bugün

dışavurumculuk. aşırı öznellikle şiddetli duygulara yer veren sanat akımıdır. 1900-35 arası orta avrupa'da gelişim göstermiştir. doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkıp, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. en etkili anlatımını ise görsel sanatlarda bulmuştur.
XX. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın insan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.
Alm. Expressionistisch, Fr. Expressionnisme, ing. Expressionism. Batı dünyâsındaki haksızlık ve zulümlere karşı subjektif ve hissî bir dünyâ görüşüne dayanan ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan sanat eğilimi. Ekspresyonizm aşırı subjektiflikle şiddetli duygulara yer veren ve herhangi bir alanda anlatım imkânlarının sınırını zorlayan sanat akımı olarak Orta Avrupada gelişti. Genellikle Almanyada sanat dallarının hepsinde etkili oldu. Özelliği sanat ve toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımasıdır. Bu akımın içinde yer alan Alman ekspresyonistleri ordu, okul, ataerkil âile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıktılar. Fakat toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer aldılar. Akım, özellikle yetenekli sanatçılara yeni bir düzeni kurma görevi de yüklemiştir.

Bu akımın ilk belirtileri 19. yüzyılın sonlarında Van Gogh, Munch, Ensor ve Toulouse-Lautrecin bâzı eserlerinde görüldü. Zamanla Almanyada gelişti. 1905te, Kirchner, Heckel, Schmidt-Rottluf, Pechstein, O. Mueller ve Nolde, Die Brucke topluluğunda bir araya geldiler. Bu sanatçıların resim ve gravürlerindeki ayırt edici özelliği; renklerin gerçekdışılığı, çarpıtmalar, insan yüzünün ve manzaraların dikkat çekici bir stilizasyonla verilmesi oldu. Buna karşılık, Münihli ressamlardan (Kandinsky, Marc, Macke, Jawlensky) meydana gelen Blaue Reiter topluluğu da Die Brückenin yanı sıra aynı ölçüde renkli, fakat daha akılcı, daha az kötümser ve kısa bir süre sonra da soyut araştırmalara yönelecek olan bir sanat anlayışından yanaydı. O dönemin Berlindeki sanat ortamında, ekspresyonizmle, fovizm, kübizm ve fütürizm arasında pekçok ilişki vardı.

Ekspresyonizm heykelcilik, perde oyunları ve sinemada da kendini gösteren bir tarzda ortaya kondu. Ekspresyonist oyunların çoğunda çocukların ana babalarını suçladıkları, sık sık saldırıya ve öldürmeye varan şiddet eylemlerine de başvurarak bağımsız bireyler olduklarını ispatlamaya çalıştıkları sahneler yer aldı. Ekspresyonist sahne tekniklerinden büyük ölçüde etkilenen ilk filmler, baş kişinin subjektif dünyâsını dekor aracılığıyla iletmeye çalıştı. Bunlardan en meşhuru olan Dr. Caligarinin Muayenehanesinde deli bir adam, deli bir kadına, akıl hastanesine gelişinin hikâyesini kendine mahsus bir dekor biçimiyle anlatıyordu. Dekor olarak kullanılan çarpık sokak ve evler bir delinin iç dünyâsını aksettiriyordu.

Ekspresyonizm 1920lerin ortalarında sönmeye başladı 1933te Naziler iktidara geldikten sonra ise bu akım içinde yer alan eserlerin çoğu yoz sanat ürünleri olarak damgalandı. Hattâ yayınlar ve oyunlar yasaklandı. Bunun üzerine bu akımda yer alanların büyük bir kısmı Almanya dışına (özellikle ABDye) gittiler.
insanların ruhsal durumlarını anlatma yoluna giden bu akımın öncüleri, herwart walden, strinderg, kafka'dır...
van gogh ve picasso nun da dahil olduğu, almanya da gelişmiş olan natüralizm ve akademizm gibi akımların karşısında yer alan akımdır.
film dalında türkiyeden bir örnek için;

