bugün

madonna ve scream gibi harika tabloların sahibi ressamdır.
google'ı tıklayınca çığlık tablosundan bir görüntüyle doğum günü kutlanan ekpresyonist norveçli ressam.

(bkz: ekspresyonizm)
çığlık tablosu umut sarıkaya tarafından espri malzemesi olmuş ressam.
http://img186.imageshack....186/8982/kacyapiyowo2.jpg
en önemli eserinin çığlık olduğu dün doğum günü olan norvecli ressam.
dönemindeki diğer bir çok sanatçı gibi empresyonizm ve post empresyonizminetkisinde kalmasına rağmen daha çok ekspresyonizmin gelişmesine önemli bir katkıda bulunmuş olan edvard munch'ün en ünlü tablosu yalnızlık korku ve toplumsal yabancılık gibi kavramların çok enfes bir biçimde şekil aldığı çığlık tablosudur.

(bkz: var olmak)
tarihin en pahalı kürtajına konu olmuş dışavurumcu.

--spoiler--
Resim deyip geçmeyin. Önceki gün Oslo'daki Munch müzesinden çalınan
'Çığlık' tablosunun parasal değeri yaklaşık 70 milyon dolar. Ölçülemez sanatsal değerinin yanı sıra, Edward Munch'un 1893 yılında yaptığı tablo, insancıl korku ve acıyı en çarpıcı biçimde yansıtan resim kabul ediliyor. Çığlık
Bugün resim sanatının en büyük ustalarından sayılan Edward Munch'un kotası, 20. yüzyılın başında bunca yüksek değildi. Sanata daima parasal ederiyle değer biçen dünya halkları arasında, Norveç toplumunun ölçütü de farklı değildi. Hatta kentsoylu Norveçlilerin bile 1920'li yıllarda Munch'un değerini bilmek bir yana, sanatındaki özgürlüğü kabullenmeleri zordu. işte bu yıllarda Oslo'da evlenen 'iyi aile çocukları' genç bir çifte verilen düğün hediyeleri arasında, Edward Munch'un bir tablosu da vardı. Tablo, 'hayat'tı. Resmin ortasında Âdem ve Havva figürleri vardı. Figürleri çerçeveleyen spermatozoid zinciri, yeryüzüne serpilen hayat tohumlarını simgeliyor, tablonun altında da üreme işlevinin son halkası, rahim içinde bir cenin olarak gösteriliyordu.
Oslolu çift, uzun yıllar muhafaza etti tabloyu. Onlar çoluk çocuğa karışırken, Edward Munch'un yapıtları da, artık yalnızca sanatseverlerin değil, halkın da kavrayabileceği anlamda değer kazanıyordu. Hele kendisi ölünce, iyice tavan yaptı Munch'un 'eder' kotası. imzasını taşıyan tuvaller, 1950'li yıllarda ulaşılmaz olmaya doğru tırmanışa geçmişti ki, artık yaşlı bir çift olan sahipleri, hayat tablosunu satmaya karar verdiler. Tabii ki satıştan önce bir değer biçmek gerekiyordu esere. Aile, hem Munch uzmanı, hem de Oslo'nun en tanınmış sanat tüccarına başvurdu.
Adam, bilgili olduğu kadar züppe ve kendini beğenmiş biriydi. Yine de müthiş heyecanlandı, bilinmeyen bir Munch tablosunu ortaya çıkarma ihtimalinden. Randevu alınıp verildi ve tabloyu kucaklayan yaşlı
çift, soluğu uzman tüccarın galerisinde aldı. Paket itinayla açıldı ve değer biçicinin önüne konuldu.
Adam baktı, baktı, baktı. Gözlerini kıstı, çenesini kaşıdı. Munch'un benzeri bir yapıtı daha vardı, önündeki de orijinal bir versiyonuydu kuşkusuz.
Ama bu versiyonda, ortadaki Âdem ile Havva'yı çevreleyen spermatozoid zinciri geliyor, geliyor, tuvalin altında aniden kopuyordu. Resmin eksik bir yanı vardı, ama ne? "Bu tablo böyle mi verildi size?" diye sordu sonunda, çıt çıkarmadan ağzına bakan yaşlı çifte. "Resmin tamamı burada mı?"
Artık eskimiş gelin ve damattan Havva olanı, kocasının arkasına sığınmış, suçlu suçlu duruyordu. Adem de sessizdi. Birbirlerine baktılar bir süre. Sen söyle, hayır sen söyle, der gibiydiler. Sonunda kadın itiraf etti, cılız bir sesle: Tabloyu hediye aldıklarında, çok gençtiler. Haydi spermatozoidlerin spermatozoid oldukları pek anlaşılmıyordu, ama aşağıdaki cenin resmi, başka bir cisim diye yutturulamayacak kadar açıktı. Önce kendileri utanmış, ardından eve gelen konuklar, hatta çocukları olunca utanırlar diye, duvara asabilmek için tabloyu, altındaki rahim içindeki cenin faslını kesip atmışlardı. Ama küçücük bir parça kesmişlerdi valla, tuvalin büyük bölümü tamdı, bu haliyle de epeyce para ederdi herhalde,
ne de olsa Edward Munch'tu değil mi ya?
Munch uzmanı sanat tüccarı, gülsün mü ağlasın mı şaşırdı. Evet, resmin bu haliyle bile para edeceği doğruydu. Önce, "Ne diyeceğimi bilemiyorum, hamfendi, beyfendi..." diye içini çekti. Ardından kükredi: "Ama size, tarihin en pahalı kürtajını gerçekleştirdiğinizi söyleyebilirim!"
Edward Munch'un geçen gün çalınan tablosu 'Çığlık'taki acı hissi, yarım yüzyıl önce 'hayat' resmine kürtaj yapanların pişmanlık acısına eşdeğerdir, kuşkusuz.
--spoiler-- *
(bkz: marcus munch) *
hayatı boyunca yaşamış olduğu bir sürü trajediyle(hastalıklar, ölümler), kendini resim sanatına vermiş ve 'çığlık' adlı resimle varoluşçuluğun resmini çizmiş olduğu varsayılan 1863 - 1944 yılları arasında yaşamış norveçli ekspresyonist ressamdır.çok büyük acılarla bezeli acıklı bir yaşam öyküsü vardır tıpkı kendisi gibi büyük sanatçılar olan beethoven ve caravaggio gibi.
ancak ben kendisinin fauvist olduğunu düşünürüm. elbette bu başka bir konudur, başka bir bölümde tartışmak daha doğru olur bunu.
çığlık tablosuyla beni dehşete düşürmeyi başarabilmiş ressam. o duyguyu sesi kulaklarınızda hissediyorsunuz sanki.
her norveçli gibi depresif bir yapıya sahip ressam. tabloları da bu depresifliğin dışavurumuyla ortaya çıkmıştır.
Modern yabancılaşma Munch'un ikonik resimleri içinde en ünlü olanı "Çığlık"tır. Avant-garde'nin gerçek beylerinden biri olarak hatırlanır. Ancak büyüdükçe, Munch giderek "deliliğin" onun yanında olduğunu hissediyordu. Hastalığı kalıtsal olabilirdi, bu verilere kesinlik ifadesi koyulamazdı. Munch, ölümün kapısını çaldığını hissediyor ve düşünüyordu, korkunç kabuslar görüyordu. Munch'un anksiyetesi ve halüsinasyonları yoğun hale gelince, haliyle bu eserlerine de yansıdı. Psikiyatrik tedaviden bir süre sonra belirtileri dağılmaya başlamış ve eserleri eski formunu geri kazanmaya başlamıştır.
(bkz: dışavurumcu) bir ressam. (bkz: çığlık) adlı eseri 119.5 milyon dolara satılmış ve açık artırma ile satılan en pahalı eser olarak tarihe geçmiştir.
eserlerinde köprü temasına ve yalnızlık imgelerine sık rastlanabilen ressam.
meşhur çığlık tablosunun ressamıdır. norveçlidir.

