ki bakkaldan alınmaz hiç doğruca fırından alınmalı- yanında da bir ay boyunca özlemini duyduğumuz kahvaltılıklar olurdu ve "sabah vakti" yenirdi. fırından alınan ekmek o kadar sıcak olurdu ki, ona sarılan bir gazete kağıdı yetmezdi elleri korumak için. kaç kez kucağıma dayayarak eve getirdim ekmeği ellerim yanmasın diye. ama o sıcaklıkta bile eve ulaşmadan ekmeğin “guduk” kısmını yeme telaşı hep bir yerimde saklı olurdu. hiç hatırlamam ekmek aldığımı fırından ki sıcacık olsun ve parçalanmadan eve gidebilsin.

bugün ile karsılaştırma yapmak için yazmadım bu anılarımı. elbette değişen şeyler olacaktır. değişmeyen ne var ki günümüzde? eskiden bulduğumuz tatları tamamıyla asla bulamayız zaten. ama ben inanıyorum ve inanmak istiyorum ki çocukların çoğu yine aynı ya da benzer tada yakın hissediyor kendini ve o tatla yaşıyor bayramları yine.

yaşamın en güzel anıları, hep çocukluktan çıktı ve de hep çıkacak sanırım.
buyuklerimizin lafidir ah eski bayramlar nerede diye. aslinda yaniliyorlar degisen bayramlar degil bizleriz.
yitirilenleri hatırladıkça değeri daha da çok anlaşılan bayramlar.

http://kasliveofkeli.blog...12/10/eski-bayramlar.html
çocukların yeni alınan ayakkabıları ile beraber uyuduğu, tanıdık herkesle görüşülen bayramlardı. şimdi ki bayramlar öyle mi? at bir mesaj işlem tamam. teknoloji güzel bir şey ama sevdiklerinin yanında olmalı insan. iyi bayramlar.
bizim yaşımız küçüktü o zamanlar, ama bayram
öncesi heyecanımız büyüktü, bayram öncesi
uykumuz küçülürdü, bayram olan tüm gecelerde
dünya büyürdü. aslında bizim heyecanımız karşı
kanepeye serdiğimiz elbiselerin mutluluğundan
ibaretti, elbise hizasına koyulan ışıklı ayakkabıdan, annemin pazardan aldığı
çoraplardan. hatırlıyorum da, insanların içine bile
dudaklarımı ısırarak çıkardım, biraz da sırıtarak...
saygının ve erdemin kazanıldığı o kritik insan
yakınlaşmalarından biriydi bayram bizim için. bayramın erken saatlerinde insanlar telaşlıydı,
gülümserlerdi, o selamlaşmalar aklıma gelince,
gülüyorum ulan... sebepsiz böyle.. gülüyorum
yani.. gerçekten çıkarsız selamlaşmalarmış..
şimdi tek selamdan götümüzü koruduğumuz
günlerdeyiz. yine de şunu iyi biliyorum ki her bayramda size
baklava açan anneniz varsa şanslısınız ve her
bayramda baklavaya yorum yapan babanız varsa
olay daha enstanteneli oluyor.. şimdi büyümüşüz, büyüdükçe küçülmüş o eski
bayramlar demeyeceğim,
kafasında iyi şeyler kuran, iyi şeyleri bilir, hatırlar
ve yeniden yaşar!
şimdilerde olduğu gibi anlamsız ve sıkıcı idi.
Mazide kalmış bayramlardır.
Şu küçük afacanlar bana da nerede o eski bayramlar dedirtti ya, pes doğrusu. Aman ha hemen söyleyeyim, öyle yaşını başını almış biri de değilim ayrıca.

Az önce kapının zili çaldı, anneannem ''Ecem bi bakıver bakalım kim gelmiş'' dedi.

Kapıyı açmamla üç-dört tane afacanla karşı karşıya geldim.

iyi bayramlar deyip elimi öptüler.

Ben de şeker ikram ettim, sonra içlerinden biri ''harçlık yok mu abla'' dedi.

Yok ablacım, ''şeker var'' dedim.

Yahu biz o yaşlarda şekere, çikolataya eyvallah edip, muazzam derecede sevinirken, geçen bu zaman içerisinde ne değişti? *
yağmur yağar kurban kanını temizlerdi. şimdi damla düşmedi .
kara erik ekleyecek pek bir şey bırakmamış. duygusu aynen de buydu.
bir de üstüne geceden hesap yapmak... "nurgül teyzem 20 lira versee... 20 de fatma verir... annennemden şu kadar...."
nerede...
Gerçekten daha iyiydi.

Yaşlanıyoruz ve geçmişi özlüyoruz. Kimilerimiz eksiliyor aramızdan ki bence eskiye özlem duymanın en büyük sebebi bu.

Eskiden yaz aylarına denk geldiğinde kahvaltıya zevkle kalkardım. Dedem, babam ve abimler namazdan gelirken sıcacık ekmek almış olurlardı. Babannem, annem, erkekler maaile oturur kahvaltımızı tamamlar sonrasında sevdiklerimizi arardık.

Şimdi kala kala 3 kişi kaldık. Pazar kahvaltilarından farksız öyle kendi aramızda takılıyoruz. Eskiye özlem oluşuyor her haliyle.
Umrumda değil. Ben şuana bakarım.