http://www.makinafx.com/theresurrection
empresyonizm, natüralizm ve akademizm gibi akımlara tapki olarak doğmuş bi akımdır. duyguların ön plana alınıp dış dünyanın hiçe sayıldığı bi sanat anlayışını temsil eder.
Picasso nun girmediği akımdır.Picasso'yu kübizm e sokmakta fayda vardır.
bu akım net bir şekilde özetleyen en önemli tablo için;
(bkz: edward munch)
(bkz: çığlık) *
ayrıca picassonun bu akıma ilişkin en önemli yapıtı için;
(bkz: guernica)
dısavurumculuk saf estetiğe sıgındıgı için ya da ilgisizliği nedeniyle mahkum ettiği bir toplumdan yüz cevirmez, ondan nefret ettiğini acıklar ve içselleşmiş bir dünyanın taskın görüntülerini verir.
türkçeye ''dışavurumculuk'' olarak çevrilebilecek kelime. expressionism, resim, film, müzik gibi bir çok sanat dalında kendini gösterir. kendini ifade edebilme yeteneği olarak da çevrilebilir bu kelime. ünlü rus besteci igor stravinsky'nin kendi alanı olan müzik hakkında, bu konuyla ilgili bir saptaması da vardır.

"Music is, by its very nature, essentially powerless to express anything at all."

yani; müziğin, doğası yapısından kendini ifade edebilme konusunda pek de iddialı olmadığını söylemektedir. tartışılır.
(bkz: espressonizm) *
çizgilerin insan duygusunu yarattıgı tarafını ele alan; keskin hatlar ve kırmızı rengin öfkeye hakim oldugu; daha yuvarlak karalamalar ve mavi tonlarındaki renklerinde sakin bir hava olusturdugunu gösteren akım. bu sanat kolu kübistve minimalistdüşüncelerle sentezlenerek daha canlı seklini almıstır.

(bkz: gustav klimt)
(bkz: vincent van gogh)
(bkz: edward munch)
ekspres manyakları. bir cesit ruhsal hastalık. ozellikle haydarpasa'da geceleri ortaya cikarlar. böyle mal mal tren tekerleklerine bakma gibi belirti gösterirler. hırvat ekspreslerine ayrı sempati duyarlar.
duygu ve düşünceleri dizginlemeksizin dışa vurmaktır. "anlatımcılık" da diyebiliriz. dışavurumculuk, hayatın çirkinliklerini güzelmiş gibi gösterebilen ödüncü bir sanat anlayışının sahtekarlık olduğunu savunur çünkü gerçekliğin çirkin yüzü de vardır ve anlatılmalıdır. dünyadaki olguların algılandığı gibi verilmek istenmesinin karşıtı olan bu akım, iç dünyanın süzgecinden geçirilmiş olanı, dışa vurmayı öngörür. duygusal deneyimlerin türü ve seçtiği yöntemin araçları bakımından romantizme benzer, ancak temelinde çok farklıdır. anlayamadığı güçlerin ağırlığı altında kalan, huzursuzluğun, gerginliğin, kaygıların, korkunun ve bilinç altındaki akıl dışı dürtülerin kurbanı durumuna düşmüş çaresiz insan.... bu nedenle hayatın çirkin yüzünü görmezlikten gelerek sahte bir inceliğe, duygusallığa yönelmek, insanlığı temsil eden onuruyla bağdaşamaz....
dışa vurumculuk.
(bkz: hedefi tutturamamak)
Figüratif resim sanatında, bireyselciliğin ve nihilizmin anlatımı olarak özellikle Almanya'da yaygınlaşmış bir akımdır aynı zamanda.
Almanya da doğan bu akım, özellikle Naturalizmin doğayı olduğu gibi kopya eden tutumuna ve izlenimcilik in dış dünyaya bağlılığına bir tepkidir. Bir başka deyişle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı ruhun isyanıdır.