görsel
yıllardır madonna tablosuyla telefon ekranımı şenlendiren ressam. bilmeyen biri gördüğünde sapık ya da katil muamelesi gösteriyor ama alıştım artık. değiştirmiyorum da kaldı öyle.
Varoluşçuluğun ressamı ya da resmin filozofu.

Yatmadan önce, tuvaletteyken ya da aniden herhangi bir zamanda resimlerine baktığımda çamaşır makinesini izleyen bir çocuk gibi dalıyorum. ürpertiyor, daraltıyor ama bu haz veriyor. Hiç kuşku yok ki yapamamaktan en çok üzüntü duyduğum şey olan resim, bu ressamın ellerinde hiç kimsede olmayacağı kadar harikulade duruyor.
the kiss, 1897

görsel
ruhsal temaları resime taşıyan sanatçı.

ünlü çığlık tablosunun esin kaynağını anlatışı;

-iki arkadaşımla yolda yürüyordum – güneş batmıştı – ani bir melankoli hissettim – birden gökyüzü kanlı kırmızıya döndü. Durdum, korkuluklara yaslandım, ölümüne yorgundum – sanki alevli gökyüzü, mavi-siyah fiyort ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi asılı duruyordu – arkadaşlarım yürümeye devam etti – bense endişeyle titrerken orada kalakaldım – ve doğada büyük, sonsuz bir çığlık hissettim.
Sapık. Kendi zihnine tecavüz etmiştir bence. O ürünler bunun piçidir hatta.
iç karartıcı tabloların sahibi dışavurumcu iskandinav ressam. birkaç eseri kendisinden çok daha fazla ün yapmıştır.
scream bir yana da, The Sick Child (hasta çocuk) tablosu inanılmaz değil mi ? dediğim ressam.
En sevdiğim ressamların başında gelen ressam.
çok sevdiğim bir eser olan (bkz: eye in eye) ın yaratıcısı ressam.

görsel
--spoiler--
“Bana göre hayat bir hücredeki pencere gibidir, vaat edilen topraklara hiçbir zaman erişemeyeceğim.”
--spoiler--

demiştir, muhteşem çizimlerin sahibi.
bir de marcus munsch vardı eski bjk li ama konuyla ilgisi yok tabi onun.