Ekspresyonizmin Önemli Temsilcileri:

O Neil tiyatro
FranzKafka öykü, roman
T.S. Eliot şiir, eleştiri
J. Joyce şiir, roman

Ekspresyonist Şiir Örneği:
--spoiler--
iŞSiZ

Kimse iş vermedi bize
Elleri cebinde
Asık bir suratla
Açıkta yaşıyoruz
Titriyoruz ısıtılmamış odalarda
Yalnız kuru bir yel var şimdi
Sapanların atılı durduğu
Sürülmemiş boş tarlalarda
Bu ülkede iki erkeğe bir cigara;
iki kadına yarım bardak bira düşecek
Kimse iş vermedi bu ülkede bize
Yaşamamız hoş karşılanmıyor
ölümümüz anılmıyor Times gazetesinde..
--spoiler--
20. yüzyılın başlarında empresyonizme tepki olarak doğmuş; dış dünyadan edinilen izlenimleri değil, sanatçının iç dünyasında oluşan duyguları fantastik bir tarzda yansıtmak amaçlanmıştır. ekspresyonistler, daha çok insanın gizli kalmış, ürkütücü, korkunç yönlerini ortaya sermeyi amaçlamışlardır.
kara film buradan çıkmıştır, absürt burdan çıkmıştır, varoluşçuluk buradan çıkmıştır, nihilizm buradan çıkmıştır, fenomenoloji (kısmen) burdan çıkmıştır insanlığın ortaya koyduğu en büyük yapıtlar hep dışavrumculuk sayesinde var olmuştur. izlenimciliğin üzerine bir tuğla koyup inşasına öyle devam etmiştir. kişiseldir, gerçektir, kimi zaman gerçeküstüdür, kimi zaman absürttür kimi zaman anlaşılmazdır ama gerçek şudur ki dışavurumculuk insanı ve onun yaşadığı karmaşayı hasılı onun portresini ortaya koyan en güzel "yoldur".
modern ve postmodern zamanlara ait insanların karmaşasını ve karanlığını teşhir eden en etkili araç olmuştur.
bates motel pro adlı grubun izlenesi bi videodur. haa dersin sonunda.
şimdi şöyle sırasıyla bir sanat akımlarımı gözümün önüne getirdim de sanırım en sevdiğim akım bu. neden derseniz bir kere kesinlikle hiçbir şeyi içinde tutmuyor, dışa vuruyor. tamam bazı yerlerde abartılı, bir "realizm" değil. doğaya, masanın üstündeki elma ve armutlara değil de daha çok insan duyguları üzerinde kafa yoruyor. insan psikolojisine belki de en çok önem veren akım desek belki çok abartılı olmaz. hoş, gerçi abartılı olsa da bu başlıkta zaten göze batmaz. *

bir de bu akımda renkler çok ön plana çıkıyor sanırım, her şey fazlasıyla canlı. sanki direk insan zihnini içine girip bize onu gösteriyor. bazı olaylar bilinç altında çok daha farklı ve şiddetli yorumlanabiliyor. mesela bir arkadaşınızın gelip masanıza bir anahtar bırakırken ki jest ve mimiklerini bilinç altınız çok daha farklı yorumlayabilir. işte bu akım tam olarak o olayların bilinç altınızdaki yansımalarına odaklanıyor ve bize onu gösteriyor. kesinlikle keyifli bir sanat akımı, eğer ilginiz varsa bence biraz yakından tanımakta fayda olabilir.
Empresyonizme ve realizme karşı çıkmış bir akımdır. Katı kuralcılıktan sonra özgürleşmeye başlayan akımlardan birisidir. Ruhun tuvalde şekillendiği, çirkinliğin ve çıplaklığın bile cesur bir şekilde yansıtıldığı bir dönemdir. Belki ortaya çıktığı dönemin savaş ve acı dolu yıllara denk gelmesi dolayısıyla acı ve ızdırap net bir şekilde resimlerde yer almaktadır.

Bu anlayışın ilk örneklerini Van Gogh ve Munch'da görebileceğimiz gibi, diğer temsilcileri; Kirchner, Nolde, Rouault, Modigliani'dir.
kendi abartma ve anlam yükleme hastalığımızın dışavurumudur. geldiğimiz boyut inanılmaz.